AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hasan Basri Yalçın, Habertürk'te soruları yanıtladı
Habertürk'te Fevzi Çakır ile Eren Eğilmez'in sorularını yanıtlayan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Basri Yalçın, "Türkiye'de şunu biliyoruz ki, sandık başında karar veren çok sayıda seçmen var. Son hafta, son gün karar veren çok sayıda seçmen var. Son hafta karar veren seçmen oranı ile son gün karar veren seçmen oranı birbirine çok yakındır. Onun için son ana kadar meseleyi tekrar tekrar anlatmamız gerektiği açık bir şekilde gözüküyor" ifadelerini kullandı
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Basri Yalçın, Habertürk'te Fevzi Çakır ile Eren Eğilmez'in sorularını yanıtladı.
Prof. Yalçın'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
Bir yerel seçim tadında gitmedisini beklediğimiz, biraz daha siyaset meselesinin az olduğu, heyecanın biraz daha düşük olacağını düşündüğünüz bir seçim. Sahaya çıktığınızda saha sizi kendi heyecanın içine katıyor ve seçim kamyanyasına dönüşüyor. Uzun yıllar siyaset yapmış, genel başkanlık yapmış kişilerin miting meydanlarında nasıl enerji topladığını anlayabiliyorsunuz. Muazzam kalabalık vardı ve insanlar çok heyecanlıydı. İnsanlara kuru kuru icraatlar üzerinden birk şey söylemek var bir de seçmenle kurduğunuz ilişki var. Bunun son senelerde en bariz örneği Recep Tayyip Erdoğan. İnsanların onunla kurduğu bir samimiyet ve güven ilişkisi var. Recep Tayyip Erdoğan'a neyin enerji verdiğini görebiliyorsunuz. 60'a yakın şehirde miting yaptı sayın Cumhurbaşkanımız. Bunun yarısı kadar muhalefet yapmadı.
"O KİTLE İÇİNDE HİTAP EDEMEDİĞİMİZ GRUPLAR VAR"
Türkiye'de şunu biliyoruz ki, sandık başında karar veren çok sayıda seçmen var. Son hafta, son gün karar veren çok sayıda seçmen var. Son hafta karar veren seçmen oranı ile son gün karar veren seçmen oranı birbirine çok yakındır. AK Parti, MHP ve milliyetçi muhafazakar seçmenin karar süresi son dönemlerde daha da netleşiyor. Son ana kadar insanların karar vereceğini düşünüyoruz. Bir CHP grubu var. Ona deseniz ki 'Gökyüzünden cenneti indirdik, Kadıköy'e cenneti getiriyoruz' deseniz de o kitlenin içinde hitap edemediğiniz gruplar var. Daha hizmet merkezli düşünen CHP veya diğer partilerin içinde seçmen grupları var. Asıl itibariyle bizi ilgilendiren mesele son birkaç gün içinde çözülüyor. Bir tane genç geliyor, Hamza Dağ'a diyor ki, 'Keşke CHP adayı olsan da sana oy versem'. Bunu partizan boyutundan çıkartın. Çok temel belediyecilik hizmetlerinin alınmadığını, çok temel sorunların var olduğunu İzmir'de yaşamayan bir insan olarak biliyorum.
"KÖRFEZ KOKMAYA DEVAM EDİYORSA ÇÖP TOPLANMIYORSA"
İzmir'de bu sorunu hepimiz biliyoruz. İzmir'de CHP kalemi koysa seçtirebileceğini düşünüyor. Böyle olduğu sürece neden faaliyet üretsin. Bir hikaye kurulmuş. Hayat tarzı üzerinden bir tartışma yapılıyor. Hala, 22 yılın sonunda. İnsanlara İzmir'de 'Aman ha! adayınız sorunlu olsa da oy vermeye devam edin' diyor. Diyelim ki ben CHP ideolojisinin Türkiye'yi yönetmesini istiyorum, kaldıysa öyle bir şey. Oradaki partizan politik tavrını anlıyorum. Ama Körfez kokmaya devam ediyorsa, çöpler toplanmıyorsa burada bir sorun var. Bunu ısrarla sürdürmenin bir anlamı yok. Seçmeni suçlayamazsınız. Bizim İzmir'e veya herhangi bir ilçeye yaklaşımımız; gerçekten belediyecilik yapmak istiyoruz. Önümüzde bir büyük vizyonumuz var. Türkiye Yüzyılı için gerçek belediyecilik. Türkiye'yi küresel iktidara taşımak istiyoruz. Sizin şehirleriniz kentsel dönüşümü gerçekleştirememişse, trafik hala dünyanın geri kalmış ülkesindeki gibi kronik sorunlar yaşıyorsa oradaki hayalin içi boşalıyor.
