Bir arkadaşım beni Asmalımescit’teki Taproom’a çağırdığında hala bu mahallede buluşulduğuna şaşırdım. Yeni bin yılın ilk 10 yılında, İstanbul’un algısı bütün dünyada “cool” şehirken önceden sadece bir-iki meyhane için gidilen bu birkaç ara sokağın birleşimi kentin gece hayatının kalbi olmuştu. Şehir, itiraf edelim, aslında “cool” değildi ama “cool” olmaya en yakın insanlar Asmalımescit’te takılıyordu. Hayat Otto ve Babylon’un olduğu o sokakta geçebilirdi, nitekim haftanın dinlenilen tek bir gecesi dışında müdavimler birbirlerine her gün bir yerlerde rastlıyordu.
Tansu Çiller’in oğulları bile rüzgardan faydalanıp Asmalımescit’te mekan açtı. Bir anlamda mahalle için cool’luğun da sonuydu. Bu daracık sokaktan Bodrum’da barlar sokağı yaratmaya çalışan çarpık şehircilik kısa sürede Asmalımescit’i nefret edilesi bir yere dönüştürdü.
Gündüz nedense hiç kimsenin uğramadığı Şimdi veya hep dolu House Cafe’de, akşam yemeği için bohem kebapçı Peymane veya soğuk mezeler konusunda o zamanlar daha özenli olan Cavit’te yenen yemeğin ardından iki ayrı Otto şubesinde bütün vaktimizi geçirirken kendi aramızda mahallenin ne kadar kontrolden çıktığını konuşuyorduk. “Büyük Otto” diye bilinen dükkan bir ara el değiştirdi, yerine açılan mekanın adı adeta Asmalımescit’in ikinci evresini tek bir kelimeyle özetliyordu: “Ugly.”
Restore edilen Narmanlı Han’ın berbat bir vizyonsuzlukla kötü bir AVM yemek katına dönüşmesine daha vardı. Zaten “cool” insanlar yavaş yavaş elini eteğini çekmeye başlamıştı. Karaköy daha cazip geliyordu. Veya evde oturmak. Çünkü Asmalımescit’e çıktığımızda rezil oluyorduk. Masalardan dolayı yürünemeyen yollar kaosa neden oluyor, hiç durmadan havlayan bir Pomeranian misali üç metrekarelik dükkanların rakiplerini bastırmak için bangır bangır açtığı müzik sesi gürültü kirliliğini çekilmez hale getiriyordu. Kalite hızla düşerken ne işletmeler, ne belediye, ne de müşteriler önlem alıyordu. İşin bir de güvenlik boyutu vardı: deprem kentinde o daracık sokaklardan böylesi bir kalabalık büyük bir felakete neden olabilirdi.
BİR GÜN O GELDİ
Derken bir gün Asmalımescit’e o geldi. Tesadüfen yolunun düştüğü bu mahalleden geçmeye kalkıp bir zamanlar yönettiği şehrin kontrolden çıktığını görünce talimat verdi: “Masaları kaldırın.” Yıl 2011’di ve bana kalırsa sigara yasağından sonra yaşam kalitemize yaptığı en önemli katkıydı.
Halbuki onun devreye girmesine gerek yoktu, yerel yönetimler ya da kent konseyleri biraz daha becerikli olsalar kaos çoktan çözülürdü. Bu kadar çok lokanta-bar lisansı vermeye gerek yoktu mesela. Asmalımescit’te yaşayan insanlar olduğu da göz önünde bulundurularak bölgelendirmenin üzerinde durulmalıydı. Ancak Türkiye’deki her şey gibi kimse sorumluluk almadı. Asmalımescit’in bitişi de onun üzerine kaldı. Halbuki ona, hiç değilse bu konuda, teşekkür etmeliyiz. Epeydir Asmalımescit’in ara sokakları tatsız, renksiz. Eskiden sabahladığımız mekanların önünde sadece anılarımız dolaşıyor şimdi. Gençlik ağırlıkla Beşiktaş ve Kadıköy’e kaçtı. Bu durum olumlu bir gelişme olarak yorumlanıyor ama bir Cumartesi gecesi vapurdan inip eski Rexx’in oraya doğru yürüdüğümde arkama bakmadan kaçmak istedim. Bodrum Barlar Sokağı, bir zamanların Asmalımescit’i, Alaçatı’daki ana caddenin yaşadığı zulüm şimdi buralarda. Bunun adı çarpık kentleşme. Doğrusu, CHP’li yeni Beyoğlu belediyesinin Asmalımescit’e yaklaşımını da merak ediyorum.
Bir yandan bu hayalet sokakları, ıssızlığı, kalitesizliği kabul edemiyorum. Ama 2000’lerin ortalarındaki kaotik Asmalımescit’i tekrar yaşamak istemiyorum. Arada bir denge bulmak mümkün değil mi?
Bu duygularla Taproom’a giderken en yakın heteroseksüel arkadaşım C.’yi bir başına barda DJ’in önünde kendinden geçmiş bir şekilde dans ederken buldum. “Cheeseburger’i mükemmel buranın,” dediğinde henüz geldiğim yerin karakterini tam olarak çözememiştim. Gerçi adından ve barın arkasındaki tüplerden konseptin ne olduğu belliydi: düpedüz biracı. Ama ezoterik müzik yapan bir DJ’in önünde genç kalmaya çalışan bir akademisyenin bir başına dans etmesiyle kafamdaki biracı konseptini hemen bir araya getiremedim. Dahası, bir biracının cheeseburger’i ne kadar iyi olabilir?
