Bir milletin sessiz çığlığı: Sednaya Cezaevi’nin derinlerinde kayıp hayatlar
Suriye'nin en karanlık yüzlerinden biri olan Sednaya Cezaevi, Hafız Esad ve ardından Beşşar Esad rejiminin baskıcı ve insanlık dışı politikalarının bir sembolü haline geldi. Bu cezaevi, sadece duvarlarının ardında değil, yerin altında üç kat daha derine inen bir "ölüm labirenti" olarak bilinir. Siyasi muhaliflerin, rejimin hedef aldığı masum insanların ve hatta sadece yanlış bir zamanda yanlış bir yerde bulunan bireylerin işkence gördüğü bu yer, bir ulusun vicdanında derin yaralar açtı.
Sednaya Cezaevi’nin kapısından adım attığınızda, bir insanlık trajedisinin ortasına düşersiniz. Havasız ve karanlık koğuşlarda tutulan insanların yaşadığı koşullar, hiçbir insana reva görülemeyecek kadar korkunçtur.
Duvarlarda, buraya bir daha çıkamayacağını bilen tutukluların el yazıları vardır. Not edilen tarihler, isimler ve kısa mesajlar, rejimin vahşetinin sessiz tanıklarıdır.
Cezaevinin içinde, ışık görmeyen hücreler ve insani yaşam koşullarının sağlanmadığı dar alanlar yer alıyor. Yemek olarak, verilen plastik kaplarda yalnızca bir öğün sunulan gıdalar var. Tuvalet ve banyo olmayan hücrelerde, insanlar tüm temel ihtiyaçlarını aynı yerde karşılamak zorunda bırakılıyor.
Kadınların ve çocukların tutulduğu koğuşlardan gelen hikayeler ise insanın vicdanını sarsacak boyutta. Anneler, çocuklarının burada dünyaya getirildiğini ve rejimin askerleri tarafından sistematik tecavüze uğradığını anlatıyor.
Kameralar ve sessizlik
Cezaevinin her köşesi kameralarla izlenmiş. Ancak Esad rejiminin bu insanlık dışı uygulamaları gizlemek için kayıtları yok ettiği ya da sakladığı biliniyor. Bugün cezaevinin etrafında iş makineleri ve arama kurtarma ekipleri çalışıyor.
Uluslararası ekipler hâlâ gizli koğuşları bulmaya ve yerin altında havasız kalan tutuklulara ulaşmaya çalışıyor. Elektriğin kesik olması nedeniyle, yer altındaki koğuşlarda havasızlıktan yaşamını yitiren tutukluların sayısı bilinmiyor.
Ailelerin umut ve korku çığlığı
Sednaya Cezaevi’nin önünde bekleyen ailelerin yüzlerindeki ifade, umudun ve çaresizliğin bir arada nasıl var olabileceğini gösteriyor. Bir anne, 2013’ten beri oğlundan haber alamadığını ve her yıl oğlunun yaşadığına dair umut veren yalanlarla avutulduğunu söylüyor:
“Oğlumun hiçbir suçu yoktu. Sadece rejimin istediklerini yapmadı. Şimdi ise nerede olduğunu bile bilmiyoruz. Her cezaevini arıyoruz, ama bulamıyoruz.”
Bu anneler, sadece kendi çocuklarını değil, bir ulusun adalet ve vicdan duygusunu da arıyor.
Kapının önünde gözyaşı döken anneler, rejimin vahşetini anlatıyor. Küçük kız çocuklarının, genç kadınların yıllarca bu cezaevinde kaldığını, tacize uğradığını ve bazılarının burada dünyaya getirdiği çocuklarla birlikte kaderine terk edildiğini ifade ediyorlar.
Bu ifadeler, Esad rejiminin sadece fiziksel değil, psikolojik ve toplumsal olarak da nasıl bir yıkım yarattığını gözler önüne seriyor.
Bir devrin kapanışı ve derin travmalar
Esad rejimi, halkına karşı kurduğu baskıcı sistemle 61 yıl boyunca ayakta kaldı. Bu süre zarfında yüz binden fazla insan kayboldu, binlercesi işkenceyle öldürüldü.
Bugün Sednaya Cezaevi’nin karanlık dünyası, bu rejimin gerçek yüzünü ortaya koyuyor. Ancak bu hikayenin asıl kahramanları, hâlâ umudunu kaybetmeyen, cezaevinin kapısında çocuklarını bekleyen anneler ve aileler.
Bir rejimin son bulması, kaybedilen hayatları geri getiremiyor. Sednaya Cezaevi, sadece Suriye’nin değil, dünyanın unutmaması gereken bir insanlık trajedisi olarak tarih sayfalarındaki yerini alıyor. Umutlar tükenmiyor, ama yaralar derin. Bu trajedi, insanlık için bir uyarı niteliğinde; çünkü her karanlık, içinde bir ışık barındırır.
Baas rejiminin karadeliği: Suriye Cezaevleri ve kaybolan insanlar
Suriye’de Baas rejiminin Hafız Esad ve ardından oğlu Beşşar Esad döneminde, cezaevleri adeta birer işkence merkezi olarak anılmıştır.
Bu rejim, otoritesini korumak adına insan haklarını hiçe sayarak sistematik baskı politikalarını yürütmüş, özellikle Suriye İç Savaşı’nın başladığı 2011’den bu yana binlerce insanın hayatını kaybetmesine, kaybolmasına veya işkenceyle öldürülmesine yol açmıştır.
Arap medyasının Esad karşıtı kaynaklarına dayandırılan raporlar, bu süreçteki insanlık dışı uygulamaları daha açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Kaybolan insanlar ve işkenceyle ölümler
Suriye İç Savaşı’nın başlangıcından bu yana kaybolan insanların sayısı, insan hakları kuruluşlarının raporlarına göre yaklaşık 100.000’den fazla olarak tahmin ediliyor. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’ne göre, bu kayıpların büyük bir kısmı, rejim güçleri tarafından alıkonulan veya kaçırılan insanlardan oluşuyor.
Öte yandan, Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR) tarafından yayınlanan raporlara göre, 2011’den bu yana 15.000’den fazla kişi işkence altında hayatını kaybetti. İşkence yöntemleri arasında sistematik dayak, elektrik verme, aç bırakma ve uykusuz bırakma gibi insanlık dışı uygulamalar yer alıyor.
Gözaltına alınanlar ve hapishanelerdeki insanlar
Esad rejimi, savaşın başlangıcından bu yana muhaliflere yönelik sistematik bir baskı politikası yürüttü. Uluslararası Af Örgütü ve Arap İnsan Hakları Örgütü’nün raporlarına göre, bu süre zarfında 150.000’den fazla kişi gözaltına alındı. Rejimin kontrolündeki cezaevlerinde şu anda yaklaşık 80.000 kişi tutulduğu tahmin ediliyor.
Bu tutuklular arasında gazeteciler, insan hakları aktivistleri, avukatlar ve muhalif siyasetçiler yer alıyor. Kadın ve çocukların da bu cezaevlerinde sistematik bir şekilde fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldığı, birçok raporda belirtiliyor.
Baas rejiminin ünlü cezaevleri: İnsanlık dışı koşullar
Suriye’deki Baas rejimiyle özdeşleşen bazı cezaevleri, işkence ve insan hakları ihlalleriyle adeta birer korku sembolüne dönüşmüştür.
Bu cezaevlerinden bazıları şunlardır:
1. Sednaya Cezaevi: Şam’ın kuzeyinde bulunan bu cezaevi, Esad rejiminin işkence merkezi olarak anılmaktadır. Uluslararası Af Örgütü’ne göre burada her ay yüzlerce kişi işkenceyle öldürülmektedir. Sednaya, “ölüm cezaevi” olarak adlandırılmaktadır.
2. Tadmor Cezaevi: Hafız Esad döneminden bu yana en korkunç işkence merkezlerinden biri olarak bilinir. 1980’deki katliamla hafızalara kazınmıştır.
3. Mezzeh Cezaevi: Şam’da bulunan bu cezaevi, özellikle siyasi mahkumlar için bir işkence merkezi olarak kullanılmaktadır.
4. Adra Cezaevi: Daha modern bir yapıya sahip olmasına rağmen, burada tutulan mahkumlar da işkence ve kötü muameleye maruz kalmaktadır.
İnsan hakları çağrıları
Esad karşıtı yayın organları, rejimin cezaevlerindeki uygulamalarını sıkça gündeme taşımaktadır. Arap İnsan Hakları Ağı’na dayanan bir raporda, Sednaya’da mahkumlara yönelik açlık politikalarının bilinçli bir şekilde uygulandığı, insanların en temel sağlık hizmetlerinden bile mahrum bırakıldığı belirtilmiştir.
Ortadoğu’daki muhalif medya organları, uluslararası toplumu bu insan hakları ihlallerine karşı harekete geçmeye çağırmaktadır. Rejimin cezaevlerinde tutulan binlerce insanın durumuyla ilgili şeffaf bir soruşturma yapılması gerektiği sıkça dile getirilmektedir.
Suriye’de Esad rejiminin cezaevleri, insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından birini temsil etmektedir. Uluslararası toplumun, bu sistematik işkence ve insan hakları ihlallerine karşı harekete geçmesi gerekmektedir. Suriye’deki kayıpların ve cezaevlerindeki insanlık dışı uygulamaların, uluslararası mahkemelerde yargılanması, gelecekte benzer trajedilerin yaşanmasını önlemek adına kritik bir önem taşımaktadır.
Bu rapor, Arap medyasındaki Esad karşıtı kaynakların sunduğu veriler ve insan hakları kuruluşlarının analizlerine dayanılarak hazırlanmıştır.