Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Emre Kongar'dan 60 yıl öncesinin hikayesi

        Ümran AVCI/GAZETE HABERTÜRK

        Toplum Bilimci Prof. Dr. Emre Kongar’ın ağabeyi Engin Kongar, 8 Eylül 1956’da Yalçın M. ile birlikte Niğde’nin Aladağlar bölgesinde bulunan Demirkazık Dağı’nın batı yönünden zirveye tırmanırken yaşamını yitirdi. Kongar Ailesi, bu ölümden 15 gün sonra haberdar oldu. Üyesi olduğu Manisa Dağcılık Kulübü, Kongar için bir anıtmezar yaptı ve naaşını köy mezarlığından alarak 1959 yılında anıtmezara nakletti. Kongar’ın ölümü aileyi adeta dağıttı. Baba İhsan Kongar, oğlunun 2’nci ölüm yıldö- nümünde hayatını kaybetti. 15 yaşında kendisinden 6 yaş büyük ağabeyini, 2 yıl sonra da babasını kaybeden Emre Kongar, ağabeyini ve ağabeyinin ölümü ile ilgili ailesinin aklında kalan soru işaretlerini Bedriye Aksakal tarafından kaleme alınan “Türkiye’nin İlk Dağcı Şehidi Engin Kongar’ isimli kitapta anlattı...

        - Ağabeyiniz idolünüz. Annebabanız çok özenerek yetiştirmiş. “Ben ölsem ailem o kadar etkilenmezdi” diyorsunuz kitapta.

        İki felsefe hocasının ilk çocuğu ağabeyim. Çok özendiler ama o da o özenin karşılığını vermiş. Öykü yazıyor, şiir yazıyor, boks yapıyor, kürek çekiyor, eskrim ve dağcılık yapıyor. Yakışıklı. İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü son sınıfta. Talebe Cemiyeti 2. Başkanı. Onu kaybedince yıkıldılar. Ben ölsem ailem o kadar etkilenmez, dağılmazdı. Benim ölümüm bir çocuğun ölümü olacaktı. Ağabeyimin ölümü onların bir eserinin ölümü oldu.

        ‘AĞABEYİMİN YANINDAKİ KİŞİ YOK OLDU!’

        - Ölümü ile ilgili bazı soru işaretleri oluşuyor aile içinde?

        Babam o kuşkuyla öldü. Bu konu evde de konuşuldu. Babamı kuşkulandıran birkaç olay var. Ağabeyimle tırmanışa giden Yalçın M. denilen çocuğun verdiği 3 ifade var, hepsi de farklı. Birinde “Düşer düşmez öldü”, diğerinde, “Onu ağaca bağlayıp yardım istemeye gittim, o yaralıydı”, ötekinde “Sırtımda köye taşıdım” diyor. Ayrıca düşüp öldüğünde arkadaşı Çamardı kazasına götürüyor ağabeyimi. Oradaki muhtar da aynı zamanda Anadolu Ajansı’nın muhabiri. Yalçın M. muhtara, “Bu olayı lütfen haber yapma. Bizimkiler çok merak ederler” diyor ve ağabeyimin ölümü haber olmuyor. Sonra muhtar, ailesinin haberi yok, babama bir başsağlığı telgrafı gönderiyor. Biz telgrafla ağabeyimin ölümünü öğrendik. Bir başka konu; ağabeyim tecrübeli dağcı. Avusturya’dan brövesi var. İlk defa tırmanışa çıkıyor. Babamı kuşkulandıran bir de, iple birbirlerine bağlılar, beraber düşüyorlar. Ağabeyim ensesindeki bir taş deliği ile hemen ölüyor, bu çocukta hiçbir şey yok. En önemlisi Yalçın M. o olaydan sonra hiç bizimle temas etmedi.

        ‘ACABA ARKASINDAN KAZMA MI VURULDU?’

        - Dağcı kazmasıyla vurulduğu şüphesinden bahsediyorsunuz...

        Evet, “Acaba kazma mı vuruldu arkasından?” diye konuşulduğunu hatırlıyorum. Tabii bunlar hep kendi çocuklarının kendi hatasından, acemiliğinden dolayı ölümünü konduramayan anne- babanın spekülasyonu da olabilir. Yalçın M.’nin bütün davranışlarının açıklaması var. Yani; belki ağabeyimin ayağı kaydı ve beraber düştüler. Olayda hatası olduğunu, ölüme sebep olduğunu düşünüyorsa ailesi ile temas etmekten korkmuş olabilir. Suçlanacak diye çekinmiş olabilir. Bilemiyorum böyle ilginç bir durum.

        - Ağabeyinizin ölüm haberini 15 gün sonra alıyorsunuz.

        Evet, Çengelköy’de çınar ağacının olduğu meydanda lokantada oturuyorduk. Yahya Kemal, Vehbi Eralp vardı. Babam ağabeyimi anlatıyordu. “Çok sportmen, bir vuruşta bir mandayı devirebilir” diyordu. Arkadan da “Çok iyi felsefe okudu. Moskova’ya yollarsın, komünist olmadan dönebilir”. Oysa o sırada ölmüş ağabeyim. Biz Çarşıkapı’dayken telgrafla öğrendik ölümünü. “Abim ölmez!” diye bağırdığımı hatırlıyorum.

        ‘SONRA AFRİKA’YA GİTTİĞİNİ DUYDUK’

        - Yalçın M.’ye ne oldu sonra?

        Yurtdışına, Kuzey Afrika’da Cezayir gibi bir yere gittiğine ilişkin bilgi geldi, o kadar. Eğer hayattaysa 82 yaşında olmalı. Hiç mi akrabası, olayı bilen yok! Hiç bizimle temas eden yok! Tam bir karanlık. Bana en gerçekçi gelen senaryo, bir kasıt olmadığı, Yalçın M.’nin acemi olmasından kaynaklanan hatasıyla meydana gelen bir kaza olduğu yönünde.

        - Olayla ilgili kasıt olup olmadığının netleşmesi için bir girişiminiz oldu mu?

        Bir yakınımız tesadüfen Çamardı Savcılığı’na tayin oldu. Olaydan 20 yıl sonra dosyayı incelemiş, “Dikkati çeken bir şey yok” dedi. Öyle kapandı. Ölümünden sonra annem fotoğraf, mektup gibi hatıralarını Manisa Dağcılık Kulübü’ne verdi. Babam kalp hastası değildi ama 2 yıl sonra aynı gün kalbine indi.

        ‘BABAM BENİ AĞABEYİME EMANET ETMİŞTİ’

        - 15 yaşında ağabeyinizi, 17 yaşında da babanızı kaybettiniz. Sizde nasıl bir travma yarattı?

        Babam bir gün ağabeyime, “Engin, seni ben yetiştirdim, sen de Emre’yi yetiştireceksin” dedi. Beni ona emanet etmişti ve ağabeyim benim idolümdü. Öldüğünde 9. sınıfa geçmiştim. Ağabeyimin ölümü beni çok derinden etkiledi. Beni çok iyi insan yaptı. Ben de genç öleceğim diye çok çalıştım. İlk 3 kitabım, 30 yaşımda aynı anda yayımlanmıştır. Şimdi geldik 70 küsur yaşına. Bilseydim bu yaşa kadar yaşayacağımı, belki politika filan yapardım.

        -Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

        Kitabın yazarı, Bedriye Aksakal. Eşi Haydar Aksakal’ın da kitapta emeği büyük. Ancak kitabı ticarileştirmiyorlar. Kitabı yeniden gözden geçirip yine Aksakal imzasıyla iyi bir yayınevinde bastıracağım. İnsanların kitaba ulaşabilmesini arzu ediyorum.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa