Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem İsrail'e bak kendinle yüzleş

        Nasıl becerdiysek becerdik; bir mucize yarattık:

        Birbirini gırtlaklamak isteyen iki devlet ile de problemliyiz:

        Suriye ile İsrail.

        Tabii, Suriye ile aşırı kanka iken nasıl oldu da böyle oldu…

        Tabii, İsrail ile kanlı iken nasıl oldu da onun için füze kalkanını bağrımıza bastık, ayrı konu.

        Şimdi diyeceğim şu:

        Böyle çelişkili olduğumuz iki devlet, iki ülke (hadi halklar değil) benzeşmeye böyle teşne oluş ne peki?

        ***

        Benzeşme derken, haşa, ölüler üstünden geçmeyeceğim.

        Orada kaç, şurada kaç diye.

        Benzeşme şu:

        Madem biz demokrasiyiz, madem biz Suriye rejimi baskılarına karşı hassasız; ne işimiz var o zaman Suriye ile aynı sırada, “cezaevinde en çok gazeteci tutan memleket” sıralamasında?

        ***

        Peki ne işimiz var bizim, vatandaşlığı “devlete sadakat” ile ölçmek için seferber İsrail “muhafazakâr” (handiyse ırkçı) sağıyla (hem de onlarla kapışırken) aynı resmi zihinsel yörüngelerde.

        (Bu yörünge bizde de tarihî veridir; iktidar, muhalefet fark etmez!)

        İsrail büyük medyasında, Haaretz’de İsrail devletinin (ve bazen ahalinin) insanlık ve akıl dışı hallerine karşı yazan Amira Hass yeni makalesinde dikkat çekti:

        Ortadoğunu’nun müthiş demokrasisi diye övünen ve övülen devlet; Filistin’den sonra, vicdanlı, muhalif, protesto eden Yahudileri de sindirmek, İsrail vatandaşı Arapları ise iyice dışlamak için daha da tabulaştırılmak isteniyor.

        Son bomba; nüfus cüzdanı, pasaport, ehliyet gibi kimlikler edinirken, herkesin “devlete sadakat” belgesi imzalamasına dair tasarı.

        Likud partisinden Danon tasarıyı basitçe, bizde de çok kişinin kolayca anlayıp esasında nasıl da mutabık olduğunu fark edeceği şekilde gerekçelendiriyor:

        “Onu koruyan devlete karşı hareket eden çok kişi var. Devlete sadık olmayanın vatandaşlığa da hakkı yok. Mesela, İsrail’in Arap vatandaşları diğer herkesten fazla suç işliyor.”

        ***

        Hass, bizde de vatandaş, yargı mensubu, polis, asker, mebus, bürokrat, milletvekili herkesin bilmesi gereken basit bir gerçeği hatırlatıyor:

        Faşist rejimlerde Devlet her şeyin, herkesin üstündedir!

        Ve tüm memleketlerdeki faşizan kafaların ortak aritmetiğine dikkat çekiyor:

        Bir etnik grup üyelerinin suç oranıyla ilgili hesap ve iddialar ile ayrımcılık (ırkçılık) arasında yakın bağ vardır!

        (ABD’de de siyahlar için bu hesabı yapan beyazlar mevcut. Tabii, siyahlar ile yoksulluk, dışlanmışlık, tarih boyu maruz kaldıkları adaletsizlik arasında bağ kurmadan!)

        ***

        Hass, yine her yerde geçerli bir tespitte bulunuyor:

        İşler şöyle yürür. Böyle aşırı bir tasarı geçmez ama bir atmosfer yaratır; yenisi, azıcık yumuşatılıp hazırlanır. Toplumda çoktan konuşulmaya, bir kesimce benimsenmeye başlanmıştır bile.

        Dikkat buyurursanız, her ülkede, uç faşizan bir dil sahipleri sayesinde; o dilin bir, iki puan altını meşrulaştırmak, kanunlaştırmak, tedbirleştirmek kolaylaşır.

        Buna “ideolojik hazırlık okulu” diyeyim ben de!

        ***

        Kendi de toplama kampı kurbanı bir ailenin kızı olan, ama o kamplardan gelip bugün İsrail’deki faşizanlığa sessiz kalanları suçlayan Hass şunu yazıyor:

        Bu faşizan tasarıyı besleyen ne? Eşit ve adil vatandaşlık için demokratik mücadeleyi; devletin, yani hegemonya sahibi Yahudilerin huzur ve güvenliği için tehdit gören zihniyet!

        ***

        Devletlerin, insanların faşizanlığa kayması galiba daha kolay, daha sıradan bir durum.

        Demokrat, adil ve mert olabilmek için akıl, duygu zahmeti şart; vicdani cehaleti ve esareti, vicdani cesaretle aşmak gerekiyor herhalde!

        Yoksa, kendi de ezilen, kimi amirince aşağılanan, aşırı iş yüküyle bedeni ve ruhu çökertilen polisler, karakolda bir kadını bile kıstırıp dövmez; otobüslerinde, gözaltına aldıkları kız öğrenciye adice tacizde bulunmazdı adalet cennetimizde!

        ***

        Konuşmamı, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü sebebiyle yayınlanan bir AK Parti mesajıyla bitireyim:

        “Temel insan hak ve özgürlükleri, insanlığın yüzyıllardır süren mücadeleleri sonucu elde edilmiş kazanımıdır.

        Bu özgürlüklerin düzeyi medeni bir toplumun göstergesidir.

        İnsan hakları doğuştan başlar ve temelinde adalet vardır.

        Zengin farklılıklara sahip Türkiye’nin temel hak ve özgürlükler açısından hak ettiği konuma getirilmesi toplumumuzun beklentisidir.

        Dünyanın neresinde bir insan hakları ihlali varsa duyarlılık gösterilmeli.

        Herkes özgür olmadıkça kimse özgür değildir.”

        Öyle işte.

        Hakikaten öyle!

        Herkes… Kimse!

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa