Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem 'Kıbrıs'taki müzakereler son şans'

        Bir televizyon kanalında gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Bakan Davutoğlu, Kıbrıs sorunu ve müzakerelerin gidişatına ilişkin görüşlerinin sorulmasına karşılık, "Kıbrıs konusunda Türkiye'nin gösterdiği çaba anlamında alnı açıktır. Hem çıkarlarımızı korumaya gayret ettik, hem de aynı zamanda evrensel bir yaklaşımla uzlaşmayı, ahde vefayı öne çıkaran taraf Türkiye oldu. Kıbrıs konusunda verdiğimiz sözleri hiçbir zaman reddetmedik" dedi.

        Müzakerelerin yürümesine rağmen bazen Rum yönetiminin pozisyonlarına bakınca, Rumların "gerçekten barışın mı, yoksa taktik manevralarla adada kendi istedikleri bir çözümü adım adım gerçekleştirmenin mi peşinde olduğundan" emin olunmadığını belirten Davutoğlu, çözüm için ısrarla tarih veren tarafın Türk tarafı olduğunu, buna karşılık zamana bakılması gerektiğini söyleyen tarafın Rumlar olduğunu hatırlattı.

        Bakan Davutoğlu, bundan sonraki süreçte KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile daha yakın ve sıkı aralarla görüşmeyi kararlaştırdıklarını ifade ederek şunları kaydetti:

        "Ya statik bir barış gerçekleşir, ki biz onun peşindeyiz, bu barıştan kastettiğimiz temel parametreleri Annan planıyla çizilmiş olan iki kesimlilik, iki kurucu devlet ve siyasi eşitliğe dayalı, Türkiye'nin etkin garantörlüğüne dayalı bir barış. Bunun dışındaki alanlar müzakereye açıktır.

        Bu yapıda bir barış ya da eğer bu olmazsa, taktik manevralarla karşılıklı bir manevra alan mücadelesine girmek... Bu istenilen bir şey değil, parça çözümlerle sonuca ulaşmak kolay değil. Ama biz her ne şekilde olursa olsun Kıbrıs'taki statükonun bu şekilde sürmesi taraftarı değiliz.

        Bu şekilde bu müzakerelerin son şans olduğunun herkes tarafından algılanması lazım. Kıbrıs Türklerinin sanki büyük bir insanlık suçu işlemiş gibi bu izolasyonlarla yaşaması mümkün olamaz. İngilizce bir tabir vardır, 'Enough is enough' diye. Türkiye'nin bütün bu çabalarının AB tarafından görülmesi ve uluslararası aktörlerin bu birkaç ay içinde etkin şekilde ağırlığını koyması lazım."

        Davutoğlu, bu yıl sonuna kadar çözüm olmaması durumunda ne olacağının sorulması üzerine de, "Biz olması için çaba sarf edeceğiz, ama artık KKTC üzerinde uygulanan bu haksız ambargoların sürmesi mümkün değildir. Bir şekilde ya karşılıklı müzakerelerle bu statüko değişir ve Doğu Akdeniz'de barış ve güvenlik alanını beraber kurarız, bu anlamda Türkiye'nin AB süreci önündeki engelleri de kaldırırız. Ya da alternatif yolları hep beraber düşünmek zorunda kalırız" diye konuştu.

        Türkiye-AB ilişkileri

        Türkiye-AB ilişkilerinde gelinen son noktanın ne olduğunun sorulması üzerine de Davutoğlu, bu konuya yöntem olarak nasıl yaklaşıldığının önemli olduğunu, genel olarak AB ve Türkiye'nin statik olduğu yönünde bir yaklaşım bulunduğunu söyleyerek, "Aslında bu böyle değil, Türkiye-AB ilişkileri iki dinamik entitenin ilişkisidir. Yani bir taraftan müzakere yürütürken, dünya değişiyor ve Türkiye-AB ilişkilerinin karakteri de buna paralel olarak değişiyor" dedi.

        Davutoğlu, bu nedenle AB'nin değişim sürecinin doğru kavranması gerektiğini belirterek, katılım süreci çerçevesinde iki tarafın da birbirini etkilediğini kaydetti.

        Türkiye'nin AB'den beklentisinin diğer aday ülkelerle eşit muamele olduğunu ve bunu istemeye de hakları bulunduğunu söyleyen Davutoğlu, Türkiye'nin hiçbir zeminde kendine kategori koymadığını belirterek, "Yani AB'de sorun olduğu için Ortadoğu'ya yönelmiş değiliz, Ortadoğu'da, Kafkaslar'da yine aktiftik. Her an her yerde olayları takip eden bir Türkiye" diye konuştu.

        Bakan Davutoğlu, AB ile ilişkilere yeni bir ivme kazandırmaya çalıştıklarını ifade ederek, bakan olarak göreve gelmesiyle birlikte ilk ve öncelikli olarak bu konuya eğilmeyi tercih ettiğini bildirdi.

        Türkiye-AB ilişkilerinin 4 ana ekseni bulunduğunu belirten Davutoğlu, bunları iç boyut ve Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu restorasyon süreci, daha çok teknik bir kurum olan AB Komisyonuyla yürütülen ilişkiler, dönem başkanlıklarıyla ilişkiler ve siyasi bir organ olan AB Konseyiyle ilişkiler olarak sıraladı.

        AB Komisyonu ve dönem başkanlıklarıyla iyi ilişkiler içinde bulunulduğunu söyleyen Davutoğlu, "gelecek dönemin ümitvar olduğunu, çünkü ardı ardına İsveç, İspanya ve Belçika'nın dönem başkanı olacaklarını" hatırlattı.

        Korfu'da bu üç ülkenin bakanlarıyla bir araya geldiğini ifade eden Davutoğlu, 6 aylık dönem başkanlığı süresinin kısa olması nedeniyle artık yıllık planlar yapmaya karar verdiklerini kaydetti.

        Davutoğlu, bu yıllık program uygulamasını adalet ve içişleri bakanlıklarına da yaydıklarını belirtti.

        Davutoğlu, AB Konseyi'nin siyasal bir zemin olduğunu hatırlatarak, konsey içinde Fransa ve Avusturya gibi, Türkiye'nin üyeliğine açık şekilde karşı çıkan ya da Rum kesimi gibi ilişkisi bile bulunmayan, düşman olarak gören aktörler bulunduğuna işaret etti.

        "AB Komisyonuyla oturup konuşabiliyoruz, ama AB Konseyi ya da Avrupa Parlamentosunda biz yokuz" diyen Davutoğlu, "Bu nedenle ne yapılırsa yapılsın, bazı engellemelerle karşılaşılabildiğini" kaydetti.

        Clinton'ın Türkiye kategorisi

        ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın, yaptığı bir açıklamada Türkiye'yi Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkelerle birlikte önemli ve yükselen küresel güçler kategorisine soktuğunun hatırlatılması üzerine Davutoğlu, bir ülkenin hangi kategori içinde yer aldığının önemli olduğunu söyleyerek, çünkü ülke kategorilerinin değişen uluslararası konjonktüre paralel olarak tekrar tekrar ele alındığını ve hangi kategori içinde yer alındığının bu açıdan önemli olduğunu belirtti.

        Davutoğlu, Soğuk Savaş döneminde herkesin zihnindeki dünyanın 4 kategoriye ayrıldığını hatırlatarak, bunların süper, büyük, bölgesel ve küçük güçler olarak sıralandığını kaydetti.

        Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla bu kategorilerin de yok olduğunu söyleyen Davutoğlu, tarihin ünlü tarihçi Fukuyama'nın dediği gibi son bulmadığını, aksine ivme kazandığını bildirdi.

        Clinton'ın Türkiye ile aynı kategori içinde saydığı ülkelere bakılınca bunların ölçek ya da nüfus ve toprak büyüklüğü olarak Türkiye'den büyük olduğuna işaret eden Davutoğlu, mesela Çin, Brezilya ve Hindistan'ın böyle olduğunu, bu ülkelerin yükselen güç olmasının beklenen bir şey olduğunu söyledi.

        "Bu ülkelerin hepsi zaten potansiyel olarak yükselen güç olmaya adaydı" diyen Davutoğlu, Türkiye'nin bu ülkelerle yarışır hale gelmesinde üç etkenin rol oynadığını, bunların da Türkiye'nin coğrafyası, tarihi ve siyasi irade olduğunu kaydetti.

