Bugünkü hüviyetiyle Balım Sultan'la (ö. 1516) başlayan, etkisi ve geleneği günümüze kadar uzanan bir tarikattır. Bektaşi an'anesinde Hacı Bektaş'tan sonra ikinci pir kabul edilen Balım Sultan, 1501'de II. Bayezid tarafından Dimetoka'daki Seyyid Ali Sultan tekkesinden getirilerek Sulucakaraöyük'teki Hacı Bektaş Tekkesi'nin şeyhliğine tayin edildi. Balım Sultan içinde yetiştiği Kalenderi gelenekteki teşkilat, doktrin, ayin ve erkanı yeniden düzenleyerek kurduğu Bektaşiliğe uyarlamıştır. Bektaşi tarikatı böylece Osmanlı iktidarının himayesinde kurulmuş oldu. Tarikat II. Mahmud tarafından 1826'da Yeniçeri Ocağı'yla birlikte ilga edilinceye kadar varlığını kesintisiz sürdürmüştür. Bektaşilik bu tarihten itibaren Yeniçeri Ocağı'nın güçlü desteğinden mahrum olarak varlığını devam ettirmiştir. 1908'deki II. Meşrutiyet inkılabından sonra da tekrar faaliyetlerine devam eden Bektaşilik, 1925'te bütün tarikatların, tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla Türkiye'de resmen ortadan kalkmış ise de gerçekte bütün öteki tarikatlar gibi günümüze kadar gelmiştir ve varlığını sürdürmektedir.
Bektaşiliğin gerçek anlamıyla Şiilikle ilgisi yoktur. Bektaşiliği Şii bir tarikat kabul etmek yerine Bektaşilikte Şii tesirlerden söz etmek daha doğrudur. Bektaşiliğin başından beri Sünni İslam'ın itikat ve ibadet esasları karşısında genellikle kayıtsız bir tutum içinde olduğu tarihi bir gerçektir. Bununla beraber az da olsa Sünni İslam'ın ibadet esaslarına zaman zaman riayet eden Bektaşilere her zaman rastlanmıştır. Bu durumu Sünni çevrelerle kaçınılmaz temasların bir tesiri olarak kabul etmek yanlış olmaz.
Tarikatın ibadet anlayışı, Aleviliktekine benzeyen en eski ve temel ayin olan Ayin-i Cem'de kendini gösterir. En az bunun kadar önemli bir ayin de "ikrar ayini" denilen, tarikata giriş merasimidir. Bu iki büyük ayinin dışında Muharrem Matemi, baş okutma ve düşkünlük gibi muhtelif vesilelerle icra edilen daha başka ayin ve erkan da vardır. Kısaca zikredilen bu ayin ve erkan ve daha başkaları daima mevcuttur. Bektaşiliğin kasaba ve şehirlere de yayılmaya başladığı 16. yüzyıldan itibaren Bektaşi ayinlerinin esas icra edildiği meydanın yanında diğer tekkelerdeki gibi sair bölümler de teşekkül etmiş olup mescitler de görülmeye başlamıştır.
Tarikatın mevcut hiyerarşisi Balım Sultan'la tesis edildi. Hacı Bektaş Tekkesi'nde oturan ve bütün Bektaşilerin şeyhi konumundaki olan şeyhe "dedebaba" denir. Ondan sonra her tekkenin başkanlığı demek olan "baba" makamı gelir. Bunlar arasındaki liyakatlilerden dedebabayı temsil etmek üzere halifeler seçilmekteydi. Her tekkede diğer tarikatlarda olduğu gibi "canlar" denilen dervişler vardı. Bunlar tekkelerdeki çeşitli hizmetleri ifa ederlerdi. Canlar muhip tabir edilen müritler arasından seçilirdi. Tarikata henüz resmen kabul edilmemiş olanlara da aşık adı veriliyordu.
II. Bayezid'in Balım Sultan'ı tarikatı kurmakla görevlendirmesi, Bektaşiliğin resmen Osmanlı Devleti'nin himayesinde bulunduğunu göstermektedir. Bu himaye politikasıyla devlet, diğer tarikatlar gibi onu da kontrol altında tutma imkanını elinde bulunduruyordu. Ayrıca Safevi propagandasının Anadolu'da yoğunlaştığı bu devirde II. Bayezid'in bu teşebbüsü yerinde bir siyaset olarak değerlendirilmelidir. Safevi propagandasının hitap ettiği çevrelerle oldukça ortak yanı bulunan Bektaşi muhitlerinin Osmanlı Devleti'nin yanında yer alması devlet adına küçümsenmeyecek bir kazanç olmuştur.
Tasavvuf ve tarikatların İslam kültürüne canlılık ve renk kattığı, zengin bir muhteva kazandırdığı hep söylenegelmiştir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye'de bu konuda ilk sırayı Mevlevilik ve Bektaşiliğin aldığı kabul edilebilir. Mevleviliğin daha kuruluşundan itibaren geniş çapta münevver zümreler ve yüksek idari muhitler içinde gelişmesine karşılık Bektaşilik yarı göçebe bir çevrede doğmuş, zamanla kırsal alanlardan kasaba ve şehirlere intikal etmiştir. İşte Bektaşiliğin bütün tarihi tekamülü müddetince kültür yapısını bu sosyolojik süreç etkilemiştir.
17. yüzyılda Evliya Çelebi (ö. 1684?), Bektaşi tekkeleri hakkında verdiği bilgilerle tarikatın o devirde Anadolu ve Rumeli topraklarındaki yayılış sahalarını belirlemektedir. Bektaşilik Osmanlı döneminde Anadolu dışında başlıca el-Cezire ve Irak, Mısır ve Balkanlar'da yayılmış durumdaydı. Anadolu ve Arnavutluk başta olmak üzere Balkanlar'da sayıları az da olsa halen Bektaşiler bulunuyor. 1990'lara kadar sözü edilen memleketlerdeki siyasi rejimler dolayısıyla Bektaşilik her ne kadar eski durumunu muhafaza etmiyor idiyse de kısmen Arnavutluk ve Yugoslavya'da belli ölçüde de olsa mevcudiyetini sürdürmekteydi. Bugün ise çok daha serbest bir ortam söz konusudur. Halen ABD'nin Michigan eyaletinde Arnavutlar tarafından yönetilen büyük bir Bektaşi tekkesi vardır. Türkiye'de ise Bektaşilik 1925'te öteki tarikatlarla birlikte resmen ilga edilmesine rağmen fiilen mevcuttur.
YAZAR
Ahmet Yaşar Ocak