"YEREL-MERKEZİ YÖNETİM UYUMU" SÖZÜ
Cumhurbaşkanımız bunun üzerinde defalarca durdu. Mesela Hatay'da bu söz kullanıldı. Deprem gibi felaket yaşamışsınız. Acilen oraya yardım götürmeniz lazım. Havaalanı yapmanız lazım, kanalizasyonu onarmak lazım. Konya Belediyesi oraya gittiğinde CHP'nin belediye başkanı siyasi pozisyon nedeniyle uzlaşmaz bir tavır ortaya koydu. Rahatsız olduğumuz bu. Çam Sakura Hastanesi'nin yolunu İBB yapmadı. Bir karşıtlık yaratıp, onun üzerinden siyasi hikâye üretmeye çalışıyor. Tamamen belediyeleri kendi siyasi hikâyeleri için bir alan olarak gördüler. Karayolları o yolu hızla yaptı. İstanbul'da kentsel dönüşüm meselesi var. Şu an İstanbul'un 1 numaralı gündeminin kentsel dönüşüm olduğunu tartışmasız söyleyebilirim. Toplumun kahir ekseriyeti bana katılacaktır. Bizim adayımız '650 bin konut dönüştüreceğim' dediğinde diğer aday 'ne gerek var?' dedi.
"31 MART'A KADAR BALTALARI GÖMDÜLER"
31 Mart seçimleri her ne olursa olsun 1 Nisan sabahı CHP'deki koltuk kavgalarıyla uyanacağız. Diyelim ki Ekrem İmamoğlu kazandı ertesi gün Özgür Özel'in kuyusunu kazmaya başlayacak. Veya kaybetti ertesi gün Özgür Özel, İmamoğlu'nun kuyusunu kazmaya başlayacak. Türkiye çapında siyasi istikrarsızlık üreterek kendi içindeki istikrarsızlığı tamir etmeye çalışacaklar. 1 Nisan sabahı herkes baltalarını çıkaracak ve CHP'nin içinde iç hesaplaşma başlayacak. CHP'nin nereye varmaya çalışacağını görüyorum. Bir uyumsuzluk üretip 'Türkiye yönetilmiyor' noktasına vardırmak.
"İSTANBUL'U ALAN TÜRKİYE'Yİ ALIR DİYE BİR ŞEY YOK"
5 yıl boyunca İstanbul, Ankara ve İzmir'in kazanmış olmanın Türkiye'yi kazanmış olduğu anlamına gelmediğini anlatmakla uğraştım. Siz İstanbul, Ankara kazanmakla hayaller üzerinden giderseniz kafa üstü çakılırsınız. Bu doğru bir hesap değil. 'İstanbul'u alan Türkiye'yi alır' diye bir şey yok. İmamoğlu İstanbul'u kazanabilirsem, oradan istikrarsızlık yaratabilirsem, o sırada CHP'yi ele geçirebilirsem, DEM'i kendime entegre edebilirsem diye hesap içerisinde.
"SON ANA KADAR MESELEYİ TEKRAR TEKRAR ANLATACAĞIZ"
Bizim seçmenimiz her zaman son ana kadar değerlendirmesini yapan bir seçmen. Bunun içerisinde çok kalıplaşmış oy kullanan seçmen kitlesi var. Biz uzun yıllardır Türkiye'nin en fazla oy alan partisiyiz. CHP değiliz biz. Bizim ve Cumhur İttifakı'nın seçmeni son derece hassas değerlendirmeler yapıp, son ana kadar değerlendiren bir seçmen. Onun için son ana kadar meseleyi tekrar tekrar anlatmamız gerektiği açık bir şekilde gözüküyor. Muhalefetin içindeki karmaşadan dolayı muhalif seçmenin sandığa gitmeyeceği okuması bende çok karşılık bulmuyor. Türkiye'de CHP seçmeninin çok kemikleşmiş bir kısmı var. Belli bir noktaya kadar geliyor, orası hep sabit, oradan öteye geçmiyor. Buraya hem kendisini hapsetmiş hem tahkim etmiş. İkisi aynı anda. Yeni söylemlere açık değil.
"ÖZGÜR ÖZEL'İN SÖZLERİ SEÇMENE HAKARETTİR"
İstikrarsızlığı, kavga siyasetini abartmanın ve genelde kavga üzerinden beslenmelerinin temel sebebi orayı tahkim etmeye devam etmek. Antakya'da Özgür Özel'in seçmene söylediği şey benim nezdimde hakarettir. 'Evet biz Lütfü Savaş'ı tepkinize rağmen aday gösterdik, ama siz ona oy vermeye devam edin, aksi takdirde Recep Tayyip Erdoğan'ın adamı gelir" diyor mealen. İstanbul'da 5 yıllık icraata vatandaşımız 'Biz hizmet almıyoruz başka adaya bakmamız gerekir' demesi lazım. Recep Tayyip Erdoğan'ı bir imge olarak konumlandırdılar. CHP seçmenine 'Bakın biz DEM Partisi ile seçime gidiyor olabiliriz. DEM Partisi'nin PKK'yla ilişkisi olabilir. Canlarımıza kıymış olabilir, şehitler verebiliyoruz ama Recep Tayyip Erdoğan o kadar büyük kötülük ki, ondan kurtulmak istiyorsanız bizim DEM Partisi ile uyuşmamıza ses etmeyin' diyor.
"NEFRET ETMEK İÇİN SİYASİ HUSUMET OLMASI LAZIM"
CHP'ye oy veren seçmenin en az üçte ikisi DEM'le varılmak istenen noktanın rahatsızlığını hissediyor. Bir nefret imgesi halinde bunu uzun yıllar inşa ettiler. Ben şunu düşünürüm; bir siyasi parti liderini beğenmiyor olabilir, benim kişisel faydama zarar verdiğini düşünebilirim. Sevmiyor ve saygı da duymuyor olabilirim ama nefret etmemi gerektirecek bir şey yok. Benim nefret etmem için kişisel husumetimin olması lazım. O siyasi çizgiden nefret edebilirsiniz ama bir kişiyi alıp o kadar nefret edeceksin ki, şehrine hizmet verilmemiş, siyasi partin alternatif oluşturmamış, kötü adaylar çıkarmış, boyun eğeceksin. Eğer PKK uzantısı bir partiyle Kandil'den yapılan açıklamalar çerçevesinde seçime gidildiğini görüyorsun şöyle düşünmek lazım 'Recep Tayyip Erdoğan ülkeme ne kadar kötülük yapmış olabilir ki, onun kıyasladığımda PKK'nın yanında yol yürüyen partinin yanındaki partiye tıpış tıpış oy vermeye devam edeyim'. Bu anormal bir durum.
"AK PARTİ, HDP İLE OY ALMAK GİBİ HEDEF GÜTMEDİ"
Gördüğüm şey şudur; aynı adaylara oy vererek aynı noktaya yürümek. Bunun adına ister uzlaşı, ister ortaklık deyin. AK Parti çözüm sürecinde HDP'yle beraber oy almak, bir noktaya varmak gibi hedef gütmedi. Arada amaç bakımından devasa fark var. Yeri gelir savaştığınız Yunan'la oturur müzakere yaparsın. Yeri gelir vuruştuğunuz terörü bitirmek için bir yöntem arayışına girersiniz; ama bu oy arayışı, şehirleri, ülkeyi beraber yönetme kaygısı değildir. AK Parti veya Cumhur İttifakı'nın hiçbir paydaşı DEM'le beraber ortak bir proje kovalamadı. Meral Danış Beştaş 'Bana oy verin, İmamoğlu'na oy vermeyin' demesi komik değil mi? Nihai olarak Kandil'in kararının Ekrem İmamoğlu'nu desteklemek yönünde olduğunu düşünüyorum.
"YENİDEN REFAH KENDİ ÇIKARLARINI DÜŞÜNDÜ"
Yeniden Refah'la ilgili değerlendirmem, İstanbul seçimleri üzerinden DEM'le mukayese edersek anlam kazanıyor. DEM'le aslında bir ittifak yapılıyor. Maalesef Yeniden Refah'la müzakere süreci yürüttük. Cumhur İttifakı'nın içinde yer alıp Türkiye Yüzyılı vizyonuna sahip çıkması gerektiğini düşündük. Bu müzakerelerde Yeniden Refah'ın pozisyonu Cumhur İttifakı'nın kaybetmesine rağmen kendi çıkarlarını düşünmek yönünde oldu. O kadar pragmatik ve gündelik bir çizgi isteniyor ki. Bir pazarlığın, sert, tatsız bir pazarlığın yürütülmesinde kullanılan argümanlardı bunlar. Bizim Cumhur İttifakı'nın aday belirleme sürecinde MHP ile üzerinde anlaştığımız bir tane kriter var 'Sen ben değil Cumhur İttifakı'nın kazanması gerekiyor. MHP ile ahlaki anlamda tutarlı süreç yürüttük. Yeniden Refah, Cumhur İttifakı'nın içinde olduğunda seçmenden böyle bir teveccüh kazandı. Topluma söylenen şey biz hale Cumhur İttifakı'nın içindeyiz diye bir imge yaratılıyor. Bu Cumhur İttifakı'nı zarar verici tavır.