Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Sağlık "16 yaşından küçüklere aspirin vermeyin, ölüm tehlikesi var" | Sağlık Haberleri

        Kış mevsimindeyiz... Pek çok kişi gripten başını kaldıramaz halde. Peki gribal enfeksiyonda hangi ilaçları kullanıyorsunuz? Kullandığınız aspirin ve ateş düşürücülerin zararı var mı? "Bağışıklık sistemini vitaminler güçlendirir" söylemleri doğru mu? Antibiyotikleri gereksiz yere mi kullanıyoruz? Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta Bloomberg HT'de yayınlanan HT Gündem programında Gülin Yıldırımkaya'ya konuştu...

        BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİREN İLAÇLAR İŞE YARIYOR MU?

        Bağışıklık sistemi demişken, "Bağışıklık sistemi veya vücut direncimiz çok düşük olduğu için hastalanıyoruz" deniyor. Bunun için piyasada pek çok ilaç var. Bu ilaçları hiç hasta olmadan kullanmaya başlıyoruz. Havalar sonbahara döndükten itibaren günde bir tane, bazıları sabah akşam, inanılmaz derecede çok tüketilen vitamin destekleri var. Bunlar gerçekten doğru mudur, bir işe yarıyor mu?

        Bunların hiçbirinin bilimsel ölçütlerle gösteren güvenilir bir kanıt yok. Bunların hepsi bu tür ürünleri üreten firmaların desteğinde yapılan, yöntemleri tartışmalı, az sayıda hastadan oluşan, kontrol grubu olmayan çalışmalara dayanıyor. Bunların tümünde ortaya çıkan en iyi sonuç şu: Hastalık süresini 8 veya 12 saat kısaltıyor ya da hastalık belirtilerini birazcık azaltıyor. Yani etkisi en fazla bu kadardır.

        Hasta olmayı engellemiyor öyle mi? Sadece hasta olduktan sonraki süreci etkiliyor?

        En iyi şartlarda, eğer o da doğruysa! Bu klasik, bilimsel tıp kitabında yer alan bir cümle değildir. Vitamin alınması, bitkisel destekler alınması veya bağışıklığı kuvvetlendirdiği iddia edilen pek çok kimyasal madde var. Bunların hiçbirinin kesin, güvenilir, bilimsel kanıtı yok.

        Neler var onların içinde, o bağışıklığı güçlendirdiği söylenen şeylerin içinde?

        Bir kere bitkisel ürünler var. En meşhuru 'ekinezya' diye bir bitki var veya 'aloe vera' diye bir zamanlar adından çok söz ettiren bir bitki var. Sardunya kökünden elde edilen bir takım şeyler var, çinko diye bir mineral var. C vitamini, D vitamini gibi bir takım vitaminler var. Bunların hepsi doğru ama özellikle ülkemiz şartlarında insanlar özel bir gayret sarf etmiyorsa bir vitamin eksikliği olması veya bağışıklıklarının bozulması bence söz konusu değil. Yani siz özel bir gayretle ben hiç çinko almayayım veya C vitamini, D vitamini almayayım gibi bir gayrette bulunmuyorsanız size bu vitaminlerin veya bağışıklığı kuvvetlendiren maddelerin eksikliği gibi bir durumun ortaya çıkması söz konusu değil.

        Vitamin yüklenmesine de karşısınız?

        Kesinlikle, aynen öyle.

        EN GEREKSİZ KULLANILAN İLAÇLARIN BAŞINDA ANTİBİYORİK GELİYOR

        Ama hastayken bu vitaminleri doktorlar yazıyor?

        Maalesef yanlış yapıyorlar. Biz hekimlerin de her şeyi doğru yaptığını iddia etmiyorum. Bu sadece bitkisel ürünler, vitaminler için değil antibiyotikler için de geçerli. Bence dünyada en gereksiz yere kullanılan ilaçların başında antibiyotikler geliyor. Bunu hem insanlar kendileri gidip alıp kullanıyorlar, hem de biz hekimler de bunu gereksiz yere yazıyoruz. Bunun çok farklı sebepleri var.

        Nedir bu farklı sebepler, neden yazıyorlar?

        Ben de yazıyorum ama en önemli sebeplerden bir tanesi "defansif tıp" diye bir kavram var, 2005 yılında çıkan ceza yasasındaki değişikliklerden sonra hekimler gerçekten son derece güç durumda kaldılar. Defansif tıp denirken anlatılmak istenen şu; size bir hasta geldiği zaman hastayı en kısa zamanda nasıl teşhis ederim hastalığını, nasıl en kısa zamanda en basit şekilde tedavi ederim diye düşünmüyorsunuz. İlk başta düşündüğünüz şey; "Nasıl olur da benim bu hasta ile ilgili başıma bir bela gelmez?" oluyor. Bugün biliyorsunuz gereksiz tetkikler de çok yapılıyor. "Başım ağrıyor" diye bir hastaneye, bir hekime gittiğiniz zaman hemen MR, "Midemde yanma var" dediğiniz zaman endoskopi, "Göğsüme biraz iğne batıyor gibi" diyene hemen anjiyo yapılması gibi ...

        ANTİBİYOTİK YAZMAK İÇİN İYİ DÜŞÜNMEK GEREK

        Antibiyotikteki risk ne? Bu kadar çok tüketmemizin bize ne zararı var? Onu da doktorlar defansif olarak yazıyorlar dediniz.

        Önce doktor olarak değil, ekonomist gibi söyleyeyim: Çok ciddi bir ekonomik kayıp, maalesef bu hastalara nerede en geniş spektrumlu var, yani çok mikroba tesir eden antibiyotikler var onlar veriliyor. Halbuki solunum yollarında hastalık yapan bakteriler bellidir ve bunların antibiyotikleri de bellidir. Ve bunların bir kısmı son derece ucuzdur, sudan ucuz diye söyleyebileceğimiz kadar ucuzdurlar. Bir kere bunların pahalı olanları yazılıyor ve çok ciddi hasta için olsun, devlet için olsun çünkü artık ilaçların %90'ı bildiğim kadarıyla sosyal güvenlik kuruluşları tarafından karşılanıyor. Bu birinci olumsuz etki, ikincisi gereksiz alınan antibiyotik; vücudumuzda bakteriler var, boğazımızda, bağırsaklarımızda bakteriler var bunların dengesini bozuyor. Dolayısıyla hem dirençli bakterilerin ortaya çıkmasına yol açıyor ki bu bizim aleyhimize olan bir durum ileride biz bu dirençli bakterilerle bir zatürre olduğumuz zaman tedavi olmamız son derece zor olabiliyor. Veya mantarların üremesine yol açabiliyor. Antibiyotiklerin pek çok yan etkileri de var. Kimisi karaciğer için toksik, kimisi böbrekler için toksik... Onun için antibiyotik yazarken her ilaçta geçerli olduğu gibi mutlaka çok iyi düşünüp, bu mutlaka gerekli mi diye kafamızda düşündükten sonra yazmamız gerekiyor. Ama maalesef pratikte bu hiç böyle olmuyor.

        ANTİBİYOTİĞİ NE ZAMAN KULLANMAK GEREKİR?

        Bu hastalar için de böyle, hepimiz en basitinden bir boğaz ağrısı hissettiğimizde "Nasılsa antibiyotik yazacaklar" diye daha önceki tecrübelerimize bakarak daha önce ne yazılıyorsa biz direk gidip onu alıyoruz zaten. Peki nasıl mücadele etmek lazım? Ne zaman antibiyotiği kullanmak gerekli? Bu hastalıklar için konuştuğumuza göre antibiyotikler ciddi bir komplikasyon?

        Varsa yani gerçekten bir sinüzit varsa veya orta kulak iltihabı varsa, akut bronşit veya zatürre gibi bir komplikasyon varsa o zaman antibiyotiğin mutlaka yazılması gerekir, yazılmaması yanlıştır. Buna karar verecek olanda hekimdir. Ama şunu da söyleyelim ki tıptaki bilgilerde sürekli güncellenmesi gereken bilgiler , yakın zamanlara kadar sinüzit olana mutlaka antibiyotik yazılması gerekir, her orta kulak iltihabı olana antibiyotik verilmesi gerekir gibi kurallar vardı ama son yıllarda bunun da değişmeye başladığını görüyoruz. Özellikle küçük çocuklar da her kulak ağrısına, her orta kulak iltihabına, her sinüzite hatta sağlıklı bir insanda bir akut bronşit meydana gelmişse bir virüs enfeksiyonunu takiben bunlara antibiyotik vermeye her zaman gerek yok, hastayı izlemek yeterli. Çünkü izlediğiniz zaman görüyorsunuz ki orta kulak iltihabı kendiliğinden bir kaç gün içinde geçiveriyor ya da sinüzit kendiliğinden iyileşiyor. Hastayı boş yere antibiyotiğin zararlı etkileri ile baş başa bırakmanın, ekonomik kayıplara yol açmanın anlamı yok ama Amerikan görüşü daha ziyade bu tür durumlarda bu komplikasyonlara mutlaka antibiyotik verilmesi şeklindedir.

        ATEŞ DÜŞÜRÜCÜ HAPLAR ZARARLI

        Beni antibiyotikler kadar ateş düşürücüler de korkutuyor. Çünkü ateşlendiğimizde "dört saatte bire kadar kullanabilirsiniz" deniyor. Ama bunlar aynı zamanda ağrı kesici ve eğer mesela midenizde sorun varsa gerçekten çok rahatsız edici olabiliyor. Ateş düşüyor ama bu sefer mide problemleriyle uğraşıyorsunuz...

        Bir kere her ilacın yan etkisi olduğunu mutlaka kafamıza yerleştirmemiz gerekir. Her aldığımız kimyasal madde, ilaç faydası var ama bir taraftan da vücudun değişik organlarında ölümcül bile olan yan etkilere sahip olan ilaçlar. Ağrı kesiciler, ateş düşürücülerde bunlardandır. Gribal enfeksiyon dediğimiz tabloda ateş düşürücü almak yani aspirin ve diğer ateş düşürücü ilaçları almak bir kere faydalı değil zararlıdır.

        Ateş düşürücü hapları ateşimiz varken almak zararlı mı?

        Evet, ama anlatacağım; hani 'abdestsiz namaz kılamazsınız' der gibi oluyor. Ateş vücudun bir savunma mekanizması, bizim vücudumuza virüs girdiği zaman, grip virüsü veya diğer solunum yolları virüsleri vücudumuz ateşi yükselterek o virüsün üremesini engellemeye çalışıyor. Ve gerçekten de bunu engelliyor. Siz daha ateşiniz çok hafif yükselmişken ateş düşürücü ilaç alırsanız ateşiniz düştüğü için o virüsün daha kolay ve daha bol üremesi gibi bir durum ortaya çıkıyor. Dolayısıyla hastalık süresinin uzamasının sebeplerinden bir tanesi bu gereksiz yere alınan ateş düşürücülerdir. Bunu ne zaman almak gerekir biliyor musunuz?

        ATEŞ DÜŞÜRÜCÜ NE ZAMAN ALINMALI?

        Ne zaman? 39 derecenin üstüne çıktığında mı?

        Rakam da çok önemli değil. Ateş kişiyi rahatsız ediyorsa. Mesela çocuklarda çok yapılan bir yanlıştır bu; diyelim ki çocuğun ateşi var 39 derece ama çocuğun hareketleri gayet normal, gene yemeğini yiyor, koşturması normal, düşkün bir hali, halsiz bir hali yok böyle bir kişiye hiç ateş düşürücü ilaç vermeye gerek yok, bu kendiliğinden virüslerin de üremesini durdurarak kısa bir zamanda geçecek olan bir durumdur. Ama diyelim ki çocuk halsiz, yemeğini yemiyor, baş ağrısı yapıyor, bir köşeye kıvrılmış yatıyor o zaman ateş düşürücü vermeden önce yapmamız gereken şeyler var. Öncelikle evimizin sıcaklığını ayarlamamız lazım, evimizi nemli yapmamız lazım, çocuğu veya erişkini daha çıplak bir hale getirmek lazım, iç çamaşırlarıyla kalabilir.

        ASPİRİNİ 16 YAŞINDAN KÜÇÜK ÇOCUKLARDA KULLANMAMAK GEREK

        O anda titreme varsa ve ateş nedeni ile üşüyorsa da bunu yapalım mı?

        Tabii, zaten titreme ateşin yükseleceğinin işaretidir. Öyle durumlarda çocuğun alnına, koltuk altlarına, kollarına, bacaklarına ıslak veya sirkeli havlular koyduğumuz zaman veya ılık bir duş aldırmakla da ateşini kontrol altına alabiliriz. Ama tüm bunlara rağmen ateş yine yüksek olmaya devam ediyor ve kişiyi rahatsız ediyorsa o zaman ateş düşürücü ilaçlara başvurmamız gerekiyor. Ama burada da şöyle önemli bir nokta var: Aspirin ve diğer ateş düşürücüleri çocuklarda, 16 yaşından küçük olanlarda kullanmamak lazım. Çünkü bu ilaçlar grip enfeksiyonunda veya diğer viral enfeksiyonlarda kullanıldığı zaman ölümcül de olabilen 'reye sendromu' diye bilinen bir hastalığa yol açıyor. Onun için bu kişilere mutlaka ateş düşürücü vermek gerekiyorsa parasetamol veya diğer ateş düşürücüler var bunları tercih etmek gerekir.

        Hiçbir şekilde, hangi sebeple olursa olsun 16 yaş altına aspirin vermiyoruz öyle mi?

        Evet, ateşli durumlarda aspirin vermememiz gerekir.

        HAP MI YOKSA ERİYEN İLAÇLAR MI?

        Eriyenler için de geçerli mi?

        Eriyen ilaçları bizim halkımız çok seviyorlar, özellikle bunların C vitaminli kalsiyumunda...

        İçimi zevkli oluyor!

        Tabii, ben bunu Anadolu'da çalıştığım zamandan biliyorum insanlara misafir geldiği zaman 'Kızım amcana da getir bir tane portakallısından, limonlusundan içsin' gibisinden de söyleniyor. Hatta orada çalışırken hastalar bizden 'Doktor Bey bir tane C vitaminli, kalsiyumlu köpüren ilaçtan yazar mısın?' diye istekte bulunurlardı. Bu ilaçlar da fark etmiyor, üstelik bu tip ilaçlar çok daha pahalı, bu ilaçların hap veya şurup şeklinin fiyatları 1 lira ise bunu siz eriyen, köpüren tablet haline getirdiğiniz zaman fiyatı beş misli artıyor.

        Peki eriyen köpüren daha mı faydalı? Niye hapı varken eriyeni çıktı?

        Eriyenin tadı daha hoş veya bazı insanlar ilaç yutmayı sevmiyorlar, midesi bulananlar oluyor veya mideme dokunuyor diye zannediyor. Bir de bu sıvı ile alınıyor ya sıvı ile alınması tabii emilimini daha kolaylaştırmış oluyor o bakımdan tercih ediliyor. Yoksa içindekiler aynı kimyasal madde, aynı miligramda. Dolayısıyla tablet olarak almışsınız, şurup olarak almışsınız bir fark yok.

        SICAK SIVI YA DA YİYECEĞİ PLASTİK KAPLARA KOYMAYIN ÇOK TEHLİKELİ

        Yayından önceki sohbetimizde içtiğimiz su ile ilgili çok ilginç bir şey söylemiştiniz, hocam onu ben izleyicilerimiz de bilsinler istiyorum...

        Bisfenol A diye bilinen kısaca BPA diye isimlendirilen bir kimyevi madde var. Bu plastiklerin sertleşmesi için kullanılıyor ve bu madde günlük hayatta bizim kullandığımız yüzlerce veya binlerce üründe var. Yani bütün bu plastik yiyecek saklama kapları, bardaklar, şişeler, bebek biberonları, bilgisayarlar, fotoğraf makineleri vs. Sayısız üründe var. Bunlar içinde özellikle zararlı olanlar yiyecek ve içecek kaplarında bulunan bisfonela? Özellikle içine sıcak bir sıvı veya yiyecek konan kaplarda bu tehlike çok daha yüksek oluyor.

        BİBERONDAKİ TEHLİKE

        Plastik kaplara sıcak su konulmaması gerekiyor?

        Evet, kesinlikle en önemli olan da biberonlar çünkü bebekler için kullanılması bakımından çok pratik bunlar, düştüğü zaman kırılmıyor, ağırlığı yok, yıkanması kolay vs. Ama siz buna sıcak bir sıvı, mama ya da süt koyduğunuz zaman o biberonun çeperinde bulunan bisfenol A molekülleri o yiyeceğe ve sıvıya geçiyor ve bu bebek tarafından mama ile birlikte alınmış oluyor. Bistenol A nın kanserden diyabete, kalp hastalıklarına ve bağışıklığı bozmaya kadar sayısız olumsuz etkisi var. Bunu Amerika'da dört eyalet yasaklamıştı birkaç ay öncede Avrupa ülkeleri de biberonlarda kullanılmasını yasakladı. Ama bence bu yeterli değil, bunun yiyecek ve içeceklerle ilgili tüm kaplarda ve şişelerde de kesinlikle yasaklanması gerekir.

        CAMI TERCİH EDİN

        Sıcak dediğiniz ılık yemekleri de kapsar mı? Bebeğe çok çok ılık bir süt verilir. Yoksa böyle kaynar bir madde kattıkça mı o şey karışır?

        Sıcaklık arttıkça orada çözünme ve içine geçme ihtimali artıyor. Ama bence böyle bir riske girmeye hiç gerek yok. Cam kavanozlar var, cam biberonlar var, cam su kapları var, olabildiği kadar bunları tercih etmek gerekir.

        DAMACANA SUYLA İLGİLİ ÖNEMLİ UYARI

        Biberonda bu önlemi alabiliriz, saklama kabı kullanmayabiliriz ama su, evimizde tükettiğimiz sular plastik damacanalarda geliyor, o sular sıcak değil ama soğuk suyunda sağlık için bir sakıncası var mı?

        Biz bunların nasıl saklandığını bilmiyoruz. Şimdi kış mevsimi gerçi ama yazın güneşin altında ne kadar kaldıkları hakkında bir fikriniz var mı? Biliyorsunuz ülkemiz sıcak, küresel ısınma var belki bu su 40 derece güneşin altında bir gün iki gün belki beş gün kalıyor. Nasıl taşındığını, nasıl gittiğini bilmiyoruz.

        En azından taşındığı araçta 40 derecede dolaştığını biliyoruz.

        Evet, dolayısıyla sıcak su olmasına gerek yok, o su zaten güneş tarafından ısıtılıyor ve bu suya da bunun geçme ihtimali tabii ki çok yüksek.

        MUSLUK SUYU PLASTİK KAPLARDAKİ SULARDAN DAHA GÜVENLİ

        Suyu musluktan da içemiyoruz, ne yapabiliriz?

        Bence musluk suyu plastik kaplardaki sulardan çok daha güvenli.

        MUSLUKTAN DA SU İÇİLEBİLİR

        Onu herhalde bir arıtma eşliğinde yapacağız değil mi?

        Belediyenin sürekli yaptığı tahliller var. İçme suyu diye bilinen musluklarımızdan akan su bu araştırmalara göre bildirilere ben inanıyorum güvenli dolayısıyla bunları içmekte hiçbir sakınca yok. Üstelik para verip, çok daha pahalıya almanın bir manası yok, musluklarımızdan içebiliriz. Ama bahçelerinde kuyusu olanlar ve oradan su çıkaranlar tabii bunu bir arıtmadan da geçirebilirler. Ve insanlar bu suyu da kendileri tahlil ettirebilirler. İçinde hangi iyonların neyin bulunduğunu araştırabilirler.

        Öyle bir imkanımız var!

        Tabii alıp suyunuzu götürüp tahlil ettirebilirsiniz. Musluğunuzdan akan sudan da şüpheniz varsa götürüp tahlil ettirebiliyorsunuz.

        Güvenli olalım daha sağlıklı su tüketelim derken belki de çok daha farklı hastalıkların önünü açma ihtimalimiz olduğundan söz ediyorsunuz. Çok önemli bir uyarıydı bu çok teşekkür ediyorum.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa