Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema En iyi 10 bilimkurgu animasyonu
        • 1

          AKIRA (1988)

          III. Dünya Savaşı’nın ardından kurulan Yeni Tokyo’dayız. Yıl 2019. İktidar yozlaşmış politikacılar ve sertlik yanlısı ordunun elinde. Sokaklar suç çeteleri, uyuşturucu bağımlıları ve isyancılarla kaynıyor. Böyle bir kaosun ortasında Tetsuo adlı özgüvensiz ve sorunlu genç, kazandığı güçlerle şiddet saçarken, üç medyum çocuk da onu durdurmaya çalışıyor. Her şey toprağın altına gömülmüş Akira adlı bir güçle ilgili... Katsuhiro Otomo’nun yönettiği film, gençlik öfkesini, isyanı, şiddeti anlatan ve klasik olarak kabul edilen bir Japon animesi...

        • 2

          GHOST IN THE SHELL (1995)
          (Kôkaku Kidôtai)

          Shirow Masamune’nin çizgi romanından Kazunori Itô tarafından sinemaya uyarlanan, Mamoru Oshii tarafından yönetilen ‘Ghost in the Shell’, insanların bilgisayarlara ve birbirlerinin beyinlerine bağlanabildiği bir gelecekte geçer. Gizli bir güvenlik biriminde çalışan Binbaşı Motoko, Puppet Master adlı hacker’ın peşine düşer. Araştırma derinleştikçe sahte hafızalar, makinelerin içindeki “hayaletler” ve derin devletin karanlık projeleri çıkar karşısına. Asıl mesele, Puppet Master ve Motoko’nun siber dünyada kurduğu iletişimde gizlidir. Japon anime geleneğinin siberpunkla buluştuğu, varoluşçu bir bilimkurgu klasiği… “The Matrix”in öncüsü kabul edilir.

        • 3

          DEMİR DEV (1999)
          (The Iron Giant)

          Olaylar, Soğuk Savaş’ın etkisini hissettirdiği 1957 yılında ABD’de geçer. 9 yaşındaki Hogart, uzaydan gelen dev bir robotla karşılaşır ve onunla arkadaş olur. Kent Mansley adlı paranoyak federal ajan ve ordunun amacı ise uzaydan gelen dev robotu bulup yok etmektir; çünkü onu düşman olarak görürler. Hogart, kafa dengi bir sanatçı olan Dean McCoppin’in yardımıyla dev robotu korumaya kararlıdır. Ted Hughes’un 1968 tarihli romanından uyarlanan “Demir Dev”, Brad Bird’ün yönetmen olarak imza attığı ilk film… Dev robot ve bazı görsel efektler dışında bilgisayar kullanılmadan eski usul el çizimiyle gerçekleştirilen film, gişelerde beklenenin altında kalır. Buna karşılık çok olumlu eleştiriler alan “Demir Dev”, 15 dalda aday gösterildiği Annie Ödüllleri’nde 9 kategoride ödüle ulaşmayı başarır.

        • 4

          İNANILMAZ AİLE (2004)
          (The Incredibles)

          Bay İnanılmaz ya da Bob Parr, dünyanın en güçlü süper kahramanıdır ama kötülere karşı savaşırken etrafı biraz fazla dağıtır. Süper kahramanlık yapması devlet tarafından yasaklandığında, süper gücü esneklik olan eşi Lastikkız’la birlikte normal bir Amerikalı gibi yaşamak mecburiyetinde kalır. Utangaç kızı Violet ile oğlu Flash’in de süper güçleri vardır ama onlar da sıradan çocuklar gibi davranmak zorundadırlar. Babaları Bob geceleri gizli gizli süper kahramanlık yapmaya devam ederken gizemli bir kadınla karşılaşır ve olaylar gelişir. Ajan filmleriyle süper kahramanlık öykülerini birleştiren, Brad Bird’ün yönettiği bu animasyonun belki de en güçlü ve hoş yanı aile ilişkileri…

        • 5

          PAPRİKA (2006)
          (Papurika)

          Yasutaka Tsutsui’nin 1993’te yayımlanan aynı adlı romanından esinlenen filmin senaryosunu yönetmen Satoshi Kon, Seishi Minakami ile birlikte yazdı. Film, rüyaların kaydedilip seyredilebildiği ve insanların birbirlerinin rüyalarına dahil olabildiği yakın bir gelecekte geçiyor. DC Mini adlı cihaz, kötü niyetli bir rüya teröristinin eline geçince sorunlara yol açıyor. Cihazı hastalarına yardım etmek için kullanan ve rüya aleminde kendisine Paprika diyen bir bilim insanı da bu durumu engellemeye çalışıyor. 2010’da hayatını kaybeden Satoshi Kon’un dördüncü filmi olan “Paprika”, 63. Venedik Film Festivali’nde ana yarışmaya seçilmiş; daha sonra katıldığı festivallerde ve vizyona girdiği ülkelerde olumlu eleştiriler almıştı.

        • 6

          KARANLIĞI TARAMAK (2006)
          (A Scanner Darkly)

          Yakın gelecekte totaliter bir toplumdayız. Ana karakterimiz ‘değişken yüz efekti’yle kimliğini saklayan sivil polis Bob Arctor (Keanu Reeves)… Bob, ‘D Maddesi’ne bağımlı grubun içine girer ve New Path Şirketi’nin desteğiyle uyuşturucuyu dağıtan kişiye ulaşmaya çalışır. Ama bir süre sonra Bob için her şey zorlaşır, farklı kimlikler içinde kaybolur. Philip K. Dick’in 1971 tarihli aynı adlı romanından uyarlanan film, dijital olarak çekildikten sonra rotoscope tekniğiyle çizerlerin her kare üzerinde çalıştığı bir animasyon haline getirilir. Richard Linklater’ın senaryosunu yazıp yönettiği film, dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde gerçekleştirir. Gişelerde çok başarılı olmaz ama aldığı olumlu eleştirilerle zaman içinde unutulmaz bir bilimkurgu filmine dönüşür.

        • 7

          WALL-E (2008)

          Andrew Stanton’un yönettiği film insanların gezegenimizi terk ettiği bir çağda açılır. Etrafta hiç insan yoktur ama küçük, şirin ve meraklı robot WALL-E çalışmayı sürdürür; hurdaları toplamayı hiç bırakmaz. Enerjisini güneşten alan WALL-E dünyanın bekçisi gibidir. Boş vakitlerinde romantik filmler seyreder. Çalışkan, sorumluluk sahibi ve mütevazı WALL-E, aslında insanlığa ve uygarlığa dâhil bütün iyi şeylerin temsilcisidir. WALL-E’nin yalnızlığı uzaydan gelen bir gemiyle sona erer. Gemiden inen EVE gelişmiş bir robottur. Dünyada bir tür Adem ve Havva gibi duran bu iki robotu, insanlığın geleceğini ve yeryüzündeki yaşamı ilgilendiren bir uzay macerası bekler. İyi bir animasyon olmanın ötesinde etkileyici bir bilimkurgu ve sevgi filmi.

        • 8

          ÖRÜMCEK ADAM: ÖRÜMCEK EVRENİNDE (2018)
          (Spider-Man: Into the Spider-Verse)

          New York'ta yaşayan genç sanat okulu öğrencisi Miles Morales, paralel evrenlerden gelen başka süper kahramanlarla birlikte, dünyayı Kingpin'in korkunç planlarından kurtarmaya çalışır. “Beyaz adam ağırlıklı süper kahraman filmi modeli”ni yıkıp, yerine beyazların merkezde yer almadığı, çok kültürlülüğe kapı açan bir süper kahraman filmi… Film, hiç kimsenin doğuştan mükemmel olmadığını, süper kahramanlığın öğrenilemeyeceğini, ancak hissedilerek, içten gelen dürtülerle yapılabileceğini söylüyor. Süper kahramanlığın en önemli özelliğinin süper yeteneklerden ziyade sorumluluk duygusu olduğunun altını çiziyor. Bob Persichetti, Peter Ramsey ve Rodney Rothman'ın yönettiği filmde kendinizi bir resimli romanın içinde dolaşıyormuş gibi hissediyorsunuz. Animasyon tekniği açısından yenilikçi ve yaratıcı bir film...

        • 9

          İNANILMAZ AİLE 2 (2018)
          (Incredibles 2)

          İlk filmde, süper güçlere sahip kadınla erkeğin aile kurup çoluk çocuğa karışması, harika bir fikre dönüşüyordu. “Süper aile” olmanın ötesinde öncelikle gerçek bir aileydiler. Her aile gibi normal sorunları vardı ve kendimizi onlara yakın hissediyorduk. Yine Brad Bird'ün yönettiği ikinci film, hayatımızı kaplayan dijital ekranlarla olan tehlikeli ilişkilerimize dikkat çekse de asıl mesele yine “aile halleri”yle ilgili... Lastikkız Helen, dışarıda süper kahramanlığın gereklerini yerine getirirken Bob ise evde Violet'in ergenlik bunalımları, Flash'in matematik ödevleri ve bebek Jack-Jack'le uğraşmanın dünyayı kurtarmaktan daha zor olduğunu anlıyor. Anlatımı, karakterleri, öyküsü, görsel atmosferi ve animasyon tekniğiyle öne çıkan bir film. “Güçlü ifadelere sahip yüzler, karikatürize bedenler ve gerçekçi bir arka fon” formülüne yaslanan “İnanılmaz Aile tarzı”nın bir başka vazgeçilmez unsuru da yönetmen Brad Bird'ün sahneleri, gerçek film çekimleri gibi tasarlaması...

        • 10

          AİLEM ROBOTLARA KARŞI (2021)
          (The Mitchells vs the Machines)

          Bir yanda yapay zekâların dünyayı ele geçirme çabasıyla şekillenen bir bilimkurgu hikâyesi var. Diğer yanda ise aile içi sorunlar… Film ilerledikçe aksiyon, komedi, dram iç içe geçiyor; dünyayı kurtarma ve aile meseleleri birbirinden ayrılmaz hale geliyor. Film bir yerden sonra baba ile kızın temsil ettiği iki karşıt tezin, dünyayı kurtarmak için uzlaşması gerektiğinin altını çiziyor. Bir yanda, babanın tornavidası, diğer yanda kızın dijital becerileri var. Sonuçta, insan – makine savaşından ziyade birbirinden kopuk iki kuşağın birbirlerini anlamaya çalıştığı bir film seyrettiğimiz söylenebilir. Film normalliğe karşı tuhaflığın, mükemmellik arayışına karşın kusurlu olmanın tarafını tutuyor. ‘Herkesin kusurları vardır ve makinelere karşı verdiğimiz savaşta en büyük şansımız kusurlarımızdır’ demeye getiriyor film… Animasyon tekniği ve görsel estetiği açısından da kayda değer bir film. Yönetmen Mike Rianda, animasyon filmlerinde görmeye çok alışık olmadığımız bir hızlı kurgu sineması hedefliyor. Belli ki amacı seyirciyi kuşatan bir ‘çağdaş aksiyon filmi kafası’ yakalarken ‘çizgi film’ konseptinden de asla kopmamak…

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa