"Mutluluk dönemi, insanların en mutlu ve bahtiyar oldukları zaman" anlamına gelen asr-ı saadet terimiyle, genel olarak Hz. Muhammed'in (s.a.v.) peygamber olarak yaşadığı ve sonraki nesillere örnek olan dönem kastedilmektedir. Bununla birlikte bazen Hulefa-yi Raşidin dönemini bazen de tabiin ve tebe-i tabiin devirlerini de içine alacak şekilde kullanılmaktadır. Bu ifade özellikle Türkçede yaygın olarak kullanılmış ancak içeriği itibarıyla eskiden beri İslam dünyasında kabul görmüştür. Osmanlı Türkçesinde aynı anlamda "vakt-i saadet" ve "zaman-ı saadet" tabirleri de kullanılır. Yine Asr sûresinde "ve´l-asr" ifadesindeki yeminin çeşitli anlamları yanında Hz. Peygamber'in nübüvvetiyle başlayan İslam'ın doğuş dönemini vurguladığı da ifade edilmiştir.
En ideal zaman ve örnek dönem olarak kabul edilen asr-ı saadetin bu şekilde isimlendirilmesinde Allah Resûlü'nün, "İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra onlardan sonra gelenler, sonra da onlardan sonra gelenlerdir," (Buhari, "Şehadat", 9, "Feza'ilü ashabi'n-nebi", 1) hadisinin etkili olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber, kötülüklerin yaygınlaştığı, barbarlık ve vahşetin hüküm sürdüğü Cahiliye Dönemi'nden asr-ı saadete geçişte büyük bir değişim gerçekleştirmiş; şirkin etrafında kümelenen insanları tevhit ilkesi etrafında toplamayı başarabilmişti. İslam'ın inanç, ibadet, muamelat ve ahlak ilkeleri Hz. Peygamber'in önderliğinde bu dönemde hayata geçirilmiştir. Dolayısıyla İslam öncesi dönemden asr-ı saadete geçiş, Arap toplumunda yaşanan en önemli dönüşüm hamlesiydi. Bu nedenle Müslümanlar ideal dönem olarak kabul ettikleri asr-ı saadeti yakından tanımaya ve örnek almaya gayret gösterirler.
Müslümanların özlem duydukları bu ilk neslin övülmesinin sebebi alemlere rahmet ve örnek olarak gönderilen Hz. Peygamber'in terbiyesi altında yetişmeleriydi. Onlar, en zor şartlar altında Allah Resûlü'ne ilk desteği verenler ve tebliğin insanlığa ulaştırılmasında canlarını feda etmeyi göze alan örnek nesillerdi. Bu neslin özünü temsil eden ensar ve muhacirleri övgüyle yad eden Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:
"Muhacirlerin ve ensarın ilkleri ile onlara güzelce uyanlardan Allah hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan razıdırlar. Onlara, sonsuza dek hep içinde kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Büyük bahtiyarlık işte budur." (Tevbe 9/100)
Bu döneme saadet sıfatının verilmesi bu zaman diliminde yaşayan Müslümanların her açıdan sorunsuz ve sıkıntısız bir toplumsal hayata sahip olduğu anlamına gelmemektedir. Nitekim ilk Müslümanlar bu dönemde büyük sıkıntılar çekmiş, düşmanların eziyet ve zulümlerine maruz kalmışlardır. Hz. Peygamber döneminin asr-ı saadet olarak nitelenmesi, doğrudan onun varlığı ile ilgilidir. Çünkü bir Müslüman için en büyük saadet, alemlere rahmet olarak gönderilen son peygamberi bizzat görüp tanıyarak, doğrudan vahye muhatap olarak bu en üstün insanın rehberlik ettiği, en saf şekliyle öğrendikleri hayat tarzını yaşayarak dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmak demektir.
YAZAR
Mahmut Kelpetin