'Korona Günlerinde Şiir'in ikinci konuğu Yılmaz Erdoğan
'Korona Günlerinde Şiir'in ikinci konuğu sahne sanatları ve sinemada ekol yaratan, romanları ve şiir kitaplarıyla edebiyatta da yetkin bir isim olan Yılmaz Erdoğan
ABONE OLYapımcılık, senaristlik, yönetmenlik ve oyunculuğunun yanı sıra yetiştirdiği öğrencileriyle Ertem Eğilmez'den sonra ilk kez bir ekol yaratan Yılmaz Erdoğan yazdığı roman ve şiir kitaplarıyla edebiyatta da yetkin bir isim.
'Kayıp Kentin Yakışıklısı', 'Anladım', 'Sahiler Düş Düşler Sahi' ve 'Bin Aşık Yılı Uzakta' adlı şiir kitapları olan Yılmaz Erdoğan, 'Korona Günlerinde Şiir' bölümümüzün ikinci şairi.
KIZIM BERFİN'E
Berfinim,
içimin güler yüzü,
yaşanılası iklimim hoş geldin...
(adımın çapraz yazılması kimin umrunda...
denize düşen yılana öykünür biraz da...)
bir aralık sızıverdin işte
ömrümüzün en gevrek zamanı...
çıt diyor kırılıyoruz,
öfke kadar saydamız o zamanlar
ve kırılgan
bıçak kadar!
kızım demeyi öğrettiğin için
o tanrısal kokun
ve gülüşündeki baban için
ki hala zilleri çalıp kaçmak istiyorduk
yarım yamalak aşk kırıntıları
tabakta bırakılmış,yazık atılacak bir sevda
haritası,
hatta el değmemiş delilikler istiyorduk...
çocuktuk daha
büyümeye direniyorduk,
iş toplantılarında lolipop zamanlar
düşlüyorduk
ama sızıverdin işte...
bir avuç yeşil gevrek rokaydık,
mayışmamıza bir limon yetecekti...
biz garsonu bekliyorduk,
sen çıkageldin...
hoş geldin Berfinim..
kızım kızgınlığım..
bilmiyorduk daha,
objektiflerin objektif olmadığını,
ikimize yeter sanıyorduk ikimizin toplamı,
meğer doyurmak zormuş içimizdeki hayvanı...
habersiz geldin,kusura bakma
ortalık biraz dağınıktı..
şimdi hemen toplarız sanıyorduk,
olmamıştık daha...
işin zor kızım
hem büyüyecek
hem bizi büyüteceksin..
baban mı var,derdin var kızım...
hoş geldin kızım,
içimin güler yüzü, hoş geldin...
BEN SENİN BENİ SEVEBİLME İHTİMALİNİ SEVDİM
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk
Olmaktan
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam
Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama yeme
İhtimalini sevdim
İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman
Özlemeye başladım herkesi
Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri
Özlemeye başladım sonra
Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı
Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi
Sıralarda
Solculuk oynamaya başladık
Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar
Kontrgerilla
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu
Pütürlü duvarlara ve
Türk dil kurumu'na inat bir Türkçeyle
Ağbilerimizden öğrendik, s harfinden orak çekiç figürleri
Türetmeyi
Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber
Bültenleri
Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim
Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik
Dikenleri saymazsak
Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu
Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu
Haber bültenleri
Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim
Ve hiç bir mahkeme tutanağında geçmedi Adım
Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece
Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama
Sen yoktun
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni
Teneffüs saatlerinde
Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman
Griliğine götürüyordu
Ben, senin benimle Tunalı Hilmi caddesi'ne gelebilme
İhtimalini seviyordum
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum
Yaz sıcağı toprağa çekiyor da tenimin çatlamaya hazır
Gevrekliğini
Sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez
Sürgünü
Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum
Muş ovasının yalancı maviliğini
Otobüs oluyordum bir süre
Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım
Otobüs camının garantisinde
Otobüs oluyordum
Bir ülkeden bir iç ülkeye
Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum
Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın
Listesinin
Korkuyordum
Sonra iniyordum otobüsten
Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun
Ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk
Ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum
Çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk
Olmaktan
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam
Ben seninle bir gün Van'daki bir kahvaltı salonunda
Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği
Bir yol üstü lokantasında
Ben seninle, Ağrı Dağı'na mistik ve demli bir çay kıvamında
Bakan
Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında
Ben seninle herhangi bir insan elinin
Terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim
Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim
MORNİNG GLORY
"It is morning glory," dedi adam
Biz always tatsız
As always akşam.
Hızar kere hızar kafalar
As always rutubet
Biz always akşam.
Cadde üstü hiyerarşik.
Boş pencerelerde
Nevır evır kiralık değildir,
Was always tutuldu.
Gecesi rehinse
Sabahı mahmur,
Hüzzam rakısıyla
Vakitsiz coşkular.
Esnaf lokantalarında suyuna bol ekmek banılan
Ayarsız keder,
Süleymaniye, Büyük Sinan
Ve Erzincan usulü kuru fasulye
Ve sonra çok sık makber.
"It is morning glory," dedi adam
Diyemedim ki ciğerim
Anladım da,
Biz always Çölemerik
As always Ankara.
Ünlü Alman
Ve rahmetli sosyal demokrat
Willy Brandt'ın çocuklarına bakmış Fatma teyzem
ama kendi çocukları O'na uğramaz.
Bu yüzden sabahları zinde
Ve veyahut vakur
Kalkmaz
Kaskatı bir hiçliğin ürpertisiyle
donmuş yağ içinde
zeytin tanesidir gün doğumu,
işbu bu nedenle hiçbir Fatma teyzem
Sabahları bir zafere uyanmaz.
"It is morning glory," dedi adam
Biz always acıklı
As always hüsran.
ADIN BAHARDI
Kente yalnızlık gelirdi sen uyuyunca
Yüzümde mevsim değişirdi uyandığında
Bilmezdin gizliden seni sevdiğimi
Aşkın içimde solardı adın bahardı
Eteğini koştururdun sokağımızda
Sokak sus pus olur sana bakardı
Bilmezdin gizliden izlediğimi
Gözlerim gözlerinden korkardı
Hatırlıyorum adın bahardı
Sokakta bir bayramdı durakta bekleyişin
Sanki sonsuz bir ayrılıktı okula gidişin
Bilmezdin her sabah seni yolcu ettiğimi
Yüreğim yol boyu ardından ağlardı
Hatırlıyorum adın bahardı
PAZAR: Can Yücel