Kansızlık, başka hastalıklarla karıştırılabilir
Kan değerlerindeki değişiklik, başka hastalıklarla karışabiliyor
Ceyda ERENOĞLU / HT GAZETE
Yavaş gelişen kansızlık belirti vermeyebiliyor. Kan değerlerindeki değişiklik başka hastalıklarla karışabiliyor. Nedeni belirlenmeden yapılan tedavi çoğu kez istenilen sonucu vermiyor. İşte kansızlığa özel bilgiler...
Toplumda sık rastlanan kansızlık sorunu, kişi farkında olmadan uzun yıllar sürebiliyor ve belirtileri çok uyarıcı olmadığı için hastalar bu sorunla uzun süre yaşayabiliyor. Hematololoji ve Kemik İliği Nakli Uzmanı Prof. Dr. İhsan Karadoğan, “Kan ilaçlarının bilinçli şekilde kullanılmaması, kanın kayıp noktasının tam olarak belirlenememesi ve altta yatan nedenin ortadan kaldırılmaması tedavide başarısızlığa neden oluyor” diyor.
Vücutta kansızlığın başlamasıyla bazı koruma mekanizmaları da harekete geçiyor. Kan değerlerindeki düşüklük ilk aşamada bazı koruyucu mekanizmalarla kapatılmaya çalışılsa da, vücut bunu belli bir süre tolere edebiliyor. Hastanın bu evrede şikâyetleri tam oluşmadığı için bu eksiklikler fark edilmeyebiliyor.
Kansızlığın ilerlemesi kişiden kişiye değişim gösteriyor. Bu sorunun yavaş geliştiği kişilerde kan değerleri normalin yarısına inse bile hastanın önemli bir yakınması olmayabiliyor. Ancak bazı durumlarda kansızlık çok hızlı şekilde ortaya çıkıp aniden geliştiği için çok çabuk ilerleme gösterebiliyor. Bu durumda belirti ve bulgular da çok hızlı şekilde açığa çıkıyor. Kansızlığa hemogram testiyle tanı konuluyor. Bundan sonraki aşamanın kansızlığın nedeninin araştırılması olduğuna dikkat çekiliyor.
UYKUYA MEYLİNİZ ARTTIYSA DİKKAT!
Kana rengini veren kırmızı kan hücreleri olan eritrositlerin yani alyuvarların temel görevinin, vücuttaki gaz alışverişini sağlamak olduğu belirtiliyor. Alyuvarlar, akciğerlerden alınan oksijeni hücrelere götürüp tüm hücrelerin gerekli yakıtı almalarını sağlıyor ve enerji üretimi yapmalarına yardımcı oluyor. Eritrosit sayısı düştüğü zaman, dokulara ve hücrelere iletilmesi gereken oksijen miktarı azalıyor. Yeterli oksijen gitmeyince vücut yeterli enerjiyi üretemiyor ve bütün hücrelerin fonksiyonlarında azalma başlıyor.
Kansızlık belirtileri içinde, kaslara yeterince oksijen iletilemediği ve yeterince enerji üretilemediği için meydana gelen halsizlik ve bitkinlik de bulunuyor. Kalp yeterince oksijen alamadığı için çarpıntı oluyor ve kalp atım hızı artıyor. Bu sorun beyne çok az kan gitmesi, konsantrasyon bozuklukları, uykuya meyil, baş dönmesi, göz kararması gibi şikâyetlere de neden oluyor. Kansızlığın seviyesi arttıkça bu belirtiler ilerliyor. Kalp sorunu olan bir kişide ilerleyen dönemde kalp yetmezliği de görülebiliyor.
Kansızlık belirlenen hastada, kansızlığa yol açan nedenin mümkünse ortadan kaldırılması gerekiyor. Kansızlığa yol açan hastalığın düzeltilememesi halinde kan nakli yoluna gidiliyor. Kan naklinin yaşamı tehdit edebilen ciddi yan etkileri olabildiği için kararın dikkatli verilmesi gerekiyor. Demir eksikliği gibi besinsel yetersizliklere bağlı kansızlıklarda eksik olan mineral veya vitaminin verilmesiyle kansızlık etkili bir şekilde düzeltilebiliyor. Bu nedenle bu tip hastalarda gereksiz yapılan kan nakillerinden kaçınılması gerektiğine dikkat çekiliyor.
Başka hastalıklarla karıştırılabilir
Kansızlık kırmızı kan hücreleri ile ilgili olan sayısal değişiklikler anlamına geliyor. Lökosit, trombosit sayıları gibi diğer kan hücreleri de kan sayımında dikkat edilmesi gereken değerler arasında yer alıyor. Lökosit ya da trombosit sayılarının düşüklüğüyle kendini gösteren başka hastalıklar da bulunuyor. Bunlar bazen kansızlıkmış gibi ifade edilse de kansızlıkla ilgili asıl ifade edilmek istenenin alyuvarların yani kırmızı kan hücrelerinin azalması olduğu belirtiliyor. Lökositlerin ya da trombositlerin azalması gibi hastalıklar da çok önemli bulunuyor. Bunların kandaki olumsuz değişimleri gösteren bir laboratuvar bulgusu olduğu belirtiliyor. Lökositler bağışıklık sisteminin temel hücrelerini oluşturuyor. Trombositler ise kanın pıhtılaşmasını sağlıyor. Lökosit sayısının azalması kendini enfeksiyonlar şeklinde gösteriyor. Trombosit sayısının azalması ise kanamaya olan yatkınlığı artırıyor. Bu noktada öncelikle bu değerlerin neden düştüğünü bulmak ve tedaviyi bu doğrultuda yönlendirmek gerekiyor.
Tahlil öncesi klinik değerlendirme
Kan değerlerinde bir anormallik çıkması halinde önce bunun teyit edilmesi ve laboratuvar kaynaklı hatalara karşı dikkatli olunması gerekiyor. Örneğin kan örneğinin alınması sırasında uygun şartlar oluşturulmadıysa kan değerlerinin sonuçları bundan etkilenebiliyor. Damarın bulunamaması, kanın bekletilmesi ve çalkalama yapılmaması bazen kan değerlerinin sonuçlarında hata oluşturabiliyor. Kan alımı ve kanın değerlendirilmesi sırasında laboratuvarda kullanılan aletlerin de hata payını en aza indirecek şekilde güvenli olmaları gerekiyor. Bunun için hastanın laboratuvar sonucundan önce klinik değerlendirmesi çok önemli görülüyor. İkisinin sonucunun örtüşmesi gerektiğine dikkat çekiliyor.
Sorun ilaçla geçiştirilmemeli
Demir eksikliği tedavisinde yapılan en önemli hatanın, demir eksikliği tanısı konulduktan hemen sonra demir ilaçlarına başlanması olduğu belirtiliyor. Bu şekilde altta yatan en önemli neden atlanabiliyor. İlaçlar hastanın bir süre için kendini iyi hissetmesini sağlasa da mide ve bağırsaklarda kan kaybına neden olan bir hastalık ya da kanser varlığı belirlenemediği için, hastanın yaşamı tehlikeye girebiliyor. Bu esnada hastanın kan değerleri yükseltilirken var olan ancak bilinmediği için müdahale edilemeyen kanserin ilerleyerek tedavi sınırını aşabildiği belirtiliyor. Prof. Dr. Karadoğan, “Özellikle yeni başlamış kansızlıkta çok dikkatli olunması gerekiyor” diyor.
Ailede kanser varsa tarama önemli
Prof. Dr. İhsan Karadoğan, “Ailede kanser öyküsü varsa, bazı kanserlerin ailesel yatkınlık gösterdiği ve daha dikkatli olunması gerektiği unutulmamalıdır” diyor. Temel hedefin şikâyet halinde doktora danışmak ve rutin kontroller yerine doktorun öngördüğü tahlilleri yaptırmak olduğuna dikkat çekiliyor. Basit bir kan tahliliyle var olan bir kanseri yakalamak çok mümkün görülmüyor.