Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Opera-Bale Yetenekli balet Erhan Güzel, Don Kişot ile Bodrum Bale Festivali'nde!

        Disiplinli çalışmaları, enerjisi ve imza attığı işlerle Türk bale sanatına katkıda bulunan Erhan Güzel, sosyal medyada da hayranlarının yoğun ilgisiyle karşılaşıyor. Başarılı ve yakışıklı balet, karşılaştığı ilgi ve izleyicinin bale tutkusundan oldukça memnun. Güzel ile Basillo'dan, baleden, hayallerinden ve izleyici ile etkileşiminden söz ettik.

        İstanbul Devlet Opera ve Bale baş baletisiniz. Baleye nasıl ve nerede başladınız?

        Babam, çocukluğumda Ankara Devlet Tiyatroları'nda dekorcu olarak görev yapmıştı, o nedenle tiyatrolara çok gidip geliyor ve seviyordum. Daha sonra Mersin Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü'ne tayin olmuştu. Babaannemin çok yakın aile dostu olan Cüneyt Gökçer tarafından baleye yönlendirildim ve Mersin Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü'nün çocuk kurslarında 6 yaşımda baleye başladım. 10 yaşımdayken Hacettepe Devlet Konservatuvarı'nın bale bölümü yetenek sınavına girerek kazandım. Okuldaki son yılımda hocalarımız ve bölümün işbirliğiyle, operada staj yapar gibi operanın bale derslerine girerek, operanın repertuvarındaki danslarına katılıp temsillerini yapıyor, bir yandan da kültür derslerimizi görmeye devam ediyorduk. Okulun son yılında da böylece Ankara Operası'nda çalışmış oldum. Okul bittikten sonra ise açılan kadro sınavlarına girerek, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü'nün kadrosunu kazanarak İstanbul'a geldim.

        REKLAM

        İlk profesyonel temsiliniz hangisiydi, neler hissetmiştiniz? Siz İstanbul Devlet Opera ve Bale baş baletisiniz, hala ilk günkü heyecanı hissediyor musunuz?

        İstanbul Operası'nda William Forsythe'ın The Vertiginous Thrill of Exactitude adlı balesi vardır, bazı balet ve balerinler için doruk noktası sayılan bir eserdir, baleye onunla başladım. AKM'de solist olarak çıkmıştım, AKM seyircisi inanılmazdı ve her yer doluydu, sahne inanılmaz büyüktü ve hareketlerde kendini kısıtlamıyordun, kendi kendime dans eder gibi zevk almıştım, bunu hiç unutamıyorum. 12 dakika boyunca balenin en zor hareketlerini yaptığın ve çok fazla efor sarfettiğin hareketler vardı. Seyirciye yalnızca hareketleri sergiliyordun.

        2005-2006 sanat sezonunda, 29 Nisan 2006 yılında Dünya Dans Günü'nde Sir Frederik Ashton'ın La Fille Mal Gardée (Şımarık Kız) adlı balede ilk başrolüm olarak sahneye çıktım, benim için çok kıymetlidir, çok genç olmama rağmen bana güvenmişlerdi. İlk profesyonel temsilimdi ve heyecandan ölecektim. Seyirci hazır, orkestra hazır, ama ben değildim. Hala aynı duyguyu hissediyorum. Şimdi kendimi izlediğimde beğenmememe rağmen, o amatör ruh ve heyecanı gözlerimde görebiliyorum o günlerde. Belki de hareketlerin hepsini düzgün yapamamışım ama heyecanım o kadar güzel görünüyor ki, bana bu fırsatı vermeleri gerçekten muhteşemdi, o sayede buraya gelebildim.

        Seyircinin sesini duymak, gerçekliği yansıtıyor. O nedenle, ses geçirmeyen odalarda ısınmaya çalışıyorum. Bale izleyen insanların medeni ve uygar insanlar olduğunu düşünüyorum, onlara güzel zaman geçirtmek niyetim baskın oluyor. Bale, 1500 ve 1600'üncü yıllarda saraylarda gösterilen, sonra da halka izlettirilen bir şaheser olarak başlıyor. Halkı da medeni hale getirmek için kılık kıyafet, görsel şölen, sanatın verdiği ilerleme, bu sayede uygarlaşma ve çağdaşlaşmayı keşfedebilmeyi sağlayan sahne sanatlarından biri. Hem bir tiyatro yapıyor ve bir hikaye anlatıyoruz hem mükemmel hareketler olan bir dans serisini sunuyoruz. Koreograflardan birinin şöyle bir sözü vardır; "Seyirci sizin ne kadar zorlandığınızı bilmek zorunda değil, hikayeyi anlatın hiçbir şey olmamış gibi..." Biz İstanbul Devlet Opera ve Balesi olarak Türkiye'nin en kuvvetli balelerinden biriyiz. Ayrıca yurtdışında da herkes bilir ve bizimle çalışmak isterler.

        Sözsüz bir iş yapıyorsunuz. Yalnızca dans ve bazen tiyatral yetenek gerektiren gösterilerde seyirciye duyguyu nasıl aktarıyorsunuz?

        Bize bunu öğreten hocalarımız, repetitörlerimiz, çalıştırıcılarımız var, bunların eğitimlerini alıyor ve bize öğretiyorlar. Her notanın her sayısına bir hareket koyuyoruz. Ben partnerimin elini öpüyorsam, bunun bir sayısı var, rastgele yapılan şeyler olmuyor. Tabii ki, canlı bir iş yaptığımız için, ayağınıza kramp girebilir, sayıyı kaçırabilirsiniz, bir sonraki harekete geç kalmış veya erken başlamış olabilirsiniz, bu durumda partneriniz varsa birbirinizi idare etmeniz de önemli. Yakın zamanda başıma geldi, ben partnerimi öpmek için erken gittim ama o hemen yelpazesini açarak, beni idare etti, böyle şeyler olabiliyor. Hem partnerinle hem halkla uyumun çok önemli aslında.

        Biz en küçük halkasından en büyüğüne kadar bir ekibiz. Eğer oyuncu arkadaşlarımız ve seyirci bizi desteklemezse, biz başroller ne yaparsak yapalım başarılı olamayız, bizi destekleyen kordo balemizdir. Başroller çok kolay, bir sakatlık veya aksilik durumunda bir telefon ederek Royal Opera House'dan başrol getirebilirsiniz, ancak kordo baleyi, çekirdek ekibi, bir telefonla 400 kişiyi birden getiremezsiniz. Ben bir kez sakatlanmıştım, aynı anda aynı eseri Ankara da oynuyordu ve Ankara'da oynayan arkadaşımız geldi, o dans etti. Geri planda kaldığı düşünülür ama kordo bale en zor, en önemli şeydir balede.

        Ben hikayeyi anlatmaya başladığımda, hikayeyi canlandıran bir halk var. Birkaç hareketle "Seni seviyorum" duygusunu ifade etmeye başladığımda, halk "en sevdiğimiz çift geldi" diyerek çoktan belli etmiş oluyor. Her şey koreografın bilinçli bir şekilde tasarladığı bir şey zaten. Yoksa, sözsüz bir şekilde "seni seviyorum" demek bile çok zorken, iyi bir filmi mimiklerinden bile anlamak mümkün olabiliyor. O nedenle nasıl dans ettiğin, hangi prodüksiyon olduğu da çok önemli. Elbette, ben duygu aktarımını en iyi şekilde sağlamak adına ülkemizdeki değerli oyuncu arkadaşlarımdan da destek alıyorum. Bazen izlediğimiz bir tiyatro oyununda, sözler, diyaloglar, oyunculuk olmasına rağmen, o duyguyu alamayabiliyorsunuz. Bu bir matematik işidir, dekor, kostüm, reji, ışık, hepsi çok önemlidir.

        Çok yoğun provalar yapıyorsunuz, disiplinli bir çalışma ve yorucu saatler geçiriyorsunuz. Provalarınızdan temsil gününüze kadar olan süreç nasıl geçiyor?

        Herkesin kendine biçilmiş rolleri var, grup provaları var, bu provalar ayrı ayrı alınıyor. Bunlar bittikten sonra, yavaş yavaş birleştirme provaları oluyor. Benim 'Kitri' rolünde oynayan partnerim Büşra Ay ile çalışmalarımızdan sonra, örneğin baba da dahil oluyor çalışmamıza... Daha sonra köylüler... Derken kalabalıklaşıyoruz. Birinci ve ikinci perdelerde toplu çalışmalarımız oluyor ve aslında burada kaçıncı dakikada kimden önce veya sonra yer aldığımızı görebiliyoruz. Bu provalar günde 8-9 saat sürüyor, haftanın 6, bazen 7 günü çalışırız. Daha sonra ise kostümlü provalara geçiliyor. Kostümlü provalar çok önemlidir, çünkü içinde rahat edip edemediğinizi önceden görmeniz mümkün oluyor. Sonraki aşamada ise sahneye geçiliyor. Çalıştığın yerden farklı bir ortam olduğu için, hareketlerinizi değiştirmeniz, kısaltmanız, sığdırmaya çalışmanız gerekebiliyor, yeni bir maceraya başlanmış oluyor. Her şey tamamlandıktan sonra ışık provaları başlar. Işığın biraz fazla açılması dahi bizim dans edebilmemizi olanaksızlaştırır. En son ise, kostüm, makyaj, ışık, müzik her şeyin yer aldığı genel prova olur; seyirci gelmiş, gong çalmış, orkestra yerlerini almış gibi...

        Temsil günü, bizim en çok dinlendiğimiz gün oluyor. Yaz turnelerinde açık hava olduğu için güneşin batması, havanın kararması bekleniyor, ama İstanbul'da olduğumuzda, her gün yaptığımız, kendimizi bulabildiğimiz egzersizlerimiz olan bale derslerimizi yaparız, temsilden yaklaşık 2-3 saat kadar öncesine kadar ısınılır, denge bulunur, kalan zamanımızda da makyajımızı ve saçımızı yapar, kostümümüzü giyeriz, son eksiklerimizi tamamlarız. Seyircimiz bunları zaten sezmesin, keyif alsınlar diye bu kadar çok çalışıp hazırlanıyoruz. Dünyanın en güzel sanatlarından birini keyifle izleyip, evlerine hayal kurarak, düşleyerek, mutlu ve sevinerek gitmelerini istiyoruz.

        Açık havadaki temsiller daha farklı olur. Biz 11 Ağustos'ta Bodrum Antik Tiyatro'dayız, bir kültür ve mirasla kucaklaşıyorsunuz. Temsilde, o sıcakta en zor hareketleri sergilediğin sırada, en sıcakladığın, nefessiz kaldığın anda bir rüzgar eser, dönüp etrafına baktığında seyirciyi görürsün, bir rüya içerisindeymiş gibi hissedersin. Sen mutluysan, seyirci de mutludur. Ben dans için yaşıyorum, herhalde dans etmezsem ölürüm. Balenin ömrü, o da kendine çok iyi bakarsan 40 yaşına kadardır. Sen ne kadar iyi olursan ol, genç nesil her zaman arkandan geliyor, bu bir bilgi birikim işi, usta çırak ilişkisi. Bir yerde kenara çekilip, birikimini gençlere aktarman gerekiyor. Roller değişiyor ve bu kez dans etmeye gittiğin yere, dans ettirmeye gidebiliyorsun. Ve şöyle diyorsun; "Rüzgar esebilir, bu rüzgardan keyif al!"

        Fiziğinize ve sağlığınıza çok dikkat ediyorsunuz. Bir baletin günü nasıl geçer?

        Protein ağırlıklı besleniyorum ve yaptığım iş çok fazla efor gerektirdiği için çoğu insandan daha fazla yemek yememe rağmen,saat 16:00'dan sonra yemek yemiyorum. Ekmek, şeker ve gazlı içecek gibi gıdalar hayatımda hiç yok. Günlük bale derslerim olmasına rağmen, çalışmadığım tek günde de barre ya da pilates aktivitelerimi yapıyorum. Çok disiplinli bir yaşamımız var. Beslenme, spor ve uyku düzenimizin oldukça kontrollü olması gerekiyor.

        Balerinler baletlerden, baletler balerinlerden feyz alabilir mi?

        Elbette, operaya erken gelip ısınan, en geç çıkan, en çok çalışan insanları örnek alıyorum. Yetenek sizi bir noktaya kadar götürür, ancak en çok kazananlar hep çalışanlardır. Arzu Dirin, çalışkanlığıyla örnek aldığım bir balerindi. Mikhail Baryshnikov, benim için dünyada gelmiş geçmiş en iyi, en ünlü balettir, onun üzerine bir bale sanatçısı düşünemiyorum. Kadınlardan da Sylvie Guillem hayranıyımdır. Binlerce iyi balet ve balerin var, ama benim için ikisinin yeri ayrıdır. Özellikle Baryshnikov'dan daha iyi bir balet çıkana kadar, hala en iyi balet o diyebilirim. Onun videolarını izleyerek feyz alıyorum, Don Kişot oynayacağız ve ben onun Don Kişot'unu izliyorum, ama ne kadar çalışırsak çalışalım, onun kötü birer kopyası gibi duruyoruz. Dünyanın pek çok yerinde dans etmeme rağmen, ülkemiz için de bir şeyler yapmamız gerektiğine inanıyorum, ülkemden ayrılmayı düşünmüyorum bale konusunda. Ara sıra misafir olarak gidip dans etmek her zaman hoşuma gidiyor, kendini geliştirmek ve farklılık katmak adına güzel bir şey.

        Ülkemizde bale eğitimini, balenin gelişimini ve desteğini yeterli buluyor musunuz?

        Ben yeterince destek verildiğine, özellikle seyircimiz tarafından çok destek verildiğine inanıyorum. Salonlarımız her zaman dolu, bütün temsillerimizi kapalı gişe oynadık, her zaman var olan bale seyircimiz var. İngiliz Kraliyet Balesi kurucusu da olan Dame Ninette de Valois, Türkiye'den gelen rica üzerine bizim balemizi kuruyor. Bu kadar köklü temellere dayanan balemiz var. Türkler, dünyanın her yeriyle aynı düzeyde ve güzellikle bale yapıyor. Yurt dışında bizi temsil eden arkadaşlarımız var, hepsi çok değerli.

        Ancak bazı konservatuvar salonlarımız oldukça küçük, elverişsiz. İstanbul'daki konservatuvarlarımızı biliyorum örneğin... Büyük bale hareketlerini yaparken tam olarak deneyememe ve öğrenememe şanssızlıkları oluyor arkadaşlarımızın, operaya geldikten sonra öğreniyorlar, bunu öğrenmek için de biraz geç kalınmış oluyor. Bize eğitim veren hocalarımız dünyada çok önemli mevkiilerde oldukları için çok iyiyiz. Derslerin yeterli ve kaliteli olduğuna inanıyorum. Ama okul sayısını yeterli bulmuyorum, keşke ülkenin her yerinde yeterli sayıda bale okulu olsa... Ancak ben etrafımda sanatı ve sanatçıyı destekleyen insanlarla bulunduğum için, bu konuda bir eksiğimiz olduğuna inanmıyorum.

        Türkiye'de balet olmanın hiçbir zorluğunu yaşamadım, sanatı seven insanlarla oldum hep. Toplumumuzun her kesiminde Mezopotamya'dan gelen bir ülke olduğumuz için sanata ve sanatçıya o kadar açız ki, ben toplumun yönlendirmesiyle hep çok güzel beslendim ve alkış aldım. Sadece biraz tanıtım anlamında eksiklerimiz var. AKM binası tadilata girdiği için Süreyya Operası'nda olduğumuzu bilmeyenler var, bunu bilmelerini isterim. AKM açıldıktan sonra oraya geçeceğimiz söyleniyor, balemiz asla kapanmadı, çok güzel işler yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz.

        Balede dans etmek için bir yaş sınırı var ne yazık ki. Sizi uzun yıllar dans ederken görmek istesek de, mesleğinizi nasıl devam ettirmeyi düşünüyorsunuz?

        Ben baleyi bir gemi olarak görüyorum. Bu gemide de ya kaptan ya tayfa olarak devam edeceğim ama bu geminin içinde olacağım. Uygun görülürsem, öğretmen, başkareograf, eğitimci olarak devam etmek istiyorum. Balet olmasaydım, başka bir mesleği yapabileceğimi düşünmüyorum. 6 yaşımda baleye gittiğimde aşık oldum, o gün bugündür başka hiçbir şey yapmayı düşünmedim.

        Bodrum Bale Festivali'nde Cervantes'in ünlü eseri, dünyada İncil'den sonra en çok okunan eser olan Don Kişot'u sahneleyeceksiniz. Biraz eserden bahseder misiniz?

        11 Ağustos'ta Bodrum'da Don Kişot balesini oynayacağız, ancak Don Kişot çok yaşlı olduğu ve yaşlı birine bale yaptıramayağımız için Cervantes'in eserinden biraz bağımsız, eserden esinlenerek yapılmış olacak. Berber Basilio ve Lorenzo'nun kızı Kitri'nin aşk hikayesini anlatan bir bale olacak. Ben Basilio'yu, partnerim Büşra Ay, Kitri'yi, Gamache'ı Özerk Tozkoparan, Don Kişot'u Alkış Peker oynuyor. İçinde olmak için can attığım bir casttı, bu yüzden çok mutluyum. İzleyici masalsı bir aşk hikayesiyle karşılaşacak.

        Peki sahnelenmemiş bir bale eserinde dans etme hayaliniz var mı?

        Benim en çok sevdiğim, oynamaktan keyif aldığım eserler; Kuğu Gölü, Don Kişot ve Şımarık Kız... Harry Potter veya Yüzüklerin Efendisi'nin yapılmasını çok isterim, ama çok büyük bir cast, çok büyük bir sahne olması lazım. Belki ilerde benim böyle bir şeyi izleyiciye sunma imkanım olur. Operada bale dersi vermek için kendimi geliştirmeye başladım, notlar alıyorum, izliyorum.

        Sosyal medyayı balenin tanıtımı konusunda oldukça aktif kullanıyorsunuz, insanların ilgi gösterdiğini, teknolojinin sanatın arka planda kalmış gibi görünen dallarını ön plana çıkarma konusunda da başarılı oldunuz.

        Sosyal medyayı bunun için kullanıyorum ve çok hoşuma gidiyor. İnsanlar ilgi gösteriyor, özledikleri bir şeyi sunuyorum aslında. Biz o kadar yorgun ve yoğunuz ki, bugüne kadar ihmal etmiştik bale sanatçıları olarak, ben buna biraz daha özen gösteriyorum. İnsanların, balenin dünyanın madencilikten sonra en zor ikinci mesleği olduğunu bilmelerini istiyorum. Bu mesleğin ne kadar zor olduğunu, çalışmalarımdan, provalarımdan paylaşarak bu zorluğu, bu büyüyü görmelerini istiyorum. Çok güzel yorumlar, geri dönüşler alıyorum. 11 Ağustos'ta Bodrum Bale Festivali'ndeyiz, ancak kaçıranlar üzülmesin, 3 Eylül'den itibaren Süreyya Operası'nda İstanbul izleyicisi ile bir araya geleceğiz ve Haziran ayına kadar temsillerimiz devam edecek,tüm sanatseverleri bekliyoruz.

        Hemen herkesin çocukluk hayalidir bale... Siz bu anlamda insanların çocukluk hayaline dokunuyor, belki de ailelerin çocuklarını baleye yönlendirmelerine vesile oluyor olabilirsiniz. Ayrıca sosyal medyada kadınların da büyük ilgisiyle karşılaşıp evlenme teklifleri alıyorsunuz?

        (Gülüyor) Sağolsunlar, çok mutlu oluyorum, çok ince ruhlular. Sevmek, sevilmek zaten herkesin hoşuna gider. Bir sanatçının böyle ağırlanması çok güzel. Bana en çok gelen soru, "Benimle evlenir misin?" ve "20 ile 40 yaş arasındayım, baleye başlayabilir miyim?"

        Bale bir idealist işi, 6 yaşında başlayan, 10 yaşında konservatuvara girip 20 yaşında sonuçlanan, profesyonel bir hayata başladığınız, profesyonel bir iş. Ama amatör ruhunuzu besleyip, sanata olan açlığınızı giderip, vücudunuza güzel bir disiplin vererek, balenin var olan hareketlerinin ismini öğrenerek yapabilmek, baleyi daha farklı bir gözle izleyip, yorum yapabilme seviyesine gelmek belli bir yaştan sonra da mümkün, buna yetişkin balesi diyoruz, bunun eğitimini veren kurslarımız var, ben tavsiye ediyorum.

        Ancak bazen çok aşka kapılıp, içtenlikle bale yapmak isteyip bizimle dans etmek istiyorlar, bunun imkansız olduğunu söylemek zorundayım. Bizde en kötü ihtimalle, baleye 10 yaşında başlanıyor. O nedenle 1-2 yıl bale yapanlara, 'bizimle gelip dans edebilirsiniz' demek, kandırmak ve baleye ihanet olur.

        Şurada Paylaş!
        Yazı Boyutu

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ

        Habertürk Anasayfa