Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar 'Rum okulu olsa adadan gider miydik?'

        HT PAZAR/ Pınar ERBAŞ

        6 yaşında Rum bir kız çocuğu. Gökçeadalı. Adadaki Rum okulları kapatıldığı için ailesinden uzak, çok zor koşullarda okumak zorunda kalmış. 35 yıl sonra doğduğu topraklara geliyor. İlk iş; o okulu tekrar hizmete açıyor. Anna Koçumal’dan bahsediyorum. Bu haberi geçtiğimiz yazdan hatırlayanlarınız vardır. Ama altında “Hakikaten hiçbir şey tesadüf değil” dedirten bir hayat hikâyesi var.

        Nerede doğdunuz?

        1968, Gökçeada.

        Yunanistan’a gidiş?

        86’da, liseyi bitirdikten sonra.

        Neden?

        İstediğim üniversiteyi kazanamadım. Boğaziçi İnşaat Mühendisliği’ni istiyordum.

        Sonra...

        Babam sene kaybetmemi istemedi. Yabancı öğrenci statüsünde olduğum için Yunanistan’ da bazı bö lümlere sınavsız girebiliyordum. Üstelik derslerim iyiydi burs da kazanmıştım. Gittim.

        Aileniz?

        Onlar İstanbul’da kaldı. 2 sene sonra kardeşim geldi. Sonra babamı kanserden kaybettik. Annem de yanımıza gelmek zorunda kaldı.

        Orada ne okudunuz?

        Fizik tedavi. Üniversite yıllarında baktım ki çocuklara karşı çok büyük merakım var. Bir çocuk hasta ne sine girdim, özürlü çocuklara gönüllü olarak fizik tedavi yapmaya başladım. Sonra yine çocuklara yardım için çeşitli derneklere girdim çıktım. Bu arada üniversiteyi bitirdim. Çok kolay iş buldum.

        Nasıl?

        Bilmem. Şanslıydım. Bir de karakter olarak Yunanlara göre biraz farkım vardı.

        Ne gibi?

        Daha derli topluydum. Daha düzgün, ağır başlı, dislinli... Çalıştığım hastanenin fizik tedavi başkanı Ya hudi bir kadındı. Herkese kök söktürürdü, bana her şeyini verirdi. Güveniyordu çünkü farklıydım, bunu görüyordu kadın.

        Bu farkın ana kaynağı ne sizce?

        Türkiye’de doğup büyümek.

        Yunanlar kızacak!

        Ama öy le. Evim mi, çevrem mi, okullarım mı bilmiyorum. Ama çok düzgün çıktık. Sorumluluk sahibi yiz. Yalanı sevmiyoruz. İnsanlara karşı saygımız var. Atina ’da bunu göremezsiniz.

        Öyle mi?

        Katiyen. Saygıyı çoktan unuttular. Bakın biz hâlâ aileyi seviyoruz. Halbuki orada herkes kendi halinde. Çocuklar mesela, 18’ine basınca ara ki bulasın. Bir de orada her şey mantıkla işliyor, burada duygularınız daha ön planda.

        İlk gittiğinizde bayağı afallamışsınızdır o zaman...

        Çok. 3 ay sonra geri dönmek istedim. Akrabalarım engel oldu, “Gitme alışacaksın” diye.

        Sonra..

        Alıştım da. Bakma sen şimdi zor ama o zamanlar hayat kolaydı orada. Hele 86 yılında İstanbul’dan giden bir öğrenci “Cennete geldim” derdi. Her şey boldu. Öğrenciye yemek bedavaydı, sabah sekize kadar vasıtalar öyle. Hele eğlenceler, sabah kadar... O kadar serbesttik ki. Korkmuyorduk da. 12’den sonra çık gez, sabah 5-6’da gel, kimse bir şey demiyordu.

        Hiç evlendiniz mi?

        Maalesef.

        Çocuk?

        Yok.

        İster miydiniz?

        Muhakkak. Başka çocuklarla olmak da güzel ama kendi çocuğun olması bir ihtiyaç.

        Neden evlenmediniz?

        Çabaladım ama olmadı. Anlatıyorum ya, ilişkilerde farklı orada.

        Türkiye, gitmek zorunda kaldığınız 80’li yıllardaki gibi kalmış aklınızda. Halbuki burası da değişti.

        Bilmez miyim. Özellikle İstanbul çok göç almış, kalabalıklaşmış. Çehresi değişmiş. Ama turtist olarak gelip gittiğimiz için pek bir şey anlamıyorduk. Yine de vatan be. Seviyor insan. Şu an oturduğumuz evde beşinci nesilim. Anneden kıza. 200 senelik taş bir bina. Yerlisiyiz oranın.

        Türkiye’ye dönüş nasıl oldu?

        Arkadaşlarımın çoğu evlendi, çocuk yaptı. Sonra hemen hepsi ayrıldı. O kadar acayip yer; evlilikler bile yürümüyor. Çevrem aynıydı. Sıkılmaya başlamıştım. Oyalanmak için bir sürü yol denedim. Kurslara gittim; yok dans kursu, yok dil kursu, yok bilgisayar... İşim de vardı; sabahtan akşama kadar çalışıyordum. Buna rağmen hep bir boşluk vardı içimde. Yararlı değilmişim gibi geliyordu. Ağustos 2011’de Gökçeada’ya gittim tatil için. Atina’ya dönüyorum. Kendi arabamdayım, yanımda kız arkadaşım var. Otobanda büyük bir kaza geçirdik. Araba paramparça oldu, üstünde tekerlek kalmadı. O arabadan arkadaşım da ben de yara almadan çıktık.

        'YAŞADIKLARIM ARASINDA HEP BİR BAĞLANTI VAR'

        Burnunuz bile kanamadı...

        Hiçbir şey. “Vay bee” dedim, Allah beni gerçekten seviyor. Ve insanların arasında kalmamı istiyor. Kurtulur kurtulmaz aklıma geldi bunlar. Ve karar ver dim. Zaten söyledim ya çok sıkılmıştım, uzun za mandır dönme fikri aklım daydı. Dedim ben bundan sonra nerede yararlı olabilirim; memleketimde.

        Sonra..

        Atina’ya dönünce, bir hafta evden çıkmadım. Kaza büyük şoktu benim için. Annem kardeşim Gökçeada’da, haberleri yok. Ardından İstanbul’a gidiyorum 3 günlüğüne. Çok güzel günler geçiriyo rum, kendime geliyorum. Ve içim de Yunanistan’ ı bitiriyorum. Annemlere söylüyorum kararımı. Bayılı yorlar. Onlarda geliyor benimle.

        Demek onlar da özlemiş.

        Evet. Ve demek ki Atina’da hiçbir zaman kendimizi bulamamışız.

        Çabuk alıştınız mı?

        Tabii. Gelir gelmez bana okulun kuruculuğunu teklif ettiler.

        Kim?

        Klise vakfı. Ön çalışmaları yapmışlardı, okulun açılması için ön onay da verilmiş. Tadilata da başlanmış. Ancak birinin bunlarla uğraşması lazım.

        Hemen kabul ettiniz mi?

        Asla. Başta şoke oldum. Okul işi ni Atina ’dan beri biliyordum. Orada Gökçe adalılar Derneği ’nde de açılması konuşuluyordu. Ama oralı olmuyordum. İmkânsız birşeymiş gibi geliyordu.

        Eee?..

        Teklif bana gelince de “Ne işim olur” dedim. Ben bir fizik tedaviciyim. “Yok” dediler, “Hiç takılma, çok kolay”. Anneme söyledim sonra. Bayıldı. “Sen fedakârlığı da biliyorsun, yardım etmesini de. Hiç düşünme. Yap bu işi” dedi. Yüreklendirdi beni. Başta bir, iki dilekçeyle halledilebilir bir şey sandım. Meğer hiç de kolay değilmiş.

        Ne zaman giriştiniz işe?

        Haziran 2012. Teknik rapor, sağlık, itfaiye raporu, iskân belgesi, restorasyon derken açılış bir sene uzadı. İl ve ilçe milli eğitim müdürlükleri için de zordu. Azınlık okulu, farklı işlem görmesi lazım. Ben de zamanında böyle bir okuldan mezun olduğum için detayları biliyordum.

        Nedir onlar?

        Azınlık okulları özel okul kategorisine giriyor. Fakat çalışma tarzı devlet okulları gibi. Atamaları yine Milli Eğitim yapıyor. Çocuklardan ücret alınmıyor.

        Katkı alınıyor ama..

        Biz hiçbir şey almıyoruz.

        Açılışa gelelim..

        16 Eylül 2013. Adadaki Rumlar bile okulun açılacağına inanmıyordu. Türkler çok sevindi ama. Hatta belli yaştakiler “Rumca öğrenelim, kurs aç” diyorlar bana.

        Neden?

        Özlemişler. Diyorlar ki Rumsuz olmuyor. Geç oldu ama anladılar.

        Okulda sadece 4 öğrenci var. Çok az...

        Benim için iyi. Adada küçük çocuk yok ki. Bu sene 3 tane doğdu. Sırf bu okulda okutabilmek için 2 kardeşin ailesi İstanbul’dan adaya yerleşti.

        Kaç öğretmen?

        Bir Rum müdire, Türk müdür yardımcısı, bir de Yunan öğretmeni miz var.

        Nasıl bir düzen var?

        İkisi birinci sınıfta, biri ikide, diğeri de dörtte. Birinci sınıftakilerin biri Selanik’ten geliyor, hiç Türkçe bilmiyor. Diğerinin de Rumca tek kelimesi yok. Dördüncü sınıftakinin de öyle.

        Anlattıklarınızda hiçbir şey tesadüf değilmiş gibi...

        Öyle. Yaşadıklarımın arasında hep bir bağlantı var. Belki de geçirdiğim o kaza, hemen akabinde dönüş kararı vermem, hep bu okul içindi.

        Peki tüm bu okul macerasında bu sefer “işe yarıyorum” hissine kapıldınız mı?

        Evet. Bunu diyebilirim. Fakat çok mutlu musun dersen, emin değilim.

        Neden?

        Tamam açtık ama devamını getirmek gerek.

        Bunun için ne lazım?

        Ailelerin geri dönmesi. Benim gibi onlar da cesaretlensinler. Ki şu an Yunanistan’da birçok Gökçeadalı Rum işsiz. Çoğunun burada evi bile var. Gelin, adanıza sahip çıkın. Neyseki Yunanistan’daki İmrozlular dernekleri bu işi üstlendi. Adaya geri dönüş için bize yardım ediyorlar.

        Bundan sonrası için ne gibi hayalleriniz var?

        Diliyorum ki bu okul adanın geleceğini değiştirsin. Rumlar dönsün. Kültürümüzü yeniden öğrenelim, geleneklerimizi hatırlayalım. Bir okul kim bilir nelere vesile olacak. Zaten bir yerin geleceği çocuklardır, ihtiyarlar olamaz.

        O okul hiç kapanmamış olsaydı...

        “İlk olarak 74’te adadan ayrılmak zorunda kaldım. Çünkü Rum okulu yoktu. Evde annemle babam devamlı münakaşa ediyordu. Babam Rumca öğrenmem konusunda ısrarcıydı. Annem ufak olduğum için beni yanından ayırmak istemiyordu. Adada Türk okullarında okusun diyordu. Bir taraftan da Kıbrıs olayları var. Çok korkuyoruz. Rumları evlere kapatmışlardı. Çıkamıyorduk. Ahmet diye bir arkadaşım vardı, komşunun oğlu. Dışarıda bana “Anna gel” diye bağırıyordu. Anneme söylüyorum, katiyen izin vermiyor. Sinirlenip cama vurmuştum. Kırıldı. Babam küplere bindi tabii. Masanın etrafında ben dönüyorum o beni kovalıyor. Bir güzel dayak yemiştim o gün. Çünkü o da çıkamıyor. Camı nasıl taktıracağız? Yastık koymuştuk yerine. Neyse... Velhasıl okula yazdırılacağım. Babam aldı beni Büyükada’ya götürdü. Yatılı kalacağım. Yol boyu çok hüzünlüydü. Ben de sıkı sıkı tutuyorum elini. 6 yaşındayım daha. Ayrılacak olmak çok zor geliyor. Okula vardık. Müdürün odasında oturuyoruz. ‘Baban tuvalete gidecek şimdi, sen burada bekle’ dedi müdür. Çıktı babam, dönmedi. Bekliyorum... Bana da ‘Git diğer çocukları bul, onlarla oyna’ dedi. Ben tabii çıktığım gibi doğruca büyük kapıya... Kimseyi göremedim. Babam adaya dönünce yemeğe her oturduğunda ağlıyormuş, kızım aç mı yiyebiliyor mu diye. Böyle böyle melankolik olmuş, Balıklı’ya yatırmışlar. Zor... “3 sene sonra Büyükada’daki okul da kapandı. Tahtadandı. Yangın çıkar çocuklar yanar diye öyle bir karar almışlar. Bu sefer ailem beni İstanbul’daki akrabalarımın yanına yerleştirdi. Ne kadar zorlandım anlatamam. Neler neler... Sırf okul için. Adada okul olsa bunlar başımıza gelir miydi? Bütün çocuklu aileler böyle böyle adayı terk etmek zorunda kaldı. Ama içimde kin yok. Kini bilmiyorum bile. Bir acım var sadece. En çok da bu yüzden bu okulu açmaya kendimi mecbur hissettim...”

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa