Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Bedia Muvahhit'in kariyerini Atatürk devam ettirdi
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        28 Aralık 1895'te Paris'teki Grand Cafe'de gerçekleştirilen gösterimde yer alan 17 kısa filmin birinde trenin gara girişi esnasında salondaki 33 kişi "Tren üzerimize geliyor" diye kendilerini kapıdan dışarı atmıştı. Auguste ve Louis Lumiere kardeşlerin bu gösterimi sinemayı başlatmıştı.

        16 Ocak 1897'de İstiklal Caddesi'ndeki Sponeck Birahanesi'nde Jamin ve Henri kardeşler tarafından Türkiye'de gerçekleştirilen ilk film gösteriminde de salondakilerin tepkisi, Paris'tekilerden farklı değildi. Trenin üzerlerine geldiğini sananlar, üzerlerindeki şoku atlattıktan sonra boğa güreşi filmini daha az endişeyle izledi.

        İstanbul'da ilk film gösteriminin broşüründe duyuru, çeşitli dillerde yapıldı.
        İstanbul'da ilk film gösteriminin broşüründe duyuru, çeşitli dillerde yapıldı.
        REKLAM

        Kimileri şeytan icadı olarak yorumlayıp film izlemenin günah olduğu düşüncesiyle kimileri ise medeniyetin ürünlerinden birinin ülkeye girmiş olmasının mutluluğuyla salondan çıktı.

        İstiklâl Caddesi'nde bu gelişmelerin yaşandığı gün, Büyükada'da bir bebek bu dünyadaki ilk saatlerini yaşıyor, annesi Refika Hanım ile İstinaf Mahkemesi'nde savcı olan babası Mısırlızâde Şekip Bey, hayallerini, umutlarını, inançlarını kızları aracılığıyla bir nesil sonrasına aktarmanın gururunu ve mutluluğunu yaşıyordu.

        Emine Bedia Şekip doğum adıyla dünyaya gelen o bebek, büyüdüğünde tarihe 'ilklerin kadını' olarak geçecekti.

        Bedia Muvahhit...

        Aslında Türk sinemasını başlatan film, "Ayastefanos Abidesi'nin Yıkılışı" değil, komedi türündeki "Himmet Ağa'nın İzdivacı" olacaktı.

        I. Dünya Savaşı çıkmasaydı...

        Fuat Uzkınay'ın Sigmund Weinberg ile ortak yönetmenliğini yaptığı komedi türündeki "Himmet Ağa'nın İzdivacı"nın çekimleri, oyuncularının cepheye gitmesinden dolayı yarım kaldı.

        Çekimler, ancak I. Dünya Savaşı'nın bitiminden sonra 1918'de tamamlanabildi.

        "Himmet Ağa'nın İzdivacı"nın çekimleri tamamlanabilmiş olsaydı Fuat Uzkınay, sinemanın başlangıç noktasında olmayı Sigmund Weinberg ile paylaşacaktı. Fuat Uzkınay, 14 Kasım 1914'te çektiği "Ayastefanos Abidesi'nin Yıkılışı" ile "Türk sinemasını başlatan adam' unvanına tek başına sahip oldu.

        Ayastefanos Abidesi'nin Yıkılışı
        Ayastefanos Abidesi'nin Yıkılışı
        REKLAM

        1915, Fuat Uzkınay'ın görevli olduğu Merkez Ordu Sinema Dairesi adına çektiği iki belgeselle tamamlandı.

        * Anafartalar'da İtilaf Ordularının Püskürtülmesi

        * Harbiye Nazırının Kıta Teftişi ve Batum Manzarası

        1916'ya gelindiğinde Fuat Uzkınay, Merkez Ordu Sinema Dairesi adına belgesel film çekmeye devam etti.

        * Çanakkale Muharebeleri

        * Esir İngiliz Generali

        * General Townsend

        * General Townsend ve Hintli Usera

        * Von Der Goltz Paşa'nın Cenaze Merasimi

        REKLAM

        1916'da Sigmund Weinberg, 'Leblebici Horhor Ağa'yı (İstanbul'da 1876'dan itibaren sahnelenen komedi türündeki operet) aynı adla filme uyarlamak için sete çıktı ama oyuncularından birinin ölmesi üzerine çekimler tamamlanamadı.

        'Leblebici Horhor Ağa' oyununun oyuncuları bir temsil sonrasında görülüyor.
        'Leblebici Horhor Ağa' oyununun oyuncuları bir temsil sonrasında görülüyor.

        * Nâzım Hikmet, 1933'te 'Mümtaz Osman' takma adını kullanarak 'Leblebici Horhor Ağa'yı yeniden senaryolaştırdı. Muhsin Ertuğrul'un yönettiği, Behzat Butak, Feriha Tevfik, Ferdi Tayfur ve Vasfi Rıza Zobu'nun başrolleri paylaştığı film, Türk sinemasının ilk uluslararası ödülünü kazandı.

        1934'te Venedik 2'nci Uluslararası Film Şenliği'nde Muhsin Ertuğrul, 'Onur Diploması'na layık görüldü.

        Bu ödül, Türk sineması adına kazanılan ilk ödül olurken uluslararası organizasyonlarda 'En İyi Film' ödülü için 30 yıl beklemek gerekecekti.

        Metin Erksan'ın yönettiği, başrollerde Hülya Koçyiğit, Ulvi Doğan ve Erol Taş'ın kamera karşısına geçtiği 'Susuz Yaz', 1964'te Berlin Film Festivali'nde 'En İyi Film' seçilerek 'Altın Ayı' kazandı.

        Bu ek bilgilerden ana konumuza dönecek olursak;

        "Himmet Ağa'nın İzdivacı" ile 'Leblebici Horhor Ağa'nın çekimlerine başlanmasına rağmen tamamlanamamış olması, Türk sinemasının konulu ilk filminin hangisi olduğuna yönelik tartışmalara neden oldu / oluyor.

        Sedat Simavi'nin Mehmet Rauf'un aynı adlı dört perdelik oyunundan senaryolaştırdığı 1917 yapımı 'Pençe'de birçok kaynağa göre Bedia Muvahhit de rol aldı. Filmin kopyası olmadığı için bu bilgi kesinleştirilemese de Bedia Muvahhit'in ilk film çalışmasını 1923'ten önce yapamayacağını anlıyoruz.

        Bedia Muvahhit, ailesinin 1921'de Darülbedayi oyuncusu Ahmet Refet Muvahhit ile evlenmesine nasıl tepki gösterdiğini şöyle anlatmıştı; "Ahmet Refet ile birbirimizi sevdik. Evleneceğimiz zaman ailede kıyamet koptu. Amcam Celal Bey, o zaman Maarif Vekili'ydi. Gelmiş anneme. 'Bizim ailede böyle rezalet olur mu? Kızını aktöre vermişsin' demiş. Annem de, sözünü geçiremediğini, zaten evli bir kadın olduğumu söylemiş."

        Bu sözlerinden anlaşılan o ki bir oyuncuyla evlenmesine bile rıza göstermeyen ailesi, Bedia Muvahhit'in oyunculuk yapmasına hiç izin vermez.

        REKLAM

        Bedia Muvahhit'in sinema oyunculuğuna 1923 yapımı 'Ateşten Gömlek' ile başladığı bir röportajındaki cümlelerinden netlik kazanıyor; "Ahmet Refet ile yeni evlenmiştim. Halide Edip Hanım'ın 'Ateşten Gömlek' romanını filme almak istemişler. Halide Edip Hanım da 'bu rolleri ancak Türk kadınları oynayabilir' demiş. Muhsin Ertuğrul, eşimle benim iyi arkadaşımızdı. Geldi. Eşime "karın oynar mı?" dedi. Ben çok sevindim, filmde oynamak o zaman hiç beklemediğim bir şeydi. Birdenbire peki, dedim, filmi çevirdik."

        'Ateşten Gömlek'
        'Ateşten Gömlek'

        "Filmde oynamak o zaman hiç beklemediğim bir şeydi" cümlesinden de anlıyoruz ki Bedia Muvahhit'in ilk film çalışması 'Ateşten Gömlek'...

        Zaten Cumhuriyet'ten önce Müslüman kadınların oyunculuk yapması kanunen yasak olmasından dolayı Bedia Muvahhit'in 1917 yapımı 'Pençe'de rol almış olması mümkün değil.

        Cumhuriyet'e kadar Rum ve Ermeni kadınlar oyunculuk yapıyordu. Afife Jale bir istisna...

        Afife Hanım, (Jale) takma adıyla sahneye çıktı. Birinci perde sahnelendiği sırada yapılan baskında Afife Hanım gözaltına alındı. Bedia Muvahhit, bu durumu "O sıralar Müslüman kadınlara sahne yasaktı, kadın rollerini Ermeniler ve Rumlar oynuyordu. Benden önce 'Jale' takma adıyla bir Müslüman kadın sahneye çıkmış. Daha birinci perdede polisler alıp götürmüş. Bu yüzden birinci Türk kadını olarak beni gösteriyorlar" demişti.

        Neyyire Neyir (1902 - 1943)
        Neyyire Neyir (1902 - 1943)

        Bedia Muhavvit, Türk sinemasının Neyyire Neyir ile ilk Türk kadın oyuncusu olmadan önce bir ilke daha imza attı; Müslüman kadınların memure olarak çalışmalarının öncülerinden biri oldu.

        Şöyle ki;

        İngiliz - Fransız ortaklığında kurulan Dersaadet Telefon Anonim Şirket-i Osmaniyesi'nde tüm santral memureleri ya yabancı ya da yerli azınlıklardandı. Kadınlar Dünyası Dergisi'nin yöneticileri, Müslüman kadınların çalıştırılmamasına gösterdikleri tepkiyi derginin sayfalarına taşıdı.

        Tepki, derginin her yeni sayısında biraz daha artınca Dersaadet Telefon Anonim Şirket-i Osmaniyesi, şirkette Müslüman kadınların da çalışmasına izin verdi. Memurelik için başvuranlar arasında 16 yaşındaki Bedia Muvahhit de vardı.

        Yapılan sınavı kazanan 7 kadından biri olan Bedia Muvahhit, şirkette santral memuresi olarak çalışıp Müslüman kadınların çalışma hayatına girmesine öncülük edenlerden biri olarak da tarihe geçti.

        Dersaadet Telefon Anonim Şirket-i Osmaniyesi'nde çalışan Türk kadınları Yavuz Selim Karakışla tarafından kitaplaştırıldı.
        Dersaadet Telefon Anonim Şirket-i Osmaniyesi'nde çalışan Türk kadınları Yavuz Selim Karakışla tarafından kitaplaştırıldı.
        REKLAM

        Çocukluğu Büyükada'da geçen Bedia Muvahhit, küçük yaşlarda aldığı eğitimle Fransızcayı, komşularından ise Rumcayı öğrendi. Adadaki komşularından ve aile dostlarından olan Yahya Kemal Beyatlı, Tahsin Nahit ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun etkisiyle yaşına göre gelişmiş bir Türkçeye sahipti.

        Büyükada'da dadılarla, aşçılarla büyüyen Bedia Muvahhit, ilkokula Büyükada'daki St.Antoine Okulu'nda başladı. Babasının ölümünden sonra ailesi, ekonomik zorluklarla karşılaşsa da öğrenimi her zaman öncelikli oldu.

        Babasının ölümünden sonra Moda'ya taşınmak zorunda kaldıkları için ilkokulu Kadıköy Terakki Mektebi'nde tamamlayan Bedia Muvahhit, ortaöğrenimine Notre Dame de Sion Lisesi'nde devam etti.

        Mezun olduktan sonra Erenköy Kız Lisesi'nde yaptığı Fransızca öğretmenliğini Darülbedayi'de oyunculuk yapan Ahmet Refet Muvahhit ile tanışıp 1921'de evlendikten sonra bırakan Bedia Muvahhit, 1922'de oğlu Şuayip Sina'yı dünyaya getirdi.

        Halide Edib Adıvar'ın 'Ateşten Gömlek' adlı romanı, 1922'de İkdam Gazetesi'nde yayımlandığında büyük ilgi uyandırdı. Bunun üzerine Muhsin Ertuğrul, romanı filme aktarmaya karar verdi.

        Halide Edib Adıvar, romanının filme aktarılmasına 'Ayşe' ile 'Kezban'ı Türk oyuncuların canlandırması şartıyla izin verdi.

        Ne var ki Müslüman kadınların oyunculuk yapması kanunen yasaktı.

        Bedia Muvahhit - Ahmet Refet Muvahhit
        Bedia Muvahhit - Ahmet Refet Muvahhit

        Osmanlı Devleti'nin son günlerini yaşadığının farkında olan Muhsin Ertuğrul, 'Ayşe' karakterini Bedia Muvahhit'in canlandırmasına karar verdi ama genelde kadın oyuncular Rum ve Ermeni olduğu için 'Kezban' için halihazırda Müslüman bir kadın oyuncu yoktu.

