Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Güncel Cumhuriyet'in 99'uncu yıldönümü kutlu olsun! Mustafa Kemal Atatürk: Bu bayramlar ve yarınlar sizindir. Güle güle...
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        1. Dünya Savaşı'ndan çıkan ve ardından da Kurtuluş mücadelesinin hemen sonrasında halk iradesine dayanan bir yönetim sistemi ilan edilmişti. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, "halk iradesi"ne dayanan bir anlayışı hakim kılmayı amaçlıyordu.

        23 Nisan 1920'de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) önce 1921 yılında ilk Anayasa olan Teşkilat-ı Esasiye'yi kabul etmiş, ardından da 1922 yılında Saltanat'ı resmen kaldırmıştı.

        Meclis'in altığı bu kararlar sonrası başkenti, yönetim sistemi yer almayan Anayasa'nın yenilenmesi çalışmaları başladı.

        "SALTANAT SÜRÜP GİTTİĞİ TAKDİRDE..."

        "Halk iradesi" Atatürk'ün aklında olan bir yönetim sistemiydi. Öyle ki, 1919 yılında İstanbul'dan Samsun'a çıkmasıyla birlikte bu fikrini çevresine anlatmaya başlamıştı. Öyle ki Samsun'a çıktığı günlerde "Osmanlı hanedan ve saltanatının devam ettirilmesine çalışmak, elbette Türk Milleti’ne karşı en büyük kötülüğü işlemekti. Çünkü, millet her türlü fedakârlığı göze alarak istiklâlini kazanmış olsa da, saltanat sürüp gittiği takdirde, bu istiklâle kazanılmış gözüyle bakılamazdı" ifadelerini dile getirmişti.

        Ardından Erzurum Kongresi'nde de bu fikirler bildiride de yer almıştı. Bildiride "Ulusal Kuvvetleri etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır" denilmişti.

        İLK BÜYÜK İŞARET: EYLÜL 1923

        Gazi Mustafa Kemal, 22 Eylül 1923 tarihinde Viyana’da çıkan Neue Freie Presse gazetesinin muhabiri Lazar’a verdiği demeçte devlet yönetimi sistemini ilk kez resmi olarak telaffuz etmişti.

        Viyana gazetesinde yer alan makale daha sonraki günlerde Türkiye'de yayın yapan gazetelerde de yer almıştı.

        Akşam gazetesi Viyana gazetesindeki sözleri şöyle aktarmıştı:

        "Mustafa Kemal Paşa’nın pek mühim beyanatı: Türkiye’nin dâhilî tekâmülü (olgunlaşması) tamamen bitmemiştir. Daha tadilât vuku bulacak, bilumum tekâmülâtımız Cumhuriyet esasına müncer olacaktır."

        Gazetede yer alan "Cumhuriyet" ilk defa ortaya atılmıştı.

        HÜKÜMET KRİZİ VE LOZAN

        1920'de açılan Meclis'le birlikte devlet başkanlığı görevi Meclis Başkanı olarak Mustafa Kemal tarafından yürütülmüştü.

        Ancak bazı yabancı ülkeler de Lozan Antlaşması'nın onayı için Türkiye'deki yeni devlet rejiminin daha açık şekilde belirlenmesini istiyordu.

        Diğer yandan 2. Ordu Müfettişliği’ne getirilen Ali Fuat Paşa, yeni görevi nedeniyle uhdesinde bulunan Meclis İkinci Reisliği’nden ayrılmış ve istifası 24 Ekim’de Meclis’te okunmuştu. İcra Vekilleri Heyeti Reisliği yapmakta olan Ali Fethi Bey de, yürütmekte olduğu Dahiliye Vekilliği’nden yoğun iş temposu gerekçesiyle aynı gün istifa etmişti.

        Boşalan bu iki pozisyon için ertesi gün bir araya gelen Halk Fırkası Grubu Dahiliye Vekilliği için Erzincan mebusu Sabit Bey’i, Meclis İkinci Reisliği için ise o sıralarda Ankara’da olmayan Eski İcra Vekilleri Heyeti Reisi Rauf Bey’i aday gösterme kararı almıştı. Mustafa Kemal Paşa, Halk Fırkası Grubu’nun tercihini iyi karşılamayarak İcra Vekilleri Heyeti’nin istifa ettirilmesiyle başlayan bir hükümet krizi sürecini idare etmeye başlatmıştı.

        İcra Vekilleri Heyeti ise 26 Ekim’de önce kendi içinde yaptığı bir toplantının ardından Mustafa Kemal'in de katıldığı Çankaya toplantısından sonra istifa kararı almıştı.

        Bazı ülkeler Lozan'da hükümet şeklinin belirlenmesini isterken, içeride de hükümet krizi, Cumhuriyet'in ilanının yolunu açıyordu

        Fethi Bey’in başında olduğu İcra Vekilleri Heyeti’nin 27 Ekim’de Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa’ya sunduğu istifa metninde ülkenin içinde bulunduğu dahili ve harici sorunların çözülebilmesi Meclis’ten tam destek alan bir hükümetin kurulması gerektiği vurgulanmış, böyle bir kabinenin kurulabilmesi için de istifa edildiğinin altı çizilmişti.

        Hükümetin kurulmasının bu denli zor olması her vekilin Büyük Millet Meclisi tarafından tek tek seçilmesi şartından ileri geliyordu. Çankaya’da alınan karar gereği önceki vekillerden hiçbirinin yeni hükümette görev almayı kabul etmemesi de bu zorluğu adeta ‘imkansız’ boyutuna taşıyordu. Süreç tam da Mustafa Kemal'in istediği şekilde işliyor, Meclis’te bir uzlaşma temin edilemediği için yeni bir kabine kurulamıyordu.

        28 EKİM AKŞAM YEMEĞİ

        İsmet Paşa ile Müdafaa-i Milliye Vekili Kâzım Bey’in de bulunduğu kişileri 28 Ekim’de Çankaya’ya çağıran Mustafa Kemal Paşa, Cumhuriyet’in ertesi gün ilan edileceğini açıkladı.

        29 Ekim Pazartesi günü topladığı Halk Fırkası Grubu’nda Mustafa Kemal, bunalımın icra vekilleri heyetinin seçilme yöntemi nedeniyle yaşandığını ve artık sorunu çözme vaktinin geldiğini söylemişti. Hemen sonra da Cumhuriyet’in ilan edilmesi yönündeki kanun teklifinin Meclis’e getirilmesi kararına varılmıştı. Aynı gün Büyük Millet Meclisi gündemine alınan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’ndaki bazı maddelerin değiştirilmesini öngören teklif, konuşmaların ardından oy birliği ile kabul edildi. Böylece Ekim ayının son günlerinde yaşanan kabine bunalımı, 29 Ekim 1923’te Anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesi neticesinde ülkenin siyasi rejiminide belirleyen Cumhuriyet’in ilanı ile son bulmuş oldu.

        "GÜLE GÜLE..."

        Gazi Mustafa Kemal Atatürk, en son 1937'deki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katılmıştı. Yaşadığı ağır hastalık nedeniyle 1938'deki kutlamaları tedavi gördüğü Dolmabahçe Sarayı'nda karşılamıştı.

        Atatürk, 1937 yılında Ankara'da Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına son kez katılmıştı.

        Falih Rıfkı Atay, 29 Ekim 1938'i şöyle anlatıyor:

        "Cumhuriyet Bayramı gecesi Boğaziçi vapurlarından birini tutan gençler, Dolmabahçe Sarayı rıhtımına yaklaşmış, haykırıyorlardı. Atatürk kesik kesik konuşarak pencereye gitmek istediğini anlattı. Kollarına girdiler, pencere kenarındaki koltuğa oturdu, eli ile gemiyi işaret etti. Vapurda bir kıyamettir koptu. Gençler hep bir ağızdan "Dağ başını duman almış, gümüş dere durmaz akar" marşını söylüyorlardı.

        Atatürk mırıldandı:

        Bu bayramlar ve yarınlar sizindir. Güle güle..."

        ÖNERİLEN VİDEO
        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa