Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet Resmi İlanlar

Çok uzun yıllardır dünyada yaşanan savaş ve silahlı çatışmaların merkez üssü konumunda bulunan Ortadoğu'nun Batı kıyılarından başlayıp, bir yanına Afrika'yı bir yanına ise Türkiye ve devamında Avrupa'yı alarak devam eden Akdeniz bu kez giderek artan bir askeri gerilimle dünyanın gündeminde.

Akdeniz'in doğusunda aylardır tırmanan gerilim, 2010'larda sakin bir sürece girdiği gözlenen Türk-Yunan ilişkilerini uzun yıllar sonra bir kez daha eski öngörülemez seyrine kavuşturmuş durumda. Gerilimin temelinde ise bölgede bir süre önce keşfedilen hidrokarbon yatakları ve bununla bağlantılı olarak Türkiye anakarasına yakın bölgelerde bulunan Yunan adalarının kıta sahanlığı tartışmaları var. Kıta sahanlığı tartışmalarının altında, Akdeniz'deki ülkelerin deniz sınırlarının nasıl çizileceği sorusu yatıyor. Çizilecek bu deniz sınırları aynı zamanda bölgedeki enerji kaynaklarının nasıl paylaşılacağının belirlenmesi anlamına geliyor.

Yaz ayları Ankara-Atina-Paris üçgeninde peş peşe yapılan sert açıklamalar ve askeri tatbikatlarla geçerken, son haftalarda bölgedeki gelişmelere damgasını vuran ise diyalog çabaları oldu. Türkiye Oruç Reis'i bakım çalışmaları için geri çekerken, Cumhurbaşkanı Erdoğan bunun diyalog kapısının açılması için bir fırsat olduğunu belirtti. Bölgedeki gerilimin baş aktörlerinden olan Fransa'dan da benzer yönde açıklamalar geliyor. Emmanuel Macron MED7 zirvesi sonrası yaptığı 'iyi niyetli diyalog' açıklamasını yinelerken, Alman hükümeti ise olası bir müzakere masasında arabulucu rolü oynamaya hazır gözüküyor.

Karşılıklı gerilimin aylar boyunca tırmandığı Doğu Akdeniz'de, atılan son adımlarla müzakere masası umutları yeşerirken, Avrupa Birliği'nin 24-25 Eylül'deki zirvesi gerilimin gidişatıkonusunda önemli bir rol oynayacak.

DOĞU AKDENİZ'DE GERİLİM NASIL BAŞLADI?

Doğu Akdeniz'de yaşanan gerilimin temelinde yatan asıl konu bölgede bulunduğu düşünülen zengin gaz yatakları. 2009 yılında İsrail açıklarında keşfedilen 280 milyar metreküplük Tamar ve bir sene sonra keşfedilen 620 milyar metreküplük Leviathan gaz sahaları dikkatleri Doğu Akdeniz'de çevirmiş, bunun ardından hem Güney Kıbrıs Rum Kesimi hem de Mısır bölgede farklı keşifler gerçekleştirmişti.

Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin Lübnan, Mısır ve İsrail'le Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmaları imzalayarak bölgeyi tek taraflı olarak 13 parsele bölmesi, KKTC ve Türkiye'nin haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle Ankara'nın tepkisini çekti. Bölgedeki durumu 'oldubitti çabası' olarak tanımlayan Ankara'dan, Türkiye'yi dışarıda bırakan uluslararası girişimlerin başarısızlığa mahkum olacağı yönünde açıklamalar geldi.

GKRY'nin tartışmalı parselleri(AA)

2018 sonunda Exxon Mobil'in Rum Kesimi'nin belirlediği bazı parsellerde arama faaliyetlerine başlaması ve Türkiye'nin buna karşılık Fatih Sondaj Gemisi'ni savaş gemileri eşliğinde Akdeniz'e göndermesi bölgedeki tansiyonu biraz daha artırırken, asıl kırılma noktası ise Kasım 2019'da yaşandı.

Türkiye, 27 Kasım 2019'da Libya ile bir Deniz Yetki Alanları anlaşması imzalayarak, Yunanistan’ın Girit, Karpathos ve Rodos adalarının güneyinde kalan bölgeyi kendi kıta sahanlığı içerisinde kabul ettiğini ilan etti. Atina yönetimi ise anlaşmanın uluslararası hukuku çiğnediğini ve Yunanistan'ın egemenlik haklarını ihlal ettiğini iddia etti.

Bunun ardından Türkiye'nin, Yunanistan'ın hak iddia ettiği bir bölgeye Oruç Reis gemisini göndererek burada araştırma faaliyetlerine başlamış, Atina hükümetinin bölgeye savaş gemilerini sevk etmesinin ardından, Oruç Reis'i koruyan gemilerin sayısı artırılmıştı.

Türkiye-Libya Deniz Yetki Alanı Anlaşması Haritası (Dışişleri)

Türkiye'nin kıta sahanlığı iddialarını gösteren harita (Dışişleri)

TÜRKİYE'NİN DOĞU AKDENİZ'DEKİ TEZLERİ NELER?

Türkiye, Doğu Akdeniz'deki deniz yetki alanlarının paylaşımı konusunda Dışişleri Bakanlığı'nın kendi ifadeleriyle, "Deniz yetki alanları hakkaniyet ilkesine göre belirlenmelidir" tezini savunuyor ve bunun için 'oransal kıyı uzunluğu' ve 'adaların varlığı' faktörlerinin önemine vurgu yapıyor.

Türkiye'nin Akdeniz'deki 1792 kilometrelik kıyı şeridine vurgu yapılan Dışişleri politikası, "Daha uzun kıyı şeridine sahip olan ülkeler daha fazla deniz yetki alanına sahip olmalıdır. Hakkaniyet ilkesini bozan adalara deniz yetki alanı verilmemelidir" tezi etrafında şekilleniyor.

Özetle Ankara yönetimi, Türkiye ve Yunanistan anakaralarına eşit uzaklıkta dikey bir hat çizilerek, bu hattın doğusundaki adalara kıta sahanlığı verilmemesi gerektiğini savunuyor ve bunun uluslararası birçok yargı kararı tarafından desteklendiğini vurguluyor. Yunanistan'a bağlı Midilli, Rodos ve Sisam gibi bazı adalar da bu hattın doğusunda kalıyor.

Türkiye'nin 'hakkaniyet' ilkesi çerçevesindeki çözüm planı (Dışişleri)

Türkiye ayrıca Doğu Akdeniz'deki tezlerini 'Mavi Vatan' konseptiyle somutlaştıran bir politika izlerken, Ankara'nın karşısında kamplaşan bölge ülkelerine sık sık Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin içinde olmadığı hiçbir enerji paylaşım planının başarılı olmayacağı mesajını veriyor ve kıyıdaş ülkeleri müzakere masasına oturmaya davet ediyor.

YUNANİSTAN'IN DOĞU AKDENİZ'DEKİ TEZLERİ NELER?

Atina yönetiminin Doğu Akdeniz'deki kıta sahanlığı tezleri ise Türkiye'nin tezlerinden bir hayli farklı. Yunanistan hükümeti, Türkiye anakarasına yakın bir bölgede bulunan Meis, Kerpe, Kos ve Girit gibi adaların kıta sahanlığı bulunduğu iddiasıyla, Doğu Akdeniz'de geniş bir alanı kendi deniz yetki alanı olarak görüyor.

Yunanistan ve GKRY'nin kıta sahanlığı iddialarını gösteren harita

Yunanistan tezine 1982 tarihli BM Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi'ni dayanak olarak gösterirken, Türkiye ise bu anlaşmayı tanımıyor.

Yunanistan'ın adaların kıta sahanlığı bulunduğu yönündeki tezine karşılık Ankara ise Kaş'ın hemen karşısında bulunan Meis Adası'ndaki durumu gündeme getiriyor. Türkiye anakarasına 2 kilometre uzaklıkta bulunan Meis'in yüzölçümünün 10 kilometrekare olduğuna dikkat çekilirken, 10 kilometrekarelik bir adayla 40 bin kilometrekarelik ilave deniz alanı elde etmenin hakkaniyet ve hukuk felsefesiyle bağdaşmadığı savunuluyor.

Yunan hükümeti Doğu Akdeniz'de yaşanan gerilimi, geleneksel bir biçimde 'Avrupalılaştırarak' meseleyi AB'nin en önemli gündemlerinden biri haline getirmeye çalışıyor ve AB ülkelerinden Türkiye'ye yaptırım uygulanmasını talep ediyor. Atina yönetimi ayrıca bölgede Mısır ve İsrail'in Türkiye ile sorunlu ilişkileri olmasını kendi lehine kullanarak, bölgede Ankara'yı yalnızlaştırma stratejisi izliyor.

Meis Adası'nın Türkiye ve Yunanistan anakaralarına uzaklığını gösteren harita (Dışişleri)

MÜZAKERE MASASININ KURULMASI MÜMKÜN MÜ?

Doğu Akdeniz'de yaz ayları karşılıklı NAVTEX ilanları ve askeri tatbikatlarla geçse de, son iki ayda iki kez taraflar için diyalog ve müzakere fırsatları doğduğunu söylemek mümkün. 21 Temmuz'da Türkiye'nin bölgede Oruç Reis için ilk NAVTEX'i yayınlamasının ardından, Almanya Başbakanı Angela Merkel devreye girmiş ve hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile bir görüşme gerçekleştirerek tansiyonu düşürme çabalarında bulunmuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ile Yunanistan arasındaki görüşmelerin yeniden başlatılması için Oruç Reis'in 3-4 haftalık bir süre için geri çekileceğini açıklamış ancak diyalog rüzgarları Yunanistan ile Mısır arasında 6 Ağustos'ta yapılan deniz yetki anlaşmasıyla sona ermişti. Ankara, gelişmelerden dolayı yaşanan 'düş kırıklığını' belirterek 10 Ağustos'ta yeni bir NAVTEX ilan etti ve Oruç Reis gemisinin bölgedeki çalışmalarına devam edeceğini duyurdu.

Doğu Akdeniz'deki krizde ikinci diyalog fırsatı ise geçtiğimiz hafta yaşanmıştı. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Türkiye ve Yunanistan'ın krizin çözümü için teknik görüşmelere başlamayı kabul ettiğini duyurmuş ancak bu açıklamanın ardından Atina hükümeti görüşme için Türk gemilerinin 'Yunan kıta sahanlığından' çıkmasını şart koşmuştu.

Gelinen noktada ise Ankara, Yunanistan'ı müzakere masasına çağırırken, Atina ise masaya oturmak için 'kıta sahanlığı tezlerini' ve 'tehditlerden vazgeçilmesini' şart koşuyor.

DİĞER AKTÖRLER HANGİ STRATEJİLERİ İZLİYOR?

Fransa:Doğu Akdeniz'de aktif bir politika izleyen ülkelerin başında gelen Fransa, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin tezlerini savunuyor ve Türkiye'yi bölgede uluslararası hukuka aykırı politikalar izlemekle suçlanıyor. Macron hükümeti, Doğu Akdeniz'i 'kırmızı çizgi' ilan ederken, bölgede yaşanan gerilimi kullanarak AB dış politikasındaki nüfuzunu da artırma yönünde bir politika izliyor.

ABD: Uzun yıllar boyunca iki NATO müttefiki Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerde denge siyaseti gözeten Washington, Doğu Akdeniz'de yaşanan gerilimde siyasi ağırlığı Fransa'ya bırakmış gibi görünüyor. Trump yönetimi 'diplomasi' çağrıları yapsa da, yaklaşan seçimler ve Amerikan iç siyasetinin çalkantılı günler geçirmesi, ABD'yi bölgedeki krizde etkisiz bir pozisyona itiyor. Yine de Güney Kıbrıs Rum Kesimi'ne uzun yıllar boyunca uygulanan silah ambargosunun bu süreçte kaldırılması önemli bir sinyal olarak değerlendiriliyor.

Almanya: Avrupa Birliği'nin dönem başkanlığını da yürüten Almanya, krizde arabulucu rolü üstlenmeye çalışıyor. Türkiye ve Yunanistan'ın masaya oturmasını isteyen Merkel hükümeti henüz bunu başarabilmiş değil. Almanya, arabuluculuk politikasıyla Fransa'nın AB içerisindeki sert tutumunu da dengeliyor.

Mısır: Doğu Akdeniz'de en uzun kıyı şeritlerinden birine sahip olan Mısır, Yunanistan'la yaptığı anlaşmayla Ankara'nın tepkisini çekmişti. Ancak Kahire'den bu dönemde konuyla ilgili Türkiye'yi doğrudan hedef alan açıklamaların gelmemesi ve yapılan anlaşmada Yunan adalarının kıta sahanlığına ilişkin tezlerin tam anlamıyla kabul edilmemesi ilişkilerin yumuşayabileceğinin bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Kahire'yle 'istihbarat düzeyinde' görüşmeler yürütüldüğünü açıklamıştı.

Avrupa Birliği: Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin üye ülke konumunda bulunduğu Avrupa Birliği, Türkiye'nin krizdeki doğrudan muhattaplarından biri konumunda ancak üye ülkelerin ortak bir politika izlediğini söylemek güç. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, tüm Avrupa ülkelerinin Türkiye'ye karşı birlikte hareket etmesini savunsa bile, İtalya ve İspanya gibi iki önemli AB üyesi Akdeniz ülkesi konuyla ilgili sert adımlar atılmasına soğuk bakıyor.

NATO: Hem Türkiye hem de Yunanistan'ın üyesi olduğu NATO, krizin çözümü için arabuluculuk çabalarının merkezi konumunda. Taraflar sorunun NATO nezdinde çözümü için adımlar atsa da, hem Yunanistan'ın NATO yerine AB nezdinde soruna çözüm araması hem de ittifaka uzun yıllardır liderlik eden Amerikan yönetiminin Trump başkanlığı ile birlikte daha etkisiz politikalar izlemesi sorunun NATO nezdinde çözümünü zorlaştırıyor.

DOĞU AKDENİZ'DEKİ KRİZİ ANLAMAK İÇİN BİLİNMESİ GEREKENLER

NAVTEX: İngilizce "NAVigational TEleX" kelimelerinden kısaltılan NAVTEX, denizcilerin kullandığı bir haberleşme sistemidir. Bu sistemle, denizcilere, meteoroloji tahminleri, seyir bilgileri, aciliyet, emniyet ve denizde çalışma yapılan sahalar hakkında bilgi verilir. Uluslararası bir faks makinası gibi çalışır. Gemilerde ve teknelerde, mevcut yayınları almaları için NAVTEX cihazı bulunmalıdır. Ülkelerin Deniz Kuvvetleri, bu sistemi kullanarak yapacağı eğitim ve tatbikatların bilgisini önceden duyurur ve bu sahalara girilmemesi konusunda uyarılarda bulunur.

Kıta Sahanlığı: Kıta sahanlığı bir kıyı ülkesinin deniz alanında suren doğal uzantısıdır. Kıta sahanlığı hakkı ilan edilmeksizin bir kıyı devletinin kullanımındadır. Deniz Kıyısı olan devletler sonradan bir kazanıma veya ilan etmeye gerek duymaksızın doğal bir bicimde Kıta sahanlığına sahiptir. Kıta sahanlığı, Uluslararası Adalet Divanı’nın 1969 tarihli kararında, “açık deniz altında kıyı devletinin ülkesinin ya da ülkesel egemenli­ğinin devamı ya da doğal uzantısı” şeklinde ifade edilmiştir.

Münhasır Ekonomik Bölge: Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) kavramı karasularının başlangıcından itibaren 200 deniz mili alan genişliğindeki canlı ve canlı olmayan kaynaklar üzerinde kıyı ülkelerin bazı ekonomik haklar elde etmesidir. MEB kavramı kıta sahanlığı haklarını da içermektedir. MEB kıyı devletine, deniz yatağı sularında, deniz yatağında, bölge toprak altında, canlı ve cansız kaynakların yönetimi konusunda haklar tanıdığı gibi aynı şekilde akıntı, rüzgâr gibi enerji kazanımı sağlanacak alanların da kullanımına dair egemen haklar verir.

Mavi Vatan: Türkiye Cumhuriyeti'nin farklı hak ve egemenlik iddialarını içeren deniz alanlarının bütününe Mavi Vatan adı veriliyor. 2015 sonrası dönemde Türkiye'nin deniz alanlarındaki aktif politikasının temelini oluşturan Mavi Vatan doktrini ilk kez 2006'da emekli Tümamiral Cem Gürdeniz tarafından ortaya atılmış, emekli Tümamiral Cihat Yaycı 2010 yılında yayımladığı “Temel Deniz Hukuku” kitabında ise kayda geçirilmişti. Özetle Türkiye'nin Ege, Akdeniz ve Karadeniz'deki deniz yetki alanları ve bu alanlardaki menfaatlerinin korunması anlamına gelir.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