Vergi, kamusal gereksinimlerin karşılanması için özel kesimden kamu kesimine, hukuksal zor altında, karşılıksız ve kesin olarak yapılan parasal bir aktarımdır. Toplumun beklentisi olan kamu hizmetlerinin üretilip sunulmasına yönelik kaynakların sağlanması amacıyla yine toplumdaki bireylere ve kurumlara konulan mali bir yükümlülük olan verginin, vergi hukuku mevzuatımızda tanımı bulunmamaktadır.
Vergiler devletlerin varlıklarını sürdürebilmelerini ve işlevlerini yerine getirebilmelerini sağlayan çok önemli ve verimli gelir kaynakları olarak tarih boyunca değişen ekonomik, sosyal ve siyasal koşullara bağlı bir şekilde gelişmiş ve evrilmişlerdir. Önceleri kamusal gereksinimlerin toplumu oluşturan bireylerin emek katılımı ile karşılandığı bedeni vergiler (ülkemizde mülga yol vergileri) ve mal olarak alınan ayni vergiler (ülkemizde mülga Toprak Mahsulleri Vergisi) bulunmaktaydı. Paralı mübadele döneminin başlamasıyla birlikte vergiler para, para meblağları olarak alınmaya başlanmıştır.
Vergi ödevine egemen olan ilkeleri belirleyen Anayasamız, herkesi kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü kılmaktadır ve vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımını maliye politikasının sosyal amacı olarak saptamaktadır. Ayrıca vergilerin, resimlerin, harçların ve benzeri mali yükümlerin yalnızca kanun ile konulup, değiştirilip kaldırılacağına (verginin yasallığı ilkesi) hükmederek, vergi ödevlilerinin tümünü temel haklar ve özgürlükler yönünden, yürütmenin keyfi, takdiri ve öznel tasarruflarından korumak istemektedir.
Terim olarak ele alındığında vergi, uygulandığı dönemlere göre farklı şekillerde ifade edilegelmiştir. İlk Çağ'da özellikle Roma'da bir "mecburiyet" ("tributum", "haraç"), Orta Çağ'da "hediye ve atıfet", "rica", "yardım, iştirak" ya da "fedakarlık" olarak ortaya çıkmıştır. Yeni Çağ'da 17. ve 18. yüzyıllardan itibaren ise "vergi" terimi, yeniden, kökünde "cebir", veya hiç değilse "iştirak" anlamı olan kelimelerle anlatılmaktadır.
Türkiye'de Osmanlı döneminde ilk örfi vergilerden bazıları "iane" ve "imdadiye" adını taşısalar da sonraları, "şeri" olsun, "örfi" olsun, bütün bu yükümlülüklerin, "teklif"lerin, sonuçta "vermek" esasına dayandığının görülmesiyle "vergi" terimi kullanılmıştır. Halk dilinden geldiği ve özünün Orta Asya'ya uzandığı tahmin edilen bu Türkçe kelime, gayet nesnel bir şekilde, verginin çaresiz verilecek bir şey olduğunu göstermektedir.
Verginin hukuki esası, onu salan ve tahsil eden otoritenin hukuki meşruiyetine dayanmaktadır. Bu otoritenin ancak tamamen hukuk kurallarına uygun bir şekilde koyduğu zorunlulukla alınan paralar, gerçek anlamda birer vergi olarak kabul edilebilecektir. Nitekim tarihte ilk demokrasi mücadelesinin, iktidarların keyfi vergi koymalarına tepki olarak başladığı ve vergi hukukunun, tarihen, anayasa hukukundan önce gelmekte olduğu söylenebilecektir. Parlamentoların kurulması esasen, yönetenlerin mali alandaki aşırılıklarına, yani bir yandan vergi toplarkenki şiddet ve baskılarına, diğer taraftan da vergi harcarkenki savurganlıklarına karşı halkı korumak endişesine dayanmaktadır. Bu suretle, verginin, millet veya temsilcileri tarafından yasama organlarında onanması, kişisel özgürlüklerin en eski ilkelerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Verginin yasallığı ilkesi tarihin derinliklerinden zaman zaman isyanlar ve kanlı çatışmalar yoluyla süzülerek gelmiş, yönetenlerin vergi alanındaki yetkilerini sınırlayarak bireylerin mali bağımsızlığını, temel hak ve özgürlüklerini korumak üzere çağdaş anayasalarda yerini almıştır.
Vergi mali ve mali olmayan amaçlarla alınmaktadır. Vergi toplamada mali amaç esastır, kamu giderlerinin finanse edilmesidir. Mali olmayan amaçlar ise ikincil özellik taşıyıp (iktisadi büyüme ve kalkınmanın gerçekleştirilmesi gibi) iktisadi ve (çevrenin korunması gibi) toplumsaldır.
Vergi sistemleri ile ekonomik kalkınma, toplumsal yapı ve gelişmeler arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Türk vergi sistemi gelişmiş ve sanayileşmiş ülkelerinkiyle büyük ölçüde benzerlikler taşımakta olup gerek vergi konuları ve türleri gerekse tarh ve tahsil yöntemleri itibarıyla (vergi ödevlisinin beyanına dayalı olması) çağdaş bir vergilendirme tekniği sürecine sahiptir.
Türk vergi sisteminde vergiler bir tek kaynaktan değil, çeşitli kaynaklardan çok çeşitli yasalarla toplanmaktadır. Öğretide vergiler, gelirden alınanlar (örn. gelir vergisi), varlıktan (servetten) alınanlar (örn. emlak vergisi), harcamalardan (giderlerden) alınanlar (örn. katma değer vergisi) olmak üzere genellikle konularına göre sınıflandırılmaya tabi tutulmaktadır.
Vergiler teknolojik gelişmelerden, iktisadi yapıdaki değişikliklerden de en duyarlı biçimde etkilenmektedirler. İçinde bulunduğumuz milenyumda dijital ekonomi, yapay zeka ve robotik alanlardaki süreçler ile iletişim teknolojilerindeki baş döndürücü gelişim ve hızlı ilerleme ülkemizde de vergi yasalarını çok sık ve hızlı biçimde değişmek zorunda bırakmaktadır. Eklemek gerekir ki değişim ve dönüşüm süreçleri, vergilerle ilgili kökleşmiş belirli hukuki temel ilkelerin ve kurumların zamanın yıpratmasına karşı büyük ölçüde dayanıklılık kazanmış olması gerçeği karşısında ancak belli sınırlara kadar etkili olabileceklerdir.
YAZAR
Gülsen Güneş