Taproom kendi birasını yapan, bol bira içilmesi için tuzlu yemekler sunan, küçük ama çok şık bir yer. İstanbul’un benim için cool’luk barometresi olan Edwina Sponza’ya nerelere gitmem gerektiğini sorduğumda da ilk olarak Taproom’u söyledi. Çünkü burası Asmalımescit’in hakikaten de gözde olduğu o yılları andırıyor.
İçeride müzik var, terasta ise gürültü yok. Geçmişten ders alınmış, ara formül bulunmuş gibi. İstiyorsanız bir sürü çeşit özel birayı içeride tadıp gününe göre değişen DJ’lerle eğlenmek mümkün. Veya daha gürültüsüz seçenek olarak terasta oturup sokaktan gelip geçen az sayıda insanı dinleyip hiç de fena olmayan yemekleriyle oyalanıp sohbet etmek de. Tıpkı eski günlerdeki gibi.
EZİLMİŞ BİR BURGER
Tapburger’ı cheeseburger’i üç katlı ve dünyadaki “smash burger” çılgınlığının İstanbul’daki yansıması. Köftenin yüksek ateşte, tercihen soğanlarla sertçe ızgaraya bastırılmasıyla pişirilme yöntemi dışının çıtır çıtır olmasını sağlıyor. Londra’da Supernova’da üç saat kuyruk bekleyenler var bunun için. New York’ta 7th Street Burger küçücük bir dükkandan dev bir zincir olmaya doğru ilerliyor. Burger konusunda son devrim ise 10 sene önce Paris’te yapıldı ve Fransızlar ekmek konusundaki ustalıklarını Amerika’nın sokak yemeğine getirdi.
Bizde zaten patates hamurundan hamburger ekmeği—Shake Shack’in kullandığı Martin’s gibi—yok. Ama Taproom’da ekmek ve köftede farklı ülkelerin ustalıkları birleştirilmiş. Özellikle ekmek olağanüstü. Ama etin miktarı az. Malzemeden çalmaya gerek yok. İdeal “smash burger” tarifinde bir köftenin 4 oz yani 113 gram olması gerekiyor, burada üç köfte 150 grama denk düşüyorsa hesapta bir bozukluk var.
Çok heyecanla tatmak istediğim merguez sucuğu da lezzetliydi ama orijinal tarife göre baharatı azdı. Amerikan Güneyi’nden tanıdık bir dost, kızarmış turşuları burada bulmak ise sevindiriciydi. Patates kızartmaları ise biranın yanında bol bol tüketilmeye uygundu, yanındaki sos da ev yapımıydı. Çeşit çeşit biranın sıfırdan yapıldığı bu kadar özenli bir mekanda sıfırdan patates kızartması formülünü çözmek neden bu kadar zor, neden herkes kolaylıkla donmuş patatese teslim oluyor?
Kusurlarına rağmen Taproom tekrar gidilesi bir yer, çünkü mönünün ötesinde enerjisi güzel. İnsanlar hoş, ortam havalı ve şık, muhabbet iyi dönüyor. Ucuz biracı havasında değil, boş kalabalığa hiç hitap etmiyor. Ve Asmalımescit’in nasıl olması gerektiğine dair iyi bir ipucu içeriyor. Umarım yeni belediye başkanı da geçerken kafasını uzatır ve dediğimi anlar.
Ortam
Çok şık, uzun bir bar tezgahının arkasında bira tüpleri biraz uzay filmlerini andırıyor. Ama ışığından masaların arasındaki mesafeye kadar rahat ve “cool” bir yer. Burası bir bar, yeme içme yeri değil. Ama yeme içme alanında da iddialı bir bar.
Servis
Son derece samimi ve profesyonel, dahası istekleri karşılayabilecek kadar anlayışlı ve hızlı.
Öne çıkan yemekler
Onlarca çeşit biranın yanında, bol bira içilmesi için tasarlanmış tuzlu yiyecekler var. Kızarmış turşu ortaya söylenmeli, hamburgerin ekmeği olağanüstü ama eti az. Patatesler tatmin edici. Taco’lar ve salatalar da var. Beklentiyi yüksek tutmadan tatmin olmak mümkün.
Fiyat
Makul. Biralar 150-180 TL arasında. Üç katlı hamburger, yanında patatesle 435 TL. Patates kızartması 160, kızarmış turşu 110 TL.
Açık
Pazartesi hariç her gün 14:00-02:00 arası açık.
Rezervasyon
Gerek yok, doğrudan gitmeli. Ama parti gecelerinde kalabalık olabilir.
Yıldız tablosu
Yıldızsız
Yıldızlar sıfırdan dörde kadar. New York Times’dan esinlenilen değerlendirmeye göre sıfır kötü, vasat ya da tatminkar. Bir yıldız iyi, iki yıldız çok iyi, üç yıldız muhteşem, dört yıldız ise olağanüstü.