Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Yaşam "Bir seri katil için de üzülebilirsin"

        IŞIL CİNMEN

        icinmen@haberturk.com

        HABERTURK.COM

        Seri katilleri oldum olası merak ederim.

        Ne yaşayıp da böyle oldular?

        Öldürürken ne hissediyorlar?

        Kendilerini nasıl algılıyorlar?

        Kinlerinin sebebi ne?

        Doymak bilmeyen hastalıklı cinsel istekleri kendilerine normal mi geliyor?

        Aşırı tutkuları ya da sadist davranışları üzerine düşünüyorlar mı?

        Aynaya bakınca ne görüyorlar?

        Hiç pişmanlık duymuyorlar mı?

        Sevdikleri, korudukları kimse yok mu?

        Bir daha başlasalar nasıl bir hayat isterlerdi?

        Merak işte…

        Anlamak isterim.

        Hatta bir ara 11 kişiyi öldürdükten sonra, “Rahşan affı”yla 2005'te şartlı olarak tahliye edilen Artvin Canavarı Adnan Çolak’ın peşine düşmüştüm.

        Ama o zamanki yayın yönetmenim, “Deli misin sen! Öldürteceksin hepimizi” diyerek beni durdurmuştu.

        Geçen gün masamda “En Psikopat Seri Katiller” diye bir kitap buldum. Seri katiller üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Fikret Topallı’nın bu konuda yazdığı 3. kitap! Üçü de İthaki Yayınevi’nden çıkmış.

        Kitaplarda kurgu yok, hepsi gerçek kişilerin tüyleri diken diken eden dehşet hikayeleri; birçoğu da hala aramızda...

        Yaşıyorlar.

        Neden seri katillere bu kadar meraklısınız? Bu konuda üç kitap yazma motivasyonunuz bana bile biraz ürkütücü geldi.

        Korkmayın... Cinayet, tüm edebi cazibesine karşın normal hayatta asla deneyimlemek istemeyeceğim bir durum. Çocukluğumdan beri polisiye kitaplar ve filmlere meraklıyım. Uzun bir süre önce “true crime” denen gerçek polisiye olayları inceleyen alt tür ilgimi daha fazla çekmeye başladı. Kurgu olaylardan farklı olarak burada tamamıyla sahici hikayeler var.

        İşin aslı CSI ya da Criminal Minds dizilerindeki gibi mi?

        İşte gerçek hikayeleri inceledikçe, işin aslının her zaman dizilerdeki ya da romanlardaki gibi olmadığını görüyorsunuz. Süper dedektifler yerine bazen yüzüne gözüne bulaştıran, ama çok uzun sürse de asla vazgeçmeden olayları çözen gerçek insanlar var. Bilimden yararlanan ama bu yanıtları CSI dizilerindeki gibi beş dakikada değil haftalar, aylar hatta yıllar sonra alan insanlar…

        “KURBANLARA ÜZÜLDÜĞÜN KADAR SERİ KATİLE DE ÜZÜLEBİLİRSİN”

        Dedektifleri değil katilleri merak ediyorum. Onları bu kadar derin araştırırken ister istemez empati kuruyor olmalısınız…

        Evet. Bir suçlunun profilini ortaya çıkarırken, sıradan bir çocukken nasıl bir seri katile dönüşebildiğini anlamaya çalışıyorum. Neler yaşamış olabileceğini düşünüyorum. Hepsinin hikayesi farklı elbette, ama incelerken ve yazarken ister istemez empati kuruyorum.

        Yani bir seri katil için bile üzülebilir mi insan?

        Şaşırabilir ve evet üzülebilir. Kurbanlara üzüldüğün kadar çocukken elleri kızgın sobada yakılan geleceğin seri katiline de üzülebilirsin. Hepsinin hikayesinde sayısız trajedi var, hem yaşadıkları, hem de yaşattıkları açısından.

        Yazar Fikret Topallı

        Önce tanımlayalım; seri katil ne demek?

