Karl Lagerfeld, Paris’in son Çar’ıydı…
Yves Saint Laurent'in ardından Karl Lagerfeld'in de vedasıyla artık Paris usulü haute couture'ün dahisi kalmadı, efsaneler çağı kapandı. "Kaiser Karl" lakaplı Lagerfeld, Paris'in son "moda çarı"ydı. Gerekmedikçe memleketi Almanya'ya gitmeyen Karl Lagerfeld, bizzat Paris'ti. Geride Fendi, Chanel ve kendi imzasını taşıyan hayatının eserleriyle 300 bin kitabını bıraktı. Ölümünden sonra onlar ne olacak diye sorulduğunda "Belki ölmeden önce, Nazilerin yaptığı gibi hepsini yakarım" dediği kitapları. Ve tabii gözlükleri. "Gözlerim özel kullanıma mahsustur, kamuya açık değildir" diyerek taktığı gözlükleri… Habertürk yazarı Ayşe Özek Karasu kaleme aldı
ABONE OLHep hatırladım, hatırlamaya da devam edeceğim. Sokakta silme bir örnek taytlı kadınları gördükçe her sefer Karl Lagerfeld’in meşhur mottosunu geçiririm zihnimden: “Tayt giyen bir kadın hayatı üzerindeki kontrolünü kaybetmiş demektir…” Lagerfeld’e göre tayt, spor aktivitesi dışında giyilebilecek bir kıyafet değildi, hele Coco Chanel devrimiyle kadınların, erkek egemenliğinden çıkardığı tarzda bir pantolon hiç değildi.
Ama Lagerfeld’in başka düsturları da vardı; “Hayatta esas olan, kendini yeniden keşfetmektir. Ben istediğim zaman, istediğim şeyi yaparım” gibi mesela. Nitekim, Lagerfeld’in 2014/2015 Chanel kış koleksiyonu eşofman ve taytlardan geçilmiyordu. Şaşırtıcıydı ama ‘yeniden keşif’ mottosuna uygundu. Coco Chanel’in ölümünden sonra yıllar içinde neredeyse sadece bir parfüm markasına indirgenen Chanel’i ikonik döpiyesine varıncaya dek modernize ederek yeni baştan yaratan Lagerfeld, kendisini de sürekli yeniden keşfediyordu. 1983’te Chanel’in kreatif direktörlüğünü üstenirken, “Bırak dokunma, Chanel çoktan öldü” dediklerinde, bu işe heves ve merakı daha bir depreşmiş, Coco Chanel’in diz üstü tabusunu yıkarak, ilk mini eteklerle tasarımı gençleştirmiş ve yok olmaya yüz tutmuş modaevini, yıllık global satışı 10 milyar doları bulan dev bir marka haline getirmişti.