Siyasal karar, davranış ve tutumlarımızın psikolojik faktörlerle ilişkisini ele alan disiplinler arası bir araştırma alanıdır. Politik psikoloji olarak da adlandırılmaktadır. Alan sadece psikoloji ve siyaset bilimini değil aynı zamanda tarihten antropolojiye, ekonomiden biyolojiye, sosyolojiden nörobilime kadar birçok farklı araştırma alanını kesiştiren çok boyutlu bir analitik çerçeveye sahiptir. Bir yandan siyasi karar ve uygulamaların bireysel ve toplumsal psikolojilere yansımalarını diğer yandan da bireysel ve toplumsal psikolojilerin politik tutum ve davranışlara dönüşme süreçlerini incelemesi itibarıyla politik psikolojiyi iki yönlü bir buluşma noktası olarak tanımlamak mümkündür.
Bu sahada çalışanlar biyopsikoloji, bilişsel psikoloji, gelişim psikolojisi, sosyal psikoloji, evrimsel psikoloji, psikopatoloji, kişilik kuramları ve gruplar arası ilişkiler noktasından hareketle oy verme davranışları, dış politika karar alma süreçleri, çatışma çözümü, kitlesel motivasyon, inanç, bellek ve liderlik tipleri gibi konuları incelemektedir. Siyaset psikolojisi disiplininin, olan biteni anlamaya ve anlamlandırmaya dair getirdiği en önemli farklılık, "insan davranışlarının rasyonel olduğu" konusundaki yüzyıllardır süregelen ön kabule yönelik eleştirisidir. Duygu, biliş ve siyasal davranış bağlantısı üzerine odaklanan siyaset psikolojisi, hem belirli konulardaki ampirik ve kümülatif araştırmalara vurgu yapan bir bilgi alanı olarak işlev görmekte hem de psikolojik süreçlerle siyasal ve sosyal davranışlar arasındaki ilişkiyi değerlendirmektedir.
Siyaset psikolojisinin ayrı bir bilimsel disiplin olarak ortaya çıkışı ve erken dönem gelişimi ABD-Avrupa merkezli olarak şekillenmiştir. İlk "sosyal ve politik psikoloji" kürsüsü 1924 yılında Syracuse Üniversitesi Maxwell Okulu'nda kurulmuş, 10 yıl sonra ise Sigmund Freud'un (ö. 1939) öğrencilerinden Wilhelm Reich (ö. 1957), bilimsel nitelikli ilk dergi olan "Journal of Political Psychology and Sexual Economy"yi yayın hayatına sokmuştur. Chicago Üniversitesi'nden Harold D. Laswell (ö. 1978) öncülüğündeki bir grubun liderliğinde psikoloji ile siyaset bilimini birleştiren bir akım başlatılmıştır. Laswell, 1930'da yayınladığı Psychopathology and Politics (Psikopatoloji ve Politika) ve 1948'de yayınladığı Power and Personality (Güç ve Kişilik) başlıklı eserleriyle güç, etki, iktidar, propaganda gibi kavramlar üzerinden dile getirdiği yepyeni açılımlar nedeniyle siyaset psikolojisi disiplininin kurucu babaları arasında yer almaktadır.
Siyaset psikolojisi incelemelerinde dönemsel olarak farklı yaklaşımlar ön plana çıkmıştır. Erken dönem çalışmalarında Sigmund Freud'un öncülüğünde gelişen psikanalitik/psikodinamik yaklaşım, tarihteki önemli kişiliklerin çocukluklarından itibaren maruz kaldıkları baskılama, projeksiyon, arzuları gerçekleştirme, rüya analizleri, lapsus, Oedipus karmaşası gibi olguları ön plana çıkararak liderlerin kişilik gelişimleri ve nevrotik düzeydeki patolojileri üzerine yoğunlaşmıştır. Psikodinamik kuram, yalnızca insan davranışlarının ruhsal nedenlerini analiz etmekle kalmamış, sonrasında büyük grupların ortak değerlerinin oluşum dinamiklerini ilk çıkış kaynakları itibarıyla ele alırken, onları tıpkı bireysel psikolojik süreçler gibi gelişimsel bazda değerlendirmiştir. Bu yaklaşımın ilgi duyduğu alanlardan bazıları "toplumsal kimliğin oluşum süreçleri, ben ve öteki algısının şekillenmesi, kimliksel aidiyetler, olumlu ve olumsuz değer yargılarının içselleştirilme aşamaları, kolektif travma ve yas, toplumsal belleğin şekillenmesi vb." olarak özetlenebilir. Psikodinamik yaklaşımın öncülerinden Erich Fromm (ö. 1980), Erik Erikson (ö. 1994), Vamık Volkan gibi isimler "biyolojik kimlik-toplumsal kimlik", "büyük grup kimliği", "seçilmiş travma", "seçilmiş zafer" gibi kavramların literatüre girmesine önayak olmuş, ideolojik kimlik, milli kimlik, etnisite, terörizm vb. gibi meselelerin gündeme gelmesiyle siyaset psikolojisinin çalışma alanını genişletmiştir. Soğuk Savaş dönemi boyunca iki kutuplu sistemin ürettiği korku, tehdit, caydırıcılık gibi psikopolitik kavramların etkinliği ve siyasi otoriteler tarafından araçsallaştırılması, geniş kitlelerin manipülasyonu konusunda yeni bir ilgi alanı oluşturmuştur.
1960'lı yıllarda bu alanda ortaya çıkan en önemli gelişmelerden birisi de sosyal bilimlerin diğer bütün alanlarını etkileyen "davranışçı yaklaşımın" ortaya çıkmasıdır. Bu dönemde ilk kez anket, mülakat, yüz yüze görüşme gibi teknikler kullanılmaya başlanmış, gözlemlenebilir ve ölçülebilir verilerin toplanması yoluyla belirli düzenliliklerin saptanması önem kazanmıştır. İnsan tabiatına dayalı apriori, yani test edilmemiş ön kabullerle tümevarımcı bir yaklaşımı reddeden bu ekol, matematik ve istatistiğin sosyal bilimler alanına girişi bakımından ciddi bir ivme sağlamıştır. Politik psikoloji açısından davranışçı ekolün önemi, ekonomik, politik ve sosyolojik ortamda koşulların değişmesi durumunda; savaş ve barış döngülerinin sıklığını, oy verme davranışlarının bazı özelliklerini, otoriter rejimlerin insan davranışı üzerindeki etkilerini daha net çözümleyebilme fırsatını sunmasıdır.
Politik psikoloji disiplini açısından 1970'li yıllarda yaşanan en önemli gelişme, Uluslararası Politik Psikoloji Derneği'nin (ISPP) kurulmasıdır. Dünyanın her coğrafyasından katılan ve tarihten antropolojiye, psikolojiden ekonomi ve medyaya kadar her mesleki gruptan üyelerin yer aldığı örgüt, günümüzde de halen çatı kurum olarak etkinliğini sürdürmektedir. Alanda yapılan araştırmaların biyopolitik ve nöropolitik gibi yeni alanlardan beslenerek evrimsel psikoloji ve bilişsel süreçler üzerine yoğunlaşması, bu alanı yapay zeka, veri analitiği gibi sistemlerin devreye girdiği ve psikolojik süreçlerin fizyolojik yansımalarını izleyen yüz tanıma, göz tarama, fMRI, EEG gibi görüntüleme cihazların kullanıldığı bir alana dönüştürmüştür.
YAZAR
Deniz Ülke Arıboğan