Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet Resmi İlanlar

Tarık Akan...

O günlerde bir 'Yılmaz Güney lümpen miydi, değil miydi?' tartışması almış başını gidiyordu.

Konuyla ilgili olarak gazeteciler, siyasiler, sanatçılar yorum yapmış, Tarık Akan'dan hiç ses çıkmamıştı.

Oysa Tarık Akan'ın konuyla ilgili görüşü kıymetliydi.

Röportaj talebimi geri çevirmişti.

'Belki fikrini değiştirir' diye çeşitli günlerde tekrar aradım ama her defasında 'Hayır, röportaj yapmak istemiyorum' dedi.

O gün Uludağ'da gördüm;

Kayak takımını omuzlarına yüklemiş telesiyeje doğru yürüyordu.

Peşinden koşup yanına geldim ve

- Tarık Bey, hâlâ aynı fikirde misiniz?

- Beni dağ başında bari rahat bırak.

- Biraz konuşsak, meslektaşız biz.

- Niye, sen oyunculuk da mı yapıyorsun?

- Hayır ama siz gazetecilik okudunuz.

İkna edebileceğimi düşünerek sohbet etmeye çalıştım;

- Tarık Bey! Hava, kayak için çok güzel.

- Kayacak mısın?

- Hayır, kaymayacağım.

- Kaymayacaksan havanın güzelliğinden sana ne?

Telesiyeje bindi, ben de arkasından takip ettim.

Bir ara arkasını dönüp beni görünce gülümsedi.

Tepeye vardığımızda.

Gülümseyerek;

'Aşağıya yuvarlanacak mısın?' dedikten sonra kendini aşağıya bıraktı.

Ben de peşinden koştum.

Aşağıya vardığımda beni bekliyordu, beklerken de kahkaha atıyordu.

Kahkahaları röportaj için içime doğan umudu bir çığa dönüştürdü.

'Benim çocuklar şurada yemek yiyor, yanlarına git. Birazdan geliyorum' diyerek yeniden telesiyeje yöneldi.

Yaklaşık bir saat sonra geldi;

'Teybini çıkar'...

"Lümpen dedikleri Yılmaz Güney, kimsenin cesaret edemediği yıllarda Türkiye'nin sorunlarını gözler önüne sermiş bir adamdır. İsteseler de istemeseler de Yılmaz Güney'in hayatını konu alan film çekilecek. Yılmaz Güney'in adının yaşatılması gerekli. Bu konuyla ilgili olarak ilgili, ilgisiz herkes yeterinden fazla konuştu. Artık herkes sussun, ben konuşacağım.'

Yılmaz Güney'in özel yaşamının sivrililiğinin onu, 'lümpen' göstermeyeceğini belirten Tarık Akan, "Yılmaz Güney, toplumu için çok çalışmış, topluma ışık tutmuş bir sanatçıydı ve bu yüzden başına da gelmedik işler kalmadı. Toplumu aydınlatmanın bedelini hayatının üçte birini hapishanelerde geçirmek zorunda kalarak ödedi'' diye konuştu.

13 Aralık 1949'da İstanbul'da doğdu.

Albay olan babası Hüseyin Yaşar Üregül'ün görevi nedeniyle çocukluk yıllarını Erzurum Dumlupınar ve Kayseri'de geçirdi.

Babasının emekli olması üzerine İstanbul'a döndükten sonra ortaokul ve liseyi Bakırköy'de tamamladı.

Asıl adı Tahsin Tarık Üregül olan Tarık Akan, iki üniversite mezunu...

Önce, günümüzde de birçok ünlünün yaptığı gibi mühendislik öğrenimi gördü.

Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği...

Mezuniyetten sonra mühendisliğin kendisine uygun olmadığına karar vererek

İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü'ne girdi.

Enstitünün akşam bölümünde okuyan Tarık Akan, gündüzleri yakın arkadaşı Zeki İrfanoğlu ile birlikte Ataköy Plajı'nda gazoz satıp kayık kiraladı.

Yine Zeki İrfanoğlu ile birlikte Dolmabahçe Stadyumu'nda gazoz satıp sokaklarda işportacılık yaptı.

Plajda cankurtaranlık da yaptığı söylenir.

Ne var ki yapmamıştır.

Gazoz satmak ve kayık kiralamak için plajda çalışırken yüzmeyi iyi bildiğinden dolayı birkaç kadını ve çocuğu boğulmaktan kurtardı ama cankurtaranlığı meslek olarak hiç yapmadı.

O zamanlar sinema yıldızı yarışmaları şimdikilerin aksine gerçekti.

Yarışmalar, amaçlarına uygun olarak düzenlenirdi.

‘Sinema sektörüne yıldız kazandırmak'...

O dönemlerde kazananlar, yarışmanın ertesi günü 5 - 6 filmlik sözleşme imzalar sonra da ünlü oyuncularla kamera karşısına geçerdi.

Günümüzde film çekmedikleri gibi kazananların adları ertesi günü jüri tarafından bile hatırlanmıyor.

Enstitünün son günüdür.

Tarık Akan, yeni fotoğraflar çektirmiştir.

Zeki İrfanoğlu, fotoğrafları alarak Ses Dergisi'nin bürosuna gider.

Amacı Tarık Akan için Ses Dergisi Sinema Yarışması'na başvuruda bulunmaktır.

Ne var ki başvuru süresi sona ermiştir.

Kayıt yapılmaz.

Zeki İrfanoğlu, abonesi olduğu derginin yöneticileriyle tartıştıktan sonra söylene söylene merdivenden aşağı inerken bir adamla karşılaşır. Sinema eleştirmeni Erman Şener...

Başka bir yönetici olduğunu düşünerek Tarık Akan'ın fotoğraflarını ona da gösterir.

Erman Şener, ‘Süre bitti' diyerek geç kaldığı için Zeki İrfanoğlu'nu azarlar.

Zeki İrfanoğlu'nun üzüldüğünü görünce ‘Ver bakayım şuna' der.

Bakar bakmaz da kalakalır;

‘Bu fotoğraflar bende kalacak. Bir ay sonra yarışma var. Arkadaşınla gelin.'

Yarışmaya 200 kişi katılmıştır.

Tarık Akan, arkadaşının kendisinden habersiz başvuruda bulunduğu yarışmada birinci olarak 10 bin lira para ödülü ve çekimlerine 3 gün sonra başlanacak olan ‘Solan Bir Gül'de rol alma hakkı kazandı.

Rol arkadaşı, Yeşilçam'da çoktan yıldız olmuş olan Fatma Girik...

Paranın bir bölümüyle babasına ve kendisine palto aldıktan sonra kalanını Zeki İrfanoğlu ile birlikte Elmadağ'daki bir gece kulübünde yedi.

Ceplerinde hiç para kalmadığı için Elmadağ'dan Sirkeci'ye yürüyüp Bakırköy'e giden banliyö trenine kaçak bindiler.

Ertesi gün şakalaşırlarken Zeki İrfanoğlu, aktör olmasına vesile olduğu Tarık Akan'ın burnunu kırdı.

Tarık Akan, ilk filminde kameranın karşısına kırık burunla geçmesine rağmen yakışıklılığıyla bir anda dikkatleri üzerine çekti.

Tarık Akan'ın yarışmaya katılması deyim yerindeyse uzatma dakikalarında atılan şampiyonluk golü gibiydi.

İşte o yarışma, Türk sinemasına Tarık Akan'ı kazandırdı.

Kariyerinin ilk yıllarında 'Salon filmleri'nin değişmez oyuncusu olan Tarık Akan, 1973'te 'Suçlu' ile Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde 'En İyi Erkek Oyuncu' ödülünü kazandı.

Tarık Akan'ın kariyerinin ilk yıllarında önemli bir yer tutan Arzu Film'in sahibi Ertem Eğilmez'in iki oğlundan birinin adı Ferdi diğerinin adı ise Ferit'tir.

Ertem Eğilmez, oğlu Ferit Eğilmez'in adından türettiği 'Damat Ferit', Tarık Akan ile özdeşleşerek kariyeri boyunca en bilindik karakteri oldu.

Ne var ki o gün Ertem Eğilmez'in kendisine hakaret etmesiyle Arzu Film'e, dolayısıyla 'Damat Ferit'e veda etti.

'Damat Ferit'e veda etmesi mesleğinin amacını sorgulamasına, sonuç olarak kariyerinin yönünün değişmesine vesile oldu.

Ne Ertem Eğilmez inanabildi ne de sinema sektörü...

"Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı'dan sonra Arzu Film'den ayrıldım. Son bir sahne çektik. Ardından merdivenlerde duracağız. Filmin afişini çekiyoruz. Bir yanımda Kemal Sunal diğer yanımda Halit Akçatepe. Ben de taşın üstüne çıkmıştım, şaka olsun diye...

Ertem Eğilmez kameranın arkasından bana çok kötü hakaret etmeye başladı. Yani herkes sululuk yapıyor orada. Ben de sözüm ona öyle bir sululuk yapmışım. O hakareti yediremedim kendime. O dakika seti terk ettim, gittim. 2 - 3 saat sonra sete geri geldim: 'Arzu Film'den ayrılıyorum ben, sizi bırakıyorum.'

"Ertem Ağabey, şoke oldu. Çünkü 5 yıl vermişim oraya. İnanamadı, 'Yapamazsın' dedi. Ayrılıyorum, bundan sonra ne 'Hababam' çekeceğim ne de başka film. Arzu Film ile çalışmayacağım, piyasaya çıkacağım" dedim. Ayrılışım o ayrılış oldu."

Arzu Film'den ayrıldıktan sonra Tarık Akan'ın ünlü oyun yazarı ve yönetmen Vasıf Öngören ile yollarının kesişmesi kariyerinde kırılma noktası oldu.

Vasıf Öngören, "Kartpostal çocuğu Tarık Akan 40'lı yaşına geldiğinde biter. Sanatçı, her zaman muhalif olmalı" diyerek artık 'Salon Filmleri'nde rol almaması gerektiğini salık verdi.

Tarık Akan, oyunculuk dersleri de aldığı Vasıf Öngören'in öğütlerini dinledi.

Ne var ki öğütler uygulamaya hemen geçmedi.

Arzu Film'den ayrıldıktan sonra başka yapımcıların 'Çapkın Hırsız', 'Kader Bağlayınca', 'Öyle Olsun', 'Bizim Kız', 'Sevgili Dayım' adlı filmlerle 'Jön' karakterlerini canlandırmaya devam etti.

Tarık Akan, her ne kadar o dönemde 'Jön' karakterlerini canlandırmaya devam etse de oyunculuğunun yakın zamanda dönüşüme gireceğinin ilk sinyalini 1977'deki yürüyüşle verdi.

Sinemacıların sansüre karşı yürüyüşünü organize edenlerin başındaydı.

"O yürüyüşü tezgâhlayanların başındaydım. Yavuz Özkan ile beraber tezgâhı kurduk. 'Bütün Yeşilçam'ı Ankara'ya nasıl yürütürüz?' sorusu atıldı ortaya. Yavuz ile ikimiz Vedat Türkali'ye gittik ve onun evinde örgütlenmeye başladık. Bu yaptığımız hem yasaktı, hem de duyulduğu takdirde hapse girebilirdik. Bir dönem sonra aramıza Fatma Girik'i de aldık. Ondan sonra ben İstanbul'dan Ankara'ya kadar DİSK'e bağlı olan bütün sendikalarla görüşmeye gittim ve bütün planlamaları yapıp döndüm. Neticede herkes bir yere toplandı ve Taksim'den otobüslerle hareket edildi. Ankara'da yürüyüş yaptık ve dağıldık. Sonra sorgulamalar başladı. Kimin tezgâhladığını bulmaya çalıştılar ama hiçbir sonuca ve ipucuna ulaşamadılar."

Kariyerinin 'Jön' dönemini bitirip oyunculuğunun dönüşüme uğraması 1978'de oldu.

Aynı yıl içinde 3 sosyal - politik film için kamera karşısına geçti.

'Maden'

'Kanal'

'Sürü'...

Yılmaz Güney, 1974'te Yumurtalık savcısı Sefa Mutlu'yu vurduğundan dolayı hapisteydi. Bu nedenle Güney'in senaryosunu yazdığı 'Sürü'nün yönetmenliğini Zeki Ökten yaptı.

1980'de hiç film çekmeyen Tarık Akan, 12 Eylül Askeri Darbesi ile uygulanan sıkı yönetim, Türk filmlerinin çehresini değiştirdi.

Bu dönemde drama filmlerine yönelen Tarık Akan, Yılmaz Güney'in senaryosunu yazdığı, Şerif Gören'in yönettiği dram - sosyal türündeki 'Yol'da canlandırdığı 'Seyit Ali' ile Cannes Film Festivali'nde 'En İyi Erkek Oyuncu' ödülüne aday gösterildi.

Tarık Akan, ödülü kazanamazken 'Yol', 4 ödül kazandı.

Tarık Akan, Kasım 1981'de tutuklandı.

23 Mayıs 1981'de Frankfurt'ta düzenlenen bir konserdeki konuşmasında devletin dışarıdaki itibar ve nüfuzunu kıracak şekilde, iç durumu hakkında asılsız, menfaatlere zarar verecek şekilde faaliyet gösterdiği öne sürülerek TCK'nin 140. maddesi uyarınca İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı, Tarık Akan hakkında en az 6 yıl 8 ay hapis isteğiyle dava açtı.

Ardından da 'Barış Derneği davası' açılarak hakkında 12 yıl hapis istendi. Toplam 18 yıl 8 ay hapsi istenen Tarık Akan, bu cezalardan beraat etse de davaların sonuçlanmasını beklediği 46 gün boyunca hapis yattı.

Tarık Akan, o günleri şöyle anlatmıştı; "Alıp içeri attılar beni. 'Avukatımı isterim' diyemezsin. Güm güm güm, sırtında yumruk. Bu suçlamalarla elbette benim bir ilgim yok. Ne diye yurt dışında Türkiye aleyhine konuşup, komünizm propagandası yapayım ki! Geri zekalı mıyım ben? Bunları yapan adam Türkiye'ye döner mi hiç? Adamlar kafalarına koymuş, beni içeride tutacaklar bir süre. Suçlamaların hepsi senaryo tabii. Kim mi yazıyordu bu senaryoları? Tabii ki darbeciler."

Duruşmada tanık olarak dinlenen Gülşen Bubikoğlu, İbrahim Tatlıses, Halit Kıvanç, Müjdat Gezen, Perran Kutman, Osman İşmen ve Egemen Bostancı Tarık Akan'ın devletin güvenliğini sarsıcı bir konuşma yapmadığını söyledi.

1981 - 1990 arasında kariyer yolculuğuna aksiyon, dram, sosyal ve aralarında yazdığı tek senaryo olan 'Çark'ın da bulunduğu politik türdeki filmleriyle devam eden Tarık Akan, Bakırköy'de açtığı Taş Mektep ile eğitimciliğe konsantre olmasının da etkisiyle 1990'dan sonra sinemadan belirgin ölçüde uzaklaştı.

Çektiği 5 filmle 2000'li yıllar, Tarık Akan'ın sinemayla kopma noktasına geldiği dönem olurken 'Işık Yontucusu' (2010) ve 'Atatürk'ün Çiçekleri' (2016) adlı iki belgeselle kariyerinde ilk kez yönetmenlik yaptı.

Tarık Akan, 1986'da Yasemin Erkut ile evlenerek 3 çocuk babası oldu.

Barış Zeki Üregül, Yaşar Özgür Üregül ve Özlem Üregül...

Tarık Akan ile Yasemin Erkut, 1989'da boşandı.

Tarık Akan, Türkiye'de dahi bir yönetmen olmamasından yakınırdı.

2001'de yaptığımız röportajda bu konuyla ilgili soruya şu cevabı vermişti;

"Türkiye'de niye dahi yönetmen olmuyor bilmiyorum ama bir Yılmaz Güney vardı. Ben ona dahi yönetmen diyordum. Şimdi aynı şeyi Yılmaz Erdoğan için diyorum. Erken söylediğime de inanmıyorum. Çünkü ilk filminde bu kadar hoş bir yaratıcılığı yakalayan, ilerisi için ışık vaat ediyor demektir. Kendini sinemaya yoğunlaştırırsa, 'İkinci bir Yılmaz Güney geliyor' diyecek kadar iddialıyım."

Tarık Akan, yaptığım röportajda Zeki Alasya'nın "Yılmaz Güney ile Yılmaz Erdoğan arasındaki tek benzerlik Kürt olmalarıdır" açıklamasını nasıl değerlendirdiği yönündeki soruma cevap verirken Yılmaz Erdoğan'ı kıskandığını söyledi;

"Ben bazı arkadaşlarımın sanatçı kıskançlığını çok iyi biliyorum. Ve buna saygı duyuyorum. Elbette sanatçı, diğer sanatçıları kıskanmalı ki arada bir yarış, dolayısıyla iyi işler olsun. Ne var ki kıskanmak birinin gözünü oymak değildir. Ben de Zeki Alasya gibi onu kıskanıyorum ama kıskanmam gözünü oymamı gerektirmez."

Tarık Akan ve mavi kazağı...

Zeki İrfanoğlu, mavi kazağını Ses Dergisi Sinema Yarışması'nın finaline giderken giymesi için Tarık Akan'a verdi.

Tarık Akan, o kazağı, kendisine sinema kapısının açıldığı günü yâd etmek için aralarında 'Hababam Sınıfı'nın da olduğu bazı filmlerinde giydi.

'Jön' olduğu dönemlerde bir erkeğe ne kadar yakışıklı olduğunu ifade etme cümlesi 'Tarık Akan gibi erkek'ti.

Oyunculuğa yakışıklılığıyla başlayıp Türk sinemasına damga vuran Tarık Akan'ın sevgilileri kimdi?

Özel hayatında tam bir ketum olan Tarık Akan'ın sevgililerinden sadece 3'ünü biliyoruz.

Füsun Önal...

Ünlü şarkıcı, 1970'li yıllarda Tarık Akan ile ilişki yaşadığını 2007'de açıkladı.

Atilla Özdemiroğlu ile evli olduğu dönemde aldatıldığını, bu yüzden Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde tanıştığı Tarık Akan ile büyük bir aşk yaşadıklarını itiraf eden Füsun Önal, 'Hayatımdan Sayfalar' adlı kitapta bu konuyu şöyle anlattı; "Elime küçük bir kâğıt tutuşturmuştu Tarık. Baktım ki kâğıtta bir telefon numarası yazılıydı. Hemen garsondan bir kalem isteyip peçetenin üzerine kendi telefonumu yazıp, masanın altına uzattım. Uyurken Tarık'ın güzel yüzüne bakar, 'kadınlar benim yerimde olmak için kim bilir neler vermezdi' diye düşünürdüm."

Tarık Akan, Füsun Önal'ın açıklamalarına hiçbir zaman yorum yapmadı.

Emel Sayın...

Tarık Akan ile Emel Sayın'ın ilişki yaşamaması sanki doğa kanunlarına aykırıydı.

İkisi de bekardı.

Biri çok yakışıklı, diğeri çok güzeldi.

Aynı filmlerde rol almışlardı.

Ve izleyicide sanki rol yapmıyorlar da gerçeği yaşıyorlar izlenimi bırakıyorlardı.

Yıllar boyunca bu yöndeki sorulara cevap vermediler.

2001'deki röportajımızda "Emel Sayın'a âşık mıydınız?' şeklindeki soruma cevap vermesiyle şaşkınlığa uğradım.

" Her insanın güzel anıları, güzel aşkları vardır. Yaşanmıştır, bitmiştir ve bir daha üzerlerine konuşmak yanlıştır. Emel Sayın ile yaşandı bitti saygıyla..."

Emel Sayın'dan aşk itirafı ise Tarık Akan'ın ölümünden sonra geldi; "Tarık Akan ile duygusal bir yakınlaşmamız oldu. Filmlerde beraber olmak etkiliyor insanı..."

Acun Günay...

Tarık Akan'ın 1990'da başlayan ve kamuoyundan gizli olmayan tek birlikteliği ölümüne kadar sürdü.

Hapis yattığı 46 günü 2002'de 'Anne Kafamda Bit Var' adıyla kitaplaştırmıştı.

Zeki İrfanoğlu'na "Sen kozalakları yaz, ben de "Yeşilçam'ı yazayım" dedi.

Kendisi hakkında hiç bilmediklerimizi öğrenecek olmamızın yanı sıra Türk sinemasının ve Türkiye'nin çeşitli dönemlerine onun analiziyle bakma şansımız olacaktı.

Ne var ki akciğer kanserine yakalanınca kitabı bitirmeye gücü yetmedi.

16 Eylül 2016'da vefat etti.

Canlandırdığı farkı rollerle Türk sinemasının en zengin yüzlerinden biri olan, adını efsaneler arasına yazdıran Tarık Akan, Teşvikiye Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından Bakırköy'deki Zuhuratbaba Mezarlığı'na defnedildi.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