Aytaç Doğan, ikinci solo albümünü yayınladı
Kanun virtüözü Aytaç Doğan, ikinci solo albümünü yayınladı: "Kanun Resitali 1". Bu vesileyle ünü Ortadoğu'yu aşan müzisyenle çocukluğunu, müziğe başladığı yılları konuştuk
ABONE OLYıl 1987. Bursa’dan İstanbul’a 12 yaşında üstün yetenekli bir çocuk geliyor. Fısıltı gazetesi dolanıyor: “Bursa’dan bir çocuk gelmiş, kanundan farklı farklı sesler çıkarabiliyormuş.” Müzik piyasası onunla çalışmak için neredeyse sıraya giriyor. Yıllar içinde Taksim Trio’yla tanıdığımız o yetenekli çocuk Aytaç Doğan, şimdi 40 yaşında. 28 yıla neler sığdırmadı ki, ünü dünyaya yayıldı. HT Cumartesi'nden Ekin Türkantos'un haberi...
Türkiye’nin en önemli kanun virtüözlerinden Doğan da İsmail Tunçbilek gibi kariyerinin bir döneminde Mısır’da ve İsrail’de bulundu. Dubai’de Viyana Senfoni Orkestrası, Mısır’da Kahire Senfoni Orkestrası’nda yer aldı. Mısırlı Ahmet ve Ömer Hayrat ayrıca Hindistan’ın güçlü seslerinden Talat Aziz ile çalıştı. Taksim Trio’nun başarısı ise zaten ortada. Tüm bunların yanı sıra bir de kendi çalışmaları var, bugünlerde yeni çıkardığı ikinci solo albümü “Kanun Resitali 1”in heyecanını yaşıyor. Bu albümde kanuna en çok yakışan 13 eseri Ses Tiyatrosu’nda kaydetti.
‘90’LARDA DÜNYADA GÜZEL BİR KOKU VARMIŞ’
İlk albümünü 2013’te çıkaran müzisyen, ikinci albümü için ancak fırsat bulabilmiş. Ona göre kanun farklı bir enstrüman. Bazen piyano bazen de gitar gibi tınlayabildiğini söylüyor. 90’lı yılların bestelerinin dünya genelinde her zaman ilgi görmesi, albüme koyacağı eserlerin de bu döneme ait olmasında etkili olmuş, “O yıllarda dünyada güzel bir koku varmış demek ki...” diyor. Müzikal olarak enstrümanların sesindenmüthiş etkilendiğini anlatıyor: “Kimi zaman küçük bir çocuk elindeki enstrümanla öyle bir sese vuruyor ki, o seslerin sizden çıkması mümkün değil. Orada yaratıcının adaleti ortaya çıkıyor. Her dokunuşuyla herkese farklı şeyler bahşetmiş. Küçük nağmeler sizi bu dünyanın hazinelerine götürüyor.”
‘ANNEMLE KINA GECELERİNE GİDERDİK’
Doğan yeteneğini “Yaratıcının adaleti” olarak açıklıyor ama aileden gelen genetik zenginliğini ve azmini unutmamak gerek. Anne tarafı Roman, Bursalı; baba tarafı ise Tuncelili. Babasının tarafında hiç müzisyen olmadığını söyleyen Doğan, “Annemle kına gecelerine, düğünlere giderdik, o keman çalardı. Benim önüme de havlu konurdu paralar benim önüme atılırdı” diyor. Roman erkeklerin enstrüman çalması olağan ama kadınlar pek çalmaz aslında, annesi fark yaratan bir kadın olmalı... “Roman kadınların dansla ilişkisi var ama enstrüman çalmaya yönlendirilmiyorlar. Roman kadınların çalışması pek istenmez. Erkek çalışır, kadına müsaade etmez. Yoksa kadınlar bir okusun, sesleri çok güzel olanlar var. Aksi zaten mümkün değil çünkü dört duvar müzikle çevrilmişsin.”
Anneden yana şanslı Aytaç Doğan, ama onu enstrümanıyla tanıştıran darbuka çalan dedesiymiş... Bir gün dedesi eve kanunla gelmiş. Kemal Taşçeşme’den ders almaya başlayan Doğan, 3 ay gibi kısa bir sürede kanunu iyi şekilde çalmayı öğrenmiş. O günlerden şöyle bahsediyor: “Bunu 40 yaşında ancak anlıyorum, ilk başladığım zaman birkaç ayda teknikler oturmaya başladı. Şimdi düşünüyorum da bu, çalışarak olacak iş değil, Allah vergisi.” O sırada Bursa Büyükşehir Belediye Konservatuvarı’na devam ediyor. Şans yüzüne gülüyor ve Bursa’daki kuzeninin aracılığıyla o dönem Seda Sayan, Burhan Çaçan, Gökhan Güney ve Kibariye’nin albümlerini yapan İskender Şencemal’le tanışıyor. Şencemal, Doğan’ı İstanbul’a götürmek için ailesinden izin istiyor. Küçük Aytaç, kendini bir anda daha önce hiç görmediği İstanbul’da bir stüdyoda buluyor. 2 gün arayla pek çok ‘yıldız’ sanatçının albümünde çalıyor.
Albüm kayıtları bittikten sonra Bursa’ya dönen Doğan, o sıralarda ‘Sen Aşıksın Arkadaş’ şarkısını çıkarmış İbrahim Tatlıses’le tanışıyor. Tatlıses, kendi tabiriyle zayıf, kuru bir çocuk olan Doğan’a siyah bir takım elbise bulunmasını ve akşam kendisiyle sahnede çalmasını istiyor. Şans bir kez daha ondan yana.
Ardından Ortadoğu macerası başlıyor. Aslında Taksim Trio’nun temelleri de orada atılıyor. “Orada hayalimizdeki müzisyenlerle bir arada olduk. İsmail de askerden yanımıza geldi, o da oraları başka salladı. Ortadoğu’da projeler yapmaya başlayınca Hüsnü Şenlendirici de bize katıldı. Herkes ‘Bunu bir proje haline getirsenize’ demeye başladı ve Taksim Trio’nun temellerinin atılmasına vesile oldu.
‘TAKSİM TRİO’NUN SAHNEDEKİ BÜYÜSÜ MÜZİKAL BİRİKİMİMİZDEN’
smail Tunçbilek’le mahallede birlikte büyüdüklerini anlatan Doğan, “O dönem çok müzik dinledik. Dünyanın bütün müziklerini caz müziğini de Hint müziğini de aşkla dinliyoruz. Hüsnü’nün müzikal birikimi de 5 yaşında babasıyla çalışmaya başlamasına dayanıyor. Zaten Taksim Trio’nun sahnedeki o büyüsü de müzikal birikimimizden” diyor. Gençken Fenerbahçe Marşı’nı taraftarlar eşliğinde çalma gibi mütevazı bir hayali olsa da Aytaç Doğan genç yaşında dünyanın her yerinde en büyük salonlarda çaldı. Yeteneği, azmi ve yeni albümleriyle daha nicelerinde de çalacak.