Toplumsal anlamda kamusal yarara ve yurttaşlık erdemine dayalı bir özgürlük anlayışına dayalı, egemenliğin halka ait olduğu bir politik sistemdir. Kavramın kökeninde Eski Yunan'a ait yasadan başka bir şeye itaat etmeme anlamında bir özgürlük anlayışı mevcuttur. Antik Roma düşüncesinde res publica yani "kamusal şeyler" ya da "kamusal çıkar" kavramlarından türeyen cumhuriyet, ortak yasalara bağlı erdemli yurttaşlık anlamını da kazanmıştır. Eski Yunan'daki anlamlarından ziyade Cicero'nun (ö. MÖ 43) De Re Publica adlı eserinde açıkça gördüğümüz cumhuriyet kavramı halkın parçalı ilgilerinin kamu yararına dönüşümünü ve bu anlamda erdemli yurttaşlığın oluşumunu içermektedir. Eski Yunan'daki yönetime katılma anlamındaki yurttaşlık erdemi Cicero'da kamu hizmetine katılıma dönüşmüştür. Roma'da cumhuriyet, yurttaşların özel olana karşı kamusalı tercih etmesiyle alakalı bir erdemlilik biçimi olarak anlaşılmaktadır.
Machiavelli (ö. 1527) ile birlikte cumhuriyet halkın egemenliğine dayalı siyasal bir rejim anlamını kazanmıştır. Aristoteles'in monarşi/tiranlık, aristokrasi/oligarşi ve politia/demokrasi olarak üçlü bir bağlama oturttuğu iyi ve kötü rejimler skalasını Machiavelli sadeleştirmiş ve Cumhuriyet/Monarşi ikili karşıtlığına indirgemiştir. 17. yüzyıl İngiltere'sinde cumhuriyet, "halkların haklarını" hükümdara karşı koruyan ve kralın aşırılıklarına karşı güvenceler sağlayan bir yönetim anlamında olumlu içerik kazanmıştır. Aydınlanma düşüncesiyle birlikte cumhuriyetin olumlu anlamı yerleşirken monarşi, tek kişinin iktidarı olarak olumsuz ve despotik bir anlam kazanmaya başlamıştır.
Rousseau (ö. 1778) ve Kant (ö. 1804) cumhuriyet kavramına olumlu anlamlar yükleyen ilk filozoflardır. Rousseau'nun genel irade ve toplum sözleşmesi kavramları cumhuriyetin kapısını aralamaktadır. Cicero'nun düşünsel olarak sistematikleştiremediği yasalara boyun eğişin özgürlükle ilişkisini Rousseau, genel irade kavramı üzerine oturtmuştur. Genel irade, kamusal sorular etrafında oluşan bir toplumsal sözleşmeye dayandığından halkın iradesini yurttaşlık erdemiyle de teorik olarak bağlantılandırmaktadır. Genel iradeye dayalı yasalarla yönetilen her meşru yönetim Rousseau'ya göre cumhuriyettir. Aklın tutkulara egemen olduğu genel iradeden neşet eden yasaların tek güç olmadığı yerde sivil toplum da dağılır ve özgürlük despotizm altında yok olur. Kant, ilk kez cumhuriyetin anlamını bir devlet formundan hükûmet etme biçimine dönüştürmüştür. Kant'a göre meşruti monarşiler, anayasal aristokrasiler ve demokrasiler cumhuriyettir. Roussseau'nun genel iradesini saf akla dayalı evrensel hukuk kurallarıyla karşılayan Kant'a göre sonsuz barışın anahtarı da evrensel yasalara itaatten geçmektedir. Saf aklıyla varolan insanın özgürlüğü, tebanın evrensel yasalara itaati ve yurttaşların eşitliği cumhuriyetçi aklın a piorisidir. Cumhuriyetin karşıtı ise artık despotluktur.
Fransız devrimi Rousseau ve Kant'ın düşüncelerinin birleşiminden özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkelerini süzmüştür. Fakat İngiliz cumhuriyetçiliğinin monarşiyle birlikte varoluşu zamanla cumhuriyetin anlam dünyasındaki monarşi karşıtlığının yerine demokrasi-diktatörlük karşıtlığını yerleştirmiştir. Bu anlamda cumhuriyet de liberalizmle birlikte ideolojik bir özgürlük anlayışı olarak kristalleşmiştir. Liberalizmin negatif özgürlüğüne karşı cumhuriyetin pozitif özgürlük anlayışı ideolojik farklılık yaratmıştır. Tocqueville (ö. 1859) ilk kez Fransız Jakobenlerinin yurttaşları bir erdem altında toplama gayretinin terör ve diktatörlüğe yol açtığını söylemektedir. Pozitif özgürlük ağırlıklı Fransız geleneği ortak çıkarlar adına kabından taşıp diktatörleşirken negatif özgürlük ağırlıklı Amerikan demokrasisi de herkesin kendi şahsi çıkarlarına çekildiği ve toplumsal hayatın canlılığını yitirdiği piyasanın dolaylı despotlaştığı bir sistem yaratmıştır. Eşitlikçi pozitif özgürlük üzerine oturan demokrasi anlayışı ile negatif özgürlükçü piyasa odaklı liberalizm kavramlarının 19. yüzyılın sonunda ayrışması sonrasında cumhuriyetçilik halen egemenliğin halk için kullanımı anlamını taşımaktadır. Monarşinin "devlet benim" iddiasının yerini "devlet biziz" iddiasının almasından ibarettir. Cumhuriyet kavramındaki biz ve ortak çıkar temelli yurttaşlığın dayandığı anlam dünyası daha ziyade eşitliği güçlendirmektedir. Eşitlik ise artık özgürlük temelli liberalizmden ayrışmıştır. Bu nedenle çağdaş cumhuriyet yorumları özgürlüğü yeniden cumhuriyetin anlam dünyasına kazandırmaya çalışmaktadır.
Türkçedeki cumhuriyet kavramı ise Arapça "cumhur" kelimesinden türetilmiştir. "Cumhur", toplu halde bulunan halk demekken "cumhuri", halka mahsus olandır. Cumhuriyet ise bu anlamda halka ait olan şeydir. Türk siyasi kültüründe cumhuriyet ilk kurulduğunda saltanat karşıtı olarak homojen bir halk kütlesine dayanan devlet anlamını taşıdığı gibi halk, parti ve devlet birliğine dayalı bir politik sistem anlamını da taşımıştır. Batı literatüründe olumsuz ve olumlu anlamlar kazanan monarşi ve cumhuriyet kavramları Türkçe literatürde gerici/ilerici anlam çiftiyle karşılanmıştır.
Cumhuriyet daha ziyade egemenlikle alakalı bir kavram olmasına rağmen seçimle de ilişkilendirilmektedir. Cumhuriyetin anlamındaki bu tür demokratik kaymalar günümüzde daha sık yaşanmaktadır. Örneğin Türk anayasasının yorumunda cumhuriyet kavramının anayasanın ikinci maddesindeki "laik, sosyal, demokratik bir hukuk devletini" de içerdiği düşünülmektedir. Oysa cumhuriyet kavramı liberalizmle birlikte daha ziyade özgürlük niteliği kazansa da temelde ortak şeyler üzerine oturan bir eşitlik, dahası eşit egemenlik anlayışıdır.
Yakın dönemde tartışmalarda öne çıkan bir isim olan Philip Pettit için ise cumhuriyet, Isaiah Berlin'in tanımladığı pozitif ve negatif özgürlüğün dışında bir üçüncü özgürlük biçimi olan "tahakkümsüzlük olarak özgürlük" anlayışı üzerine inşa edilmiştir. Pettit, Machiavelli'yi takip ederek cumhuriyetin anlamını siyasal eylemlilik ve katılımda değil özgürlük anlayışında bulmaktadır. Cumhuriyet, bireylerin keyfi müdahalelere maruz kalmadığı, ortak çıkarlara hizmet eden yasalar dışında hiçbir tahakküme boyun eğmediği, seçim özgürlüğünün yanında failin de özgürlüğünün olduğu, seçim aralığının genişletilerek yapısal eşitliğin sağlandığı toplumsal iyi üzerine kurulu bir sistemdir.
Nihayetinde egemenlik formları üzerinden politik bir tartışma yaptığımızda cumhuriyeti, toplumsal eşitlik üzerinden sosyal bir tartışma yaptığımızda demokrasiyi ve özgürlük üzerinden normatif ve ekonomik bir tartışma yaptığımızda ise liberalizmi konuşmakta olduğumuzu vurgulamak gerekmektedir.
YAZAR
Bünyamin Bezci