Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Mozilla/5.0 AppleWebKit/537.36 (KHTML, like Gecko; compatible; ClaudeBot/1.0; +claudebot@anthropic.com)
        Haberler Yaşam Saylan'ı sevmek

        TÜRKAN Saylan'ın ölümü her ölüm kadar acıydı, her ölüm kadar saygı ve ta'zim gerektiriyordu. Allah rahmet etsin diyelim, hatta 'Allah zahmet etsin' diye yazıp-çizenlere de itiraz edelim. Ancak bir gazetenin ve birkaç yazarın yazdığı bazı cümlelerin hakaret eşiğine dayanmış olmasını fırsat bilerek hezeyana kapılmayı ve 'Saylan'ı sevmek boynunuzun borcudur, ya sev ya terket' dayatmasına savrulmanın bir tür faşizm olduğunu da, görelim.

        'Sevmek' türü duygusal edimler emir kipinin nesnesi olamaz. Dahası eser vermiş, bir meselenin takipçisi olmuş insanlar öldüklerinden sonra da sevildikleri gibi, öldüklerinden sonra da tartışılırlar. 'Ölünün arkasından konuşmayın' türü mülahazalar böyle kimseler için geçerli değildir. Atatürk için geçerli olmadı, II. Abdülhamit için de, Saylan için neden geçerli olsun?

        Şimdi birde, kendisinin sağlığında Umre yapmış olmasından ötürü 'mahcup olmamız' bekleniyor. Kendisine dindar diyenlerin onu sevmemekte ne kadar da haksız oldukları söyleniyor .

        Ben size söyleyeyim: Saylan'ın bu ülkeye yaptığı hizmetleri gözlerim dolarak takdir ediyorum. Siyaseten doğrucu olma adına da söylemiyorum bunu. Ama dindar olup olmaması beni hiç ilgilendirmiyor. İsterse beş vaktine beş vakit daha ekleyip alnını secdeden kaldırmamış olsun; isterse Hacerü'l Esved'i yüz bin kere öpmüş olsun. Bir insanın diğerini 'sevmesi' için bunlar yeterli değil, hatta gerekli de değil. Benim nezdimde, örnek veriyorum, yahudi bir ailede doğmuş bir sosyalist-ateist yazar- aktivist Roni Margulies çok daha 'mümtaz' çok daha 'sevilesi' bir şahıstır. Neden? Onaylamıyor bile olsa, ortada bir 'hakikat' olduğunu görüyor ve

        herkesin kendi hakikatine sahip çıkma hakkı olduğunu savunuyor da ondan. Umreye giden Saylan ise bu düşünceden çok uzaktı.

        Allah gecinden versin, Roni ölürse, onun arkasından şeksiz şüphesiz 'çok da severdim' derim; çünkü onu sevmek beni 'self hater' (kendinden nefret eden, kendine saygı duymayan) yapmıyor. Ama kucaklamadığı kimse kalmamış iken benim 'vatanı böldüğümü ve erkeklerin maşası olduğumu' düşünen ve bu düşüncesini sınamayı aklından bile geçirmeyen Saylan'ı sevmem beni 'self hater' yapıyor. Kendimi seviyorsam Saylan'ı sevmem imkansız hale geliyor. Say-lan'ı seviyorsam, kendimi sevmem imkansız. Kendimi sevmeyi tercih ettiğim için, özür mü dilemeliyim?

        Dindarların Saylan ile ilgili kırgınlığı ve şikayeti dindar olup olmadığı ile ilgili değildi. Birtakım yanlış teşhisler ve yanlış tespitler yapmasından dolayı idi, birçok mütedeyyine 'ayrımcı' tutumlar sergilemesiydi, bu ayrımcı tutumları otoriterizme kayan söylemlerle rasyonalize etmesiydi. İnanç özgürlüğü adına mücadele veren kadınları hem 'militanlaşma' hem de 'koca bulmak için örtünme' ile suçlamışlığı, küçümsemişliği var, muhafazakar tıp doktorlarını don üstünden iğne vurmakla itham etmişliği... 'Elbette dilediklerini yapsınlar ama eğitimde, kamu hayatında ve bürokraside olamazlar' demişliği.

        Eğitimde olamayan kadın nerede olacaktı? Mutfak, yatak odası ve çocuk odası üçgeninde. Çağdaş yaşamı destekleme misyonunu edinen bir dernek bu türden bir hayatı aşma çabası içindeki örtülü kadınların taleplerine neden kulak tıkamıştır peki? 'Çünkü bu insanlar önünde sonunda dindardırlar; eğitim görürlerse hafazanallah don üstünden iğne vurmaya kalkarlar' düşüncesiyle. Bu, nereden baksanız ayrımcı bir bakış açısıdır.

        KEMALİZMİN EKSİK KALAN BAŞARISI

        Gerek Türkan Saylan fenomeni, gerekse bugün Türkiye'de kadınlar okumasın/eğitilmesin diyen tek bir aklı başında kişi bulamayacağımız olgusu bize bir gerçeği gösteriyor. O da, Kemalist modernleşme projesinin 'kadın' ayağına ilişkin tasavvurun öyle ya da böyle başarılı olduğu gerçeğidir. Modernleşme projesinin kadın için öngördüğü projeksiyon aslında ciddi ve yaygın bir şekilde kabul görmüştür, sadece bazı yerlerde hayata geçmesinin zemini oluşmamıştır. Türkan Saylan böyle bir hakikatın simgesidir ve Saylan ne kadar hakikat ise, onun ben ve benim gibi kadınları kucaklamayışı da bir hakikattir. Bu durum da söz konusu başarıyı gölgelemekte, eksik bırakmaktadır.

        Modernleşmeyi belirli bir yaşam tarzının hakkı olarak gören Kemalist kadınlar isteselerdi, farklı ilerleme ve modernlik algılarına sahip olmakla beraber sonuç itibariyle hepimizin insan onuruna yaraşır bir hayat perspektifi edinme çabası içinde olduğunu görürlerdi. Saylan görmek istemedi.

        Bu durumda ben ve benim gibi kadınların; ben ve benim gibi kadınların anne babalarının

        sitemkarlık hakkının mahfuz kalacak olması kadar doğal bir şey yoktur. Bunun 'siyaset' ile, 'siyasete alet olma' ile herhangi bir ilgisi de yoktur, mazi kalbimde sosyal bir yaradır, hepsi bu.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Çerez Politikasını’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.
        Bu çeviride Google Translete kullanılmıştır. Anlam ve çeviri hatalarından haberturk.com sorumlu değildir.