Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Filmlere konu olacak bir aşk yaşadı
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İzlediğim ilk filmi Kıbrıs’ta Türklere yönelik zulmü konu edinen ‘Sezercik Küçük Mücahit’ti.

        Henüz çocuktum.

        EOKA'cıların başı ‘Dimitri’yi canlandırmıştı.

        “Bir insan nasıl olur da bu kadar kötü olabilir” diye nefret etmiştim.

        ‘Dimitri’den öylesine etkilenmiştim ki o gece gördüğüm kâbusta tıpkı filmde olduğu gibi kötü adamlar evimizi basıp bizi öldürmüştü.

        Sabah uyandığımda dudaklarım uçuklamıştı.

        Gençlik yıllarımda ise ‘Atla Gel Şaban’da ‘Şiki Şiki Baba’ sahnelerinde ‘Davut’un hallerine öylesine kahkahalar atmıştım ki…

        Kaç kez izledim bilmiyorum ama ne zaman izlesem aynı tonda kahkahalar atmaya devam ediyorum.

        İşte öyle bir oyuncuydu.

        Nefret ve kahkaha…

        İki uçta da en yüksek duyguyu oluşturacak kadar iyi bir oyuncuydu.

        Turgut Özatay…

        REKLAM

        Beyoğlu’nda karşılaştığımız zaman selam verip kendimi tanıttım. Sonra da “Turgut Bey, size bir soru sormak istiyorum. Bir çay içebilir miyiz?” dedim.

        “Olur” diyerek en yakındaki kafeye gidip kapı önündeki tabureye oturduktan sonra “Sor bakalım” dedi.

        Sordum; “Kariyeriniz boyunca rol aldığınız sinema filmlerinin ortalaması 36 günde bir film. Çekim sürelerini göz önüne alacak olursak biri biter bitmez diğer çekime girmiş olmalısınız. Allah aşkına, o kadar çalışma gücünün, arzusunun temelinde hangi etmenler vardır? Bu kadar çok çalışmaya hayatta kim bilir neler kaçırdınız. Neleri kaçırdınız?”

        “GÖRDÜĞÜN GİBİ KEÇİLERİ KAÇIRDIM”

        “Öyle bir kahkaha attı ki… Bırakın yan masada oturanları, sokakta o anda kim varsa dönüp bize doğru bakıp gülümsedi.

        “Gördüğün gibi keçileri kaçırdım” dedi.

        Sonra da “Şaka yapıyorum” diyerek sözlerine şöyle devam etti; “Bak evlat! Mesleğime buradan 50 metre ötede bulunan sinemada başladığımı söylemeliyim. Sinema öyle bir uğraştır ki dünyanın en güzel mesleğini onlarca yıl icra edebildiğim için kendimi çok şanslı addediyorum. Üşenmemişsin kaç günde bir film çektiğimi hesaplamışsın ama şunu unutma, bazen bir günde iki sete gittiğimiz olurdu. Yine de ömrümün setlerde geçtiğini söylemek yanlış olmaz. Ailemi, arkadaşlarımı ve kendimi çok ihmal ettim. Pişman mıyım? Değilim… Dünyaya bir daha gelsem yine sinemaya girerim. Bu iş kanımıza kadar işledi. O yüzden hayatta kaçırdığım hiçbir şey yok. Maddi olarak karşılığını neredeyse hiç alamasak da manevi olarak fazlasıyla aldım. Benim için önemli olan da odur.”

        REKLAM

        1952’de başladığı kariyerini 1999’da sonlandırıp geride bıraktığı 47 yılda 478 filmde rol alan Turgut Özatay, oyunculuğunun aktif döneminde az üretimin gerçekleştirildiği 1990’lı yıllara rağmen çekilen filmlerin % 8’inde rol alma başarısı gösterdi.

        ATLETİZMDE DERECELER ELDE ETTİ

        Emin Özatay, Osmanlı İmparatorluğu’nun otoritesinin zayıflaması üzerine Türkler’in zulüm gördüğü Üsküp’ten 8 Ekim 1912’de başlayan Balkan Savaşları’ndan hemen önce Anadolu’ya göç etti. Tütün eksperliği yapan Emin Özatay'ın Vuslat Hanım ile evliliğinden 30 Aralık 1927’de Manisa’nın Alaşehir ilçesinde dünyaya geldi.

        İlkokulu ve ortaokulu İzmir’de okuyan Turgut Özatay ile arkadaşları okuldan çıktıktan sonra kendi aralarında eve kadar koşu yarışı yapıyorlardı. Bütün o yarışları da Özatay, açık ara kazanıyordu. Bunun farkına varan babası oğlunu atletizme yönlendirerek bir kulübe kaydettirdi.

        İzmir’de başladığı ve 100 metre ve 200 metrede dereceler elde eden Turgut Özatay, atletizme liseyi okuduğu Ankara’da da devam etti.

        Liseden mezun olduktan sonra İzmir’e dönen Turgut Özatay, atletizmi bırakarak ailesinin geçimine yardımcı olmak için zaman zaman balıkçılık, zaman zaman semt pazarcılığı ve seyyar kitap satıcılığı yaptı.

        REKLAM

        ‘Halikarnas Balıkçısı’ olarak bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı ile tanışan Turgut Özatay, ünlü yazardan aldığı teklifi kabul ederek 1948 - 1949 arasında ‘Kırıntı’ ve ‘Mücadele’ adlı gazeteleri yayımladı.

        Gazeteciliği oldukça sevmesine rağmen bir süre sonra giderleri bile karşılayacak kadar para kazanamamaları sonucu Kabaağaçlı ile Özatay, gazetelerin yayımını sonlandırmak zorunda kaldı.

        Cevat Şakir Kabaağaçlı (1890 - 1973)
        Cevat Şakir Kabaağaçlı (1890 - 1973)

        O sıralarda arkadaşlarının telkiniyle yeniden atletizme yönelen Turgut Özatay, 1952’de Finlandiya’nın başkenti Helsinki’de düzenlenen Yaz Olimpiyatları için Türkiye Atletizm Milli Takımı’nın 100 metre koşu yarışına seçildi.

        Helsinki’de dereceye girememesi üzerine atletizmi tamamen bırakma kararı alan Turgut Özatay, rızkını İstanbul’da aramaya karar vererek İzmir merkezli bir nakliyat firmasında çalışmaya başladı.

        CAHİDE SONKU HAYRANLIĞI HAYATINI DEĞİŞTİRDİ

        Turgut Özatay’ın oyunculuk kariyerinin başlamasına erkeklerin onun uğruna birbirlerini bıçakladığı ve aynı zamanda Türk sinemasının ilk kadın yönetmeni olan Cahide Sonku vesile oldu.

        Cahide Sonku (1919 - 1981)
        Cahide Sonku (1919 - 1981)

        Turgut Özatay da bir Cahide Sonku hayranıydı.

        Günlerden bir gün Cahide Sonku’nun filmini izlemek için Beyoğlu’ndaki bir sinemaya gitti.

        O sinemada yönetmen Refik Kemal Arduman da vardı. Arduman ki Türk sinemasının başlangıç döneminden itibaren rol aldığı, yönettiği ve senaryosunu yazdığı filmlerle rüşdünü ispat etmiş mesleğinin gözde sinemacılarındandı.

        REKLAM

        Yakışıklılığıyla, fiziğiyle kalabalıklar içinde oldum olası dikkat çeken Turgut Özatay, o gün, o sinemada Refik Kemal Arduman’ın da dikkatini çekti.

        Yanına gidip sohbet etmeye başladı.

        - Ne iş yapıyorsun?

        - Bir nakliyat firmasında çalışıyorum.

        - Boş ver orayı. Gel seni artist yapayım.

        - Bilmem ki. Benden artist olur mu?

        - Olur, hem de çok iyi olur.

        - Olur o zaman.

        Refik Kemal Arduman (1901 - 1981)
        Refik Kemal Arduman (1901 - 1981)

        Turgut Özatay, kariyerli bir sinemacıdan aldığı teklif karşısında ‘Vardır bir hayır’ diyerek ‘Evet’ demişti demesine ama nakliyat firmasındaki işi ne olacaktı?

        İstanbul’a yeni gelmişti, bir birikimi de yoktu. Sinemadan para kazanıp kazanamayacağı da belli değildi devam edip edemeyeceği de. Nakliyat firmasındaki garanti işini bırakıp yarını ne olacağı belli olmayan sinemaya balıklama atlayamazdı.

        İşe yeni başlamasına rağmen patronunun 15 gün izin verme nezaketinde bulunması Turgut Özatay’ın en çok filmde rol alan oyuncu unvanına sahip olacağı sinemaya başlamasını sağladı.

        Oyunculuk üzerine tek kelime bilgisi olmamasına ve ilk filmi ‘Şaban Çingeneler Arasında’ki adı afişe yazılmayacak kadar küçük rolüne rağmen dikkatleri üzerine çeken Turgut Özatay, övgüler üzerine şevklenerek oyunculuğu ciddiye almaya başladı.

        İlk başrol çalışması olan ikinci filmi ‘Kahraman Denizciler’, 1953’te Çanakkale açıklarında İsveç bandıralı yük gemisi Naboland ile çarpışıp batarak 81 denizcimizin şehit olduğu Dumlupınar denizaltısının hikâyesiydi. Turgut Özatay, filmdeki başarılı performansıyla sinemadaki geleceğinin aydınlanması üzerine nakliyat firmasındaki görevinden istifa ederek birbiri ardına filmlerde rol almaya başladı.

        REKLAM

        UTANCINDAN ARKA SOKAKLARI TERCİH EDİYORDU

        Kamera karşısında gram çekingenliğe sahip olmayan Turgut Özatay, set dışında ise tam tersi bir ruh haline sahipti.

        Gördüğü ilginin verdiği utangaçlık duygusuna kapılmamak için yapımcıların ofislerine yolunu uzatma pahasına Beyoğlu’nun arka sokaklarından giden Turgut Özatay, yine utanmasından dolayı galaların başında boy gösteriyor ama filmini izleyicilerle birlikte izleyemiyordu. Bunun nedenini şöyle açıklamıştı; “Beyazperdede her göründüğümde izleyiciler tezahürat yapıyor, ıslık çalıyor, övgüler sıralıyorlardı. Hem utanıyordum hem de tezahüratlardan dolayı filmin sağlıklı bir şekilde izlenmesi mümkün olmuyordu.”

        Oyunculuk kariyerinin ilk onuncu yılında ülke genelinde şöhrete sahip olan - ki o dönemlerde televizyon, reklam filmi çalışmaları olmadığı için şöhret olmak bir hayli zordu - Turgut Özatay’ın Cüneyt Arkın ve Belgin Doruk ile başrolleri paylaştığı, Turgut Demirağ imzalı ‘Aşk ve Kin’, ABD ve Kanada televizyonlarında yayınlanan ilk Türk filmi oldu.

        Aşk ve Kin (1964 ) Turgut Özatay - Belgin Doruk
        Aşk ve Kin (1964 ) Turgut Özatay - Belgin Doruk

        Zaman zaman başrol, zaman zaman ise karakter oyuncusu olarak kamera karşısına geçen Turgut Özatay hiçbir zaman yapımcılara “Ben sadece başrol oynarım” demedi.

        Bunun başlıca iki nedeni vardı.

        Birincisi; sinemaya hissettiği bağlılık duygusuydu. Eğitimi ve deneyimi olmamasına rağmen ilk filminden itibaren sinema sektörünün ve izleyicilerin kendisine olan güveni ve sevgisi söz konusu bağlılık duygusunun temelini oluşturuyordu.

        İkincisi ise sinemanın tarihi boyunca her dönem varlığını kaygan bir zeminde sürdürmesiydi. Sinemanın, başta ekonomik ve siyasi etmenlerin egemenliği altında olmasından dolayı ‘garanti bir iş’ olmaması Turgut Özatay’a “Başrol oyunculuğuna, karakter oyunculuğuna bakma. Ne gelirse kabul et” düşüncesini yerleştirdi.

        Ayşecik (1960) Muhterem Nur - Turgut Özatay - Zeynep Değirmencioğlu
        Ayşecik (1960) Muhterem Nur - Turgut Özatay - Zeynep Değirmencioğlu
        REKLAM

        Turgut Özatay’ın performansının alâmeti fârikalarından biri şüphesiz sinemayla ilişkisini sadece setlerde kurmamış olmasıydı. Özatay, canlandıracağı karakter için kamera önüne geçmeden önce iyiden iyiye bir saha çalışması yapıyordu. Canlandırdığı karakterin yaşaması kuvvetle muhtemel semtine gidiyor, oranın çevresel özelliklerini sosyal, ekonomik ve kültürel yapısını inceliyordu. Bunun sonunda canlandıracağı karakterin temel özelliklerinin neler olabileceğine yönelik sonuçlar çıkarıyordu.

        Turgut Özatay, çoğu filminde canlandırdığı karakterlerin aksine özel hayatında bar, pavyon ve meyhane gibi gece gezmelerinde görünmezdi. Adı geçen mekânlara sadece karakter analizi yapmak için giden Özatay, çekimlerinin olmadığı gecelerde evine kapanıp kitap okuyordu.

        İTALYAN TURİSTE ÂŞIK OLUP EVLENDİ

        Turgut Özatay, kısa sürede başarılı bir kariyer edinirken özel hayatında mutluluğu İtalya'dan gelen bir turistle yakaladı.

        Limana, San Marco adında bir yolcu gemisi yanaştı.

        Çeşitli ülkelerden turistleri İstanbul’a getiren geminin merdivenlerinden iki İtalyan kadın indi.

        O iki İtalyan kadın, o gün gemi komiseri arkadaşını ziyarete gelen Turgut Özatay ile karşılaştı.

        Turgut Özatay, Ayasofya’ya nasıl gidileceğini soran İtalyan kadınlara adresi tarif etme yerine “Sizi oraya ben götüreyim” teklifinde bulundu.

        Önce Ayasofya’yı sonra da diğer tarihi yerleri otomobiliyle gezdiren Özatay’ın bu tavrı, kibarlıktan öte bir anlam taşıyordu. İki İtalyan kadından biri olan Cinzia Morigi’yi oldukça beğenmişti.

        İki günlük gönüllü rehberliği sırasında Morigi’ye duygularını açamadan geminin İstanbul’dan ayrılması üzerine büyük bir üzüntüye kapıldı.

        REKLAM

        Felsefe doktorası yapan Cinzia Morigi, İtalya’ya dönüşte Turgut Özatay’a bir teşekkür mektubu yazdı. Sarf edilen cümlelerden anlaşılan Özatay’ın duyguları karşılıksız değildi.

        Bir yıl boyunca postacıların çantasında taşınan aşk, Cinzia Morigi’nin ertesi yıl yeniden İstanbul’a gelmesiyle vücut buldu.

        Üç yıl boyunca kâh Turgut Özatay İtalya’ya gitti kâh Cinzia Morigi Türkiye’ye geldi. Özatay’ın İtalyanca, Morigi’nin ise Türkçe öğrenmeleri birlikteliklerinin kısa vadeli olmayacağının en belirgin işaretlerinden biriydi.

        27 Ocak 1968’de Ayaspaşa’daki Gümüşay Apartmanı’nda sade bir törenle kıyılan nikâhta çiftin şahitliğini Necdet Tosun ile Necdet Barlık yaptı.

        Turgut Özatay, evlendikten sonra arkadaşlarına şöyle diyordu; “Hep bekâr kalma niyetindeydim. Beni bekâr kalmaktan kurtaran içten olması ve sade bir yaşamı seven Cinzia’nın bulunmaz meziyetleri oldu.”

        Cinzia Morigi ise ailesine ve arkadaşlarına yazdığı mektuplarda eşinden şöyle söz ediyordu. “Turgut, dünyanın en iyi insanı. Evine ve bana çok bağlı. Bir Türk ile hele Turgut gibi gerçek bir sanatkâr ve üstün bir insanla evlendiğim için mutluyum.”

        Turgut Özatay, eksik kalan parçasını da tamamladığı hayatını daha da anlamlandırmıştı. Keza Cinzia Morigi de öyle.

        Ne var ki hayatın başka bir gerçeği daha vardı.

        O gerçek de bir süre sonra tüm şiddetiyle her ikisine de tokat attı.

        Turgut Özatay, kariyerli bir oyuncuydu. Cinzia Morigi ise öğrenimini gördüğü felsefede kariyer yapmak istiyordu. Özatay işine İtalya’da devam edemezdi. Keza aynı şekilde Morigi de Türkiye’de.

        Kariyer meselesi, bir süre sonra evliliklerinin temelini sarsmaya başladı.

        Birbirlerini ne kadar çok sevseler de önce can sonra canandı. Can yoksa canan zaten olamazdı.

        Filmlere konu olacak kadar ilginç ve derin bir hikâyeye sahip evlilikleri gözyaşlarıyla sona erdi.

        İstemeye istemeye ayrıldılar.

        Turgut Özatay, bir süre sonra hayatı boyunca yanında olacak olan Metin Hanım ile ikinci evliliğini yaptı.

        REKLAM

        GÖZDEN DÜŞMESİ İÇİN HAKKINDA DEDİKODU ÜRETİLDİ

        Turgut Özatay, Türk sinemasının 1950 - 1960, 1960 - 1970, 1970 - 1980, 1980 - 1990 ve 1990 - 2000 olmak üzere 5 döneminde var olabilen ender oyuncularımızdan.

        Öyle ki o 5 dönemde Türk sineması birçok kez radikal değişimlere uğramasına rağmen canlandırdığı her karakterle rol aldığı filme farkındalık katarak Türk sinemasına önemli katkı sağladı.

        Panayırdaki Cinayet (1955) Turgut Özatay - Nebile Teker
        Panayırdaki Cinayet (1955) Turgut Özatay - Nebile Teker

        Turgut Özatay, Türk sinemasının geçirdiği tüm değişimlere rağmen bir çınar ağacı misali yıkılmadan ayakta durmayı başardı.

        Üstelik o ağaç defalarca yıkılmak istenirken…

        Bir yerde başarı olur da kıskançlık olmaz mı?

        Turgut Özatay’ın başarısını kıskanan bazı meslektaşları, izleyicilerin gözünden düşmesi için hakkında Ermeni asıllı olduğuna yönelik söylentiler çıkardı.

        Ne var ki o söylentileri çıkaranların gözden kaçırdıkları şuydu;

        Türk sinemasının en üretken karakter oyuncuları Nubar Terziyan, Danyal Topatan, Kenan Pars ve Sami Hazinses Ermeni asıllı oyunculardı ve izleyicilerin gönüllerinde taht kurmuş, yapımcıların gözdesi olmayı başarmışlardı.

        Adı geçen Ermeni asıllı oyunculara hiçbir zaman tepki göstermeyen izleyiciler bir söylentiyle Turgut Özatay’a mı gösterecekti? Babası Balkan göçmeniydi. Ayrıca Ermeni asıllı olsa ne olacaktı ki?

        Yosma (1966) Selda Alkor - Turgut Özatay
        Yosma (1966) Selda Alkor - Turgut Özatay
        REKLAM

        Turgut Özatay, 478 filmde rol alarak sadece Türkiye’de değil, belki de dünyada bir rekora sahip.

        Peki o kadar filme rağmen serveti ne kadardı?

        Hiç…

        GEÇİNMEK İÇİN KATALOG SATTI

        1990’lı yıllarda Türk sinemasının az üretimde bulunduğu döneme girmesiyle birlikte Turgut Özatay da birçok meslektaşı gibi geçim derdine düştü.

        Rol aldığı filmlerden kazandığı para sadece geçimini sağlayacak kadar olunca ve sigortası da bulunmayınca birikiminin olmaması, emekli olamamasından dolayı geçinmek için ‘Sinemanın Yıldızları’ adlı bir katalog hazırlayıp satmaya başladı.

        Kendisinin ve sinemanın yıldızlarının film karelerinden ve set hikâyelerinden oluşan kataloğu satarak geçimini sağlamaya çalışan Turgut Özatay, 1999’da akciğer kanserine yakalandı.

        Üç yıl süren tedavinin sonunda iyileşemeyen Turgut Özatay, bundan 20 yıl önce, 26 Haziran 2002’de hayatını kaybetti.

        Teşvikiye Camii’nde kılınan cenaze namazına çok az sayıda meslektaşının katılması “Türk sinemasında vefa yok” düşüncesini bir kez daha gözler önüne serdi.

        Cenaze törenine katılan az sayıdaki meslektaşları arasında bulunanlar Turgut Özatay için duygularını şöyle dile getirmişti;

        Hülya Koçyiğit: Türk sinemasının temel direklerini kaybediyoruz. Onlar öylesine Türk halkını etkilemiş insanlar ki... Türk sineması var oldukça aramızda yaşayacaklar. Turgut ağabeyden çok şey öğrendik. O, çok iyi bir aktör olmanın yanında, her zaman düşünceli ve kibar bir beyefendiydi.

        Ferdi Tayfur: Çok beyefendi bir insandı. Zaten kötü adam rollerini hep iyi insanlar oynar.

        Selda Alkor: Turgut Özatay ile oynamayan sanatçı arkadaşımız olmadı, hepimiz çok üzgünüz. Bize düşen, onun Türk sinemasına bıraktığı mirası korumak.

        ÖNERİLEN VİDEO
        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa