Yılmaz Erdoğan üzüntüsünü şiirleştirdi
Yılmaz Erdoğan, depremlerde yıkılan şehirlerimiz ve yaşanan can kayıplarıyla ilgili duygularını şiire dönüştürdü
6 Şubat'ta Kahramanmaraş merkezli depremler, 50.096 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine, yüzbinlerce binanın yıkımına neden oldu.
Aradan geçen yaklaşık iki aylık süreçte başta en çok yıkıma uğrayan Hatay, Adıyaman ve Kahramanmaraş olmak üzere 11 ilimizde hayatın yeniden yeşermesi için çalışmalar devam ediyor.
Depremlerde yaşanan kayıplarımız için hepimiz kişilik yapısına göre farklı tepkiler gösterdik. Tepkilerimiz nasıl olursa olsun temeli büyük bir üzüntüye dayanıyor.
Yılmaz Erdoğan, üzüntüsünü eli kalem tutma özelliğiyle şiirleştirdi. Erdoğan, deprem şiirini Erol Mutlu'nun müziğiyle seslendirdi.
Adıyaman'da, Malatya'da, Diyarbakır'da
Taştan heykeller gibi bakıyoruz
Nemrut Dağı'ndan şimdi dünyaya,
Başımıza gelenin ne olduğunu
Tam anlayamadık da...
Pazarcık, Elbistan
Ve Samandağ'da,
Hani yalnız bereket yağardı
İskenderun Ovası'na?
Şiir başlıyorsa madem,
Sözün bittiği yerde,
Dilimize çevirmek
Eğer mümkünse.........
Bilmem belki de değildir.
Söz sanatlarından hiçbiri
Hatta hiçbir güzel şey
Bu ana eşlik etmek
İstemeyecektir.
Öte yandan Yılmaz Erdoğan, birkaç gün önce de başka bir deprem şiiri yazmıştı:
Gerçek ne kadar telaşlı
Hakikat o kadar vakur
Ne ekersen onu biçersin
İlim açık konuşur
Lakin şifası mümkün olmayan
Gözyaşlarıyla oluşan bu koca boşluk
Evladının canıyla sınanan bir insanın
Nereye başvuracağını bilmediği davası...
Allah'ım neden
Burada çatallaşır
Her zaman kader?
Bir dondurmacı neşesi
Bir türkü membası
İsyan değil haşa
Yalnızca bir sorudur:
Neden Maraş,
Hep bir uzun havanın konusudur?