Okun uçuşu nasıl izlenir?
Çalışmanın önemini bilenler çekicin her kalkıp inişinde, vuruşun şiddetinin farklı olduğunu bilir
Eylem, düşüncenin kendini gösterdiği halidir. Küçük bir hareket bile bizi ele verir. Bu yüzden her şeyi en mükemmel şekliyle yapmak, detayları tek tek düşünmek, tekniği iyi öğrenmek gerekir; davranışlar böylece sezgisel hale gelir. Sezginin rutinle alakası yoktur, tekniğin ötesinde yatan bir ruh haliyle bağlantılıdır.
Bu sebeple, çok sayıda uygulamanın ardından, yapmamız gereken hareketler hakkında artık düşünmeye başlarız: Onlar artık varlığımızın bir parçası olmuştur. Bunun gerçekleşmesi için çalışmalı ve tekrarlamalısınız. Ve bu yeterli değilmişçesine tekrarlamalı ve çalışmalısınız.
İyi bir demircinin çelik üzerinde nasıl çalıştığını izleyin. Eğitilmemiş bir göz için yaptıkları aynı çekiç darbesini tekrar tekrar vurmaktan ibarettir. Ama çalışmanın önemini bilenler çekicin her kalkıp inişinde, vuruşun şiddetinin farklı olduğunu bilir. El aslında aynı hareketi tekrarlamaktadır ama demire yaklaştığı anda ona sert mi yoksa yumuşak mı dokunacağını bilir. Yeldeğirmenine bakın. Değirmenin kanatlarını bir kez gören herkes onun hep aynı hızla döndüğunu, aynı hareketi sürekli olarak tekrar ettiğini hayal eder. Ama yeldeğirmenlerini bilenler onların tüm hareketinin rüzgâra bağlı olduğunu, hatta gerektiğinde döndüğü yönü bile değiştireceğini bilir.
OKUN UÇUŞU NASIL İZLENİR
Demircinin elleri demir dövme işlemini binlerce kez tekrarlamakla eğitilmiştir. Rüzgâr esip dişlilerini çalıştırdıkça yeldeğirmeninin kanatları daha hızlı hareket edebilir. Ve okçu attığı okların çok kereler hedefin uzağından geçmesine izin verir, çünkü okun, yayın ve duruşun önemini ancak bu hareketi hata yapmaktan korkmadan binlerce kez tekrarlarsa öğrenebileceğinin farkındadır.
Ta ki, oku atarken neyi nasıl yaptığını düşünme ihtiyacı duymayana kadar. Ve işte o an geldiğinde okçu artık ok, yay ve hedefin ta kendisidir.
Ok boşluğu hedef alan bir niyettir. Bir kez bırakıldı mı, okçunun onun hedefe gidişini izlemekten başka yapacağı bir şey yoktur. O andan itibaren bu atışı yapmak için gereken gerginliğin var olması için hiçbir sebep kalmaz. Bu yüzden okçu gözlerini sadece okun uçuşuna odaklar, artık kalbi durulmuştur, gülümser. İşte bu anda, eğer yeterince çalışmış, içgüdülerini geliştirmeyi başarmış, bütün bu atış sürecinde zarafetini ve konsantrasyonunu korumuşsa, evrenin varlığını hissedecektir ve hareketinin doğru ve hakkıyla yapıldığını bilecektir. Teknik her iki elinin de her zaman hazır, nefesin her zaman kusursuz, gözlerin hedefe kitlenmiş olmasını sağlar.İçgüdü ise atış anını mükemmel kılar.
Oradan geçerken kolları açık ve gözleri okun gidişini izleyen okçuyu görenler onun donup kalmış olduğunu düşünecektir. Ama dostları kişinin zihninin oku fırlattıktan sonra boyut değiştirdiğini ve o andan itibaren artık tüm evrenle bağlantı içinde olduğunu bilir: Zihin çalışmaya devam eder, atışın beraberinde getirdiği pozitif ruh hali hakkında her şeyi öğrenir, tüm hataları düzeltir, özelliklerini kabul eder ve okun hedefe saplandığında tüm bunlara nasıl tepki vereceğini görmeyi bekler.
Okçu yayını gerdiğinde bütün dünyayı o yayın açtığı alanın içinde görebilir. Okun uçuşuna eşlik ederken dünya ona yaklaşır, onu okşar ve görevini yerine getirmenin yarattığı o mükemmel duygunun tadına varmasını sağlar.
Işığın savaşçısının görevini tamamladıktan ve niyetini harekete dönüştürdükten sonra korkması için hiçbir sebep yoktur: Yapması gerekeni yapmıştır. Asla korkudan donakalmaz, çünkü ok hedefe ulaşamasa bile bir başka şansı yine olacaktır; çünkü o hiç korkak olmamıştır.
(Çeviren: Mine Akverdi Denktaş)