Beyin Kontrolü Deneyi - 1960'lı yıllarda nörolog Jose Delgado vahşi bir boğanın beynine elektriksel titreşimleri etkileyebilen ve uzaktan kumanda edilebilen bir tür bilgisayar çipi yerleştirmişti.
Bir arenaya çıkartılan azgın boğa Delgado'ya saldırmak için koşmaya hazırlanırken Delgado boğanın beynindeki elektrotlara sinyal göndererek saldırmasını engellemiş ve onu kısmen kontrol altına alabilmişti.
Boğanın beynine yerleştirilen bu bilgisayar çipi, istenmeyen hareketlerden duygu kontrolüne, kadar çok geniş bir kontrol öbeği sağlamıştır.
Ölüleri Diriltme Deneyi - California Üniversitesi'nden Robert Cornish 1930'larda öleni geri getirmenin bir yolunu bulduğuna inanmıştı. Bu çözüm yolu, kanın kimyasal karışımlarla bir tahterevallideymiş gibi bir aşağı bir yukarı doğru akıtılmasıydı.
Ardından onları tahterevalli tekniğiyle hayata döndürmeye çalıştı, bazı denekler ağır beyin hasarı, bilinçsizlik ve körlükle hayata döndürülseler de, çok yaşayamadan öldüler.
Cornish deneyini bir grup köpek üzerinde gerçekleştirmek için önce iki köpeği boğarak öldürdü ve bu köpeklerin damarlarına adrenalin ve pıhtılaşmayı önleyici bir karışımı enjekte etti.
LSD Aşılama Deneyi - 1962 yılında Oklahoma Üniversitesi'ndeki araştırmacılar 14 yaşındaki Tusko isimli bir file bir insana verilebilecek LSD dozajının 3000 katı LSD enjekte etti.
Medikal alanda bilinen en etkili uyuşturuculardan biri olan LSD'nin etkisiyle dehşete kapıldığı için tuhaf seslerle bağırarak kendi etrafında dönen fil 1 saat sonra dayanamayıp yıkıldı ve titreyerek öldü.
Cinsel İçgüdü Deneyi - Hindilerin cinsel yaşamını araştıran Pensilvanya Eyaleti Üniversitesi araştırmacıları, canlı gibi görünen dişi bir hindi maketini erkek hindilerin önünde parçalara ayırdılar.
Fakat maketten geriye sadece bir sopanın üstünde bulunan sahte bir dişi hindi kafası kalmışsa da, bu durum erkek hindileri uzaklaştırmamış, aksine çok daha arzulu hale getirmişti.
Hindiler çiftleşirken, dişisinin en fazla kafasını gördüğü için erkek hindiye dişi hindinin kafası, vücudundan daha çekici gelmektedir.
Yüz İfadeleri Deneyi - Bir psikolog olan Carney Landis 1924'te bütün insanların şaşırma veya iğrenme gibi duygulara aynı yüz ifadeleriyle tepki verip vermediğini ölçmek istedi.
Bunun için bir grup gönüllüyü laboratuvarına getiren Landis, kas hareketlerini düzgünce gözlemleyebilmek için gönüllülerin yüzlerine yanmış şişe mantarıyla çizgiler çizdi.
Daha sonra deneklere amonyak koklattı, caz müziği dinletti, cinsel içerikler izletti, ellerini kurbağa dolu bir sepete soktu ve en sonundaysa tüm deneklere canlı bir farenin başını kesmelerini söyledi ve çoğunluk denileni yaptı.
Sonuç olarak; itaatkar denekler farelerin başlarını keserken bile tek bir karakteristik yüz ifadesi göstermediler.
Dans Eden Cesetler - Elektriğin insan bedenini kıpırdattığını öğrenen Giovanni Aldini, elektrik akımıyla ölü insanları diriltme fikrini kafaya takmıştı.
Bu deneyi 1803'te karısını ve çocuğunu boğarak öldürdüğü gerekçesiyle idam edilen George Forster'ın cesedi üzerinde denemiş ve...
ölü katilin önce çenesi hızlıca titremeye başlamış, kasları kontrolsüz bir şekilde harekete geçmiş, bir gözü açılmış ve sağ kolu kalkmıştı.
Josef Mengele'nin Deneyleri - Bir insan en fazla ne kadar şeytanlaşabilir? İşte bu sorunun cevabı Nazi doktoru Josef Mengele'de.
Ölüm meleği olarak adlandırılan Josef Mengele; İkinci Dünya Savaşı sırasında toplama kamplarında tutulan esirler üzerinde;
Alman askerlerin durumlarının anlaşılması için savaş yaralarına benzer yaralar oluşturdu ve gazlı kangren ve tetanoz gibi mikroplar enjekte ederek sonuçları gözlemledi.
Kadınları zorla AIDS virüsü taşıyan erkeklerle birlikte olmaya zorladı, ceninler üzerinde deney yapmak için hamile kadınların karınları parçalandı ve genetik içerikli bazı kimyasal testler yaptı.
Erkeklerin cinsel organlarını hadım etti, kimyasallarla kısır bıraktı ve testislerini keserek laboratuvarlarda inceledi.
En çarpıcı olanıysa Nazi askerlerinin paraşütle uçaktan atladığında oluşacak basınca ne kadar dayanabileceklerini ölçmek için yahudi esirleri bir basınç odasına sokması ve bu odada iç organları paylayıncaya kadar ölümcül basınçlar uygulamasıydı.
CIA'DEN KORKUNÇ DENEY! - Fransa'nın güneyindeki bir köyde yaşayanlar 60 yıl önce bir gün aniden halüsinasyonlar görmeye başladılar.
Bazılarının sonu akıl hastanesinde bitti, bazıları ise yaşamını yitirdi. Olayın arkasında korkunç bir deney çıktı.
Amerikalı bir gazeteci tarafından yeni yapılan bir araştırma sonucunda 60 yıl önce Fransa'da bir köyün sakinlerinin CIA'nın deneyi sonucunda çıldırdığı öne sürüldü.
Araştırmaya göre, CIA, köylülerin ekmeğine halüsinasyon ve histeriye yol açan LSD kattı.
16 Ağustos 1951'de yaşanan ve 'lanetli ekmek' (Le Pain Maudit) olarak tarihe geçen olayda beş kişi öldü ve yüzlerce kişi korkunç halüsinasyonlar görerek çıldırdı.
Ancak gazeteci H.P. Albarelli, yaptığı araştırma sonucunda elde ettiği belgelere dayanarak, CIA'nın LSD'nin etkilerini test için bu olaya yol açtığını söyledi.
Gazeteciye göre CIA'nın suistimallerine dair 1975 tarihli bir Beyaz Saray raporunda bu olaya atıfta bulunuluyor.
Gazeteci, olayın CIA'in "zihin kontrolü" kapsamında yaptığı bir deney olduğu iddiasını ortaya attı.
Buna göre, CIA, köyün ekmeklerine bilerek "LSD" adı verilen sentetik uyuşturucu katmış ve neler olacağını görmek istemişti. Albarelli'ye göre bu deney ABD ordusunun Özel Operasyonlar Birimi tarafından yapıldı.
Fransa'nın güneyindeki Pont-Saint-Esprit'te meydana gelen olayda köylülerden biri yılanların onu yediğini düşündüğünü söyledi.
Halk polise, sürekli ejderha gördüklerini, kendilerine saldırdığını söylüyordu. Bir çocuk bıçakla büyük annesine saldırdı. Bir diğeri, "Ben uçağım" diyerek kendini ikinci kattan aşağı attı.
Doktora koşan biri ise, "Kalbim çıktı, ne olur yerine takın" diye yalvardı. Sokaklar çıldıran insanlarla doluydu. 5 kişi öldü, 300 kişi yaralandı. 50 kişi aylarca tımarhaneye kapatıldı. Uzmanlar, bu olayın, ekmeğin içinde uyuşturucu etkisi yapan bir yaban
Fransa tarihine giren olaya "Lanetli Ekmek" (Le Pain Maudit) adı verildi. Uzmanlara göre LSD alan insanlar, daha sonra telkinle istenilen her şeyi yapabiliyordu.
97 yıllık sır Sovyet deneyleri! - Ortaya çıkan gerçeklerde Sovyetlerin, deneklerinin beyinlerini manipüle edebilmek için akıl almaz metodlar kullandığı ifade ediliyor.
Sovyetler Birliği ve Rusya'da rahatsız edici deneyler' başlıklı çalışma üzerinde yoğunlaşan araştırmacılar psikoanalizlere odaklandı.
Almanya'nın Stuttgart şehrinde bulunan bir araştırma merkezinde görevli olan Serge Kernbach, Rusların teknik günlükleri üzerinde çalışıyor. Bilimadamlarının bulduğu gerçek ise oldukça sıradışı.
Günlüklerde, Sovyet bilimadamlarının 'cerpan' adında yüksek frekanslı elektromanyetik radyasyon dalgalarını üretmek ve saklamak için bir makine yaptığı yazıyor.
'Makine düzgün çalıştığı takdirde tüm canlılardan biyoenerjilerini çekip dışarı salma gücüne sahip' sözleriyle heyecanını gizleyemeyen Kernbach, ABD'de de benzer bir ajandanın 'Parapsikoloji programı' adıyla denendiğini de ekliyor.
Sovyetler Birliği'nde 'zihin kontrol' deneyleri resmi olarak 1950 yılında tanıtıldı. Bu süre ülkedeki parapsikoloji çalışmalarının başlamasından yaklaşık 30 yıl sonraya denk geliyor...
Bugün bildiğimiz anlamdaki psikoloji bilimi göreceli olarak genç bir bilimdir. -
İnsanoğlunun kendisini ve başkaları ile etkileşimlerini anlamak adına bizlere derin bir anlayış kazandırmıştır.
Pek çok psikoloji deneyi etik ve geçerliliği olan yöntemlerle uygulanmış ve daha iyi ilaçla veya terapi yoluyla yöntemler geliştirilmesine yardımcı olmuştur.
Ancak, üzücü bir şekilde uygulanan ve korkunç sonuçlarla biten deneyler de yapılmıştır. -
İşte dehşete düşüren o deneyler...
Stanford Hapishane Deneyi - - 1971 yılında, sosyal psikoloji uzmanı Philip Zimbardo, sahte bir hapishanede hangi insanların sosyal rollere uyum gösterdiğini anlamak adına bir grup erkek üniversite öğrencisini iki hafta süren bir deneye aldı.
Deneye katılanların yarısına mahkum, yarısına gardiyan rolü verildi. Sonuçlar ise tam bir felaketti.
Sıradan üniversite öğrencileri, acımasız, sadist birer gardiyana ya da giderek artan bir şekilde korkak bir mahkuma dönüştüler.
Sadece altı gün sonra, Zimbardo tarafından oluşturulmuş bu sahte hapishanedeki yaşanan acımasızlıkların, gerçekliğe dönüşmesi sonucunda, deneye vaktinden önce son verildi.
Canavar Çalışma – The Monster Study - - 1939 yılında yürütülen bu çalışmada, 22 yetim çocuk kullanıldı.
Bunlardan 10 tanesi daha önce konuşma bozukluğu olan ve kekeleyenler olarak seçildi. Çocuklar, eşit olarak 2 gruba ayrıldı.
Bir grubun konuşma terapisti, çocuklarda gördüğü gelişme ve akıcı konuşma durumuna göre, onları ödüllendiren "pozitif" terapi uyguladı, diğer konuşma terapisti ise, en ufak bir yanlışta dahi çocukları açıkça cezalandıran bir yöntem uyguladı.
Sonuçlar gösterdi ki negatif davranılan çocuklar psikolojik anlamda çok ağır hasarlar aldılar. Ancak bundan çok daha kötüsü, terapi öncesi konuşma bozukluğu göstermeyen çocukların da konuşmalarında bozulmalar olmasıydı.
2007 yılında, yetim kalmış bu çocuklardan altısı, maruz kaldıkları bu durum karşısında 925.000 Dolarlık tazminat aldılar. -
MK-ULTRA - - CIA, 50'li ve 60'lı yıllarda MK-ULTRA projesi kapsamında zihin ve psikoloji kontrolü ile ilgili pek çok etik dışı deney yaptı.
Theodore Kaczynski, diğer ismiyle Unabomber, CIA'nın rahatsız edici deneylerine maruz kaldığını ve bu deneylerin kendisinde zihinsel dengesizliklere yol açmış olabileceğini iddia etti.
Başka bir vakada da, Amerikan ordusu biyolojik silahlar uzmanı Frank Olson'a LSD uygulandı ve bu uygulama Olson'un bilincinde krize yol açtı.
LSD'nin yan etkisi olarak, Olson'un deneyi tüm dünyaya açıklama isteği duyduğu düşünüldü. Sonuç olarak Olson'un bir cinayete kurban gittiği ile ilgili güçlü deliller olmasına rağmen, kaldığı otelin 13. katından atlayarak intihar ettiği söylendi.
Fakat, deneye maruz kalan diğer insanlarda uzun vadede ortaya çıkmış olabilecek psikolojik hasarlardan bahsedilmiyor bile...
Filler üzerinde kullanılan LSD - - 1962 yılında, Oklahoma City'de bulunan Lincoln hayvanat bahçesi direktörü, Warren Thomas, Tusko isimli bir file bir insana verilebilecek LSD dozajının 3000 katını enjekte etti.
(LSD, medikal alanda bilinen en etkili uyuşturuculardan biridir. 25 miligram LSD, bir insanı yarım gün boyunca sersemletebilir.)
Deney, LSD'nin cinsel saldırganlık ve delilik diye adlandırılabilecek "musth" etkisini ölçmeyi hedefliyordu. Aşırı dozda LSD enjekte edilen Tusko, bu işlemden kısa bir süre sonra yere yıkıldı ve titreyerek öldü.
Milgram Deneyi - - Stanley Milgram 1963 yılında, Yahudi soykırımının 'neden?' olduğunu anlamak adına, Alman halkının soykırıma katılmasına ve buna izin vermelerinde, özel bir şeyler olduğu iddiasını kanıtlamak için bir deney hazırladı.
Deneye katılan kişilere, çalışmanın insanın nasıl öğrendiğine dair bir deney olduğu söylendi.
Ve deneye katılanlara, göremedikleri odada birileri olduğunu, onlara sorular soracaklarını, yanlış cevap verdikleri takdirde elektrik şoku vermelerini istediklerini söyledi ve buna uygun bir düzenek hazırladı.
Şok verilen kişi bir oyuncuydu ve rol yapıyordu. Aslında verilen elektrik şoku da gerçek değildi, fakat deneye katılanlar bunu bilmiyorlardı.
Peki bu deneyin ürkütücü tarafı neydi? Şoku vermeleri istenen denekler ezici bir üstünlükle deneycinin talimatlarına uydular.
Daha da entresan tarafı, oyuncu konumundaki şoku alan kişinin acı bağırışları ve merhamet istemesine karşın denekler şok vermeye devam ettiler. Acaba, hepimizin içinde bir parça kötülük mü var?
Tony LaMadrid - - İlaç tedavisi gören birçok şizofreni hastası, 1983 yılında Kaliforniya Üniversitesinde başlatılan bir programa kayıt oldu.
Program, tedavi sırasında ilaç kullanmayı kesmeyi şart koşmuştu. Bu çalışma, şizofreni tedavisinde yeni bilgiler elde etmeyi amaçlıyordu.
Fakat hastaların %90'ında, ilaç almayı bırakmalarına bağlı olarak, işler daha da kötüye gitti.
Araştırmaya katılanlardan biri olan Tony LaMadrid, deneyin başladığı tarihten 6 yıl sonra, aynı binanın çatı katından atladı ve hayatını kaybetti.
Çaresizlik Kafesi - - Psikolog Harry Harlow, sevgi kavramı üzerine takıntılı bir hale gelmişti. Fakat bu takıntısı, sevgi üzerine şarkı ya da şiir yazmak gibi bir şey değildi.
Bu konu onu ruhen hasta durumuna getirdi ve 1970'li yıllarda maymunlar üzerinde etik olmayan deneyler yaptı. -
Deneylerinden birinde, "çaresizlik kuyusu" adını verdiği, boş ve tüm dış etkenlerden mahrum şekilde tasarlanmış bir oda şeklindeki, içinde çeşitli düzenekler bulunan bir aparatın içinde maymunlar üzerinde çalıştı.
Deney, dış dünyadan tamamen izole ettiği maymunların çıldırması ve hatta iki deneyde kendilerini açlığa mahkum ederek öldürmek istemesi ile sonuçlandı.
Harlow, meslektaşlarından gelen eleştirilerin hiçbirini önemsemedi ve kendi deyimi ile şunu söyledi:
"Maymunları nasıl sevebilirsiniz?" Bu korkunç deneyler, hayvan hakları hareketinin arkasındaki itici güç olarak bilinir ve bu sayede bu tür korkunç deneyler son bulmuştur. -
Üçüncü Dalga - - Psikolog Milgram tarafında yapılan deneye benzer konuda yürütülen bu çalışma, 1967 yılında gerçekleştirilen, üçüncü dalga deneyi idi.
Deney, demokratik toplumlarda bile faşizmin çekiciliğinin toplumun içine sızıp sızamayacağını araştırmak üzere tasarlandı.
Bunun için, deneyi yapanlar bir lise içinde bazı öğrencileri kullanarak onların prestijli bir gruba ait olduklarını düşündüren bir sistem oluşturdu. Öğrenciler giderek artan bir öğrenme motivasyonu gösterdiler.
Ama çok daha ötesinde ve endişe verici bir şekilde, aynı sınıftan olmayan kişilere karşı dışlama ve hor görme gibi son derece kötü niyetli bir takım davranışları gösterme konusunda giderek daha istekli hale geldiler.
Çok daha korkutucu olanı ise, bu davranışları son derece istekli bir şekilde, sınıf dışında da devam ettirmeleri oldu. Sadece 4 gün sonra, deneyin kontrol edilemeyeceği düşünülerek, deney sona erdirildi.
Eşcinsellikten Soğutma Terapisi - - 196o'lı yıllarda eşcinsellik zihinsel bir hastalık olarak görülüyordu. Aynı cinsten birbirlerine cinsel olarak çekici gelen kişilerin kendi kendilerini iyileştirmelerinin yolunu bulmak için gönüllüler aranıyordu.
Deneye katılanlara, eşcinsel görüntüler ile eşleştirilmiş elektrik şoku verilerek ve enjeksiyon yoluyla mide bulantısına yol açan, tiksinme terapileri gibi deneysel terapiler yapılıyordu.
Buradaki ana fikir, hasta olduğu düşünülen kişinin eşcinsellikle acıyı bir tutacağı düşüncesiydi.
Yapılan bu deneyler, eşcinselliği "tedavi etmek"ten çok, psikolojik olarak ağır hasarlar yarattı. Bir keresinde "tedavi" sırasında komaya giren denek ölmekten son anda kurtarıldı.
David Reimer - - 1966 yılnda , 8 aylık olan David Reimer'ın sünnet operasyonu son derece başarısız olmuş ve penisini kaybetmesine sebep olmuştu. Psikolog, John Money, David'in cinsiyet değiştirmesini önerdi.
Ebeveynleri de bu konuda hemfikir oldu, ancak Money ve ailesi, gizli bir şekilde yürütülen, 'cinsiyet kimliğinin doğuştan değil, çevre ile şekillendiği' iddasını kanıtlamak için hazırlanmış bir deneyin parçası olduklarını bilmiyorlardı.
David, adını Brenda olarak değiştirdi, cerrahi bir operasyonla bir vajinası oldu ve hormon desteği aldı. Fakat "Brenda", çocukluğu süresince standart bir erkek çocuk gibi davrandı.
Reimer ailesi, Brenda 14 yaşına geldiğinde yaşadıkları sıkıntıya dayanamayıp, Brenda'ya gerçeği söylediler ve tekrar David'e dönmesi konusunda karar aldılar. Fakat deney trajik bir şekilde sonuçlandı ve David 38 yaşında intihar etti.