Ercüment Ovalı: Kök hücreyle yedek deri, katil hücreyle kansere umut
Kan ve kök hücreden yapay deri üreten Prof. Dr. Ercüment Ovalı, önceki hafta ABD'den prestijli bir ödül aldı. Dünya çapında başarıların hikâyesini ve bu süreçte bir bilim adamının başına gelenleri HT Pazar'dan Kürşad Oğuz'a anlattı
ABONE OLProf. Dr. Ercüment Ovalı’yı 10 yıl önce bir Trabzon seyahatinde tanıdım. Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde açmaya hazırlandığı kök hücre laboratuvarı ATİ’yi (Gelecek) gezdim, “Burada gelecek var” dedim. Ama geçen sürede başına gelmeyen kalmadı. Adı Ergenekon iddianamesine girdi, yargılanıyor. Hrant Dink suikastı sanıklarıyla ilgili suçlandı, kanser hastalarından yüksek meblağlar alıp deney ilaçlarıyla ölüme sürüklemekle itham edildi. ATİ’yi bırakmak zorunda kaldı. Sonra İstanbul’da bir kapı açıldı, tekrar çalışmaya başladı. Önceki hafta “Kan ve Kök Hücreden Yapay Deri Üretimi” yani ‘DermoTürk’ ile ABD Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Derneği’nin ‘En İyi Deneysel Araştırma’ ödülünü aldı. Ödülü de Trabzon’da PKK’nın şehit ettiği 15 yaşındaki Eren Bülbül’e adadı. Şimdi mutlu, gururlu. İyi ama o 10 yıl boyunca neler yaşadı? İşte, Türkiye’de yaşayan bir bilim adamının ve çok önemli bir ödülün uçtan uca savrulan trajikomik hikâyesi...
- Ödül aldığınız çalışmanın önemi ne?
Sadece ben yapmadım, ekip işi. 120’den fazla insanın parmağı var, ben öne çıktım. Yoksa bu noktaya gelemezdik, çünkü ürün aslında yeni değil.
- İçeriği nedir?
Amacımız kök hücreyle yanık tedavisiydi. Standart pıhtının yapısı gevşektir. İçerisine aradaki çapraz bağı güçlendiriciler ve erimeyi engelleyici bir madde katıyoruz. Sırrımız o. Sonrasında yağ kök hücrelerini alıp ekiyoruz. Belli sürede bunun alt tabakasında yağ kaynaklı kök hücreler çoğalıyor. Üzerine deriden alınan hücreler yerleştiriliyor ve çoğaltıp iki katmanlı doku elde ediliyor. Steril hava akımı da verilerek üstte üçüncü bir katmanın oluşması (keratin) sağlanıyor.
- Organik yani?
Tüm parçalar hastanın kendisinden. Ürün önce farede denendi. Bakanlıktan izin alıp 6 hastaya uyguladık. 2. derece yanıklarda çok iyi sonuç verdi.
- Kime uyguladınız?
Mesela nar ekşisi kazanına düşmüş bir çocuğa. 7 gün sonra oluşan deri, bebek derisi gibiydi. Deriyi koymadığımız yerdeki doku kargacık burgacık haldeyken, alttan tamamen sağlıklı deri geldi. Hatta yalnızca deri değil derinin organelleri de oluştu.
- Peki sonra?
Küçük fare sırtında sonuçlar güzeldi. Ama insan derisi metrekarelik yanıklar demek. Nitekim 2. derece yanıkta elde ettiğimiz insan verilerini 3. derece yanıkta alamadık; çünkü iyileşme tamamlanana kadar çok uzun süre kalması gerek. İnsan çalışmasını durdurduk. Daha önceki modellerimizde bunun süresini 1 haftaya kadar uzatabildik. 2. derece yanık için 1 hafta dayanıklılık yetti. Ama 3’te yetmiyor. Küçük manipülasyon yaptık. Istakoz kabuğundan genepin denen maddeye kadar, sertleştirmek için içine katmadığımız şey kalmadı. Bu aşamadan sonra da bulduğumuz o maddeyle 14 gün civarlarına çıktı.
‘YÜZ NAKLİNE UYGUN, SIFIR İZ’
- 3. derece yanıklarda işe yaradı mı?
Ödül aldığımız ürün 3. derece yanıkların yüzde 30’unda etkili oldu, yüzde 70’inde işe yaramadı. Geçen 1.5 yılda iki versiyon ileri taşıdık ve şu an 2 misli daha iyiyiz. Bakanlık onayları bitti, önümüzdeki ay insan üzerinde uygulayacağız. Adı DermoTürk. Bazı örneklerimizde implante edilen derinin dikiş olmazsa nereye eklendiğini anlayamayacak kadar iyi olduğu gözlendi, sıfır iz kalıyor. Yüz naklinin çaresi olabilir, çünkü derinin dayanıklılık süresi 1 aya uzamış görünüyor. Bu da dokunun hastaya iyileşmesi için 1 ay süre vermesi demek. Yeni versiyonun patentini de alıyoruz.
- Bu noktaya gelinene kadar ne kadar harcandı?
Son projemle birlikte 9 yıldaki yatırımlar 10 milyon dolara ulaştı.
- Getirisi?
Bu ödül zaten bunu ödedi. Tabii ürün piyasaya çıktığında maddi getirisi olacak, belki ben göremeyeceğim. Ama bu işi, adınız veya kavganız için yaparsınız. Size inanmayanlara göstermek için.
Prof. Ovalı, geçen hafta Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) Bilim Kurulu üyeliğine seçildi.
‘KÖKKİT’İ YAPTIM HERKES KULLANDI’
- Aslında kaç yıllık bir emeğin ürünü bu ödül?
2003’lere dayanıyor. 1995’te hücresel tedavi ihtisasına başladım. Kök hücreden üretilecek ‘dendritik hücre’ daha yeni konuşuluyordu. Bağışıklığın çok önemli bir hücresi. Biz yapalım, dedik. Kaderimi değiştiren bu oldu.
- Neyi arıyordunuz?
Kök hücreden, bağışıklığın en önemli uyanan hücresini yapabilmeyi... Çünkü bu, kanser aşısına giden yolda çok önemli bir hücre. Ama kök hücreyi dondurmak, saklamak gibi sorunlar vardı. O dönem çıkardığım bir kit Türkiye’de öyle yayıldı ki kullanmayan kalmadı.
- Ne kiti bu?
Hücreyi doğru dondurabilmek için bir aparat geliştirdim. ‘Kökkit’ dendi buna. Bir firma benden satma izni istedi. Uzun yıllar iyi de kazandılar. 7 sene kullanıldı. 1998’de de Karadeniz’in ilk transplantını (naklini) yaptım.
- Sonra?
Kongre için gittiğim ABD’de çok ünlü bir hematolog kadına rastladım. Şirket açmış, amacı kök hücre üretip tedaviye sunmak. Anladım ki iş çok önemli. Osiris denen şirket hâlâ var. ABD ordusuna kök hücre sattılar. Nükleer savaşta askerler yaralanırsa ağır kemik iliği yetmezliği ve bağırsak hasarlarını tedavi için enjekte edecekler. ABD ordusu 40 bin doz için Osiris’e 200 milyon dolar ödedi.
‘KİLO BAŞINA 1 MİLYON HÜCRE’
- Her hücre herkese enjekte edilebiliyor mu?
Hazır, dondurulmuş vaziyette, dozunu hastaya göre ayarlıyorsunuz. Bugün en çok kullanılan dozu kilogram başına 1 milyon hücre. 70 kiloysanız 70 milyon hücre enjekte edilecek, böylece radyasyon enteritini durdurabiliyor. Osiris, ABD ordusuyla büyüdü ve bir sürü klinik çalışma yaptı. Ben de Osiris’i taklit etmeye başladım. Tabii bunu Türkiye’de anlatıp fon bulabilmeniz mümkün değil. Kök hücre ne bilinmiyor.
- Ne yaptınız?
KTÜ’deki rektörüm Prof. Dr. Türkay Tüdeş’e anlattım. Yıl 2002. Bana inandığını söyledi. Kök hücre projem için 2 milyon lira gerekiyordu, üniversitenin toplam Ar-Ge bütçesi 2 milyon liraydı...
- Sonradan ortak buldunuz. İçlerinde TSK Vakfı da vardı. Neden ortak oldular?
O dönem teknokent yasası yeni çıkmıştı ama Trabzon’da yoktu. YÖK yasasına göre teknokentiniz yoksa üniversite-özel sektör işbirliği sadece TSK işbirlikleriyle mümkündü. Böylece üniversite şirkete ortak olabiliyordu. 350 bin TL üniversite verdi, 600 bin TL yatırımcılardan topladım. Bir ara AK Parti’de vekillik yapan askeri Prof. Dr. Cevdet Erdöl’le gidip TSK’yı ikna ettik. TSK plazma fraksinasyon laboratuvarı kurmak istiyordu. İnsan kanından albümin, faktör 8, faktör 9, IVIG üretilecekti. Askerinize kan yerine geçebilecek dondurulmuş albümin, plazma gibi hazır ürünler olması lazım. TSK o zaman kanın tek kaynağı, askerlerden toplanıyor. Savaşı düşünerek bu fabrikanın kurulmasına çalışıyordu. “Bize yardım edersen biz de sana yardım ederiz” dediler.
- Kimle konuşuyordunuz?
Orgeneral Saldıray Berk (Eski 3. Ordu ve EDOK komutanı). Anlaşma yaptık. Ben onların plazma fraksinasyonlarına danışmanlık yapacağım, onlar da bize ortak olacak. TSK vakıflarının bir şirketi olan Türk Tıbsan’ın bize ortak olması üzerine İş Bankası da ortak oldu. 2006’da sizin de ziyaret ettiğiniz Trabzon’daki ATİ Teknoloji’yi kurabildik. En son ortak sayısı 60’ın üzerine çıktı. 2007’de ürün geliştirmeye başladık.
- Mesela?
Özellikle genç yaş ağır hasarlarında, laboratuvarda hastanın kıkırdağını üretip implante edersiniz. MACI diye geçer (Membrane Associated Chondrocyte Implantasyonu). MACI’nin bir membranı çok pahalıydı. “Yerli alternatif yaratabilir miyiz” dedik.
- Membran ne?
Kıkırdak dokusunu üretmeniz için kullanılacak iskele. Kendimiz yapabiliriz ama sentetik yapmaya kalktığınızda bir sürü kurala tabisiniz. Piyasaya çıkarmamız en az 5 yıl alırdı ve ATİ’nin gücü yoktu. O dönem tıbbi kurallara takılmayacak en güzel şey greft kapsamındakilerdi. Sizden bir doku alıp tekrar sizde uygularsam bu grefttir. İlaç gibi davranılmaz. “Plazmadan elde edilen pıhtıyı iskele olarak kullanabiliriz” dedim. Hızla çalıştık, sonuç mükemmel. Almanya’daki üründen iyiydi, çünkü o ürün katıydı; açık cerrahiyle yerleştirmek gerekiyordu. Bizimki camcı macunu kıvamında, açık cerrahi olmadan yerleştirilebiliyordu. Fakat bu defa karakteri değiştiği için yeni kurallara takıldı. Baktık altından kalkamayacağız; projeyi erteledik. Parasızlık yüzünden bıraktığımız ve bugün ödül aldığımız o ürün yıllarca rafta kaldı.
- Burada nasıl dirildi?
Bezmiâlem Üniversitesi’nde plastik cerrah arkadaşlarım var, “Bize deri çok lazım, yapamaz mısın” dediler. Yıllar önce kullandığım bu matriks aklıma geldi...
- O kadar bilim adamı var. Sizde ne fazla da bu ödül alındı?
Yapay derinin sentetik olanlarının çok daha gelişmişi piyasada satılıyor. Santimi 1500 Euro. Hatta pıhtı kullananları da var. Ama sonucu bu kadar iyi olan yok. Ben biraz iyi taklit ediyorum. Kim neye yatırım yapıyor bakıyorum. Dön ve küçük farkı yakala!
Prof. Dr. Ercüment Ovalı evli, 2 çocuğu var. Anne tarafı Trabzon’dan, baba tarafı Buhara ve Kırım’dan geliyor. ATİ Teknoloji dışında Türkiye’de aktif olarak kurduğu 3 merkez var. Acıbadem’e bağlı Labcell, Kayseri’deki Genkök hücre laboratuvarı ve Ankara’da projesini tamamlayıp devrettiği bir merkez. Ayrıca Türkkök projesinin de başlangıçta bizzat içinde yer aldı.
DOĞAL KATİLLERLE KANSER MÜCADELESİ
- Yapay deri dışında ne üzerinde çalışıyorsunuz?
CAR-T cell, NK-92 ve CAR-NK çalışmaları başlıyor şimdi. 20’şer hastadan 3’er grup yapacağız. Her çalışma için tahmini bedel 1 milyon dolar. Devletten destek bulacağımıza inanıyoruz.
- CAR ne demek?
Cimerik, antigen reseptör. Yani normalde hücrenin üzerinde olmayan tümörü yakalayıcı bir reseptör. Tümüyle genetik mühendislik eseri. T hücresi genetiğini değiştirerek bu reseptörü T hücrelerine takıyoruz ve T hücresinin tümörle savaş gücünü artırıyoruz.
- NK ne demek?
‘Natural killer’, tabii-öldürücü hücreler kanser tedavisinde denenen bir başka hücre grubu. NK92 ise 1992’de ölmüş bir insanın kanserleşmiş NK hücreleri. Yeni projelerimizde CAR T hücrelerden farklı olarak, NK92 denen öldürücü kanser hücrelerine CAR reseptörü takıyoruz. Ortaya çıkacak CAR-NK92’lerin CAR-T hücrelerinden kolay ulaşılabilir, daha etkin ama daha az yan etkiye sahip olacağını düşünüyoruz.
- Yani siz ölüme yol açan bir hücreyi yaşamı sağlamak için kullanıyorsunuz?
Evet. Dünya laboratuvarlarında deney için kullanılıyor. Türkiye’de sadece bizde var. Satın alıp genetiğini değiştirdik.
- Yani ölmüş bir kanser hastası mı kurtaracak kanserden dünyayı.
Ümit ediyoruz. Hayvan üzerindeki sonuçları kasımda açıklamayı planlıyoruz. İnsan üzerindeki sonuçlar mart, nisan gibi. Bu yöntemle seçeneğini yitirmiş lösemi, lenfoma, myeloma gibi hastaların yüzde 95’i 3 yıl daha sağ kalabiliyor. ABD’de bu tedavinin bedeli 450 bin dolar. Bu, ülkeme hücresel tedavideki son hediyem olacak.
- Hücrenin genetiğini değiştirerek ne yapmış oluyorsunuz?
Kanser tedavisinde bağışıklık sisteminizi güçlendirmeniz tedaviniz için yeterli olmuyor. Vücudunuzdaki bir hücre diğerine bir yere kadar saldırabilir. Daha sonrasına vücut genetiği izin vermez. Kolunuzu bir yere vurduğunuzda çürüyen hücreleri vücut atmaya çalışır ama attıktan sonra durur. Durmaz ise kolunuzu yemeye başlar ve bir süre sonra tüm vücudunuzu kaybedersiniz. Bunun olmaması için, bir hücrenizin diğerine saldırısı bir genetik kodla kesilmiştir. Bağışıklık hücreleri mikroba karşı savaştığı gibi kanserle savaşmaz. “CAR-T cell” dediğimiz şey o kodu kırıyor ve bir mikropla savaşır gibi kanserle savaşmasını sağlıyor. Korkunç bir mücadele; tedavinin yüzde 20 ölüm riski var. Bahsettiğim hasta grubunun sağ kalma ihtimali 3 ay. Şu an bu insanların çoğu sağ ve 3. yılını doldurmuş.
- Hangi hastalar? Denediniz mi?
Bizim yerli ürün pre-klinik çalışmaları başarıyla geçerse yılbaşından sonra Faz I/II çalışma kapsamında test edilecek. Kök hücreyi ilk ürettiğimizde yabancı firmalar Türkiye’ye getirip satamadılar, onların önünü kestik. Şu an dünya devi 4 firma, Türkiye’ye satmak için girmek üzereler ama yerli bir rakiple karşı karşıya kalacaklar.
‘ORGANİK HOŞAF AKILLI İŞTİ’
Bir organik hoşaf hikâyesidir gidiyor. Aslında çok güzel çalışma, akıllı bir proje. Özel bir şey katmadan ürünün ömrünü uzatıyorsunuz. Satılabilirlik, kullanılabilirlik değeri yüksek. Katkı maddesi de yok. Ama kötü bir isim ne hale getirdi, alay konusu oldu. Farklı bir başlıkla sunsaydı sonuç çok farklı olurdu. İşte ekibin önemi o. Ürününüz iyi olabilir, onu kötü sunarsanız kimse anlamaz; çok güzel bir ürün ve fikir çöpe gider.
Prof. Ovalı ödül alan makale için Bezmiâlem Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ethem Güneren’e, editörlük yapan Prof. Dr. Mehmet Veli Karaaltın ve Prof. Dr. İbrahim Canter’e, çalışmanın ilk versiyonunu yapan Dr. Nilay Yoğun, Dr. Emre Gönenç Baygöl ve çalışmadaki ilk isim Mustafa Aykut Özpur’a teşekkür ediyor.
YILLARCA BAŞI DAVALARDAN KURTULMADI
- Ödül için yaptığınız açıklamada “Bir gün bu ürünün gelişimindeki trajikomik hikâyeyi anlatırım” demiştiniz...
Artık anlatmamaya karar verdim, kitap yapacağım. İçerisinde insanların iyi tanıdığı isimler olacak. Anlatılan her şeyin gerçek olduğu, hiciv tarzında bir şey.
- Başınıza gelenlerin nedeni bir dönem siyasete bulaşmış olmanız olabilir mi?
Benim bildiğim okumak, yazmak, laboratuvarda çalışmak... Çok zeki adamım, vatan adına mücadelemi yalnız bilimle yapabilirim. Bunu siyaset görüyorsanız, evet siyaset. “Ödülü Eren Bülbül’e neden adadınız” diye soracak olursanız, çok duygulanmıştım, onun için bir şey yapılması gerekiyordu. Bu ülkede çok insan öldü, isimlerini kimse hatırlamıyor. Herkes kendi derdinde. Asker çocuğuyum, ailem Atatürkçü bir aile. Eren’in fotoğrafta eli cebinde duruşu bana Atatürk’ü hatırlattı.
- “Hücre araştırmaları yapan bir insan”ken Ergenekon iddianamesinde adınız “Ergenekon hücresi” gibi geçti. Nasıl oldu bu?
Benim de kafam almıyor. “Neden Ergenekon’un bir parçası haline getirildim?” Arkadaşlarım “ATİ’nin açılışında Fethullah Gülen’e küfrettiğin için böyle oldu” dedi. Ben hatırlamıyorum ama yapmış olabilirim. Atatürkçüyüm ve insanları tarikatla yönetmeye, inançlarıyla sömürmeye çalışmak kabul edebileceğim bir şey değil. Bilim haricindeki şeylerle insanları şekillendirmeye çalışanlardan nefret ederim. ATİ’nin ortakları belli. TSK falan... Belki tesisi ele geçirmek istediler. Ama tesisler, makineler, onu kullanacak adam olmazsa işe yaramaz.
- Sonradan bütün yaşadıklarınızı FETÖ’ye bağlayacak yeterince işaret var mı?
Çok. Ama hepsini kitapta anlatacağım.
- Ergenekon iddianamesinde bazı görüşme tapeleriniz var. Dava ne durumda?
Devam ediyor, 6 yıl 3 ay ceza verdiler. Hâlâ yargılanıyorum. Sorun yargılanmak değil, ceza da alabilirsiniz. Ama tırnaklarımla kazıdığım, her şeyi göze aldığım hayali kaybedebilirdim. Bana en çok koyacak buydu. Bir sürü yerden transfer teklifi geldi, geliyor. Hiçbir yere gitmem, çünkü Acıbadem inandı ve yatırım yaptı. Yargılandığım dönemde oradaki bütün doktorlara hakkımda, “Bu adamla nasıl çalışıyorsunuz” diye mesaj attılar. Kimse ciddiye almadı. Çok kırgın olduğum bir gazeteci var, özür dilemesi gerekecek. Hrant Dink’in katillerini koruduğumu yazmış ve ben o saatte tutukluydum. Savunma hakkım bile yoktu.
- Hrant Dink’in katillerini korumakla suçlandınız evet...
Erhan Tuncel’e rapor vermişim, Yasin Hayal’e dernekte iş vermişim... Memleketimde miting yaptılar, benim adımı bağırdılar, bunları unutmadım. Ama şimdi hep beraber Fethullah düşmanıyız. Birileri bir şey demek zorunda. Ergenekon’a kadar bakanlığın her komisyonunda yer aldım. Farklı fikirde olduğumu herkes biliyordu ama 2009’a kadar bakanlıkla çalıştım. Ondan sonra Ar-Ge fonlarına başvuruyoruz para yok, bütün kapılar kapandı.
- İstanbul’a nasıl geldiniz?
KTÜ’den ayrılıp emekli olacaktım. Çünkü her gün önüme soruşturma zarfı geliyordu. Sadece 3 kişi hakkımda 1700 şikâyet dilekçesi hazırladı. Tam sistemin istediğini yapacaktım ki, buradan teklif geldi. Önce danışmanlıkla başladım, 2010’da kadrolu oldum.
- İzinsiz deneysel kanser ilacıyla hastaları öldürdüğünüz suçlaması da o dönemdeydi.
O olay Ergenekon’a hazırlıktı. ATİ’nin açılmasıyla başladı. Ercüment Ovalı’yı Ergenekon’dan içeri nasıl alabilirsiniz? İnsanları ikna edebilecek bir şeye ihtiyaçları vardı. Hepsinden aklandım. Şu an hastalarla ilgili tek davam yok.
- 25 hasta mıydı?
Hayır, o yalan, toplamda 18 hasta.
- Kaç hasta dava açmıştı?
Bir hasta haricinde hastalar şikâyet ediyormuş gibi davalar açılıyor... O kişiyi ve adliyedeki suç ortağını avukatım tespit etti. Şikâyet ettik, adliye personeli hakkında soruşturma açıldı ama savcılık tarafından kapatıldı. O savcı şu an içeride.
- Hasta başına 30 bin lira aldığınız söyleniyordu?
Öyle bir şey yok. Her hasta için 18 defa ayrı ayrı yargılandım. 7 ayrı mahkeme, 12’den fazla hâkimin kararı sonunda Yargıtay onayları... Ne oldu? Bir tane ceza yok.
- Ergenekon’daki durumunuz?
Duruşmalar tekrar ekimde başlıyor.
- Bu süreçte yurtdışına gitmeyi düşünmediniz mi?
Çok teklif geldi ama düşünmedim. Zaten yurtdışı yasağım vardı.
- Ne kadar sürdü?
8 sene. Bilgi alabileceğim bir sürü uluslararası kongreyi buradan izledim. Hırs güzel bir şey, rahat bıraksalardı belki bir-iki güzel yazı, bir iki havalı sunumdan sonra entel dantel dolaşıyor olabilirdim.
Labcell’de 60 bin kan ve hücre örneği bulunuyor
PROJELER
Prof. Ovalı ve ekibi şu an 18 ayrı kök hücre ve nakil projesi üzerinde çalışıyor. Bazılarını anlattılar:
- Çok yakında 3D ile yapay kulak gelecek. Sonra yapay nefes borusu. Tüm bu organ taslaklarını yine hastanın kendi dokularından yaratıyoruz, kök hücreden-kandan ama bu modellerde sentetik bileşenler de var. Nefes borumuzun tavşan sonuçları yayınlandı, çok başarılı. Şimdi domuzlarda test edeceğiz ve sonra inşallah insanlarda.
- Üçlü ayrıştırma yoluyla kemik iliği naklinde doku uyumu sorununu ortadan kaldırmak -yüzde 50 uyumlu da olsa ilik nakli... Aslında dünyada uygulanan bir teknoloji ama her zamanki gibi bize özgü geliştirmeler barındırıyor. Balkan ülkeleri, Ortadoğu, Rusya’dan bize hastalar geliyor.
- Bir diğer projemiz yapay kalp: Herhangi bir kadavraya ait kalbin hücreden temizlendikten sonra nakledilecek hastaya ait hücrelerle kaplanması prensibine dayanıyor. İlk denemelerimizde bu kalbin hafifçe kasılmasını sağlayabildik.
- Duchenne Muskuler Distrofi projesi. Kas erimesi ile seyreden ölümcül bir hastalık bu. İlk faz I/II çalışmasında hasta sağ kalımlarını 3 yıl artırmayı başardık. İkinci faz I/II çalışma ise devam ediyor. Size gelmeden önce, dünyanın bilmediği bir raporu bakanlığa yolladım. Bakanlık açıklar. Kanser hastalarında hasta ömrünü 6 ay uzatan bir molekül Nobel ödülü aldı. Dolayısıyla Duchenne gibi bir hastalığı 3 yıl durdurabiliyorsanız ya da yavaşlatabiliyorsanız, bu önemli.
- Biyokemik projesi: Dünyada ilk kez insan kaynaklı kemik ve kök hücrelerden oluşan yapay çene kemiği başarıyla klinikte uygulandı. Bu proje geliştirilecek.
- Kanser aşılarının geliştirilmesi: Halen beyin tümörüne karşı geliştirilen yerli aşı çalışmamız devam ediyor, sonuçlarını yakında göreceğiz.
‘YÜZLERCE YIL YAŞANABİLİR’
- Yaşamı uzatmak... 120 oldu da ötesi mümkün mü?
Deney hayvanlarıyla çalışmalar yaşamın uzatılabileceğiyle ilgili sorunsuz yeterince bilgi veriyor. “Vampir tedavisi” diye bir şey var. Genç farelerin kanını yaşlılara, yaşlılarınkini gençlere veriyorlar. Yaşlılar gençleşirken genç yaşlanıyor. Nedeni, kök hücrelerin salgıladığı küçük paketçikler. Aslında yaşlılık öğrenilen bir süreç. En yaşlı hücre en genç hücreye yaşlanması gerektiğine dair sinyal yolluyor. Dolayısıyla yaşlı hücreleri yok ederseniz daha genç kalırsınız. Kemoterapiden sonra saçlar daha gür çıkar. Dozunda verilen kemoterapiden sonra aslında insanlar gençleşir. Çünkü kemoterapi en yaşlı ve hasarlı hücreleri öldürür. Dolayısıyla yaşlılık sinyalini verecek hücre sayısı azalır. Hollywood’da henüz bilimsel kanıtlanmasa da genç insanların kanıyla değişim yapılıyor. Buna doğru gidiyor ve olacak da. Ama sonsuzluk yok bunun içinde.
- Bir öngörünüz var mı? En fazla 150 olur falan gibi?
Daha uzun olacağı kesin. Din kitaplarında yüzyıllarca yaşayan nesillerden bahsedilir. Bunun yalan olmadığını düşünüyorum. Bilim şu an 120 aşılamaz diyor. Ama 10 yıl önce beyin hücresi de yenilenemez diyorduk. Bugünse nöronun yenilenebileceğini biliyoruz. Dolayısıyla 120 yaş, çok daha öteye aşılacak.
Prof. Ovalı, Labcell’deki çalışma arkadaşlarıyla
‘DÜŞÜNCENİN ÖNÜNE İNANÇ GEÇMEMELİ’
- Türkiye’nin bilimde potansiyeli; artısı-eksisi ne?
İnanılmaz yetişmiş bir bilim kafası var. Ve fiyatı çok ucuz. Sorunu, bilim maalesef hâlâ devletin tekelinde. Bilime yatırım yapacak büyüklü küçüklü şirketlere gereksinim var.
- O kadar özel sektör var bu işin içinde aslında.
Ülkemizin özel sektörü de sorunlu. Ar-Ge’ye gereğince yatırım yapmıyorlar. İkincisi, Türkiye’nin zenginlikleri hep al-sattan. Üreterek zengin olan çok az. Üretmeyi düşünmüyorsan Ar-Ge’ye ihtiyacın yok demektir. Ar-Ge’ye ihtiyacın yoksa bilim adamlarına gerek yoktur.
- Bugünkü siyasi iklim ve eğitim sistemi, bilimin gelişmesi için ne vaat ediyor size?
İnançların, düşünmenin önüne geçtiği bir sistemde bir şey yapamazsınız. Böyle irfanı, fikri hür insanlar yaratamazsınız. Yaratamadığınız sürece sadece izlersiniz. Yarın biri sihirli bir değnekle Türkiye’deki insanları dünyanın her noktasına hükümran kıldı diyelim. Her şey bizim. Ama bu her şeyi kaybetmemiz sadece 15 gün sürer. Hiçbir şey bilmiyorsunuz çünkü. Yarın bilgi sizi esiri yapar. Kuran’da her üç yerde bir “Düşün” diyor. Düşünmek, sormak demek. Özbekistan’a gittim, Uluğ Bey’in sözünü bir medrese girişinde görüp çok etkilendim. “Bilim kadın-erkek her Müslüman’ın vazifesidir, bu vazife aynı zamanda haktır” diyor.