        “Seri katil” çok da doğru bir tanımlama değil. 1980’lerde çevirmenler İngilizceden, “serial killer=seri katil” biçiminde doğrudan aktarmış. “Serial” sözcüğü İngilizcede “art arda, birbirini izleyen” eylemler için kullanılır ama Türkçede seri genelde “hızlı, eli çabuk” anlamlarını taşıyor. Fakat böyle alışıldı, böyle kullanmaya devam ediyoruz.

        “Art arda cinayetler işleyen katil” kullanımı da pek pratik değil.

        Evet. En basit tarifi ile seri katil, nedeni ne olursa olsun eylemini tek bir cinayet ile sınırlandırmayan, yakalanana ya da vazgeçene dek can almaya devam eden katildir.

        PARA HIRSI DA OLABİLİR, SEKSÜEL GÜDÜLERİN TATMİNSİZLİĞİ DE…

        Cinayet işlemeye iten sebepler önemsiz mi?

        Nedeni her şey olabilir: ihtiras, nefret, öfke, her çeşit psikolojik bozukluk… Genelleme yapmak sakıncalı. Bazen sadece para hırsı yol açar, bazen de aşırı seksüel güdülerin tatminsizliği. Çok erken yaşlarda cinsel tacize uğramış olmanın tetiklediği olaylar da mevcut.

        Birden fazla insan öldüren her kişiye seri katil denmez değil mi? Onları toplu katliamcılardan ayırmalıyız.

        Örneğin teröristler tamamıyla ayrı kategoride kabul edilirler. Ya da tek seferde gerçekleştirdiği bir eylemle onlarca insanı öldürenler de seri katil sayılmazlar. Bir okulu basarak otomatik silahıyla çocukları katleden ya da patlattığı bomba ile alışveriş merkezinde insanları öldüren kişi “mass murderer” yani toplu katliamcıdır. Seri katil, belirli aralıklarla öldürmeye devam eden, cinayet yöntemi hep aynı kalabildiği gibi değişikler de gösterebilen, yakalanmamak için az ya da çok tedbirli davranan kişidir.

        SERİ KATİLLER HAKKINDA YANLIŞ BİLİNENLER

        Ortak özelliklerinden bahsedebilir miyiz?

        Başı çeken “yakalanmama içgüdüsü”dür. Gazete ve televizyonlarda karşılaştığımız cinayet haberlerinin ezici çoğunluğunda suç, kıskançlık nöbetleri, öfke patlamaları, cinnet getirmek gibi anlık tepkiler sonucu işlenir. Katil ipucunu yok etmeyi ya düşünemez, ya beceremez. Kısa sürede ele geçer. Plansızdır, bilgisizdir. Seri katillerin uzun süre yakalanmamalarının nedeni iyi veya kötü bir planlarının olmasıdır. Yakalanmak istemedikleri için kimliklerini ele vermeyecek biçimde davranmaya çalışırlar. Tedbirli davranmamalarına karşın şansları yaver giderek yakalanması geciken “şanslı” suçlular olduğu kadar, suçunu ve kimliğini çok uzun süre gizlemeyi başaran seri katiller var.

        Travmalarla dolu bir çocukluk geçirmek de ortak özellik değil mi?

        Bu ortak bir özellikten ziyade ortak bir yanılgı. Her zaman kötü çocukluk dönemi geçirdikleri doğru değil. Son derece iyi ortamlarda yokluk veya sevgisizlik yaşamadan büyüyen, ama yine de ileride “cani” olan kişiler de var.

        Cinayete imza atmak, arkasında bir işaret bırakmak?

        Sanılanın aksine gerçek seri katil vakalarında “imzasını atan” çok fazla zanlı olmamıştır; bu daha çok filmlerde ya da romanlarda rastladığımız bir olgu. Yakalanmama içgüdüsü, suçu gizlemeye çalışmak demektir. Ne diye imza atıp kendisini tehlikeye atsın? Ancak hep aynı silahı kullanması, kurbanını aynı biçimde öldürmesi ya da benzer kurbanlar seçmesi polisler açısından önemli ipuçlarıdır. Bunlar katilin bilinçli imzaları değil, sadece suç işleme alışkanlıkları olarak sayılır.

        Yüksek IQ?

        Yüksek IQ’ya sahip seri katiller olduğu gibi geri zekalılık sınırında olanlar da mevcut. Örneğin Ian Brady sadece yüksek zekalı çocukların alındığı bir akademiyi kazanmıştı, ancak tembel ve heyecansız olduğundan başarılı olamadı. İçgüdüler, karakter, statü, yaşananlar gibi pek çok faktör bu kişileri etkilediği için zekanın ne kadar ön plana çıktığını kestirmek zor. Suçu gizlemeyi becermek çok büyük bir zeka gerektirmiyor.

        Hepsi sosyopat mı?

        Hayır, bu da doğru değil. Çok sayıda böyle örnek var ancak bütün seri katillerin anti-sosyal kişiler olduğunu söylemek mümkün değil. Aralarında çok fazla sosyal olan, çevresi kalabalık, en azından görünürde karısı ve çocukları ile normal aile yaşantısı bulunan, hatta yerel ölçüde de olsa politikaya atılan isimler bile var. Öte yandan sosyopat veya psikopat olanlar çoğunlukta. Asla pişmanlık hissetmezler, kurbanlarını insan olarak görmezler, değersizleştirirler.

        DİKKAT! EŞİNİZ SERİ KATİL OLABİLİR

        Harold Fredrick Shipman. 1946 - 2004 arasında yaşayan İngiliz seri katil, doktor. 250'den fazla kişinin ölümünden sorumlu. Wakefield hapishanesinde kendini asarak intihar etti.

        Yani kocasının bir seri katil olduğundan habersiz kadınlar var! Bir örnek anlatır mısınız?

        "Doktor Ölüm" diye tanınan Dr. Harold Shipman'ın eşi Primrose Shipman iyi bir örnek. Kadın her şeyden habersiz, yıllar boyu kocasının saygın mesleğini sürdüren, evine çocuklarına bağlı bir insan olarak biliyordu. Oysa adam, yaşlı hastalarını birer birer öldüren bir caniydi. Dr. Shipman tutuklanana dek karısının hiçbir şeyden haberi olmadı. Mahkemede yargıç kararını açıkladığında Primrose Shipman’ın bakışları karşı duvara sabitlenmişti. Bir süre önce saygı duyulan bir doktor olarak tanınan kocasının aslında modern zamanların en büyük seri katili olduğunu öğrendiği andan itibaren Primrose Shipman’ın ruh hali böyle kaldı.

        Kendilerini en yakınlarındakilerden bile saklamayı nasıl beceriyorlar?

        Bir seri katilin çok yakınındakiler, onun sıradan bir insan olmadığını hissetseler bile katil olduğunu düşünmezler, hele de hiçbir ciddi ipucu yoksa… Ayrıca “kesin seri katildir bu” dediğimiz birinin seri katil çıkma olasılığı neredeyse sıfırdır.

        İhbar üzerine yakalanan seri katil yok mu?

        Var. Kimisi kayın biraderini, kimisi öz oğlunu ele vermiştir. Ancak çok büyük oranda seri katillerin işledikleri suçlardan yakınlarının veya komşularının haberi olmaz. Sıradan insan gibi davranmak en büyük güvenceleridir.

        “KOMŞULARI, KİBAR BİR CENTİLMEN OLDUĞUNU SANIYORDU”

        Dennis Andrew Nilsen. 1945 doğumlu İngiliz seri katil, nekrofili. “Nazik katil” lakabıyla anılır. 15 genç erkeğin ölümünden sorumlu. “Hep durmak istedim, ama yapamadım. Başka bir heyecan veya mutluluk kaynağım yoktu. Ölümlere sebep olan rüyalar üretiyordum. Benim suçum buydu” dedi. Şartlı tahliyeye izin verilmeyen bir müebbet hapis cezası alan Nilsen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gitti ve AİHM, 13 Temmuz 2013’te bozulamayan müebbet hapis cezasının yasal olmadığına hükmetti. Nilsen, çıkacak yeni kararı bekliyor.

        Bir örnek verir misiniz?

        Şayet Dennis Nilsen’in oturduğu apartmanın kanalizasyonu ceset parçaları yüzünden tıkanmasa komşuları onun son derece normal, kibar bir centilmen olduğunu düşünmeye devam edeceklerdi. Veya Joachim Kroll, 21 yıl kimseleri şüphelendirmeden cinayet işlemişken son kurbanını kendi mahallesinden seçmese ve cesedini de ortak kullanılan tuvalette parçalamaya kalkmasa yine “sıradan bir beyefendi” olarak anılmayı sürdürecekti.

        TÜRKİYE’NİN SERİ KATİLLERİ...

        Adnan Çolak. 1967 doğumlu Türk seri katil. “Artvin canavarı” lakabıyla anılır. 1992-95 yıllarında Artvin ve çevresinde, yaşları 68 ile 95 arasında değişen 11 kişiyi öldürdü, 6 kadına da tecavüz etti. Çolak, yaşlı kadınlara tecavüz etmesini küçükken anne ve babasının cinsel ilişkiye girmelerine tanık olmasına bağladığını söyledi. “Yaşlı insanları öldürüyorsam da bunlar zaten zamanlarını doldurmuşlar. Onlar bizim yerimize fazladan yaşıyorlar. Belki de bizim kısmetimizi yiyorlar. Hem kendimi tatmin ediyordum, hem de onları öldürerek toplumu rahatlatıyordum” dedi. Yakalandığında evliydi ve üç çocuğu vardı. 1995’te cezaevine giren Çolak, 2005’te Şartlı Salıverme Yasası kapsamında serbest bırakıldı.

        Çok tekinsiz! Peki Türkiye’deki seri katillerin durumu nedir?

        Türkiye’de de seri katiller var. Örneğin “Artvin canavarı” olarak tanınan 11 kişinin katili Adnan Çolak, en az 18 kişiyi öldürdüğü iddia edilen Yavuz Yapıcıoğlu, meşhur “kolici katil” Orhan Aksoy, “çivici katil” olarak tanınan Süleyman Aktaş... Bunlar ilk akla gelenler. Herkes seri katillerin sadece Amerika’da olduğunu düşünüyor.

        Evet… Neden?

        Ebette Amerika’da çok sayıda seri katil vakası var ama böyle sanılmasının sebebi izlediğimiz filmlerde, dizilerde, okuduğumuz kitaplarda da sayısız örneğine şahit olduğumuz için… Oysa dünyanın bütün ülkelerinde seri cinayetler işleyen insanlar var ve var olmaya devam edecek. Pakistan’dan, Güney Kore’ye, Kanada’dan Avustralya’ya dek seri katiller kitaplarıma girdiler.

        Neden kadın seri katillerin oranı düşük? Biri “seri katil” dediği zaman hemen erkek düşünülüyor, kadın çıkınca şaşırılıyor.

        Dünya istatistiklerine göre suç işleyen kadınların oranı, suç işleyen erkeklerin yaklaşık dokuzda biri kadar. Bu her türlü suç için geçerli, hırsızlık ve fahişelik hesaba alınmasa bu oran çok daha küçülüyor. Kadınlar suça yatkın değiller. Seri cinayetler, zaten suç istatistiklerinde çok çok az rastlanan bir oran, hesaba katılmayan bir alt başlık. Dolayısıyla kadın seri katillerin sayısı da az.

        ÖZ ÇOCUKLARINI DA ÖLDÜRDÜ, HİÇBİR ZAMAN YAKALANMADI

        Belle Gunness. 1859 – 1908 yılları arasında yaşayan Norveç asıllı Amerikalı seri katil. Kendi üç öz çocuğu da dahil olmak üzere 25 ila 40 arasında kişinin ölümünden sorumlu. Cinayetleri, hayat sigortası, nakit para, kıymetli eşya ve tanıkları yok etme amaçlarıyla işledi. Hiçbir zaman yakalanmadı.

        Son kitabınız 1859’da doğan Belle Gunness’in hikayesiyle başlıyor. O, tarihte bilinen ilk kadın seri katil mi?

        Belle Gunness kadın seri katillerin ilki değil, ama modern çağ kadın seri katilleri arasında erken örneklerden birisi. İlk kadın seri katil olarak 16. yüzyılda yaşamış Macar Kontes Báthory anılır. İddialara göre yaşamı boyunca 612 genç kızı hizmetçi olarak işe alıp çeşitli işkenceler sonucu öldürmüştür.

        Amacı var mı?

        Gençlik. Genç görünümünü sürdürebilmek için kurbanlarının kanlarıyla banyo yapıyor. Yaşamına ait bilgilerin büyük kısmı spekülasyonlardan oluştuğu için kitaplarıma konu etmedim. Ancak 19. yüzyılın sonlarında Amerika’da ortaya çıkan Norveç asıllı Belle Gunness ve ikinci kitabımda konu ettiğim çağdaşı İngiliz Mary Ann Cotton, modern zamanların ilk kadın seri katilleridir. Her ikisi de çıkar uğruna planlı cinayetler işlediler ve suçları uzun süre ortaya çıkmadı. Belle Gunnes’in çiftlik evinde yaşananlar, korku filmi severlerin tüylerini diken diken etmeye yetecek oranda dehşet içeriyor.

        NADİREN PİŞMANLIK DUYANLAR OLUYOR

        Jeffrey Lionel Dahmer. 1960 –1994 arasında yaşayan Amerikalı seri katil ve tecavüzcü. Dahmer, çoğu Asya ve Afrika kökenli 17 erkeği öldürdü. Cinayetleri, tecavüz, işkence, parçalama, nekrofili ve yamyamlık gibi suçlarla beraber işledi. Cezaevindeki üçüncü yılında başka mahkum tarafından öldürüldü.

        Peki nasıl açıklıyorsunuz? Onlar insan değil mi? Korudukları kişiler, vicdan azabı duydukları olaylar olmuyor mu? Böyle olması imkansız geliyor bana…

        Sosyopat veya psikopat olanlar, bu gibi kişilik bozukluğu gösterenler vicdan azabı duymuyor. Eylemlerinden pişmanlık duyan seri katil çok azdır. Mahkemelerde hepsi üzgün görünür ama bu yakalandıkları ve asla bir daha özgür olamayacaklarını idrak ettikleri içindir. Örneğin Peter Sutcliffe, kurbanlarını “sokaklardan temizlenmesi gereken pislikler” olarak tanımlıyordu.

        İstisna yok mu?

        Nadir örneklerden birisi 17 genç erkeği öldüren Jeffrey Dahmer. Tam 957 yıl hapis cezasına çarptırıldığı mahkemenin ardından pişmanlığını dile getirdiği bir mektubu okumuş.

        Ne demiş?

        “ (…) Her ne yaptımsa sebebi nefret değildi. Biliyorum ki hastayım ya da çok kötü birisiyim, belki de ikisi… Ne çok zarara sebep olduğumu biliyorum. Tanrıya şükür artık kimseye zarar vermeyeceğim, sizlerden ayrıcalık beklemiyorum.”

        VİCDAN DOĞUŞTAN MI GELİR, YAŞARKEN Mİ GELİŞİR?

