Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Müzik Emre Aydın: Seri üretim yoksa var olamazsınız

        Günümüzde müziğin toplumsal hayatımızdaki yeri nedir?

        Zaman zaman düşündüğüm bu soruya bir türlü cevap veremiyorum.

        Müzik sektöründen konuştuğum kişiler de tam bir cevap veremiyor.

        Sanki bir karmaşa, sanki içinden çıkılamaz bir durum var.

        Yeni üretilenler arasında beni başka alemlere götüren şarkı yok.

        Hep eski şarkıları dinliyorum.

        Bugünlerde en çok dinlediklerim;

        'Avant de nous dire adieu' (Jeane Manson), 'Lover Lover Lover' (Leonard Cohen), 'Women In Love' (Barbra Streisand), 'Self Control' (Laura Branigan) 'Nah Neh Nah' (Vaya Con Dios) 'Feliçita' (Al Bano & Romina Power), 'Gönül Ferman Dinlemiyor' (Barış Manço), 'Nick The Chopper' (Barış Manço), 'Resimdeki Gözyaşı' (Cem Karaca), 'Ben Sana Gene Vurgunum' (Nükhet Duru), 'Kan ve Gül' (İskender Doğan), 'One Way Ticket' (Boney M), 'Feryat' (Emel Sayın), 'Hangi Rüzgar Attı Seni' (Zeki Müren), 'Sürünüyorum' (Gülden Karaböcek), 'She Bop' (Cyndi Lauper), 'Afili Yalnızlık' (Emre Aydın), 'Aşkın Yalanmış' (Göksel) ve Modern Talking...

        Önceleri insanların eski şarkılara olan bağımlılığının yaşın ilerlemesiyle eski günlere duydukları özlemle ilgili bir durum olduğunu sanıyordum.

        O da var.

        Ne var ki bu durum sadece eski günlere duyulan özlemin estirdiği nostalji rüzgarıyla açıklanabilir mi?

        Hiç sanmıyorum.

        O halde eski şarkıların yeniden yorumlanması son 10 yılda neden iyiden iyiye arttı?

        Dijital devrim, hayatımızı kolaylaştıran, ufuklarımızı genişleten olanak sağladı ama ruhunu alıp götürdüğü müziği perişan etti.

        Kim ne derse desin yeni şarkılar, eski şarkıların yanında utancından yerin dibine girmeli.

        'Avrupa'nın En İyi Sanatçısı' ödülünü kazanmış Emre Aydın gibi üretici ve birçok şarkısını fenomen bir hale getirmiş bir müzisyenin eski bir şarkıyı yeniden yorumlamasının nedeni de dijital devrimle mi ilgiliydi yoksa kendisinin bu tavrı bir istisna mıydı?

        Anladığım kadarıyla istisnaymış.

        Emre Aydın ile Habertürk HT Stüdyo'da müziğin dijital devrim karşısındaki tavrını da konuştuk, sinemacı yönünü de...

        İbrahim Tatlıses'in sesinden duymaya aşina olduğumuz 'Yalnızım Dostlarım'ı yeniden yorumladın. Neden?

        Aslında bu aralar bir bestemi düzenleyip dinleyicilerime sunmayı planlıyordum. Sonra baktım ki o sonuç tahmin ettiğimden uzun sürecek. Bu boşlukta eğer sahiplerinden izin aldığım takdirde 'Yalnızım Dostlarım'ı yorumlamak istedim. Çünkü bu şarkıyı çocukluğumdan beri çok severim. 'Yalnızım Dostlarım', yıllarca da gururla söyleyebileceğim bir şarkı. Eser sahiplerinden izin istedim, sağ olsunlar beni kırmayarak yorumlama hakkını verdiler. Bir ay içinde hazırlayıp kayıt edeceğimi düşünüyordum. Ne var ki işler hiç de planladığım gibi gitmedi. Bir albüm yapmış kadar yoruldum. Gerçekten çok zorlandık. Her zaman çalıştığım ekip ve içinde İsveçliler de var. Zaten şarkı zor bir şarkı. İsveçliler, 'Biz bu şarkıyı çalıp kayıt edemeyiz' dedi. Onlara armoniyi bile anlatamadım. Ne kadar anlatsam da kâr etmedi. Sonra buradaki ekibimle şarkının % 60 -70'lik kısmını hazırlayıp geri kalanını İsveç'te tamamladık. İyi ki yapmışım. Çok yoruldum ama uğraştığıma değdi.

        REKLAM

        Kendi şarkın ne zaman hazır olacak?

        Şu anda yeni başladık. Bu tip işlerde tarih vermek yanlış olur. Çünkü sürekli sürprizlerle karşılaşabiliyoruz. Herhalde 1,5 - 2 ay içerisinde çıkmış olur.

        Kazandığın ödüller arasında 'Türkiye'nin En İyi Sanatçısı' ve 'Avrupa'nın En İyi Sanatçısı' ödüllerin bulunuyor. Kariyerine baktığında ne hissediyorsun?

        Beğeniyorum. Genellikle doğru adımlar attığımı düşünüyorum. Bir plak şirketim var, aile şirketi diyebileceğimiz bir şirket. Çok fazla değil ama her şeyiyle ilgilendiğimiz sanatçılarımız var. Elbette hatalarım olmuştur, o hatalar o zamanlar bana hataymış gibi gelmiyordu.

        Ne tür hatalardan söz ediyorsun?

        Birkaç majör hatam olmuş. Mesela 'Acaba insanlar gitar müziği duymak istemiyor mu?' diyerek çıkardığım 2 şarkım vardı. O tip majör hatam olmuş ama genel olarak beğeniyorum.

        Müzik şirketinde kimler var?

        Rap müziği yapan Tuğrul Bektaş, Sinan Öksüztepe, Ferah Zeydan, Kaan Beyru, Faça ve ben.

        Faça Grubu...
        Faça Grubu...

        Çağımızın tüketim hızı karşısında şarkılarının girdap içinde yitip gitmemesi için nasıl önlemler alıyorsun?

        Bu klasik bir geyiktir; 'tüketim toplumu' diye. Dijitalleşmeyle beraber iyice artan bir arz var. Özellikle müzikle ilgili inanılmaz bir arz söz konusu. Şu anda bunları konuşurken YouTube'a 4 tane yeni iş yüklenmiştir. Bir müzik mağazasında haftada 30 ya da 40 bin şarkı çıkmıştı. İnanılmaz bir rakam. Şimdi her şey dijitalleşti, buna bağlı olarak şarkı yapımı kolaylaştı. Eskiden bir şarkı kaydedebilmemiz için önce bir demo yapıyorduk, kasete kaydediyorduk. Sonra stüdyoya gidiyorduk. Bu analog kayıttan hemen sonra ilk dijitalleşme zamanlarında bir bilgisayara kaydediyorduk ama o yazılımı kullanmak çok komplikeydi. Şimdi yeni nesil internetle büyüdü ve bir önceki nesle göre daha çok dil biliyor. Ve ulaştıkları kaynak çok fazla. En önemlisi ellerinin altında yazılım bulunuyor. 19 yaşında aklı başında birisi oturup şarkısını kendisi mağazalara ulaştırabiliyor. Sinema da dijitalleşti. Böyle bir devrim her alanda oldu. Dolayısıyla inanılmaz bir arz var. Sürekli yeni işler sunuluyor. Eskiden de piyasayla inatlaşılmaması gerekirdi ama şimdi kim olursanız hiçbir şekilde piyasayla inatlaşabileceğiniz bir durumda değilsiniz. Eğer seri üretime dahil olmazsanız ve yeni bir iş sunmazsanız var olma imkanınız yok. Piyasa nasılsa onun bir ögesi gibi davranmalısınız.

        Bütün bunlar müzik kalitesini nasıl etkiliyor?

        Bence enflasyon yaratıyor ve değersizleşiyor. Şarkı enflasyonu var. Eskiden bir CD'nin 10 şarkısı olurdu ve biz ona bakardık 'Kim yazmış, kim düzenlemiş?' diye. O şarkıyı dinlerdik. Şimdi daha basit ölçekte çocuk okuldan geliyor, çantasını atıyor ve bakıyor ki 20 tane yeni şarkı çıkmış. Tam dediğiniz gibi değerli değil artık ve dinlemesi de kolay. Çok bariz bir sonucu var bunun; geçen günlerde sektörden çok önemli biri bir istatistik paylaşmıştı. O haftanın top 50'sinde ortalama intro girişi maksimum 4 saniyeye düşmüş. Benim ilk yıllarımda bu rakam 30 - 35 saniyeydi. İnsanlar sıkıldığı için introlar kısalıyor. Herkes direkt mevzuya giriyor. Şarkılara nakaratla başlanıyor. Hiç iyi değil sonu ama belli bir yerden sonra o trend de düşüşe geçecektir.

        Senin bu konuyla ilgili öngörün nedir? 'Biz ne yapıyoruz?' düşüncesi oluşup da işler olması gerektiği gibi yoluna sokulur mu?

        Bence bu dünyadaki ekonomik şartlara bağlı. Bununla ilgili öngörüde bulunmak çok zor ama buradan bir geri dönüş de görmüyorum. Yapım kolaylaşınca enflasyon çıkmaya devam edecek. Belki talepte düzelme olur.

        2016'da 'Cinni: Uyanış' adlı korku filmiyle sinemaya da adım attın. Nereden esti?

        Çok seviyorum. 2006'da 'Afili Yalnızlık'ı çıkardığım zaman konserlerden dolayı sürekli yollardaydım. Abartmıyorum, '3 yıl evimi görmedim' desem yeridir. O arada da insan kendisine hobi arıyor. Hobi sahibi olmalısınız, çünkü hayatta kalamazsınız gibi bir durum oluyor. Sadece yoldasınız ve bir otel odası görüyorsunuz. İnsanlar sanıyor ki çok gezip eğleniyoruz. Oysa hiçbir şey gördüğümüz yok. O arada da kliplerimde hep çekim teknikleri öğrenmeye çalışırdım. Babam zamanında fotoğrafçılık yaptığı için merakım da vardı. Djital devrim olunca kamera ve lensler aldım. Londra'da yaşadığım dönem sinema öğrenimi üzerine bir sertifika programına katıldım. 2016'da filmi çektim çünkü o dönem alternatif müzik düşüşteydi. Hiç konser olmuyordu.

        Film çekmeyi tekrar düşünüyor musun?

        Hikâye arıyorum. Hikâye olursa neden olmasın? Sinema benim için ikinci planda. Ben sinemacıyım diye bir iddiam da yok. Sadece hobiden biraz daha ötede. Ama müziğe verdiğim emekle, müzik konusundaki hakimiyetimle sinema kıyaslanamaz. Belki 3 ya da 4 yılda bir beni heyecanlandıracak bir hikâye olursa ve ekibim varsa neden olmasın?

        Emre Aydın, 2016'da iç mimar Eda Aydın ile evlendi.

        Neden korku türünü seçtin?

        O dönemde eşim Eda ile hep korku filmleri izliyorduk. Bu aralar izlemiyoruz, 'Cinni: Uyanış'tan sonra korku filmi dosyasını kapattık. Çünkü korkunun özünü yaşadık. Kopyalarda problem çıktı. Sinemaya kopyaları yolladık ve teknik problem çıktı. Daha işe başlarken 'Ne kadar batıyoruz?' diye girdik. Korkunun âlâsını gerçekten yaşadık.

        'Cinni: Uyanış', 76.778 kişi tarafından izlenip 809.956 TL hasılat elde etti.
        'Cinni: Uyanış', 76.778 kişi tarafından izlenip 809.956 TL hasılat elde etti.

        Filmi 76 bin kişi izledi. Korku filmleri içerisinde o dönemde iyi rakamdı...

        Evet, iyi izlendi. Sağ olsunlar insanlar sahip çıktılar. Çoğu benim müzik aracılığıyla tanıştığım insanlardı. O zaman da çok teşekkür ettim hakikaten sağ olsunlar. Hiç mahcup etmediler.

        Şurada Paylaş!
        Yazı Boyutu

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ

        Habertürk Anasayfa