Depremzedelere psikolojik destek tedavisine sonuç alıncaya kadar devam etmeleri önerisi
Uzmanlar, İzmir'in Seferihisar ilçesi açıklarında meydana gelen ve 114 kişinin hayatını kaybettiği 6,6 büyüklüğündeki depremin ardından başlanan psikolojik destek tedavilerine sonuç alıncaya kadar devam edilmesi tavsiyesinde bulundu.
İstanbul Ticaret Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Rüstem Aşkın, depremin bir afet olduğunu ve her afetin çoğu zaman ruhsal travma (sarsılma, örselenme) nedeni olduğunu söyledi.
Deprem esnasında kişilerin büyük korku, dehşet, çaresizlik duygusu ve arkasından "travma sonrası stres bozukluğu" denilen ruhsal hastalığı yaşayabileceğini belirten Aşkın, şunları kaydetti:
"Herkes riskte ise de kadınlar, çocuklar, yaşlılar, yoksullar, önceden ruhsal sorunları olanlar böylesi durumlarda daha ciddi risk altındadırlar. Çünkü bu insanlar genel anlamda daha savunmasızdırlar. Deprem gibi ruhsal travmaları takiben insanlar başlıca şu durumları yaşarlar. Depremi yaşamış bir kişi, artık deprem olmasa bile ikide bir yeniden deprem oluyormuş gibi tedirginleşir, huzursuzlaşır, korkma hallerini gösteren davranışlar sergiler. Depremi hatırlatan herhangi bir görüntü, ani ses duyma gibi anlarda aynen deprem anında hissettiği bedensel belirtileri yaşayabilir. Olayı başkalarına anlatmaktan hatta hatırlatan yerlerden, programlardan bile uzak dururlar. Bu belirtiler oldukça rahatsız edici olabilir. Sürekli depremle ilgili rüyalar görülebilir. Bu da kişide 'Bana bir şeyler oluyor.' endişesine yol açabilir. Mantıklı çözüm bulunamaz, telkinler ya da öğütler işe yaramaz olabilir. Acıya duyarsızlaşma, kendini veya çevreyi değişmiş biçimde algılama yaşanabilir. En ufak sesten irkilme, sürekli diken üstünde olma, anlamsız öfke patlamaları ya da duygularını yaşayamama gözlenebilir. Ufak çıtırtı veya ani bir gürültü kişiyi yerinden zıplatabilir."
Aşkın, bu belirtilerin travmatik olaydan sonraki ilk ay içinde sık sık olmakla birlikte daha sonraki süreçte giderek azaldığını ve bunların çok aşırı olmadıkça normal olduğunu ifade etti.
Travma yaşayan kişiyi bu konuda bilgilendirmenin, teskin ve destekleyici davranmanın, yeniden uyum sağlamasında genellikle yeterli olabildiğini kaydeden Aşkın, ancak kişinin, günlük hayatı önemli ölçüde bozulmuşsa, yaşam kalitesi göze batar düzeyde etkilenmişse, belirtilerin süresi uzamışsa terapi görmesi gerektiğine vurgu yaptı.
Prof. Dr. Aşkın, "Olayda yakınları ölenlere verilecek bilgilendirme ve psikososyal destek hizmeti özel bir ihtimam gerektiriyor. Travma sonrası stres bozukluğunda hem ilaç hem de psikoterapinin birlikte kullanılması en uygun tedavi yöntemi. Tedavi sonuç alınıncaya kadar devam ettirilmeli." ifadelerini kullandı.
- "Psikolojik destek süresi, kişinin depremi nasıl yaşandığına göre değişir"
İstanbul Medipol Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Biriminden Uzman Klinik Psikolog Sevilay Sitrava, depremin, insanların psikolojisini birçok yönden olumsuz etkilediğini ve bu etkilerin en başında kişinin güven duygusunun yara almasının geldiğini söyledi.
Güven duygusunun, kişinin dünyaya geldiği ilk günden itibaren diğer insanlarla kurduğu ilişkilerde ihtiyaç duyduğu temel duygu olduğuna dikkati çeken Sitrava, şu değerlendirmede bulundu:
"Deprem, hiç beklemediğimiz anda, temellerin sarsılmasına, güven duygusunun yara almasına, dolayısıyla büyük içsel acıya neden olur. Bu güvensizlik duygusu da beraberinde korkuları ve kaygı bozukluğunu getiriyor. Deprem güvensizlik uyandırıyor, çünkü belirsiz bir zamanda oluveriyor. Ne kadar süreceği, nasıl sonuçlanacağı, zemin sallanırken ne olacağını kimse bilemiyor. Bu belirsizlik hali, korkuların ortaya çıkmasına ve kontrolsüzlük duygusuna sebep oluyor."
- "Kişiler aynı depremi yaşarlar ancak farklı deneyimlerler"
Sitrava, deprem sonrası psikolojik desteğin önemine değinerek, şunları kaydetti:
"Depremi şiddetli bir şekilde bir yaşamış olan herkesin psikolojik destek alması, süreci daha sağlıklı geçirmelerini sağlar. Bu desteği, uzman klinik psikologların, travmalarda kriz müdahale konusunda uzman olan psikoterapistlerin vermesi gerekir. Aynı zamanda sosyal destek ağlarının oluşturulması, depremzedelerin güven duygularını inşa etmelerinde oldukça kıymetlidir. Bu psikolojik destek süresi, kişinin depremi nasıl yaşandığına göre değişir. Kişiler aynı depremi yaşarlar ancak farklı deneyimlerler. Depremi şiddetli olarak yaşamış olan her bir kişinin destek alması gerekir. Ancak bazı kişiler daha ağır yaşarlar. Onlar için ivedilikle psikoterapatik süreçlerinin başlamasını öneririm. Travma sonrası stres bozukluğu, kaygı bozukluğu, major depresyon gibi hastalıkların belirtilerini gösteren kişilerin doğrudan psikolojik destek almaları gerekir. Kendi geçmiş hikayelerinde güven duygusu daha az ya da yok ise, kaygı ve korkuları çok daha fazla ise depremi çok daha ağır ve şiddetli yaşar. Dolayısıyla tedavi süreci de daha uzun olur. Süre vermek çok zor, ancak şu nettir; depremi şiddetli yaşamış birinin tedavi sürecinin sonlanması için güven duygusunun yeniden inşa edilmesi, kaygı ve korkularının yönetilebilir hale gelmesi, kişinin gündelik hayatındaki işlevselliğini arttırması gerekir. Bunlar tamamlandıktan sonra destek süreci sonlanabilir."
Depremin çocuklara net bir şekilde, korkularını tetiklemeden, güven duygularını zedelemeden ama fiziksel olarak tehlikenin de olduğu belirtilerek oyun gibi anlatılması gerektiğini ifade eden Sitrava, bunun da çocukların güven duydukları bir yetişkin tarafından yapılmasının önemine işaret etti.
Sevilay Sitrava, depremin yakınını kaybedenler üzerinde daha çok etki yaptığını dile getirerek, "Kayıp haberi paylaşıldıktan sonra mutlaka çocukların psikoterapi tedavisi altında olmaları gerekir. Yaşadıkları ağır bir travmadır ve izlerinin hayat boyu üzerlerinde kalmaması için bir an önce tedavi edilmesi gerekir." dedi.