Fotoğraf: Sinan Bilgenoğlu
Kapısı demir parmaklıklı bir camekanın ardında oturup müşteri bekliyor kadınlar. Kimi daha bakımlı. Yüzler makyajlı, saçlar yapılı. Hayatın onlara yaşattığı her türlü hoyratlık süslerle perdelenmiş. "Görünen" yüzlerinde ise bir tebessüm. Davetkâr bakışlarla müşteriyi sözsüz "buyur" ediyor, eflatun ışıkların aydınlattığı koridora yöneliyor, gözden kayboluyorlar...
Yıllar önceydi. Annem bir gün genç bir kadınla geldi eve. "Bir süre misafir edeceğiz. Kimi kimsesi yok" dedi. Başka da bir şey söylemedi. Misafirimiz erkenden çıkıyor, geç saatte dönüyordu. Önüne çorba koyan anneme, "Annem çok yoruldum bugün, müşteri çoktu" diye yakınıp bazen de "Bu ara Arap müşteri akını var" diyordu. Ne iş yaptığını gittikten sonra öğrendik... Evden kaçmış, "kötü yola" düşürülmüş, Karaköy Genelevi'nde çalışıyormuş. Çocuk aklımla oranın nasıl bir yer olduğunu anlamaya çalışıyor, hayalimde hiçbir yere oturtamıyordum. Bu haber için Kastamonu Genelevi'ne girdiğimde, o misafirimizi hatırladım. Bir de annemin kalbinin büyüklüğünü...