ABD seçimi piyasaları ve Türk ekonomisini nasıl etkiler?
Tüm dünya nefesini tuttu ve ABD seçimlerini bekliyor. Seçim sonuçları sadece ABD politikalarını ve uluslararası ilişkileri değil küresel piyasaları da etkileyecek. Cumhuriyetçi Trump 'vergileri düşürme ve Rusya'da savaşı bitirme' vaatleriyle daha 'piyasa dostu' görünse de diğer yandan yeni bir ticaret savaşını da tetikleyebilir. Buna karşılık yüksek vergiler ve katı dış politikanın devamını temsil eden Demokrat Harris, aynı anda statükonun devamı etmesi ve öngörülebilirliğin artması anlamına geliyor...
Dünyanın en büyük ekonomisi ABD kısa bir süre içerisinde yeni Başkanını seçecek. Son anketler mevcut Başkan Yardımcısı Kamala Harris ve eski Başkan Donald Trump arasındaki yarışın kesin bir favorisi olmadığını gösteriyor. Peki seçim sonucunun küresel ekonomi ve piyasalar üzerindeki etkisinin ne olması bekleniyor?
Bu sorunun cevabını ararken öncelikle adayların ekonomi politikalarına bakmak gerekiyor. Harris ve Trump'ın kampanya dönemindeki nadir ortak söylemlerinden birisi enflasyon ve yaşam maliyetlerinin düşürülmesi gerektiği oldu.
Başkan Biden döneminde Haziran 2022'de ABD'de yıllık enflasyon koronavirüs salgını ve Ukrayna'daki savaşın etkisiyle yüzde 9.1 ile 1981'den bu yana en yüksek seviyesine çıktı. Son olarak Fed'in attığı sıkılaşma adımlarının etkisiyle eylül ayında yıllık enflasyon yüzde 2.4'e düştü.
Biden döneminde yıllık enflasyon 41 yılın zirvesini gördü:
TRUMP DÜŞÜK FAİZ VADETTİ AMA...
Enflasyondaki gerilemeye rağmen hayat pahalılığı, özellikle de gıda ve barınma fiyatları konusundaki şikayetler devam ediyor. Demokrat aday Kamala Harris hayat pahalılığıyla mücadele için gıdada 'fahiş fiyat artışlarına' engel olacağını, ilk kez ev alacaklara destek sağlayacağını ve asgari ücretin artırılması için çalışacağını belirtti.
Cumhuriyetçi aday Trump ise hayat pahalılığıyla mücadele için aslında küresel ekonomiye etkisi olabilecek iki farklı vaatte bulundu. Bunların ilki enerji fiyatlarını düşürmek için daha fazla petrol çıkarmak oldu. İkinci olarak ise faizleri indireceğini söyledi. Trump'ın düşük faizi savunan bir lider olduğu ilk döneminden de biliniyor. Ancak faiz oranını belirleme yetkisi Fed'de bulunuyor ve teknik olarak Başkanın bu karar mekanizmasına müdahale etmesi mümkün değil.
FED BAŞKANI NASIL ATANIYOR?
Dolayısıyla bu vaadini yerine getirebilmesi için tek olasılık mevcut Fed Başkanı Jerome Powell'ı görevden alarak yerine kendisiyle paralel görüşte birisini ataması olarak görünüyor. Ancak uzmanlar daha önceki döneminde böyle bir adım atmayan Trump'ın radikal bir karar almasını düşük ihtimal olarak görüyor. Bunun yanında ABD'de Başkan, Fed Başkanını doğrudan atamıyor. Başkanın aday gösterdiği kişi Senato'nun onayına sunuluyor. Bu süreç; Fed Başkanının doğrudan Başkanın istediği değil daha çok herkesin hemfikir olabildiği makul bir isim olmasını garanti altına alıyor.
HARRIS ZENGİNDEN DAHA ÇOK VERGİ ALMAK, TRUMP VERGİLERİ İNDİRMEK İSTİYOR
Trump ve Harris'in ekonomi politikalarındaki en büyük fark ise vergi alanında ortaya çıkıyor. Harris, çok kazananlardan ve büyük şirketlerden daha yüksek oranda vergi almayı vadediyor.
Trump ise bunun tam tersi bir şekilde kurumlardan daha düşük oranda vergi alacağını söylüyor. Vergi indirimlerinin ABD şirketlerinin rekabetçiliğini ve istihdamı artıracağını, ayrıca ülkeye yeni yatırımları çekeceğini düşünüyor.
TRUMP KAZANIRSA DAHA SERT TİCARET SAVAŞLARI YENİDEN GÜNDEME GELEBİLİR
Trump'ın vaadi bir başka soruyu gündeme getiriyor: Vergi indirimleriyle yaşanan gelir kaybını devlet nasıl telafi edecek? Eski Başkan bunun cevabının 'büyüme ve ek gümrük vergileri' olduğunu söylüyor. Trump vergi indirimleri sayesinde artacak ekonomik aktivitenin Federal hükümetin vergi gelirini artıracağını savunuyor. Başta Çin olmak üzere pek ithalata getireceği ek gümrük vergileriyle ABD'li şirketleri korumakla kalmayıp vergi gelirlerini de artıracağını belirtiyor. Tabii Trump'ın bu politikası 2016-2020 döneminde olduğu gibi yeniden ticaret savaşlarını gündeme getirecektir, bu sefer daha da şiddetli bir biçimde.
ÇİN ÜRÜNLERİNE YÜZDE 20 ÜZERİNE YÜZDE 60 EK VERGİ
Trump daha önce yaklaşık 300 milyar dolarlık Çin malına ek gümrük vergisi getirmişti. Bu rakam ABD'nin mal ihracatının yaklaşık yüzde 10'una denk geliyordu. Bu sefer ise seçilmesi durumunda ülke ayırt etmeksizin ithal ürünlere yüzde 20 ek vergi, ve Çin malı ürünlere ise bunun üzerine yüzde 60'lık bir ek vergi daha getireceğini belirtiyor.
BORSA AÇISINDAN İLGİNÇ DENKLEM:
TRUMP= DÜŞÜK VERGİ+TİCARET SAVAŞI
HARRIS= YÜKSEK VERGİ+ÖNGÖRÜLEBİLİRLİK
Son dönemde ne zaman Trump'ın kazanma olasılığının yükseldiğini gösteren bir anket yayımlansa ABD borsalarında hafif de yükselişler yaşandı. Bunun nedeni ise son derece basit. Trump düşük faiz ve yüksek büyümeyi önceliklendiren bir aday olarak öne çıkıyor. Bu da şirketler açısından daha olumlu görülüyor.
Ancak bu olumlu rüzgarları ticaret savaşı olasılığı kısıtlıyor. Trump'ın ABD mallarını önceliklendiren politikalarının uluslararası ticareti tam olarak ne ölçekte etkileyebileceği henüz bilinmiyor. Etkinin ne olacağını başta Çin olmak üzere diğer ülkelerin ABD'nin ek vergi kararına karşı takınacağı tavır belirleyecek.
Harris'in kazanması durumunda ise şirketler daha fazla vergi ödeyecek. Bu, doğal olarak şirketler ve piyasalar tarafından negatif bir unsur olarak görülüyor. Ancak buna karşılık son 4 yıldaki ekonomik politikaların ağırlıklı olarak devam etmesi piyasalar açısından öngörülebilirliği artırıyor. Ve bu da pozitif bir unsur olarak öne çıkıyor.
Dolayısıyla küresel piyasalar açısından iki adayın da avantajlı ve dezavantajlı yönleri bulunuyor.
DIŞ POLİTİKA DA ETKİLİ OLACAK
Tabii ABD Başkanlık seçimi uluslararası ilişkilerin de nasıl şekilleneceğini belirliyor. Trump kampanya döneminde sık sık Biden-Harris yönetimini savaş çığırtkanlığı yapmakla suçladı. Bu eleştirisinin temelinde ABD'nin Rusya-Ukrayna savaşındaki rolü yatıyor. Trump seçilmesi durumunda tarafları masaya davet edeceğini ve savaşı bitireceğini iddia ediyor.
Cumhuriyetçi adayın taraflara tam olarak ne teklif edebileceği detaylı bir biçimde bilinmiyor. Ancak bu vaadini gerçekleştirmesi durumunda küresel ekonomide bir belirsizliğin ortadan kalkacağını söylemek yanlış olmaz. Piyasalar Rusya-Ukrayna savaşını 'sindirmiş' olsa da tarihsel olarak bakıldığında bir savaşın resmen sona ermesi borsalar açısından olumlu bir gelişme olarak görülüyor. Tabii savaşın bitmesi Rusya'ya yaptırımların da sona ermesi anlamına gelebilir. Bu da ek bir olumlu haber olur.
Harris'in seçilmesi durumunda ise Biden dönemindeki Rusya politikasının devam etmesi bekleniyor. Dolayısıyla mevcut Başkan Yardımcısı seçilirse bu açıdan piyasalardaki seyri etkileyebilecek bir gelişme yaşanmayacak.
Adayların kampanya sürecinde İsrail konusunda ise farklı açıklamaları oldu. Trump, Kamala Harris'e göre daha İsrail'i destekleyen bir tutum sergilese de mevcut hükümetin verdiği desteklerden daha fazla ne yapacağını söylemedi. Dolayısıyla söylem farklılıklarına rağmen Orta Doğu'da ABD'nin mevcut politikalarının seçim sonucuna göre aşırı bir değişim göstermesi beklenmiyor.
ALTINDAKİ DENKLEM:
TRUMP= GÜÇLÜ DOLAR+RUSYA'DA SAVAŞIN SONA ERMESİ
HARRIS= GÖRECE ZAYIF DOLAR+SAVAŞIN DEVAMI
Konu savaşlar ve belirsizlikler olduğunda yatırımcıların aklına öncelikle doğal olarak 'güvenli liman' altın geliyor.
ABD seçimlerini altın fiyatları açısından değerlendiren analistler özellikle Trump'ın 'ticaret savaşını' tetikleyebilecek ek gümrük vergisi politikalarına dikkat çekiyor. Söz konusu korumacı politikaların uygulanması durumunda doların güçlenmesi ve ABD tahvil getirilerinin yükselmesi bekleniyor.
Güçlü dolar ve tahvil getirilerindeki artış geleneksel olarak altın fiyatlarında aşağı yönlü harekete yol açıyor. Bunun yanında Rusya-Ukrayna savaşının vadedildiği gibi sona ermesi de altına talebi azaltabileceği için fiyatlarda aşağı yönlü baskı yaratabilir. Bu sebeplerle analistler seçimden Trump'ın zaferle ayrılmasının ardından altın fiyatlarında düşüş yaşanabileceğini belirtiyor.
Buna karşılık Harris'in mevcut Rusya ve küresel ticareti destekleyen politikaları devam ettirmesi, altın fiyatları açısından daha yukarı yönlü bir baskı oluşmasına sebep olabilir.
TÜRKİYE İÇİN DENKLEM:
TRUMP= DÜŞÜK ENERJİ FİYATI+GÜÇLÜ DOLAR+ZAYIF EURO
HARRIS=YÜKSEK ENERJİ FİYATI+SABİT EURO/DOLAR
İki adayın ekonomi ve uluslararası ilişkilere yaklaşımlarındaki fark doğal olarak Türkiye'yi de etkileyecek.
Öncelikle Trump'ın seçilmesi demek küresel olarak doların güçlenmesi anlamına geliyor. Türkiye'nin cari açığının önemli bir bölümü enerjiden geliyor. Dolayısıyla dolar/TL'nin yükselmesi geçmişte açığın artmasına sebep olmuştur. Ancak Trump'ın politikalarının odağında enerji fiyatlarını düşürmek yer alıyor. Bunu öncelikle hem ABD'nin petrol üretimini artırarak hem de OPEC'i arz artışına zorlayarak yapmayı planlıyor. Bunun yanında Rusya'da savaşın ve yaptırımların sona ermesiyle de enerji fiyatlarında gevşeme yaşanmasını bekliyor. Dolayısıyla doların güçlenmesiyle yaşanacak negatif etki düşen enerji fiyatlarıyla telafi edilebilir.
PARİTE YÜZÜNDEN İHRACATTA ZORLUKLAR ARTABİLİR
Tabii Trump'ın seçilmesi durumunda Euro/dolar paritesinde yaşanabilecek düşüş Türkiye'nin ticaretini de etkileyecektir. Türkiye'nin ihracatında en önemli pazar Avrupa Birliği. Dolayısıyla ihracatta fiyatlama ve ödemelerde Euro öne çıkıyor. Buna karşılık ithalat ise ağırlıklı olarak dolarla gerçekleştiriliyor. Geleneksel olarak Euro'nun dolar karşısında değer kazanması, ithal girdiler yoluyla maliyetleri azaltarak, ihracatı teşvik eden bir gelişme oluyor. Buna karşılık Euro'nun dolar karşısında değer kaybetmesinin ise ithal girdiler yoluyla maliyetleri artırarak ihracatta kısıtlayıcı bir etkiye yol açıyor.
Bunun yanında olası ticaret savaşlarının küresel ticareti yavaşlatması, zaten resesyon korkularının yaşandığı bir dünyada ihracatı iyice zorlaştırabilir.
Trump'ın bu olası etkilerine karşın, Kamala Harris'in seçilmesi durumunda Euro/dolar paritesindeki mevcut trendin korunması bekleniyor. Dolayısıyla Türk ekonomisi açısından Harris'in seçilmesi çok önemli bir avantaj sağlamasa da mevcut statükonun korunması öngörülebilirliği artırıyor.
S-400, BRUNSON KRİZLERİ YAŞANMIŞTI
Türkiye-ABD ilişkilerinin yıllar içerisinde ekonominin pek çok alanına etkisinin olduğu görüldü. Burada teknik gelişmelerin yanında işin psikolojik boyutu da devreye giriyor. Trump döneminde S-400, Rahip Brunson krizleri ve Halkbank davası ikili ilişkilere damga vurmuştu. Ve özellikle bu krizler kurda sert yükselişlere yol açmıştı. Dolayısıyla teknik ekonomi politikalarının yanında siyasi gelişmelerin de Türk ekonomisi üzerinde ne kadar etkili olduğunu unutmamak gerekiyor.