Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Kutsal Nedir?

        "Üstün güç, mutluluk veya bereket" demek olan kutsal sözcüğü, Türkçede "kutlu olan, yüce, ulu ve uğurlu" anlamlarına gelir. Bazen de "güçlü bir dini saygı uyandıran şey" ya da "tapılacak veya uğrunda can verilecek derecede sevilen varlık, nesne" şeklinde tanımlanır. Aynı anlam Arapçada k-d-s kökünden türeyen "kudsiyet", "kuddüs" ve "mukaddes" kelimeleriyle ifade edilir. Yine b-r-k kökünden türeyen mübarek terimi ile h-r-m kökünden türeyen haram, harim, harem, mahrem ve mahrum kelimeleri de zaman zaman aynı anlamda kullanılır. Mescid-i Haram, Beled-i Haram (Mekke) ve haram aylar şeklindeki kullanımlar buna örnektir. 

        Yahudilik'te mutlak kutsallık, sadece Tanrı Yahve'ye ait kabul edilir. Melekler, Levililer, kahinler, İsrailoğulları ve Ahit Sandığı gibi varlıklar ve nesneler ise ona yakınlıkları veya onunla ilişkileri dolayısıyla kutsaldır. Eski Ahit'te bu kutsallıklar İbranca "Tanrı'ya adanmış veya ona tahsis edilmiş" anlamına gelen kadoş ve keduşah terimleriyle ifade edilir. 

        Hristiyanlık'ta ise Kutsal Baba nitelemesiyle Tanrı, Oğul Tanrı nitelemesiyle Hz. İsa ve Kutsal Ruh en temel kutsallar olarak dikkati çeker. Kilise, Papalık ve Azizlik gibi kurumların kutsallığı ise onlar ile yakınlıklarından ötürüdür. Batı dünyasında kutsalı tanımlamak için yaygın olarak Latince "sacred" ve "holy" kavramları kullanılır. Sacred, dünyevi anlamına gelen profane kavramının karşıtıdır ve genel anlamda "saygı duyulan ve hürmet gösterilen bütün varlık ve nesnelere" delalet eder. Oysa holy, bizatihi kutsal kabul edilen Tanrı ve onun sıfatları ile kutsallığını Tanrı'dan alan şeyleri, zamanı ve mekanı nitelemek için kullanılır. Ayrıca "dünyevi olandan tamamen ayrı, temiz, saf ve kirletilmemiş olan" anlamındaki holiness, mukaddes ve çok değerli olmayı ifade eden sanctity, tanrısal niteliklerle bezenmiş olan manasına gelen divinity ve yüce ve izzetli anlamındaki saint terimleri de zaman zaman kutsal anlamında kullanılan kavramlardır.

        Zaman zaman Tanrı veya din kavramları yerine de kullanılan kutsal terimi, bir din içerisindeki muhtelif inanç ve uygulamaları birbirine bağlayan, dine ait bütün unsurları birleştiren bir şemsiye terimdir. Bu niteliği dolayısıyla onu, dine ait bünyenin bütün damarlarında dolaşan ve ona hayat veren kan gibi görmek ve tanımlamak mümkündür. Zira inanan insanlar nazarında kutsal hayatın kaynağıdır; gizemli ve olağanüstü bir niteliğe sahiptir ve kişinin gündelik hayatında etkilidir. 

        Kutsal ve mahiyetine ilişkin Batı'da ortaya çıkan tartışmalar, büyük oranda 19. yüzyılın ikinci ve 20. yüzyılın ilk yarısında yaşanan dinin tanımı ve kökenine ilişkin kuramlar ve tartışmalarla bağlantılıdır. Örneğin Otto'nun "din, kutsalın tecrübesidir" veya Durkheim'ın "din, kutsal kabul edilen varlık veya nesnelerle ilgili inanç ve uygulamalar bütünüdür" şeklindeki din tarifleri tamamen kutsal kavramına dayanmaktadır. Bundan ötürü onun tanımlanması din olgusunun bilinmesi için elzemdir. 

        Muhtemelen bundan dolayıdır ki İsveçli araştırmacı Nathan Söderblom, "kutsal fikri, dinde Tanrı kavramından bile daha merkezi bir öneme sahiptir. Çünkü yeryüzünde Tanrı kavramına yer vermeyen dinsel sistemler bulmak mümkündür. Oysa kutsal-kutsal olmayan ayrımına yer vermeyen hiçbir din yoktur… Herhangi bir inanç sisteminin din olup olmadığını belirlemede en kesin ölçüt kutsallık kavramıdır. Kısacası o, tanrı ve tanrısallığın özüdür. Bu öze sahip olmayan hiçbir varlık tanrı olarak tanımlanamaz" der. 

        İlkel toplumlardaki dinsel inançları araştıran din antropologları kutsal kavramını genelde totem, mana ve tabu kavramlarıyla birlikte ele alır ve onu mana gücünü ve tabuyu tanımlamak için kullanırlar. Buna göre mana doğaüstü gizli bir gücü, saklı bir enerji kaynağını ifade ederken, tabu ise bu güçle dolu olan ve bundan ötürü kendilerine dokunulması veya yaklaşılması yasak olan kimselere, nesnelere ve mekanlara delalet eder. Totem de kabile üyelerinin kendilerine akraba saydıkları hayvana verilen isimdir. Totem kabilenin atası sayılır. Bundan ötürü ona dokunmak, onu öldürmek ve etini yemek yasaktır.

        E. Durkheim ilkel toplumlardaki tabuyu kutsalın en basit ve en sade biçimi, totemizmi de din olgusunun başlangıcı olarak görür. Totem hem kabile tanrılarının sembolü hem de kabile üyelerini etrafında birleştiren bir simgedir. Yani totem ilkellerde tanrı yerini almış ve kolektif bilincin ifadesi olmuştur. Ona göre dinler işte böyle ortak bir noktadan neşet etmiştir. Dahası bütün dinsel davranışlar, değerler ve yasaklar toplumun bireyler üzerine empoze ettiği kurallardır. Başka bir deyişle, dinin ve kutsalın kaynağı toplumdur.

        Yine Durkheim'e göre kolektif bilinç bireyler üzerinde baskı oluşturur; hatta onların bütün davranışlarını etkiler, kontrol eder. Çünkü her toplumda kutsal olan ve kutsal olmayan/dindışı alanlar birbirinden ayrılmıştır ve bireysel sorumluluklar buna göre belirlenir. Bireyin toplumsal üyeliğini devam ettirebilmesi, görevlerini yerine getirmesine bağlıdır. Onun için dinsel araştırmalarda önemli olan, bu ayrımın neye göre veya hangi kritere göre yapıldığını ortaya koymaktır. Ayrıca kutsal sadece tanrı veya ruhsal varlıklardan ibaret değildir. Sıradan bir taş, ağaç, bina, mekan ve benzeri her şey kutsal olabilir. Kutsal varlıklar ve nesnelerin birey üzerindeki etkileri bazen olumlu bazen de olumsuz olabilir. Yani onların durumu zamana, mekana ve bireye göre farklılık gösterebilir ya da bugün kutsal olan yarın sıradan bir fenomene dönüşebilir. Kısacası dinsel hayat, kutsal kabul edilen nesnelere ilişkin sürekli değişen inançlar ile uygulamalar bütünüdür ve onlar ortaya çıktıkları sosyo-kültürel ortamlar dikkate alınmaksızın doğru olarak anlaşılamazlar. 

        R. Otto ise kutsalı, dine özgü bir çeşit deneyim olarak görür ve dinsel düşüncenin ancak bu deneyimin anlaşılmasıyla kavranabileceğini söyler. Zaten ona göre din, aslında akıldışı nitelikte bir duygu ve kelimelerle ifade edilemeyen bir insani deneyim verisidir. O bunu ifade etmek için numinous terimini kullanır. Numinous, gerçekte kutsalı ahlaki ve teolojik kavramlardan ayıran kavramdır. Subjektif bir tecrübe olarak bu deneyim, bireyde "bir yaratılmışlık bilinci veya hissi" uyandıran ve onun kendi değersizliği ve yetersizliğini idrak etmesini sağlayan bir haldir. Nesnel bir gerçeklik/varlık olarak algılandığında ise numinous, insan zihnini ve duygularını harekete geçiren ve dünyevi objelerden ayrı bir varlıktır. Otto bu varlığı hem korku veren hem de bireyi cezbeden/kendine çeken bir sır/gizem olarak tanımlar. Numinousun gizem olarak tanımlanması, onun bizim tanım ve kavramlarımızla ifade edilemez bir varlık veya duygu olması demektir. Yani numinous, olağanüstü niteliklere sahip ve aşina olduğumuz her şeyden "farklı bir öteki"dir. Numinousa atfedilen bu vasıflar sadece belli bir bölgeye ve dinler ailesine ait değildir. Otto, Kutsal Kitap (İşaya, VI) ve Bhagavad-gita'dan (11. Bölüm) yaptığı alıntılarla onun ilkel toplumlardan Hristiyanlığa kadar her dinde mevcut evrensel bir fenomen olduğunu iddia eder.

        Bu fenomenin dinler tarihinde tanımlanması ve kavramsallaştırılması her bir toplumda farklılık arz eder. Fakat onun tamamen öteki, akıl dışı ve gizemli niteliği her yerde aynı şekilde varlığını devam ettirir. Son iki asırda Batı'da ortaya çıkan hümanist ve rasyonalist gelişmelere bağlı olarak bu akıl dışı gizem, rasyonel ve felsefi kavramlar ile açıklanmaya başlanmıştır. Nitekim Otto onun korku ve ürperti veren yönünün adalet, Tanrı'nın öfkesi, ahlaki irade ve ahlak-dışı kavramlarıyla, onun cezbedici yönünün ise inayet, merhamet, sevgi ve iyilik kavramları çerçevesinde ele alınıp yorumlanmaya başladığını söyler.

        Kutsal konusunu ayrıntılı biçimde ele alan araştırmacılardan biri de M. Eliade'dir. Onun ısrarla üzerinde durduğu konuların başında kutsalın tezahürlerindeki çeşitlilik ve süreklilik gelir. Ona göre en ilkelinden en gelişmişine kadar bütün dinsel geleneklerin tarihi, kutsalın değişik tezahürlerinden ibarettir. Kutsal, saf ve yalın haliyle hiçbir zaman görünmez. Sadece çeşitli nesnelerde, bir ağaçta, bir taşta veya bir çalıda tezahür ettiği şekliyle ya da İsa bedeninde görülüp algılanabilir. Yani onun tamamen farklı olan gerçekliği esrarengiz biçimde dünyamızdaki çeşitli nesnelerde tezahür eder. Kutsalın kendisinde tezahür/tecelli ettiği varlıklarda fiziksel olarak bir değişiklik gözlenmez. Sadece bu tezahüre inanan kimselerin o nesneye karşı tavrı değişir ve algıları farklılaşır.

        Kutsal diye tanımlanan fenomenler (ayinler, mitoslar, simgeler, insanlar, bitkiler, mekanlar gibi) oldukça çeşitli ve karmaşıktır. Ayrıca onun belirli bir tezahür şekli veya zamanı yoktur; her zaman ve her yerde tezahür edebilir. Hatta dünyada kutsallık kazanmamış bir nesne, bir mekan veya meslek neredeyse yoktur. Gerek onun tezahürlerindeki aşırı çeşitlilik gerekse mahiyetinin bilinemezliğinden ötürü kutsalı tanımak ve tanımlamak oldukça zordur, neredeyse imkansızdır.

        Kutsal genellikle belli bir tarihsel dönem ve mekanla ilişkilidir. Ama Hint asvatta ağacı tapımında olduğu gibi zamanla farklı biçimde yorumlanarak evrensellik kazanan kutsal objelere de rastlanır. Yani kutsal nesnelerin anlam ve fonksiyonları zaman içerisinde değişir ve başkalaşabilir. Ayrıca insanların onu algılayış biçimleri eğitim durumları, duygusal halleri ve içinde yaşadıkları kültür ortamlarına göre değişiklik gösterir. Örneğin hac ibadetini ve menasiklerini ya da Ka'be'nin İslam dinindeki yerini sıradan bir inanan algılama ve yorumlama şekli ile bir Müslüman entelektüelin algılaması aynı değildir. 

        YAZAR

        Ali İhsan Yitik

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa