Benim işim, sevdam, kavgam, tutkum hep ama hep kelimelerle. "Peki buna rağmen hiç kullanmadığın temel bir sözcük var mı?" diye sorsanız, hani kitaplar ve romanlar ve hikâyeler dışında, gündelik hayatın içinde ve tekerrüründe, cevabını biliyorum aslında: "Baba." Büyürken hiç telaffuz etmediğim kelime.
Kanadalı romancı Margaret Atwood bir kitabında şöyle der: "Gündüzleri babalar görünmez olur. Gündüz aslında annelerin zamanıdır. Babaların gücü akşamları, geceleri ortaya çıkar. Güneş batınca, eve dönünce..."
Peki daha farklı bir babalık pratiği mümkün değil mi? Gündüzleri de evlatlarının hayatında var olabilen babalar. İllaki güçle değil; yasaklarla kurallarla, korkuyla baskıyla, töreyle gelenekle değil; salt ve som ve saf bir sevgiyle ayakta duran babalar... Bir sırça tahta kurulmak yerine, aile kurumunu tepeden yönetmek yerine, yukarıda kalmaya çalışmak ve bu yüzden fertlerle arasında mesafe bırakmak yerine; dokunabilen, sarılabilen, yalpalayan, sevgisini gösterebilen; çocukla çocuk olabilen, gençle genç kalabilen; zaaflarını ve çelişkilerini ifşa etmekten çekinmeyen babalar....