        Davutoğlu, Türkiye'nin coğrafyasının hem risk ürettiğini, hem de iyi kullanılırsa büyük potansiyel taşıdığını belirterek, "Coğrafyanızı siz Irak gibi ya yayarak yapmaya kalkarsınız ya da hiç kimseye savaş ilan etmezsiniz ama coğrafyanızı genişletirsiniz. Coğrafyayı genişletmek, illa savaşarak yayılmacı politika takip etmek değil, barışçıl, ekonomik, kültürel araçlarla, diplomasi ile etki alanınızı genişletmek demektir. Batılı bakınca artık sadece Türkiye'yi değil, Türkiye'nin 'hinterland'ını da görüyor" dedi.

        Türkiye'nin tarihi birikiminin de çok güçlü olduğunu söyleyen Davutoğlu, "Tarihi alışverişi olumlu yönde kullanırsanız tarihiniz size yük olmaktan çıkar, değer haline dönüşür" ifadesini kullandı.

        Bakan Davutoğlu, Türkiye'nin 2000'li yıllarda özgüven kazandığını söyleyerek, Türkiye'nin çevresiyle bütünleştiğini, ayrıca BM Güvenlik Konseyi üyeliği, Medeniyetler İttifakı, İKT Genel Sekreterliği gibi gelişmelerle küresel iddialar taşıdığını da kaydetti.

        "Komşu ülkelerle ilişkilerde sıfır problem"

        Dışişleri Bakanı Davutoğlu, komşu ülkelerle ilişkilerde "sıfır problem" konusunda ciddi ilerleme kaydedildiğini, "sıfır problem" konusunun idealizmden çıkarak gerçeğe dönüştüğünün görülmesiyle birlikte, bunun bölgesel bir norm olmaya başladığını bildirdi.

        Türkiye'nin kara sınırları ve deniz sınırlarıyla komşuları bulunduğunu, Ukrayna, Rusya, Mısır gibi ülkeleri de Türkiye'nin komşusu olarak gördüklerini belirten Davutoğlu, "Dışişleri Bakanlığını merkez alarak bin kilometre çapında bir daire çizdiğinizde, içine yaklaşık 25 ülke, 3 bin kilometrelik bir daire çizdiğinizde de bu dairenin içine 75 ülke giriyor. Küresel bir güç olan ABD ise bu kadar komşu ve yakın havzaya sahip değil" dedi.

        Bu kadar çok ülkeyle komşu olmanın riskleri olduğu gibi avantajlarının da bulunduğunun altını çizen Davutoğlu, komşu ülkelerle maksimum işbirliği çerçevesinde serbest ticaret anlaşmaları yapıldığını ve siyasette yeni bir dil kullandıklarını ifade ederek, "Örneğin Suriye ile Stratejik Konsey kurarken, ilk kez ekonomik işbirliği değil, ekonomik entegrasyon tabirini kullandık. Biz komşularımızla ekonomik entegrasyon istiyoruz" diye konuştu.

        Körfez İşbirliği Konseyi ile stratejik diyalog toplantısının geçen hafta içinde İstanbul'da yapıldığını hatırlatan Davutoğlu, bunun bir ülkeyle yapılan ilk toplantı olduğunu ve oraya katılanların, Türkiye'yi "düzen kuran, istikrar üreten" bir ülke olarak gördüklerini söyledi.

        Türkiye'nin Güneydoğu Avrupa Platformunun dönem başkanı olduğunu ve bu bölgeye yönelik ziyaretlerine Romanya ile başladığına işaret eden Davutoğlu, "Gelecek hafta Sırbistan'a gideceğim. Daha sonra Karadağ, Makedonya ve Kosova gibi ülkeleri ziyaret edeceğim. Ayrıca Balkan ülkelerinden bazı bakanları biz burada ağırlayacağız" dedi.

        Komşu ülkeleri sayarken, dış ticaret bağlamında Kuzey Afrika'nın da Türkiye'nin komşusu sayılması gerektiğini anlatan Davutoğlu, Kazakistan'a da aynı şekilde baktıklarını ifade etti.

        "Yeni Osmanlıcılık" tabirini hiçbir zaman kullanmadığını ve kullanmayı doğru görmediğini vurgulayan Davutoğlu, devletler arasında ağabey-kardeş ilişkisi bulunmadığını belirterek, "Biz nasıl kimseden emir almıyorsak, kimseye emir de vermek istemiyoruz. Otururuz birlikte bir dünya kurarız" diye konuştu.

        Türkiye ile Suriye ilişkilerinin "etle tırnak" gibi olduğunu ifade eden Davutoğlu, aynı ilişki türünün yakın komşuların yanı sıra yakın havzalarda bulunan ülkeler için de geçerli olması gerektiğini belirtti.

        Davutoğlu, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile dün görüştüğünü ve Abbas'ın Kıbrıs Rum basınında çıkan haberlere ilişkin söylentileri kesin bir şekilde yalanladığını kaydederek, "Abbas, ne kapalı kapılar ardında, ne de başka bir yerde bu ifadeleri kullandığını, Türkiye'ye karşı böyle bir tavır içinde olmasının söz konusu olamayacağını bana ikili görüşmelerimizde söyledi" diye konuştu.

        Irak-Türkiye ilişkileri

        Irak ile Türkiye arasındaki ilişkilerin tarihten bu yana iç içe geçmiş durumda olduğunun altını çizen Davutoğlu, "Soğuk savaş dönemi gibi olduğu için, Saddam Hüseyin döneminde biz Irak'taki durumu fark etmemiştik. Son 7 yıl içinde Irak'ı biz tekrar tekrar keşfettik. Irak'taki tüm etnik ve dini, mezhepsel gruplarla ilişki halindeyiz. Gizli veya açık Irak'taki bütün gruplarla ilişki içinde bulunuyoruz. Bütün gruplarla yakın dostluk ilişkisi içindeki tek ülke Türkiye'dir" dedi.

        Irak'ın gelecek 6 ay içinde son 7 yılın belki de en kritik aşamasına geldiğini ifade eden Davutoğlu, Irak'ta Amerikan ordusunun kentlerden çekilmeye başlaması ve kentlerde bir taraftan Irak güvenlik güçleri, diğer taraftan peşmerge gruplarının ellerinde silahlarla yan yana bulunmasının büyük bir güvenlik riski oluşturduğunu söyledi.

        Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Irak'ta geçen yıllarda güvenlik alanında gelişme görülmeye başladığını, ancak son dönemde etnik ve mezhepsel temelli çekişmelerin arttığının gözlemlendiğini bildirdi.

        Iraklıların ortak bir değer etrafında buluşması gerektiğinin altını çizen Davutoğlu, "Irak'ın birliği etrafında tüm grupların bir araya gelmesini istiyoruz. Türkiye bunu samimiyetle desteklemektedir. Bizim için Erbil ile Basra arasında bir fark yoktur. Irak politikamız, sadece kuzey Irak'tan gelecek olumlu veya olumsuz bir duruma bağlı değildir, bütün Irak Türkiye'nin ilgi alanındadır" dedi.

        Gelecek süreçte terör örgütü PKK konusunda neler olacağının sorulması üzerine Davutoğlu, konuyla ilgili gelecek yıl ocak ayında Irak'ta yapılacak genel seçimlere kadar ciddi çabaları olacağını ifade ederek şöyle dedi:

        "Irak'ın bir kez dünya sahnesine dönmesi durumunda, Türkiye ile enerji, ekonomi, güvenlik alanlarında yapacağı olağanüstü işler bulunuyor. Onun için geçen yıl Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Bağdat'a yaptığım ziyarette üst düzey stratejik konsey oluşturuldu.

        Bu konseye Irak Başbakanı Maliki ile Türkiye'nin Başbakanı Erdoğan başkanlık edecek, icracı bakanlar da bu konseyde yer alacak. İki hükümet, ortak kabine toplantısı gibi bir toplantı yapacak. Bu da bölgede ilk kez olacak bir durum."

        Terör örgütü konusunda Dağlıca baskınıyla başlayan süreçte kriz ortamından artık işbirliği ortamına geçildiğini anlatan Davutoğlu, "Dağlıca saldırısı, uluslararası hukuk anlamında bize her türlü hakkı veren bir saldırıydı" ifadesini kullandı.

        Terör örgütünü Irak'ta izole ettiklerini, PKK'nın hedefinin Türkiye'yi kuzey Irak ile karşı karşıya getirmek olduğu belirten Davutoğlu, "Terörle mücadelede sadece teröristle mücadeleyi ele alıyoruz. Kürt kardeşlerimizle bir problem olamaz, içeride zaten olamaz. Bu Türkiye'nin tarihine aykırıdır. Kuzey Irak'ın bütünlüğünü tehdit olarak algılamamız mümkün değil. Orada konuşlanmış bir örgütü tehdit olarak algılıyoruz. Kürt vatandaşlarımızın Türkiye'nin birliği ve bütünlüğü içinde kendilerini tam bir aidiyet hissiyle buraya ait olmalarını hissettirecek bir yaklaşım içindeyiz" dedi.

        Nabucco projesi

        "Avrasya denkleminde Nabucco'nun merkezi bir önemi var" diyen ve bu boru hattının bölgeler arası bir bağlantı hattı oluşturduğunu ifade eden Davutoğlu, geçen yıl Gürcistan'da meydana gelen olayların Kafkasya denklemini olumsuz etkilediğini, Nabucco'nun ise bunu olumlu yönden gösterdiğini belirtti.

        Nabucco'nun, bölgeler arasındaki işbirliğinin Türkiye üzerinden ne kadar kolay gerçekleşebileceğini gösterdiğini söyleyen Dışişleri Bakanı, bütün bu hat üzerindeki ülkeleri birbirine bağlayarak, bir anlamda geçilecek yolu hazır hale getirdiklerini ifade etti ve şunları söyledi:

        "Türkiye Doğu-Batı ekseninde gaz hareketinin merkezi haline geldi. Türkiye ile Rusya arasında doğalgaz konusunda bir rekabet olmaz. Aksine iki ülke arasında çok boyutlu stratejik bir işbirliği bulunuyor. Enerji Bakanı ve ben, aynı anda Rusya'daydık. Rusya ziyaretinde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile yaptığım görüşmede de bunu teyit ettik."

        Türkiye'nin Kafkasya'da yaşayan bütün etnik gruplarla ilişkisi bulunduğunu ve ilkesel olarak hiçbir yerde etnik veya mezhepsel çatışmayı desteklemeyeceğini ifade eden Davutoğlu şunları kaydetti:

        "Türkiye, bu çatışmaların azalması taraftarıdır. Yukarı Karabağ'daki Ermeni işgali 17 yıldır devam ediyor. Yukarı Karabağ'daki bu statüko, Türkiye'nin işine yaramadığı gibi, aynı zamanda Türkiye-Ermenistan ve Azerbaycan Ermenistan ilişkilerine de yaramıyor. Ermeniler arasında, Karabağ'da işgalin devam etmesi halinde doğal bir statü kazanacağına inananlar olabilir. Ancak Yukarı Karabağ'da işgal 170 yıl sürse dahi normallik kazanamaz, bu bir işgaldir. Uluslararası hukuk kuralları ihlal edilmiştir."

        Davutoğlu, bölgedeki bütün ülkelerin daha uygun bir statüye geçebileceğini, Ermenistan ile ilişkilerin 2003 yılından itibaren başladığını ve son bir yıl içinde Azerbaycan ve Ermenistan devlet başkanlarının 6 kez bir araya geldiğini belirterek, "Bu görüşmelerde Türkiye'nin katkısı önemsenmeli. Bölgedeki nihai hedefimiz, Yukarı Karabağ işgalinin sona ermesi ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi, halkların birbiriyle kaynaşmasıdır" ifadesini kullandı.

        Türkiye-ABD ilişkileri

        ABD'nin tarihte ilk defa Afro-Avrasya kıtasından uzakta bir küresel güç olarak ortaya çıktığını ve ABD'nin küresel güç olma statüsünü Afro-Avrasya bölgesinde kurduğu irtibatlarla sürdürebileceğini anlatan Davutoğlu, Türkiye'nin Afro-Avrasya'nın tam merkezinde yer aldığını ve bu iki unsurun birbirini tamamladığını belirtti.

        ABD Başkanı Barack Obama'nın hem Türkiye'de, hem de Kahire'de kullandığı dilin, Türkiye'nin son yıllarda kullandığı dil olduğunu kaydeden Davutoğlu, "şer ekseni" söyleminden Obama'nın kullandığı söyleme geçişin önemsenmesi gerektiğini söyledi.

        ABD ile geçmişe dayalı son derece kurumsal bir ilişki bulunduğunu, hem NATO, hem de ikili ilişkilerde uzun bir geçmişin var olduğunu ifade eden Davutoğlu, "ABD ile son dönemde söylemde ve düşüncede büyük bir paralellik olduğunu görüyoruz. İki ülkenin ortak menfaati, bölgesel ve alt bölgesel düzenlerin kurulma ihtiyacıdır. Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir perspektif görüyoruz" diye konuştu. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, gelecek hafta 9 Afrika ülkesinde göreve başlayacak büyükelçileri açıklayacaklarını sözlerine ekledi.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa