Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Yaşam Murat Bardakçı yazdı...

        Osmanlı döneminde en fazlaönemsenen dinî tören, “surrealayı” idi. Hac mevsiminden aylarca önce, o zamanlar vilâyetimiz olan Hicaz’a doğru İstanbul’dan kıymetli eşyalarla yüklü ve “surrealayı” denilen kervanlar hazırlanıp yollanırdı. Kervanlar, İstanbul’un Asya’daki topraklarının başladığı yer olan Üsküdar’dan yola çıkar; bu uzun, geleneksel ve kutsal yolculuğun uğurlaması da gayet ihtişamlı şekilde olurdu. Surre alaylarının idaresi de ayrı bir özen gerektirirdi ve kervanlar “Surre Emini” denilen, özellikle de devletten kazandığı parayla servet sahibi olmuş kişilere emanet edilirdi.

        ŞEREFLİ BİR İŞ

        “Surre Emini” olmak son derece şerefli bir işti ama bugörevin bir başka tehlikesi vardı: Bir kişinin “Surre Emini” olması demek servetinin elinden alınmış olması demekti, zira tâyin edilen bu zenginler kutsal vazifenin altyapısını oluşturmaya lâyık görülmüşlerdi ama masraflar onun cebinden çıkacağı için servetleri de uçup gidecekti.

        ALTIN KAPTA YEMEK

        18. asır devlet ricalinin ilerigelenlerinden olan Abdullah Efendi “Serdarlar Kâtibi” idi ve halk tarafından çok zengin olarak bilinirdi. Yemeklerini altın kaplarda altın kaşıklarla yediği söylenir, suyu ve şerbeti pırlanta kakmalı bardaklardan içtiği anlatılırdı.

        Fısıltı gazetesi bire bin katarak İstanbul’u bir baştan ötekine öyle hızla dolaştı ki, 1780’in Ramazan

        ayında, devrin padişahının iftar sofrasında bile Abdullah Efendi’nin zenginliğinden sözedilir oldu. Dedikodular abartılarak anlatıldıkça söylenenleri can kulağıyla dinleyen padişahın yüzünde güller açmıştı, zira hükümdar yaklaşmakta olan hac mevsimi için aradığı Surre Emini’ni bulmuştu!

        Hemen bir ferman hazırlandı ve Serdarlar Kâtibi Abdullah Efendi’nin o senenin Surre Emini olduğu duyuruldu.

        ANLATILANLAR ASILSIZ ÇIKTI

        Abdullah Efendi, emre uyupkervanın hazırlıklarına başladı ama daha ilk haftada sıfırı tüketti ve harcayacak beş kuruşu bile kalmadı. Yapılacak işler duruverince, saray memurları Abdullah Efendi’nin

        yalısına gidip ne olup bittiğini soruşturdular ve öğrendikleri gerçek karşısında şaşırıp kaldılar: Abdullah Efendi’nin bütün serveti oturduğu yalıdan ibaret idi ve yalı, öyle abartıldığı gibi ihtişamlı da değildi.

        Anlatılan herşey asılsız dedikodulardan ibaretti. Hadise saraya aksedince Surre Eminliği vazifesi Abdullah Efendi’den alındı ve Esma Sultan’ın kethüdası olan Çelebi Efendi’ye verildi. Ama Abdullah Efendi, hayatı boyunca başına gelmiş en kötü iş olan bu “Surre Eminliği” şerefi yüzünden yemeden-içmeden kesildi ve birkaç yıl sonra da ölüp gitti.

        ENİS-İ MEVLEVİ

        Dede’ye intisab etti, Kahire Mevlevîhânesi’ne şeyh oldu ve 1746’daki vefatından sonra bu mevlevî hâneye defnedildi.

        Mısırlı hattat Muhammed Nuri el- Masrî’den yazı öğrenen öğrenen ve zamanının meşhur hattatları arasına giren Enîs-i Mevlevî, diğer İslam ülkelerinden Kahire’ye giden çok sayıda

        öğrenci de yetiştirdi.

        Bazı kolleksiyonlardaki levhalarının yanısıra Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde de bir Kur’an’ı olan hattat, şimdi özel bir

        kolleksiyonda muhafaza edilen bu levhasında yazının yanısıra harflerin birleşme kurallarını ve birleşmelere verilen isimleri de göstermektedir.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa