Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat 2018 Troya Yılı kapsamında Çanakkale keşfi! Troya Antik Kenti, Assos-Behramkale, Smintheion ve nicesi!

        Bu sene Troya Antik Kenti’nin UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girişinin 20. yıl dönümü. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ile Kültür ve Turizm Bakanlığınca, 2018 yılı Troya Yılı ilan edildi. Yıl boyunca Çanakkale’de global ölçekli etkinlikler düzenleniyor ve şehrin keşfedilmeyi bekleyen sayısız güzelliği tanıtılıyor. Çanakkale Valiliği ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın daveti ile Çanakkale’nin gezmekle bitmeyecek zenginliklerini ve güzelliklerini keşfe çıktım.

        Troya Antik Kenti 1871 yılında Heinrich Schliemann tarafından keşfedilmiş. Troya 9 katmandan oluşuyor ve bu katmanlar 3000 yıldan fazla bir zamana şahitlik ediyor. Troya Antik Kenti’nde en eskiye baktığımızda Tunç Çağı’na ulaşıyorsunuz. Sonra MS 8. yüzyıla Roma dönemine erişiyorsunuz. Troya bulunduğu konum sayesinde çağlar boyunca burada hüküm süren imparatorluklar tarafından ticaret ve kültür merkezi olarak seçilmiş. Konumun bir gerçeği olan deprem, bu topraklardaki yerleşimlerin zaman içinde yıkılmasına sebep olmuş. Fakat Çanakkale’nin bir başka gerçeği rüzgar ise buraya bereket getirmiş. Hem ticari anlamda, hem de tarımsal anlamda. İlyada’da Çanakkale Boğazı, Rüzgarlı Troya diye geçermiş, bunun sebebi aslında çok basit. Ticaretin uygarlıklar arasında başlamasıyla Çanakkale Boğazı, dünyanın en önemli ticaret merkezi olmuş. Ticaret yolculuğuna çıkan bütün gemilerin mola verdikleri, ihtiyaçlarını giderdikleri nokta Truva olmuş. Truva’ya zenginliği rüzgar getirmiş. Rüzgar buraya gemileri taşıdığı gibi, Çanakkale’nin bereketli topraklarındaki bakterileri, mikropları süpürerek tarımda elde edilen verimi artırmaya yaramış. Truva, Hıristiyanlığın Anadolu’da yayılışına kadar önemini korumuş, Anadolu’da tek tanrılı dine yani Hıristiyanlığı geçildikten sonra Truva önemini yitirmiş. O zamana kadar bilimiyle, sanatıyla, matematiğiyle Truva dünyada eşsiz bir nokta olmuş.

        Peki Truva atı gerçek mi, gerçekten var mıydı?

        Rehberimizin bize anlattığı kadarıyla at var mıydı, yok muydu bilinmiyor. Atı nereden soktular içeri bu da bilinmiyor… Mitolojilere göre atın Poseidon tarafından yaratıldığına inanılıyor. İnsanlık tarihi boyunca insanlar, kendilerine bahşedilen en büyük nimetin at olup olmadığını sorgulamışlar. Çünkü tarihte her şeyi at belirlemiş; daha iyi atı olanlar savaşları kazanmış, galip gelenler kaybedenlerin her şeyine sahip olmuş. Dolayısıyla atı olmayan uygarlık düşünülemez. Bir rivayete göre Herkül, Truva’ya gelir, buradaki yaratıkları alt eder ve ülkeyi kurtarır. Ödül olarak Truva Kralı, Herkül’e iki at sözü verir. Truvalılar o dönemin en iyi ve en güçlü atlarına sahipler. Fakat Truva Kralı sözünde durmayıp kendi kızını vermeyi teklif etmiş Herkül’e. Truvalılar için atlar o denli değerliymiş.

        Solda Troya Antik Kenti'nde bulunan Troya atı, sağda ise şehir merkezinde bulunan Troya atını görüyorsunuz.

        Truva’ya dair kesin bilinen bir şey varsa, o da bu uygarlığın yüzlerce kez depremler yüzünden yıkıldığı. Avrupa’dan gelen uygarlıklar ki büyük ihtimalle Yunanların ataları Akalar, bir depremle yerle bir olan Truva’yı nihayet ele geçiriyorlar. Teoriye göre, Akalar da inandıkları tanrıları Poseidon’a teşekkür etmek amacıyla bir at yaptılar. Çünkü Poseidon, aynı zamanda deprem tanrısı olarak geçiyor mitolojide. Truva’yı sonunda ele geçirebilmelerine yardımcı olan depremler için teşekkürlerini bu at ile sunmuş olmaları tamamen bir tahmin, bir teori.

        İSTİKAMET: ASSOS – BEHRAMKALE

        Truva’nın büyüleyici topraklarındaki ziyaretimize biraz ara verip Assos Antik Kenti ve Behramkale’ye geçiyoruz. Burnumuzda Behramkale’nin sokaklarındaki kekik kokusu, hafif bir baygınlık söz konusu, başımıza güneş mi geçiyor yoksa manzara bizi sarhoş mu etti? Bu daracık sokaklarda tepeye doğru çıktıkça, sanki güneşe biraz daha yakınlaşıyoruz… Derken rehberimize kulak kabartıyorum. Assos’taki yerleşim MÖ 2000’lere kadar uzanıyor, yani Truva ile eş zamanlı… Burası zamanının en önemli kıyı-tepe liman kentiymiş. Burayı Midilli’den gelen Lelegler kurmuş. Sonra 200 yıllığına Perslerin egemenliğine girmiş. Osmanlı zamanında ise halkın yerleşimi tepenin aşağılarına yayılma yönünde evrilmiş, adı da Behramkale olmuş.

        Assos’un bir başka yanı da, Attik Delos Birliği’ndeki uygarlıklardan biri olması. Attik Delos, Anadolu’nun Ege coğrafyasındaki önemli 12 krallık tarafından oluşturulmuş birlik. Bu kavrama aslında günümüzde aşinayız. Batılılar, günümüzdeki Avrupa Birliği’ni, Attik Delos’a benzeterek oluşturmuşlar denebilir. Attik Delos’a üye her bir devlet belirli bir para vermiş ve ortaya bir ordu çıkarılmış.

        Tanrıça Athena'ya adanan Assos Athena Tapınağı, MÖ 540 yıllarında yapılmış. Athena, Zeus'un kızı ve aynı zamanda kentin koruyucu tanrıçasıydı. Kentin arkeolojik kazılarını 1881 yılında Amerikalı bir grup yapmaya başlamış. Günümüzde halen Türk arkeologlar tarafından kazılar devam ettiriliyor.

        Assos Athena Tapınağı aslında böyle görünüyordu...

        AĞAÇLARIN ARASINDA 2 SÜRPRİZ: HERODES ATTIKUS HAMAMI VE ALEXANDRIA TROAS NYMPHAION’U

        Dümenimizi tekrar kırıyoruz. Çanakkale gezmekle bitmiyor, öyle bereketli bir kent, her yerinden tarih fışkırıyor. Sıradaki istikametimiz Smintheion sanırken, ufak bir köy yolunda aracımız duruyor ve dalıyoruz bir bağ bahçeye. Bir kişinin zor sığdığı daracık bir yol. Birkaç adım sonra karşımıza devasa kemer çıkıyor. Öğreniyoruz ki Herodes Antik Hamamı imiş buranın ismi.

        Hamamın birçok bölümü yok. 1809-1810 yılındaki depremlerde yıkılmış büyük kısmı. Anlaşılan Poseidon yine rahat durmamış… Günümüze devasa yapının yalnızca duvarları ulaşmış. Aslında Herodes Attikus Hamamı ve gymnasiumu mermer plakalarla kaplanmış duvarlara ve kemerlere sahipmiş.

        Kare şeklindeki yapıyı bu kemer ve duvarlar çevreliyormuş. Anadolu’nun bilinen en büyük hamam yapılarından biri olmakla beraber tahminlere göre MS 135 yılında inşa edilmiş.

        Geldiğimiz patikadan tekrar köy yoluna çıkarken karşı bahçeye giriyoruz. Bu bahçelerde dolaşmak nedense eriğe dalan çocukları hatırlatıyor bize, eğlendiğimiz kesin… Derken karşımıza ağaçların arasına saklanmış bir nymphaion yani anıtsal çeşme çıkıyor.

        Herodes Attikus hamam-gymnasium kompleksinin yalnızca 40 metre yanında yer alıyor. Yapının büyük kısmı yok olmuş ama rehber tabelası aşağı yukarı neye benzediğini hayal etmemize yardımcı oluyor. Alexandria Troas Nymphaion’u aynı sınıftaki nymphaionlar ile karşılaştırıldığında MS 2. yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor.

        VE APOLLON SMINTHEION İLE KARŞI KARŞIYAYIZ

        Hadi artık tekrar hareket edelim ve Apollon Smintheion’u görelim diye sabırsızlanırken, tekrar yola düşüyoruz. Gülpınar’ın topraklarından geçiyoruz, yollara her yerden sular akıyor. Eğer kış mevsiminde gelseymişiz, bu sulardan buhar çıktığını görebilirmişiz. Kaynak suyu, sıcak sıcak akıyor. Apollon Smintheion’un buralara kurulmasının bir sebebi var. Buralara yerleşen toplulukta kahinler yaşarmış ve su falı bakarlarmış. Hemen ortamın mistik büyüsüne kapıldık; kahinler, su falları ve kehanetler…

        Apollon Smitheion kutsal alanı içerisinde büyük hamam ile spor oyunları ve yazıtlar salonu yer alıyor. Bu büyük hamamı kutsal alana gelenlerin yıkanıp arınmak için kullandığı tahmin ediliyor. Spor oyunları ve yazıtlar salonunda ise, tanrı Apollon adına düzenlenen Smintheia Pauleia spor oyunları müsabakalarında derece alanların heykelleri yer alıyormuş, fakat artık o heykeller yok.

        Bronz heykellerin çıkan savaşlarda, saldırılarda yağmalandığı, ganimet olarak götürüldüğü düşünülüyor. Heykellerin kaideleri ise alanda duruyor. Yazıtlarda müsabakalara sadece gençlerin katıldığı ve isimlerinin yer aldığı görülüyor.

        Smintheion, yapı olarak tam bir mühendislik harikası olarak nitelendirilebilir. Kanalizasyon sistemi, su tesisatı, ısınma düzenekleri, iki odalı oturma yapıları ile günümüz insanlarından tek eksikleri elektrik.

        Rehberimizin anlattığına göre, alan ikiye ayrılıyordu. Ortadaki bir duvar yerleşim alanını ikiye bölüyormuş ve bir tarafta köleler yaşarken, öbür tarafta efendiler yaşıyormuş. Köleleri görmek kesinlikle istemedikleri için bu duvar inşa edilmiş.

        Şimdiki Gölpınar sakinlerinin evlerinin aralarında üç adet 15’er metrekarelik kahin mağaraları bulunmakta. Mağaralarda kahinler su falları bakarak gelecek saldırılar, ekinlerin durumu gibi konularda kehanetlerde bulunuyorlarmış. Bu mağaralar henüz ziyarete açık değil ve kazılar devam ediyor.

        Çanakkale’nin tarihi zenginliği o denli derin ki, 2018 Troya Yılı kapsamında yaptığımız bu geziler okuyucularımıza gösterebildiğimiz yalnızca ufak bir kesit kalıyor. En iyisi mi siz bu yıl içinde bir fırsat yaratıp kendinize bir Troya keşif gezisi hediye edin…

        Meltem Şahbaz / HABERTÜRK

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa