Bergen’in filmini çekenler ve ailesi Habertürk’e konuştu
Bergen'in filmini çekenler ve ailesi Habertürk'e çarpıcı açıklamalarda bulundu. Yapımcısı Mine Şengöz, çekilmemesi yönünde aldığı tehditlere rağmen 'Bergen'i çekme konusunda "İnanın bir dakika bile böyle bir şey düşünmedim" dedi
Doğduğu ve 6 yaşına kadar büyüdüğü Mersin’deki ev bizim eve birkaç sokak mesafedeydi.
Bu nedenle bizim mahalleli için daha da özel anlamlara sahipti.
1987 veya 1988 yılıydı.
Mersin fuar alanında halka açık bir konser vardı.
Top oynamak için arkadaşlarla buluşmaya giderken fuar alanından geçiyordum.
Kalabalık bir kitle sahnedeki şarkıcıya hep bir ağızdan eşlik ediyordu;
“Tanrım kötü kullarını
Sen affetsen, ben affetmem
Bütün zalim olanları
Sen affetsen, ben affetmem”
Bergen...
'Bergen' sahne adını kullanan Belgin Sarılmışer, 1982’de uğradığı kezzaplı saldırı sonucu bir gözünü kaybetti, vücudunda hayatı boyunca taşıyacağı yanıklar oluştu.
Kezzaplı saldırıyı azmettiren Halis Serbest tarafından 1989’da 29 yaşındayken öldürüldü.
'Bergen'...
Mine Şengöz… Yapımcısı.
Yıldız Bayazıt ile Sema Kaygusuz… Senaristleri
Mehmet Binay ile Caner Alper… Yönetmeni
Farah Zeynep Abdullah, Erdal Beşikçioğlu, Tilbe Saran ve Nergis Öztürk… Başrol oyuncuları.
'Bergen', gündeme geldiği ilk günden itibaren biyografik bir film olmasının ötesinde bir kimliğe sahip oldu.
Halis Serbest, Mine Sengöz’ü filmi çekmemesi için tehdit etti.
Hem de ölüm tehdidiyle.
Mine Şengöz ile senaristleri Yıldız Bayazıt ve Sema Kaygusuz Habertürk’e verdikleri röportajda filmin ortaya çıkışından gösterime girdiği tarihe kadar olan süreçte yaşadıklarını anlattı.
Bergen’in ağabeyi Mehmet Sarılmışer, ablası Hatice Vargı ve diğer ablası Mukadder Sarılmışer de Habertürk'e özel açıklamalarda bulundu.
Yıldız Bayazıt - Mine Şengöz - Sema KaygusuzMine Hanım, 'Bergen'in hayatını çekme fikri nasıl oluştu?
Mine Şengöz: Sektörde birtakım zorluklar yaşayan bir kadın olarak, özellikle 'Müslüm' tecrübesinden sonra Bergen ile kurduğumuz bağ dolayısıyla filmi yapmaya evrildi. Başından beri yanımda çok güçlü bu iki kadın vardı Yıldız ve Sema... Onların varlığıyla 'Bergen' projesini yapmaya niyet ettik ve yol aldık. 'Bergen', çok uzun yıllardır yapmak istediğim bir projeydi, onunla çok büyük bir empati kurduk ve şu anda da gerçekleştirebildiğim için çok mutluyum. Biz Bergen'i sosyolojik olarak çağdaşlarıyla buluşturmak, şarkı söyleme kudretini ve çok güçlü bir kadın olduğunu anlatmak istedik. Filmde 'acıların kadını'nı değil, çok güçlü bir kadının hikâyesini anlattık. Tek hedefi, tek amacı şarkı söylemek olan ve bu uğurda elinden geleni sonuna kadar yapan, şarkı söylemek için var gücüyle savaşan bir kadının hikâyesini anlatmak istedik. Arkadaşlarım ilk günden beri yanımdalar ve birlikte güçlü bir kadın hikâyesi anlattık.
Filmin senaristleri Yıldız Bayazıt ile Sema Kaygusuz bu konuda neler söylemek istersiniz? Efsane olmuş bir kişi için senaryo yazmanın kurgu senaryo yazmaktan daha zor olduğunu ve senariste daha çok sorumluluk yüklediğini düşünüyorum. 'Bergen'in senaryosunu yazarken özellikle nelere dikkat ettiniz?
Yıldız Bayazıt: Bergen’i anlamak için çok çalıştık. Onun hakkında oluşan, araştırdıkça doğru olmadığını gördüğümüz kanaatler üzerine çok çalıştık. Filmi, sıradan kötülükle karşı karşıya kalan kudretli bir kadının hikâyesi penceresinden ele aldık. Çok zor bir işti, kadına şiddet, kadın cinayetleri, hâlâ 21'inci yüzyıl Türkiye’sinde de yaşanırken, kadını yok sayan, failin fiilini kadın üzerinden açıklayan eril anlayışa karşı çıkmak istedik. Yapabildiğimizi de düşünüyorum. Çok doğru bir pencereden, toplumsal cinsiyet eşitliği penceresinden, çağdaşlarının anlayabileceği, insanların onu anlayabileceği, şarkı söyleme kudretini görebileceğimiz haysiyetli bir 'Bergen' çalıştık. Belgin Sarılmışer'in yolculuğu da bizim için çok önemli. Çünkü Belgin, umutlu, çok çalışkan, yetenekli bir çocuk.
Filmin kimlere, ne şekilde ilham olmasını umuyorsunuz?
Sema Kaygusuz: Şimdiye kadar Bergen üzerine kurulan bütün anlatılarda temel izlek, bir kurban yaratmak veya mağduriyeti kadersel bir öz haline getirmekti. Bergen üzerinden her kadını öldürülebilir kılan bir zihniyet var. Bu hem kültürle hem de içinde bulunduğumuz erkek egemen kültürle ilgili. Dışarıdan gelen saldırı, kurban anlatısıyla doğallaştırılarak kadersel öz haline getiriliyor. Bir kadın âşık olduğu için, sevdiği için öldürülmez, onu bir erkek öldürür. Bergen'in hikâyesi de böyle. Bu netliği koymak istedik. Çünkü dikkatinizi çekerse aslında Bergen defalarca anlatılmış bir karakter. Kitaplarda, filmlerde, gazetelerde ve dizilerde çok anlatıldı ama henüz hakkıyla, onun haysiyeti gözetilerek anlatılmadı. Ya katiline âşık kadın oldu ya da acıların kadını... Hayır, Bergen acıların kadını falan değil, uğradığı şiddet evet, sıradan kötülük, erkek egemen zihniyetle ilgili bir durum. Bergen, 32 yıldır yok ama cinayet faili söz almaya devam etti. Katil, zaman içinde karakter haline geldi. Oysa asıl karakter Bergen ve Bergen'in nezdinde bütün kadınlar. Bunu hem ahlaki olarak hem de estetik olarak hep hatırlatmamız gerek, bizim temel ilkemiz buydu.
Mine Hanım, filmi çekerken birçok konuda zorluk yaşadığınızı duydum. Sizi en çok zorlayan konu neydi?
Mine Şengöz: Aslında üçümüzün de yaşadığı zorluk, Bergen'in aslında doğru anlaşılmaması ve doğru aktarılmasıyla ilgili olan dirençti. Yönetmenlere ya da paydaşlarımız olan kişilere Bergen’i doğru anlatmakla ilgili çok zor bir süreç geçirdik. Bütün bunların dışında, bu sürecin sonunda, doğru ekiple, anlaşılabilir hale geldiğinde çekime çıkabildik. Ataerkil düzeni, o katiline âşık kadın algısını yıkma gerekliliğini anlatırken çok zorlandık. Doğru anlaşılabildiğini düşündüğümüz ortamda da paydaşlarımızla yola çıktık. Bergen’i doğru anlatmakla ilgili çok ciddi kaygılarımız oldu, bizimle aynı pencereden bakan kişilerle yola çıktık. En zorlandığımız kısım buydu. Ezber bozduk, 'acıların kadını'nı anlatmak istemedik, çok güçlü bir karakter anlatmak istedik. Ki öyle olduğunu düşünüyoruz, o kısmın anlaşılmasıyla ilgili çok ciddi sorunlar yaşadık ama geçti ve hallettik.
Bergen'in hakkında derin araştırmalar yaparken ailesiyle yakın temaslar kurdunuz değil mi?
Mine Şengöz: Ailesi ilk günden beri, her aşamasında yanımızdaydı, hep beraber olduğumuz bir durumun içindeydiler. Onlarla mutlaka paylaşarak gittik, onları dinledik, bu senaryo, ailenin de onayladığı bir senaryodur.
Bergen’in sizi en çok şaşırtan yönü ne oldu?
Mine Şengöz:
Her şeye rağmen olmak istediği şey uğrunda sonuna kadar direnmesi, şarkı söylemeye devam edebilmek istemesi ve etmesi.
Sema Kaygusuz: Bergen'in şarkı söyleme kapasitesindeki çeşitlilik beni çok şaşırttı. Cazdan, poptan arabeske geçişi, hepsini başarıyla yapması, hepsinde de dinleyicilere erişmesi ve ilgi çekmesi çok etkileyici. Meraklı bir kadın, eğitimli ve aslında arabeskle ilgili var olan birçok ön yargıyı da kırıyor. Arabesk tabandan gelen, acıyı, kederi anlatan bir şey ama burada hep eğitimsizlikle, başka bir şeyle anlatılır, eşleştirilir, Bergen için öyle değil. Bergen için gerçekten kültürel bir yönelim, gerçekten müzikal bir merak ve kendini geliştirdiği müzikal bir kategori. Bunu öğrenmek ve filmde işlemek çok hoşuma gitti. En azından biz seçimimizi bu yönde yaptık. O müzisyen bir kadın, sadece icracı değil, ciğerden gelen bir müzik gustosu var.
Yıldız Bayazıt: Bir de çalışırken fark ettiğim, ondan önce vakıf olamadığım bir şey söylemek istiyorum; Bergen aynı zamanda bir ikondu. Kostümlerini tasarlamasıyla, bir algı yaratmayla ilgili çok başarılıydı. Dönemin sanatçıları arasında üzerine dikilen kostümü giymiyor, kendi kostüm yaratıyor, bu her anlamda, sadece giysiden bahsetmiyorum, ona biçilen şeyin dışına çıkmak için efor sarf ediyor ve başarılı da oluyor. Değişmekten, değişimden korkmuyor, bunların hepsinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Mine Şengöz: Tabii o dönemin şartlarında, o süreçte kendisi için biçtiği durum, kostümlerini seçmesi, bir stil ikonu aynı zamanda bizim için. Onları da çok ciddi planlamış. Araştırmamız içinde gördük. Bütün bunları annesiyle yapabilmiş, planlamış, programlamış ve annesiyle o süreci çok doğru yönetmiş.
Oyuncu kadrosu nasıl oluştu, o süreci anlatabilir misiniz?
Mine Şengöz: Kim Bergen'i doğru algıladıysa ve kim gerçekten gönlünü koyduysa, karakterleri ve projeyi doğru algıladıysa oraya doğru evirildi. İyi ki Farah olmuş, iyi ki Erdal olmuş, iyi ki Tilbe olmuş. Gerçekten o süreç bizim için biraz uzundu ve ağırdı ama geriye dönüp baktığımızda Farah kesinlikle 'Bergen', Erdal ve Tilbe de kesinlikle doğru seçim. Kadromuzdan çok memnunuz, projeyi çok doğru yerden algıladılar, bizim hassasiyetlerimizi ve kırmızı çizgilerimizi doğru anladılar. Başından beri çok doğru bir ekip çalışması yürüdü dolayısıyla hepimiz, olabilecek en iyi cast olmuş diye düşünüyoruz.
Sema Kaygusuz: Biz seçmedik, onları Bergen seçti diye düşünüyoruz. Bergen'in hikâyesiyle onlar bu işin içine çekildiler.
Filmi izlediğinizde neler hissettiniz?
Mine Şengöz: Benim hayattaki en büyük inadım bu proje. Benim için çok uzun ve zor bir yoldu, yaklaşık 4 yıldır çok önemli zorluklardan geçtik. Final mix bittiğinde ve izlediğimde biraz önce sizin de şahit olduğunuz şey oldu ve hüngür hüngür ağladım. Hayattaki en büyük inadım gerçekten 'Bergen' filmi. Bugün olsa yine yapardım, herhangi bir anından rahatsız değilim, çok mutluyum, iyi ki yaptım. Sonuna kadar içinde olmuş olmaktan ve düşünmüş olmaktan çok mutluyum, elimi kalbime koyduğumda gönlüm, vicdanım çok rahat, çok iyi bir film olduğunu düşünüyorum.
Yıldız Bayazıt: Ben de her seferinde ağlıyorum, biraz sulu göz bir ekibiz. Gerçekten ezber bozan bir anlayış için çok fazla yıprandık, o anlayışı paydaşlarımıza kabul ettirmek için bu konuyla ilgili bütün süreç boyunca çok zorlandık ama netice itibariyle bizim duygularımızı temsil eden bir iş oldu. Mine’nin çok büyük, insan üstü bir gayreti vardı. Mine film boyunca, bildiğiniz bir yapımcı gibi davranmadı, hem içerikle, hem kostümlerle hem sanatla da ilgilendi. Ben daha önce böyle bir deneyim yaşamadım. Onu da söylemek isterim. Yapısı da öyle ama bu filmin her bir karesinin içerisinde onun emeği var, bunu çok net bir şekilde söyleyebilirim.
Sema Kaygusuz: Kendi adıma, hem büyülenme hem de kaygı yaşadım. Malum ben bir edebiyatçıyım, böyle ana akımda yer alacak bir vizyon filmi benim için ürkütücüydü ama konu Bergen olunca doğrusu geri duramadım. Zaten konu Bergen olmasa ben kolay kolay böyle bir projenin içine girmezdim, içselleştiremezdim. Kendi fikirlerimi sakınmasızın temsil edebildiğim bir çalışma oldu. Kadınların başına bir şey gelince bütün dünyanın da başına gelir. Beni buraya davet eden sevgili Mine'ye ve sevgili Yıldız'a öncelikle teşekkür ederim. Onlar bana güvendiler, ben de onlara... Senaryo yazma aşaması çok güzeldi ancak senaryoyu başkalarına anlatma aşaması çok sancılı, çok zor bir süreçti. Açıkçası orada çok bunaldım. Bu kadarını beklemiyordum. Sinema sektöründe zihniyetin böylesi geride olduğunu bilmiyordum. Epey hayal kırıklığı yaşadım. Neyse geçti, gitti. Filmi izlediğimde ise ilk duygum yabancılaşmaydı, "Bunu biz mi yaptık? Gerçekten yaptık ve oldu mu?" diye yaşanan onca yıpratıcı sürece rağmen bu filmin bir parçası olduğum için çok memnunum.
Mine Hanım, filmin çalışmalarının 4 yıl sürdüğünü söylediniz, neden 4 yıl sürdü, zorluk neydi?
Mine Şengöz: Aslında burada bizim biraz çalışma biçimimiz de önemli. Biz 'Müslüm'ü de 5 yıl çalıştık, daha kısa sürelerle hazırlıkları çok doğru bulmuyoruz. Özellikle biyografi çalışmaları biraz uzun sürüyor, konuyla ilgili bilgi edinmek için kişilerle çok fazla röportaj yapıyoruz. Çok önemli bir danışman kadromuz var, çok büyük atölye çalışmaları yapıyoruz, her açıdan ele alıyoruz. 'Müslüm'ün senaryosunun oluşması 4 yıl sürmüştü, burada da aşağı yukarı o kadar uzun bir süre sürdü. Burada zor olan başka bir tarafı vardı, yapmak istediğimiz hikâyeye ve doğru olan hikâyeye aynı pencereden bakacak kişilerle buluşmak ve ortak akılla yola çıkmak aslında en zor kısmıydı. Oralarda birtakım engellerle karşılaştık, doğru anlaşılamadığını düşündüğümüz anlar oldu. Anlatmakla ilgili çok uzun zaman harcadık. Biz bir mantaliteyle savaştık. Aslında o mantığa karşı yapmak istediğimiz filmi ve ne anlatmak istediğimizi anlatmakla ilgili çok uzun zaman kaybettik. Bir de malumunuz başka şeyler oldu, tehditler aldık.
Evet o konuya da gelelim. Bu durum, ürkütücü değil miydi?
Mine Şengöz: Ben kendi adıma konuşayım, hiç ürkmedim, hiç korkmadım, zaten o yüzden bu cümleyi kuruyorum, hayatta en büyük inadım 'Bergen' filmi oldu, gözümüzün bebeği, gözümüzün nuru, hiçbir zaman bir an bile vazgeçmedik.
Ölüm tehdidine rağmen hiç mi 'acaba vazgeçsek mi?' diye düşünmediniz?
Mine Şengöz: İnanın bir dakika bile böyle bir şey düşünmedim.
Sema Kaygusuz: Korkmak çok başka bir şey, Tabii ki korkarsın ama o korkuyla nasıl bir ilişki kurduğun önemli. Korku bizi ele geçirmedi. Bununla ilgili önlemlerimizi aldık, kendimizi iyi koruduk.
Ne gibi önlemler aldınız?
Yıldız Bayazıt: Hukuki önlemlerimizi aldık, başka ne yapabilirdik? Tedbirimizi aldık, işimizi tamamladık. Durumun zor kısmı, korkudan ziyade şiddet konulu bir çalışmada hem bizim hem de aile için, üstelik bazı ulusal kanallarda 32 yıl sonra yenilenmesine başka bir ifadeyle hortlamasına izin verilen şiddetti. Ki hâlâ Bergen'i öldürmesinden pişmanlık duymadığını defalarca belirten faile mikrofon uzatılıyor. Bunu anlamıyoruz.
Mine Şengöz: Biz bir yola çıktık ve oradan asla geri dönmeyi bir an bile düşünmedik. Ben bir koruma tutmadım, hiç öyle bir ihtiyaç hissetmedim. Sadece gerekli suç duyurularını yaptım, hepimiz için savcılığa suç duyurularında bulundum. Aynı zamanda arkadaşlarım Yıldız ve Sema adına da suç duyuruları yaptım. Bergen'in ailesi de kendi adına suç duyurularında bulundu. Çünkü kamuya açık bir biçimde tehdit edildik.
Tehdit devam ediyor mu?
Mine Şengöz: Şu anda devam eden bir şey yok. Suç duyurularımızdan sonra ifadeye çağırıldılar. Sonraki süreç için henüz şu anda net bir şey yok ama biz bir an bile vazgeçmeyi düşünmedik.
Ayrıca sadece biz değil, 32 yıl önce ölmüş Bergen’in ailesi de yeniden çok ciddi bir şiddete maruz kaldı. Çıkıp "Annesinin ölmediğini bilseydim o anda onu da öldürürdüm" dedi. 32 yıl içinde herhangi bir şey yapmamış, susmuş, sesini çıkarmamış bir aile, 32 yıl sonra yeniden şiddete maruz kaldı ve yeniden tehdide uğradı.
Son olarak, '8 Mart Dünya Kadınlar Günü' ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Mine Şengöz: Bizim için en güzel 8 Mart, bu 8 Mart. Biz bir "Bergen'e Saygı" albümü yaptık. 8 kadın şarkıcı 8 şarkı söyledi. Bu albümün, 8 Mart için bütün kadınlara hediyemiz olduğunu düşünüyoruz. Bu albümün tüm gelirlerini de kadın cinayetlerini önleme platformuna bağışladık, aile ve ben bütün gelirlerini bağışladık, bizim için en büyük, en güzel 8 Mart, bu 8 Mart diye düşünüyoruz.
Bergen'in ailesi ise filmle ilgili görüşlerini şöyle dile getirdi;
Mehmet Sarılmışer - Hatice Vargı - Mine Şengöz - Mukadder SarılmışerMukadder Hanım, kardeşinizin hayatının filme çekilmesi size neler hissettirdi?
Mukadder Sarılmışer: Çok şey hissettirdi. Her şeyden önce Mine Hanım'ı tanıdık, ailemize girdi, kaderimizi değiştirdi. Kız kardeşimizin vefatından bu yana 32 yıl geçmiş. Buna rağmen Mine Hanım'ın girişimleriyle, zorlu bir maratondan sonra, aslan parçası çok şükür başardı. Yılmadı, usanmadı. Hep beraber karar verdik. Bergen'in hayatını bizden öğrendi ve tamamen gerçek hayatı, içinde hiçbir yalan yok.
Mine Şengöz: Bu konuda şunları söylemek isterim; onlar artık gerçekten benim de ailem oldu. Bir ortak grubumuz var, onlara oradan sürekli "ailem nasılsınız?" yazıyorum. Beni çok sahiplendiler ve ilk günden beri çok yanımda oldular. Her anı birlikte yaşadık, bana çok önemli bir destek verdiler. Her şeyi onlara sorarak yaptım, onlardan onay alarak yaptım. Onlar artık benim de ablalarım ve ağabeyim. Çok uzun süre röportajlar ve toplantılar yaptık, Bergen'i onlardan dinledik. Bizim de araştırmalarımız vardı ve önemli bir danışman kadromuz var. Sağ olsunlar hepsi her zaman yanımdaydı. Dediğim gibi gerçekten benim ailem oldular. Sadece benim değil, senaristlerimizin de ailesi oldular.
Hatice Hanım, siz neler söylemek istersiniz?
Hatice Vargı: Gerçekten tarifsiz duygular içindeyim. İlk önce, Mine Hanım'a kız kardeşimin gerçek hayatını, başarıyla tüm Türk halkına yansıttığı için çok çok teşekkür ediyorum, o kadar mutluyum ki anlatamam. Bunun üstüne söyleyecek söz bulamıyorum.
Mehmet Bey, sizden de duygularınızı alalım.
Mehmet Sarılmışer: Kardeşim, şiddet gören kadınların simgesi oldu ve bu simgeyi, sağ olsun Mine Hanım filme aktardı, Avrupa'da ve Türkiye’de oynayacak sinema sahnelerine aktardı. Olağanüstü bir iş yaptı. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Türkiye’deki kadınların, dünyadaki kadınların şiddet görmemesini istiyor ve arzu ediyorum. Kardeşimi rahmetle, sevgiyle, saygıyla anıyorum. Başta Mine Hanım olmak üzere bütün ekibe, oyunculara, kardeşimi canlandıran oyuncuya ve çalışanlara çok teşekkür ediyorum.
Mine Şengöz: Bizim bir amacımız var; Bergen artık 'acıların kadını' olarak anılsın istemiyoruz, Bergen olarak anılsın istiyoruz çünkü bizim için bir taraftan da çok önemli bir başarı hikâyesi. Acıların kadını Bergen değil, Bergen olarak anılsın istiyoruz. Dünyaya örnek olacak bir başarı hikâyesi olsun istiyoruz. Benim naçizane bir dileğim var; bu ülkede, yetenekli kadınları gerçekten sevmeyi bilen oğullar yetişsin istiyorum. Biz acıların kadını değil, başarılı bir kadın hikâyesi anlatmak istedik. Bergen bizim için acıların kadını hikâyesi değil, aslında bir başarı hikâyesi. Başına gelen onca felaketten sonra altın plak almayı başarabilmiş, arabeskin kraliçesi olarak anılmayı başarabilmiş, o dönemin rakamlarında bir buçuk milyon kadar albüm satabilmiş bir kadın. Bizim için arabeskin kralı Müslüm Gürses, kraliçesi ise Bergen'dir. Bir kadının o dönemde, Unkapanı dünyasında, bu başarıyı elde etmesi, inanın bana çok kolay değil ve biz bu hikayeyi anlatmaya çalışıyoruz. Her şeye rağmen, başına gelen onca felaketten sonra ayağa kalkmış, ayakta durmuş ve başarmış bir kadının hikâyesini anlattık.
Kardeşiniz vefat ettiği zaman hayatınız altüst olmuştur. Bergen’in öldürülmesinin sizdeki yansıması nasıl oldu?
Mehmet Sarılmışer: Ben uzun yıllar yurtdışında kaldım, ablam da öyle, biz izindeydik, tesadüfen temmuz ayında izne gelmiştik. Diğer büyük ablamın Limonlu'da yazlık evindeydik, onlar da oradaydı, hep beraber ailecek orada kalıyorduk. "Ağabey ben Kayseri’ye gidiyorum" dedi. "İyi kardeşim, yolun açık olsun" dedim ve başarılar diledim.
Mine Şengöz: Herkesin merak ettiği bir şey var; bu süreç içinde aile neredeydi? Bütün bunlar yaşanırken, ailenin Hatice Hanım dışındaki bütün fertleri yurtdışındaydı. Herkes yurtdışında çeşitli ülkelerde yaşıyordu. Çoğunun çok tanık olduğu durumlar değil. Maalesef sonuç kısmında işin içinde ve tanık oluyorlar.
Mukadder Sarılmışer: Biz, merhumenin doğduğu günkü sevinç ile vefat ettiği günkü acıyı, film sayesinde şu an hissediyoruz. O kadar yoğun duygular içerisindeyiz ki tarifi mümkün değil.
Mehmet Sarılmışer: O zaman çok üzüldük, çok acı çektik. Ben kardeşimi kendi elimle toprağa verdim. Hastanedeyken aldım tabutunu, çok zordu.
Mine Şengöz: Hepimiz çıkan filmden çok memnunuz, vicdanımız çok rahat, içimiz çok rahat. Ben kendi adıma konuşayım, onlar daha seyretmediler ama senaryoyu ve bütün süreçlerini biliyorlar, onayladılar. Yaptığım filmden dolayı benim vicdanım ve içim çok rahat, kalbim çok müsterih. Yapmak istediğim filmi yaptım.
Mukadder Sarılmışer: Mine Hanım çok titizlikle bu işe girişti ve çok mücadele etti.