        Donald Henry Gaskins. 1933-1991 arasında yaşayan Amerikalı seri katil. “Pee Wee” lakabıyla anılır. 110’a yakın insanı öldürdüğünü itiraf etti. Gaskins otobiyografisinde, “Başkalarını canını almak ve onları korkutmakla Tanrıyla eşit duruma geldiğimi söyleyebilirim. Başkalarını öldürerek kendim yüceliğe eriştim” diyordu. Gaskins, idama mahkum oldu; idam zamanını beklerken ölüm hücresine birlikte konulduğu Rudolph Tyner’ı da öldürdü.

        Sizce vicdan doğuştan mı geliyor yoksa yaşarken mi gelişiyor? Yani bozulamaz bir mayadan bahsedebilir miyiz? Mayasında vicdanlı biri, koşullar ne olursa olsun bir katile dönüşmez değil mi?

        Benim kişisel görüşüm vicdanlı olan kişi asla seri katile dönüşmez. Belki refleks, koruma içgüdüsü ya da anlık tepkiyle cinayet işlemek durumunda kalabilir fakat bunu art arda işlenen eylemlere dönüştürmez, gider teslim olur.

        Cinayet işlemenin Tanrısal bir tarafı olduğunu söyleyen katiller ne demek istiyor?

        Seri katiller dünyasında çok olmamakla birlikte örnekleri var. Örneğin Pee Wee Gaskins notlarında “Aslında Tanrı ile aynı yolları izlediğimi söyleyebilirim. Başkalarını canını almak ve onları korkutmakla Tanrıyla eşit duruma geldiğimi söyleyebilirim. Başkalarını öldürerek kendim yüceliğe eriştim” der. Anlayabildiğimiz kadarı ile bir insanın yaşamını alacak güce sahip olmak ve bunu kurbana hissettirmek bir nevi “tanrılaşmak” olarak algılanıyor. Böyle bir güç, seri katili kendi kafasında yenilmez yapıyor. Bu güvenle daha fazla cinayet işliyor. Öte yandan Tanrının emri ile can aldığını, kurbanların vazgeçilesi basit yaşamları sayesinde dünyanın büyük felaketlerden kurtulacağını iddia eden, akıl sağlığı ileri derecede bozulmuş seri katiller de var.

        YALNIZ KALPLER KATİLLERİ

        Martha Beck ve Raymond Fernandez çifti. Amerikalı seri katiller. Kurbanlarını gazetelerdeki “Yalnız kalpler” ilanlarından seçtikleri için “Yalnız Kalpler Katilleri” lakabıyla anılırlar. 20’den fazla kadının cinayetinden sorumlular. İkisi de 1951’de Amerika’nın New York eyaletinde elektrikli sandalyede idam edildi; ölmeden önce birbirlerine aşık olduklarını söylediler.

        Sizi en çok şaşırtan, en ilginç bulduğunuz vaka hangisi?

        Seçmek zor, birbirine benzeyen olayları incelerken bile şaşırıp kaldığım oldu. Yine de son kitabımdan bir örneği vereceğim, “Yalnız Kalpler Katilleri” olarak anlatılan Martha Beck ve Raymond Fernandez çifti… Martha Beck hayli kilolu dul bir kadın ve gazete ilanları vererek tanışacağı bir adamla evlenmeyi planlıyor. Raymond Fernandez ise bu ilanlar sayesinde tanıştığı varlıklı kadınlardan para sızdırma peşinde. Sonuçta ikisi bir araya geliyor. Martha kurban olacağına bir biçimde Raymond’un suç ortağına dönüşüyor. Bu defa ikili olarak kurbanların peşine düşüyorlar. Daha önce benzeri pek görülmemiş bir seri katiller hikayesi.

        Bu bilgiler için teşekkürler fakat umarım 4. kitabınız daha az dehşet verici olur!

        Bakalım… Ama her ne kadar kitaplarımda dehşet verici olayları ele alsam da barışsever biriyim. İnsanların kardeşliğine ve eşitliğe inanıyorum!

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa