Başkalarının hayatını neden okuruz?
James Joyce'un kırık gözlüğünü, Agatha Christie'nin altındaki yara bandını ve Mark Twain'in çenesindeki jilet kesiğini fark etmek için. Yani ünlü insan büyük yazarları yaraları ve zaaflarıyla da öğrenmek için...
ABONE OLBüyük yazar ve şairler çoğu zaman yapıtlarının ve yarattıkları kahramanların gölgesinde kalır. Tutkulu bir edebiyat âşığı ya da araştırmacı yazar filan değilseniz eğer, geçmişte yaşamış edebiyatçılar hakkında sıralayabileceğiniz dişe dokunur bilgilerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Onlar da klişelerden ibarettir... Emily Dickinson’ın aseksüelliğini, Edgar Allan Poe’nun pedofili eğilimini, Charlotte ve Emily Bronte’nin talihsiz kaderlerini okumak bir noktadan sonra sıkıcı gelir insana...
Başka bir deyişle, sinema uyarlamaları gişe rekorları kıran, pop kültürün çeşitli mecralarında sayısız kez yeniden hayat bulan ölümsüz romanların yaratıcılarını aslında tanımayız. Çoğumuz için klasik edebiyat yapıtlarının arkasında nefes almış, bizim çektiğimiz acıların ve sevinçlerin benzerlerini yaşamış, en az bizim kadar sıradan ve kusurlu gerçek insanlar değil, soyut denebilecek belirsiz gölgeler vardır sanki. Sözgelişi Sir Arthur Conan Doyle, hiçbir zaman kendi yarattığı dedektif Sherlock Holmes kadar ünlü olamamıştır. Fakat insan perdenin arkasında ne olduğunu merak etmeden de duramıyor...