'7 Güzel Adam'ın Cahit'i
'7 Güzel Adam' şairlerinden Cahit Zarifoğlu, kulağındaki sorun nedeniyle pilot olamadı. Kıbrıs Barış Harekatı'na katılan Zarifoğlu'nun şiirleri İngilizce ve Arapçaya çevrildi
'Korona Günlerinde Şiir'in konuğu edebiyatın '7 Güzel Adam'ın şairlerinden Cahit Zarifoğlu...
Cahit Zarifoğlu, lise öğrencisiyken Kahramanmaraş Güreş Kulübü'nde bir süre güreşle meşgul olduktan sonra pilotluğa merak saldı.
Türk Kuşu Kampı'nda kurs görerek, B sınıfı 'Türk Hava Kurumu Türk Kuşu / Milli Model Uçak Sertifikası' aldı.
Jet pilotu olmak istediyse de kulağında çıkan rahatsızlık nedeniyle Hava Harp Okuluna giremedi.
1961'de liseden mezun olan Cahit Zarifoğlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümüne girdi. Zarifoğlu, üniversiteden mezun olduktan sonra askerlik görevi sırasında 1974'teki Kıbrıs Barış Harekatı'na katıldı.
Diriliş Dergisi, Papirüs Dergisi, Yeni Dergi Dergisi, Türk Dili Dergisi ve Soyut Dergisi'nde şiirleri yayımlanan Cahit Zarifoğlu'nun ilk kitabı, edebiyat çevrelerinde ilgiyle karşılanan 'İşaret Çocukları' oldu.
'Yedi Güzel Adam' adını taşıyan ikinci kitabı modern epiğin başarılı örneklerinden biri olarak kabul edildi.
Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt, Mehmet Âkif İnan ve Alaaddin Özdenören'le birlikte Mavera Dergisi ile Akabe Yayınları'nın kurucuları arasında yer alan Cahit Zarifoğlu, şiirleri İngilizce ve Arapçaya çevrildi.
Son yıllarında çocuk edebiyatına yönelen Cahit Zarifoğlu, 'Yürekdede ile Padişah' adlı kitabıyla 1984'te Türkiye Yazarlar Birliği Çocuk Edebiyatı Ödülü'nü kazandı.
1940'da doğan Cahit Zarifoğlu, 1987'de henüz 47 yaşındayken hayatını kaybetti.
'7 Güzel Adam'
* Cahit Zarifoğlu
* Erdem Bayazıt
* Rasim Özdenören
* Nuri Pakdil
* Mehmet Akif İnan
* Alaeddin Özdenören
* Ali Kutlay
İŞARET ÇOCUKLARI
Yasin okunan tütsü tüten çarşılardan
Geçerdi babam
Başında yağmur halkaları
Anam yeşil hırkalar görürdü düşünde
Daha ilk güzelliğinde
Alnını iki dağın arasına germiş
Bir devin göğsüne benzer
Göğsünden dualar geçermiş
Çarşılar ellerinde ekmek iğneleri
Cami avlularına açılan
Havuz sularına kapılan çocuklar
Görmeden güneşin bütün renklerini
Götürmezlerdi dükkandaki babalarına
Ocaktan akan kaynar yemekleri
Nenelerinin koyduğu avuç taslarına
Başı ve yüreği şahbaz
Kaleleri ağırlayan kadınların
Süslerini kemerlerini
Başlarını ağırlaştıran
Ağır siyah şelale saçlarını
Tutunca gençleşirdi erkekler
Sonra insan o ki denizde
Küçük ve büyük nehirde
Bedeni ıslatan afsunlu suda
Önce niyet sonra yıkanırdı
Zaman dert getirdi sulara
İçinde eski balıkların yattığı kayalar
Savaşan insanların elinde
İnce yontulup taşındı balta mızrak şekline
Anam kanları kuruyan
Kavga ayıran bir kargı elinde
Kara ocağın taşlarına
İşaret koydu çocuklarını
Belinde gezdiren babamın
Beyaz yazılarla kazandığı adları
Yüreği korkuyla kuvvetlendi babamın
Unutup genç gelen günleri
Zamanın sürerken çektiği günleri
Çetin bilmecelerle
Sürdü atını şehirlere
Yün ören at güden kadınlar
Ormanlara tepeden eğilen toprak evlerde
Küçük pencereli karanlık dar odalarda
Uzaktan uzayıp gelen kurt seslerinin
Uzağa çekilip giden
Ayazda donan gülmeler içinde
Ormanlarda süt emziren anne
Unuttu gittikçe uzayan çocuğunu
Hep kaçarmış şehirlerin
Demir dağlarına
Uyuyunca toprak beşiğimde
Sahipsiz kalan
Ellerimden kayan aydınlık günlerim
KOŞU
Mağaralar taştan yolcu örüyor
Böyle üstünlük görülmemiştir bir bebek
Göğü sevmeyi
Ve yerden korkmayı biliyor
Kendine bir ses bekliyor bir sarık
Aleme tanrı
Bir bebek susar nihayet
Sezer de ağaçların otların
Topraktan çıktığını
Bir bebek ağlar
Bir bebek mor ağzından
Bilinir söyleyince
Zerdüşt nereye gittiyse
Hep kartalı gördü
Ve güneş tek hüneriyle
Bir yaprağı kertenkeleyi çakıl taşını
Ve mor olduğunu suların
Beyin tırtıl
Taş taşlar taşların
Dipsiz süresiz seslerine tırmanır
Çünkü ses katlanır
Kazılır kayalara
Ses geçilir iki kaşın arasından
Sonsuz nefes alır
Ülkedir dudakta
Zerdüşt neredeyse
Kartal orada yığınak
O
Zincirli ayakların durmadan çıktığı
Tek bir basamak
Kaya gözlü ağaç saçlı
Taşın içindeki böcek
Bu ilk fırtına kapısında
Taşın içinde böcek
Taşır kendini yürür
Bedenini bir uçtan bir uca
Nabzı vurur dinler şaşırır
Çalışan eşyasını yakalar
Sorar fare kuş balık
Her şey kendi yerinde
Taşın içindeki böcek
Ki inanır
Ve çatlar taş
Gök eğilir
O geçer kartalıyla
Yüreği büyülenir burkulur
Gözleri gerilir
Ağzından bir donanmayla bekler
Mermer yerine şahlanır
Çizilir kanar
Bardağa ilk düşen damlasında
Uyuyan güvercin
Ve ilk taşan damlasında
Bir azgın güvercin
Bulutları saçlarından sürükler
Bayram yerlerini geçer hızla
Bir sabah kartalın bembeyaz kadınıyla
Dağlardan düzlere nehirlerle
Çırpınarak çığlıklar atarak
O
Durmadan saratustra
AYLAK GÖZ
Erkenden aşındırır aşkını
Odaların köşelerine zamansız oturur
Duyarsa bir çocuğun
Oyundan çağrıldığını
Başının her seferinde döndüğü kumarı
Gönlünü bir tarzla kurularken kazanır
Anlarsa yenilen bir kadının
Darda kaldığını
Kendi kendine ardaşak kaçağı
Arada bir bakınır ne yaptığına
Süresiz kıpılır tablolara yan gelir
Ve oturdu mu bir masaya
Hakkını verir çay içmenin
Bu adam kitapların uçlarına
Çizilmiş itilmiş resim
Korkmadan yaşar tebessüm gösterir
Ağır başıyla nöbet alır
Dağdan kaçar şehri çevirir
Ve bırakır gönlünü bir tazı sıçramasına
Erkenden aşındırır aşkını
Anlamaz bir kadının
Süresiz kapılıp yan geldiği tablolara
Severek tebessüm attığını
Ağır başıyla kopar dağdan
Nöbet alır şehri devirir
ÇARŞAMBA: Cahit Sıtkı Tarancı