        Muhsin Ertuğrul, memleketin içinde bulunduğu durumdan dolayı İstanbul yönetiminin Müslüman kadınlarının oyunculuk yapmasına karışacak halde olamayacağını fırsat bilip 'Kezban'ı canlandıracak oyuncuyu bulmak için gazetelere ilan verdi.

        İlana sadece bir kişi başvuruda bulundu; kolej öğrencisi Münire Eyüp...

        Münire Eyüp, Sirkeci'de bulunan Kemal Film'in ofisine giderek 'Kezban'a talip olduğunu söyledi. Münire Eyüp, ofiste gün boyu Muhsin Ertuğrul'u bekleyecek kadar rolü ne kadar çok istediğini gösterdi. Ertuğrul, ofise geldikten sonra Münire Eyüp ile kısa bir konuşma yaptı. Akabinde de 'Kezban' rolünü verdi. Zaten tek başvuru yapıldığı için başka bir alternatifi de yoktu.

        REKLAM

        Müslüman kadınlarının oyunculuk yapmasının yasak olmasından ürkmüş olsa gerek Münire Eyüp, 'Ateşten Gömlek'te 'Kezban'ı 'Neyyire Neyir' takma adıyla canlandırarak Bedia Muvahhit ile birlikte Türk sinemasının ilk kadın oyuncusu olarak tarihe geçti.

        İzmir'in işgali sırasında eşi ve çocuğu öldürülünce önce İstanbul'da işgali protesto mitinglerine katılan, sonra Anadolu'da hasta bakıcılık yapan 'Ayşe' ile âşık olduğu 'Binbaşı İhsan'ın ölümle biten öyküsünün anlatıldığı 'Ateşten Gömlek', TBMM'nin kuruluşunun 3'üncü yıl dönümü olan 23 Nisan 1923'te iki ayrı bölüm olarak gösterime çıkarıldı.

        Bedia Muvahhit, 'Ateşten Gömlek'ten sonra eşine ve oğluna daha çok zaman ayırmak için tek filmlik oyunculuk kariyerini sonlandırma kararı aldı. Ne var ki Atatürk, bu kararını uygulamasına engel oldu.

        İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın düzenlediği Genç Günler kapsamında Bedia Muvahhit Ödülü' veriliyor
        İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın düzenlediği Genç Günler kapsamında Bedia Muvahhit Ödülü' veriliyor

        Ahmet Refet Muvahhit, İzmir'de başlayan bir tiyatro turnesi düzenledi. Yeni evlendiği Bedia Muvahhit'i de balayı niyetine İzmir'e götürdü. İbnürrefik Ahmet Nuri Bey'in Fransız Georges Courteline'in eserinden uyarladığı 'Ceza Kanunu'nun temsiline davet edilen Atatürk, oyunda kimlerin olduğunu sorunca kadrodakiler söylendi. Atatürk'ün "Müslüman Türk kızı yok mu?" sorusu üzerine "Bedia Hanım burada" dendi. Atatürk, 'Ateşten Gömlek'i izlediğini, Bedia Muvahhit'in oyunculuğunu beğendiğini dile getirince Ahmet Refet Muvahhit, kadroda son dakika değişikliği yaparak 31 Temmuz 1923'te Kordon Palas Sineması'nda sahnelenen 'Ceza Kanunu'nun 'Sacide' rolünü Bedia Muvahhit'e verildi.

        Oyunun bitiminden sonra Atatürk, boynuna sarıldığı Bedia Muvahhit'e "Evladım çok teşekkür ederim, benim isteğimi yaptın. Fakat sakın 'burada bitti' deme. Bu devam edecek" dedi.

        REKLAM

        Bedia Muvahhit, bunun üzerine balayı niyetine katıldığı turneyi oyuncu olarak tamamladı tamamlamasına ama bu durum ailesinde ikinci bir krizin yaşanmasına neden oldu.

        Annesi Refika Hanım'ın kuzeni Dr. Kadir Paşa, 'Bizim ailede böyle rezalet olmaz. Kızın hem aktörle evlendi, hem sahneye çıktı' şeklinde yaygara koparsa da Bedia Muvahhit, Atatürk'ün kendisinden istediğini yerine getirerek oyunculuğa devam etti. Aynı zamanda 1924'te Darülbedayi'nin kadrosuna girmeyi başararak oyunculuğu resmiyet kazandı.

        Bedia Muvahhit - İsmet İnönü
        Bedia Muvahhit - İsmet İnönü

        1927'de eşi Ahmet Refet Muvahhit'i veremden kaybeden Bedia Muvahhit, eşinin acısıyla bir yıl ara verdiği oyunculuğa 'Üç Kişi Arasında' adlı oyunla dönerken şöhreti sınırları aşıp Yunanistan'a ulaştı.

        1930'da İstanbul'a gelen bir Yunan tiyatro topluluğu tarafından sahnelenen 'Otello'da 'Desdemona' karakterini Rumca sahnelemesi Bedia Muvahhit'in Yunanistan'da büyük sempati toplamasına neden oldu. 1931'de dönemin başbakanı İsmet İnönü başkanlığında Yunanistan'ı ziyaret eden Türk heyetinde yer alan Bedia Muvahhit, Atina Konservatuvarı tarafından fahri diplomaya layık görüldü.

        1998'de PTT'nin Türk meşhurları konulu pul serisinde Bedia Muvahhit'in adına posta pulu basıldı.
        1998'de PTT'nin Türk meşhurları konulu pul serisinde Bedia Muvahhit'in adına posta pulu basıldı.
        REKLAM

        Aynı yıl, Muhsin Ertuğrul'un 'İstanbul Sokaklarında' adlı filminde rol alan Bedia Muvahhit, Şehir Tiyatrosu'nda besteci ve piyanist olarak çalışan Avusturya asıllı Ferdi von Statzer ile 1933'te ikinci evliliğini yaptıktan sonra sinema kariyerine ikinci kez ara verdi.

        Bedia Statzer, tiyatro oyunculuğuna devam ederken eşiyle birlikte her yıl otomobille yaptıkları geziler sırasında Avrupa'daki tiyatrolarda oyunlar izleyerek yabancı meslektaşlarıyla tanışıp vizyonunu genişletti.

        1964 yapımı 'Gel Barışalım'da Bedia Muvahhit, rol arkadaşları Neriman Köksal, Ulvi Uraz, Kenan Pars ve Hayri Caner ile görülüyor.
        1964 yapımı 'Gel Barışalım'da Bedia Muvahhit, rol arkadaşları Neriman Köksal, Ulvi Uraz, Kenan Pars ve Hayri Caner ile görülüyor.

        1951'de 18 yıllık eşinden ayrılan Bedia Statzer, boşandıktan sonra yine 'Bedia Muvahhit' adını kullanmaya başlarken 20 yıl aradan sonra 1953'te 'Beklenen Şarkı' ile sinemaya dönme kararı aldı.

        Türk sinemasının ilk kadın yönetmeni Cahide Sonku'nun ikinci yönetmenlik, Zeki Müren'in ise ilk oyunculuk çalışması olan 'Beklenen Şarkı'dan sonra Bedia Muvahhit, 1975'te 46 filmlik sinema kariyerini bu kez bir daha dönmemek üzere sonlandırdı.

        'Sevinç Gözyaşları' (1965)
        'Sevinç Gözyaşları' (1965)

        YAHYA KEMAL ONA ŞİİR YAZDI

        Yahya Kemal Beyatlı, Büyükada'da komşusu olduğu Bedia Muvahhit'e okuması için sık sık Fransızca romanlar ve piyesler verdi. Arasıra yürüyüşlere de çıkarlardı.

        Günlerden bir gün Bedia Muvahhit'in bütün neşesi üstündeydi. Şakalarıyla Yahya Kemal Beyatlı'nın da olduğu arkadaş gurubundaki herkesi gülmekten kırıp geçirdi. Yürükali'ye yaklaştıklarında, Bedia Muvahhit, Yahya Kemal Beyatlı'nın elinden tutarak, "şu salıncaklarda sallanalım" dedi.

        Yahya Kemal Beyatlı, o günü şiirleştirdi. Dr. Alaeddin Yavaşça da besteledi.

        1987'de 'Devlet Sanatçısı' payesine layık görülen Bedia Muvahhit, yaşının getirdiği rahatsızlıklarla sağlığı 1991'de oğlu Şuayip Sina'yı kaybetmenin acısıyla iyice bozuldu.

        20 Ocak 1994'te 97 yaşındayken hayatını kaybeden Bedia Muvahhit, Aşiyan Mezarlığı'na defnedildi.

        ÖNERİLEN VİDEO
        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa