Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Son dakika: Anneler üzerine 20 unutulmaz film  
        • 1

          ACI VE ZAFER (2019)
          (Dolor y Gloria)

          Filmin ana karakteri yönetmen Salvador Mallo (Antonio Banderas), iskelet ve kas hastalıklarıyla boğuşan huzursuz bir adam... Asıl sorunu yalnızlık ve kendi başına kaldıkça hastalıklarına daha çok gömüldüğünün farkında değil. Öte yandan, nasıl bir film çekmek istediğini, sanatsal olarak hangi yöne ilerleyeceğini de bilmiyor. Aklında sürekli çocukluk yılları ve annesi var. Biz de onunla birlikte geçmişe dönüyor, annesine (Penelope Cruz) olan tutkulu sevgisini paylaşıyoruz. Annesi Jacinta yoksul bir köylü kadını ve her şeyiyle hayat dolu biri. Yaşadıkları mağarayı zaman geçtikçe ne kadar sıcak, canlı, renkli bir yuva haline getirdiğini unutmamak gerek. Mağaraya değen kadın eli, adeta bir sihir gibi... O sihrin Almodovar sinemasına ilk filmlerinden beri yol gösterdiğini biliyoruz. Almodovar, genç anne Jacinta'yı ışıklı, ferah, renkli kadrajlar eşliğinde getiriyor karşımıza. Nehirde çamaşır yıkadığı sahne mesela... Çünkü Jacinta, Mallo'nun zihninde hep şefkat dolu, güçlü bir anne... Yaşlı Jacinta (Julieta Serrano) ise Mallo'nun evinin sınırlı duvarları arasında, kaygılı bir kadın olarak çıkıyor karşımıza. Annesi, yaşlılık yıllarında bile Mallo'nun hayatının nirengi noktası. Sürekli onu hatırlaması, anne şefkatini özlemenin ötesinde, ruhunu kurtarma isteğinin de bir yansıması...

        • 2

          TAVŞAN JOJO (2019)
          (Jojo Rabbit)

          İkinci Dünya Savaşı'nın son günlerine, Nazi Almanya'sının yenilgisine 10-11 yaşlarındaki bir çocuğun gözünden bakıyoruz. Jojo (Roman Griffin Davis), devletin ideolojik aygıtlarıyla dayatılan yoğun bir faşizm ve ırkçılık kültürünün içinde büyümek zorunda kalmış bir çocuk... Öyle bir dönemde bir çocuğun toplumu yukarıdan aşağıya saran milliyetçi ideolojiden ayrı durabilmesi kolay değil. Ama Jojo, vicdan ve merhamet duygularına sahip. O duyguları annesi Rosie'den (Scarlett Johansson) aldığı açık. Annesinin Hitler'i ve Nazileri sevmediğini biliyor. Jojo'nun zihninde, yukarıdan aşağıya dayatılan faşist, ırkçı ideolojiyle annesinin sevgisi, şefkati ve sağduyusu arasında bir “iç savaş” var. Hayal arkadaşı Adolf Hitler'in (Taika Waititi), bu çatışmanın sonucu olarak ortaya çıktığı söylenebilir. Zihnindeki Hitler, devletin dayattığı ideolojinin bütün boşluğunu, saçmalığını yansıtan bir karikatürden farksız. Korkak, çaresiz, çelişkilerle dolu geveze ve nevrotik biri. Annesi ise cesur, vicdanlı, sakin, bilge ve hayat dolu bir kadın. Jojo için anne çok daha güçlü ve etkili bir figür. Adolf ise kendi zihninin yansıması olan akıl yaşı küçük bir oyun arkadaşı. Jojo, kalbinin derinliklerinde ve bilinçdışında, Hitler'e değil annesine inanıyor.

        • 3

          PROXIMA (2019)

          ‘Proxima’nın ana karakteri Sarah Loreau (Eva Green) çocukluğundan beri uzaya çıkmak isteyen astronotlardan sadece biri. Yıllar sonra fırsat eline geçtiğinde mutlu ve heyecanlı. Ne var ki, uzayda geçireceği 1 yıl boyunca 8 yaşındaki kızı Stella’dan (Zélie Boulant) ayrılmak zorunda kalması, zihnini meşgul eden çok yönlü bir sorun…
          Stella disleksi, discalculi ve disortografi olarak tanımlanan öğrenme zorluklarına sahip bir çocuk... Okuldaki eğitim kadar, evde annesiyle yaptığı çalışmalar da onun için büyük önem taşıyor. Stella annesiyle ayrılmaya kesinlikle hazır değil. Alice Winocour’un yönettiği ‘Proxima’ özünde annelik üzerine bir film… ‘Hayallerini, ideallerini gerçekleştirmek’ ile ‘daha iyi bir anne olma içgüdüsü’ arasındaki ikileme bence çok doğru yerden, herkesi yakalayabilen bir samimiyetle bakmasını başarıyor.

        • 4

          ROMA (2018)

          Filmdeki kadınların arasında sınıfsal, etnik konumları aşan bir sevgi ve dayanışma bağı var. Birbirlerine ihtiyaç duyduklarını biliyorlar... Kocası tarafından terk edilen dört çocuk annesi biyokimyager Sofia (Marina de Tavira), mükemmel biri olmaya çalışmıyor. Zaaflarına, zayıflıklarına rağmen film ilerledikçe ondaki gücü hissediyorsunuz. Anneliğin, kadınlığın getirdiği bir güç bu... Biliyorsunuz ki bu güç, o çocukları, o çatı altında sevgiyle yetiştirecek... Aynı güç evin hizmetçisi Cleo'da (Yalitza Aparicio) da var. Cleo da mükemmel değil. Doğru erkeği seçemiyor ve yaptığı hataların trajik sonuçlarına katlanmak zorunda kalıyor. Öte yandan, Cleo çocuğunuzu gönül rahatlığıyla emanet edeceğiniz biri. Çünkü onda kadınlığın hayat veren enerjisi, annelik ruhu var. Yüzlerce dövüşçü erkeğin yapmayı beceremediği hareketi kusursuz şekilde yaptığı sahne hikâyenin çözüm anahtarı gibi... Cleo aslında olağanüstü biri ama bunu sadece Sofia ve çocuklar biliyor. Bir de biz... “Roma” anneliği, kadınlığı kutsayan bir film...

        • 5

          MUCİZE (2017)
          (Wonder)

          R.J. Palacio'nun romanından uyarlanan film, genetik bir sorun nedeniyle doğuştan deforme bir yüze sahip olan ve 10 yaşına kadar annesi Isabel’in (Julia Roberts) özel çabalarıyla evde eğitim alan August'un (Jacob Tremblay) okula başlama hikâyesini anlatıyor. August ailenin korumasından çıkmak ve çocukluğun-ergenliğin acımasızlık derecesinde dürüst dünyasına girmek zorunda. Sıradan bir çocuk için dahi sosyalleşmenin kolay olmadığı bir ortam bu... “Mucize”de özel okullardaki eğitimcilerin en büyük sorunlarından birinin vicdansız ebeveynler olduğu da vurgulanıyor. Sonuçta birçok zorbalık sorununun kökeninde aslında aileler var. “Mucize”, bizi August'a acıyarak ağlatan bir film değil. August sorun yaşadığında genelde acısını anlayışlı, şefkat dolu ailesinden çıkarıyor. Çocukların, gençlerin birbirlerini anlayıp yardımlaştığı ve birbirlerine destek olduğu anlarda gözlerimiz doluyor. August’un annesinin oğlunun arkadaş edindiğini gördüğü an, gözyaşlarını zor tuttuğu sahneyi de unutmamak gerek. ‘Mucize’de çocukluğun, ergenliğin zorluklarıyla savaşan herkesi ve her ana babayı yakalayacak bir şeyler var. Ve tabi ki, Isabel karakteri üzerinden anneliğin gücü ve doğasıyla ilgili bir film aynı zamanda.

        • 6

          UĞUR BÖCEĞİ (2017)
          (Lady Bird)

          Anne (Laurie Metcalf), kızını hayalcilikten uzak katı bir orta sınıf gerçekçiliğiyle büyütmeye çalışıyor. Lise sondaki kızı Christine (Saoirse Ronan) ise annesinin gerçekçiliğine isyan ediyor ama biraz sorumsuz, havai biri. Ayrıca ‘çıktığı yumurtayı’ da beğenmiyor. Otobiyografik yanları da olan “Uğur Böceği”, yönetmen Greta Gerwig’in esinlendiğini söylediği 80’lerin gençlik filmlerine oranla daha gerçekçi. Christine kötü bir öğrenci. Müzikalde başrolü alamıyor. Erkeklerle ilişkisi dahil hiçbir şey hayallerindeki gibi değil. Neye yetenekli olduğunu dahi bilmiyor. Okuldaki bir rahibe, yazısında Sacramento’yu iyi anlattığını söylediğinde kaçıp gitmek istediği kenti güzel yazmasına şaşırıyor. Rahibe, ona “önem vermekle sevmek arasındaki bağ”dan söz edince susup kalıyor. Final aslında tam da o bağla ilgili... Gerçekten de önem vermek, sevmek değil midir? “Uğur Böceği”nin en hoş yanlarından biri, “kaçıp gitmekle kaçıp gittiklerini özlemek arasındaki mesafe”nin çok az olduğunu anlatması... Christine’in annesinden kaçıp gitme isteğine de buradan bakmak gerekir.

        • 7

          KARABASAN (2014)
          (The Babadook)

          Oğlunu tek başına büyüten yalnız anne Amelia'nın (Essie Davis) Babadook adlı canavarla mücadelesi... Amelia hayatı üzerindeki kontrolünü kaybettikçe ve oğluyla kendini dış dünyadan izole ettikçe Babadook da güçlenip eve yerleşiyor. Babadook’un bir sahnede “İnkâr beni güçlendirir” demesi boşuna değil. Yönetmen Jennifer Kent, “Korkularımıza karşı ya sinip yorganın altına saklanacağız ya da yüzleşip onları kontrol edeceğiz” demeye getiriyor. Klasik bir Hollywood filminde olduğu gibi anne ve oğlu koruyacak güçlü bir erkek figürünün olmaması önemli. Zaten Samuel için canavar korkusu babasızlığın bir simgesi. Amelia ise Babadook’un karşısına annelik içgüdüsü ve iradesiyle çıkıyor. Hikâyesini sembolik bir alt metin üzerine inşa eden Jennifer Kent, yönetmen olarak gerilimin hakkını çok iyi veriyor; erkek bakışının hâkim olduğu gerilim türüne, ilgiye değer bir kadın dokunuşu getiriyor.

        • 8

          ANNEMİN ŞARKISI (2014)

          Nigar (Zübeyde Ronahi), İstanbul’da öğretmenlik yapan oğluyla (Feyyaz Duman) birlikte bir sitede yaşar ve sürekli olarak 1990’larda ayrıldığı köyüne dönmek ister. Bazı günler evden çıkıp otogara dahi gider. Erol Mintaş’ın yönettiği film, sadece Kürtçe konuşan Nigar’ın özlemle aradığı, oğlunun ise bir türlü bulamadığı o esrarengiz dengbej şarkısıyla hem yitip giden bir kültüre hem de yuva özlemine dikkat çeker. Yurtiçi ve yurtdışı festivallerde ödüller kazanan, yaşadığımız coğrafyada annelerin çektiği acıları hatırlatan buruk ve hüzünlü bir film.

        • 9

          UMUDUN PEŞİNDE (2013)
          (Philomena)

          Ünlü gazeteci Martin’le (Steve Coogan) birlikte, Katolik rahibeler tarafından 50 yıl önce elinden alınan oğlunu bulmaya çalışan Philomena’nın (Judi Dench) öyküsü... İnançsız Martin’in entelektüel kibrine karşı Philomena işçi sınıfından gelen bir Katolik kadının naifliğini temsil eder. Philomena anneliğin yalın bilgeliğidir. Martin ise anneliğin erdemlerini anladıkça olgunlaşan bir erkek çocuğu. Anneliğin bir ruh hali, özel bir deneyim olduğunu hissettiren bir film.

        • 10

          CESUR (2012)
          (Brave)

          Animasyon formatında, eski çağlarda geçen modern bir Pixar Stüdyosu masalı… Sevmediği bir erkekle “kraliyet evliliğine” zorlanan Merida, cadılardan “büyü yardımı” isterken annesini istemeden bir ayıya dönüştürür. Annesine kavuşmak için elinden geleni yapan Merida, annesini ayı avlamayı çok seven babasına karşı da korumak zorundadır. Annelerle kızları arasındaki anlaşmazlıklar ve iletişim sorunlarından yola çıkan öykü, bir anne - kız dayanışmasına doğru gelişiyor.

        • 11

          ANNELER VE KIZLARI (2009)
          (Mother and Child)

          Rodrigo Garcia’nın yazıp yönettiği filmde Karen (Annette Bening) 15 yaşındayken doğurup evlatlık olarak verdiği kızını arar. Genç, hırslı ve acımasız avukat Elizabeth (Naomi Watts) çocuk sahibi olmak istemez. Çocuğu olmayan Lucy (Kerry Washington) ise annelik duygusunu tatmak için evlat edinmek ister... Farklı ruh hallerinde farklı hayatlar yaşayan üç kadının öyküsü finale doğru kesişir. Annelik, anne – çocuk ilişkisi ve kadınlığın doğası üzerine düşündüren gerçekçi ve etkileyici bir film.

        • 12

          KIZ KARDEŞİMİN HİKÂYESİ (2009)
          (My Sister’s Keeper)

          Lösemiye yakalanan ablasını yaşatmak için dünyaya getirilmiş Anna (Abigail Breslin), “Ben artık donör olmak istemiyorum” diyerek avukatın kapısını çalar. Film yıllarca süren insafsız bir hastalığın üç çocuklu bir ailenin hayatı üzerindeki etkilerini zaman içinde serbestçe ileri geri giderek anlatıyor. Cameron Diaz’ın evladını yaşatmak için her şeyi yapmaya hazır gözü kara bir anneyi canlandırdığı film, anneliği ve aile bağlarını adeta kutsuyor.

        • 13

          KÖR NOKTA (2009)
          (The Blind Side)

          Gerçek bir hayat hikâyesi. Varlıklı, beyaz ve Cumhuriyetçi Tuohy çifti, ailesiz ve sevgisiz büyümüş siyahi genç Michael Oher’e sahip çıkar. Özellikle Leigh Anne (Sandra Bullock), Michael’a geç de olsa annelik duygusunu tattırmak için elinden geleni yapar, Michael ise sevgi gördükçe iyi bir insan olmak için çaba gösterir. Leigh Anne’in Michael’a gece yatmadan önce kitap okuduğu sahne görülmeye değer. Anne sevgisinin nelere kadir olduğunu gösteren duygusal bir film.

        • 14

          ÇILGIN CUMA (2003)
          (Freaky Friday)

          Kuşak çatışması ve anne–kız ilişkisi, fantastik bir beden değiştirme öyküsüyle geliyor karşımıza… Tess (Jamie Lee Curtis) ile 15 yaşındaki kızı Anna (Lindsay Lohan), yaptıkları tartışmanın ardından, uyandıklarında beden değiştirirler... Anne ve kız işlerin kötüye gitmemesi için günü kurtarmaya çalışırken birbirlerini daha iyi tanıma fırsatı bulurlar. Mary Rodgers’ın senaryosundan uyarlanan, Barbara Harris ile Jodie Foster’ın oynadığı 1976 tarihli orijinal filme göre daha eğlenceli bir uyarlama. Özellikle karakterlerin daha iyi yazıldığı kesin. Filmin yönetmeni Mark Waters.

        • 15

          ERIN BROCKOVICH (2000)

          Erin Brockovich (Julia Roberts), işsiz ve yalnız bir annedir. Bir avukatlık bürosunda çalışmaya başladığında kimse onu ciddiye almaz. Giyim kuşamını beğenmez, halini tavrını küçümserler. Ama o başkalarının düşüncelerini çok da önemsemez, patronundan aldığı bir dosyayı kendi çabalarıyla araştırır. Araştırmalarını derinleştirdikçe Pacific Gaz ve Elektrik Şirketi’nin çevreye ve insan sağlığına verdiği zararları kanıtlayacak belgeler bulmaya başlar... Çocuk yetiştiren bir anne olarak mesele onun için giderek daha önem kazanır. Hayatın içinden gelen, fevri ve açık sözlü bir kadın olan Erin, ilk bakışta bir kahraman gibi görünmese de yaptıklarıyla ABD’nin gönlünü fetheder. Julia Roberts'ın Erin Brockovich ile Oscar kazandığı film, kadınların yaratacakları farklılıkları anlatıyor... Steven Soderbergh’in yönettiği ‘Erin Brockovich’, kadınlığın, anneliğin gücünü gösteren filmlerden biri.

        • 16

          BURADAN ÇOK UZAKTA (1999)
          (Anywhere But Here)

          Anne kız ilişkisinde bildik klişeyi tersine çeviren bir film. Mona Simpson’un romanı kızının oyuncu olmasını isteyen çılgın, uçuk ve biraz dengesiz bir anne ile kendine sakin bir hayat kurmak isteyen erken olgunlaşmış kızının öyküsünü anlatıyor. Kendi özlemlerini kızına transfer etmek isteyen annede Susan Sarandon ve annesinin çılgınlıklarıyla baş etmeye çalışan kızda Natalie Portman çok iyi.

        • 17

          OMUZ OMUZA (1998)
          (Stepmom)

          İlk gösterime girdiğinde eleştirmenler tarafından gözyaşı avcısı bir melodram olarak nitelenmişti. Eleştirmenler fikirlerini hâlâ değiştirmedi ama “Omuz Omuza” öyküsü itibarıyla Anneler Günü deyince akla gelen ilk filmlerden biri olup çıktı. Acımasız bir hastalığa yakalanan Jackie (Susan Sarandon), çocuklarını eski kocasının yeni sevgilisi Isabel’e (Julia Roberts) teslim etmek konusunda isteksizdir. Isabel de böyle mükemmel bir anneyle nasıl rekabet edeceğini bilemez. Anneliğin tanımını biyolojik olmaktan çıkaran filmlerden.

        • 18

          TERMİNATÖR 2: MAHŞER GÜNÜ (1991)
          (Terminator 2: Judgment Day)

          İlk filmin “yokedici” robotu bu kez iyilerin yanında... Schwarzenegger'i, “soydaşı” makinelere karşı insanlık uğruna savaşırken sevginin önemini anlayan ama bu arada “kapıyı kaportayı dağıtan” Terminatör rolünde seyrediyoruz. Filmin asıl kahramanı ise hiç şüphesiz bir anne, yani Sarah Connor (Linda Hamilton)... Sarah, 1984 yapımı filme oranla daha farklı bir anne olarak geliyor karşımıza. Kurban olmayı kabul etmeyen, oğlunun hayatını korumak için sonuna kadar mücadele etmeye kararlı bir Sarah Connor bu... Erkeklerin korunmasına muhtaç, zayıf ve aciz bir kadın değil. Tam aksine, hem fiziksel hem ruhsal anlamda erkeklerden daha güçlü. Çünkü o bir anne... Filmin ruhuna çok şey katan Sarah Connor'ın, çağımızın aksiyon kahramanı kadınlarına ilham veren öncü bir karakter olduğunu iddia edebiliriz.

        • 19

          ÇELİK MANOLYALAR (1989)
          (Steel Magnolias)

          Louisiana’daki bir güzellik salonunda bir araya gelip dedikodu yapan ve birlikte iyi vakit geçiren farklı kuşaklardan 6 kadının öyküsü... Hayat hiçbirisi için kolay olmasa da sıkıntıları aşmanın bir yolunu hep bulurlar. Kuşkusuz, aşamayacakları sıkıntılar da vardır... Bir komedi gibi başlayan ama giderek hüzün duygusunun baskın çıktığı film, harika diyalogları ve mütevazı öyküsüyle seyircileri yakalamayı, etkilemeyi başarıyor… Kadın dayanışmasını anlattığı kadar anne–kız ilişkisi üzerine de etkili bir film… Herbert Ross’un yönettiği film, yıllar geçmesine rağmen hâlâ eskimiyor.

        • 20

          SEVGİ SÖZCÜKLERİ (1983)
          (Terms of Endearment)

          Nevrotik anne (Shirley MacLaine) ile uçarı kızının (Debra Winger) yıllara yayılan hikâyesi... Kocasını kaybettikten sonra uzun bir süre erkeklerle çıkmayan anne, erken evlenen kızına karşı eleştirel ve katı davranır. “Sevgi Sözcükleri”, hayatın kendisi gibi bir film. Derin acılarla gündelik hayatın komedisini, gözyaşıyla kahkahayı inandırıcı bir öyküde birleştiriyor. 5 Oscar’lı filmde oyuncular da çok iyi.

        Yazı Boyutu

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ

        Habertürk Anasayfa