Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Özel Röportajlar Ümit Karan yeşil sahalardan dizilere transfer oluyor

        Başucu kitaplarımdan biri olmasa da Oscar Wilde ustanın ‘Gülümseyen Deyişler’ adlı kitabının yeri bir başkadır hayatımda. Adı üstünde en karamsar anında bile ‘gülümsetiyor’ insanı... Ne var ki çoktandır ihmal etmişim karıştırmayı. Önceki gün şöyle bir bakayım dedim. Hiç değilse unuttuğum birkaç şeyi hafızamda tazeler, belki birkaç da ‘tweet’ atarım diye düşündüm... Ama o da ne! Okuduğum bir dize karşısında adeta donup kaldım: “Hapishanede yatanlar tek bir şey bilir, o geçit vermez duvarlar arasında, her gün insana bir asır gibi gelir...” Her gün, insana bir asır gibi gelir... Bir asır gibi...”

        Bu satırları okuyunca birden bire ‘dank’ etti. “Ah benim eşşek kafam” diye hemen telefona uzandım. Kimi mi aradım? Ümit Karan’ı elbette... Şimdi sizlere kalkıp Ümit Karan’ın kim olduğunu anlatacak halim yok. Hepiniz, tanıyor ve biliyorsunuz nasılsa... O Ümit Karan ki, 2 eli kanda bile olsa her dükkânımın açılışına gelir, beni hiç yalnız bırakmazdı. Tahliye olalı neredeyse 1 ay olmuştu ve ‘geçmiş olsun’ ziyaretine gidememiştim. Yaklaşık 1 saat sonra, Ümit’in evinde, onunla karşı karşıya otururken buldum kendimi. Daha doğrusu ben oturuyordum o yatağına uzanmış durumda. Burnu da hafiften morarmış vaziyette.

        Üzerinde de bantlar var, bir de belli belirsiz bir alçı. Yoksa, hani yoksa içerdeyken... Yok, yok öyle olsa duyardık diye düşünüyorum. Pat diye de soramıyorum tabii... Önce hal hatır faslını geçmek lazım... Mahpustaki günleri hakkında pek konuşmak istemiyor Ümit. Ama laf döndü dolaştı, oradaki ufak tefek anılarına geldi... Cezaevinde kaldığı yer o kadar küçükmüş ki, çıktıktan sonra evinin salonu adeta spor salonu gibi büyük gelmiş Ümit Karan’a. Bu yüzden kaçıp kaçıp mutfağa gidiyormuş. Cezaevinde içinde küçük bir mutfağı da olan ranzalı bir bölümde kalıyormuş. “Şartlar ne kadar iyi olursa olsun özgürlüğünün elinden alınması kadar kötü bir şey yok” deyip ekliyor: “Düşünsene İzzet, seni alıp Çırağan’ın kral dairesine kapatsalar 5 gün sonra o altın kaplama musluklar ne işine yarar?” Bir ara bir olta atıyorum, belki doğru çıkar diye; “İçeride ufaktan yeni bir kariyere başlamışsın, artık çok iyi çay demliyormuşsun” diyorum, kahkahayı patlatıyor. Sonra da ağzından şu cümleler dökülüyor: “Güldürme beni yahu, burnumdaki alçı çatlayacak. Ya yok öyle bir şey, aramızda görev dağılımı falan yoktu, herkes her şeyi yapıyordu. İnşallah diğerleri de kısa zamanda tahliye olur da çoluğuna çocuğuna kavuşur...”

        ‘Kıvanç’ın 6 baklavasını 36’ya katlayacağım!’

        Yaşadığı olayların stresi yüzünden de reflü olmuş Ümit Karan. Hatta midesinden operasyon geçirmiş. Yatakta olması ondanmış. İyi ama ya burun? “Reflü artık burnu da mı etkiliyor?” diye sordum, güldü tabii ki. Ardından da “Burnumda deviasyon ve deformasyon vardı” dedi. Neyse ki fazla uzatmadı ‘d’ ile başlayan kelimeleri. Ne var ki bu kadarıyla bile kafam karıştı. Ama sonunda burnunu ‘toplattığını’ anlayabildim. Bu arada karnında da hafiften yağlar oluşmuş. “Yahu” dedim “Madem hafif bir rektifiyeden geçmişsin, bari karnındaki yağları da aldırsaydın...” “Ona gerek yok” dedi; “İçerideyken moralim bozuktu, spor yapamadım, şimdi spora başlıyorum. Kıvanç’ın 6 baklavasını 36’ya katlayıp, herkesi kıskandıracağım yakında!” Haydaaa, bizim oğlana bir haller oluyor galiba. Ümit Karan bu, benim bildiğim bir şeye karar verdi mi sonuna kadar götürür. Haydi hayırlısı...

        ‘Oğlum beni askerde biliyordu’

        5.5 yaşındaki oğlu Ümit Can babasının gözlerinin içine bakıyor. Ayrılık ona da koymuş besbelli. Bir ara dışarıya çıktığı zaman “Çaktırma, oğlan beni askerde biliyordu. Öyle söylemişler. Ziyarete geldiği zaman bile cezaevini askeriye sandı hep” dedi Ümit. Allah kimseye böyle ayrılık vermesin, kolay değil tabii. Eşinden, dostundan ve de en acısı sevmeye kıyamadığın yavrundan uzak kalıyorsun. Koyar insana. Doğrusu iyi sabretmiş Ümit...

        Kitap kurdu olmaya aday

        Ümit Karan’ın yatağının başucunda Şebnem Özkan’ın ‘Meleklerin Seninle Konuşuyor’ adlı kitabını görünce biraz şaşırdım. Okumaya çok meraklı olduğunu sanmıyordum. Meğer cezaevinde okey ve pişti gibi oyunlar yasak olunca, bizimki de okumaya merak salmış. Ümit yakında tam bir kitap kurdu olursa, hiç şaşırmamak gerek...

        Senaryoları okuyor

        Çaylarımızı bitirmiştik ki Ümit’in telefonu çaldı. Arayan eşi Zeynep... Balık almış, geliyormuş. Akşama balık ziyafeti var anlaşılan evde. Eh, dolayısıyla bana da ufak ufak yol göründü. “Bana müsaade” deyip ‘zengin kalkışı’ yaparak fırladım ayağa. Çıkmadan önce, “Bari bir fotoğraf çektirelim birlikte” dedim. Kabul etmedi; “Şu ameliyatın yadigârları geçsin, yakışıklı olayım, sana bol bol poz veririm” dedi. Tam çıkıyordum ki, masanın üzerinde 2 adet senaryo çarptı gözüme. Birden kafamda şimşekler çaktı. Burundaki ‘d’li dalgaların toparlanması, Kıvanç’ın baklavaları... Derken bir de senaryolar... “Ne o” dedim, “Artist mi oluyoruz yoksa?” Önce hık mık etti ama yılanı deliğinden çıkaran tatlı dilli ısrarlarım karşısında, “Neden olmasın? Ümit Can da istiyor. Futbolun dışında alternatif işlere girip huzur bulmak istiyorum” dedi. 1 dizi, 1 de film teklifi gelmiş Ümit Karan’a. Senaryoları okuyup kararını verecekmiş. Bana kalırsa Ümit kararını çoktan vermiş gibi... Yakında yeşil sahalardan Yeşilçam’a bir yıldız daha kayacak gibi görünüyor. Bense galiba hâlâ olduğum yerde sayıyorum. Bir taraftan dilime dolanmış şarkıyı ıslıkla çalarken, bir taraftan da ettiğim son cümlenin nasıl çiğnenmiş bir klişe olduğunu düşünüp duruyorum.

        İzzet ÇAPA GAZETE HABERTURK HT MAGAZİN

        BURÇLAR

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa