Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Küresel rüzgar ve Türkiye'nin değişimi

        Bir NATO zirvesinin hemen ardından ABD’de Cumhuriyetçi bir başkan adayının saldırıya uğraması, arkasında birileri olsun ya olmasın, önemli sonuçlar üretmeye aday. 2024 zirvesinde verilen mesajlar ve özellikle tehdit tanımları, saldırıya dair olağan şüphelileri kolayca artırıyor. Diğer yandan bunun bir “iç hesaplaşma”nın yansıması olduğunu düşünsek bile, Amerikan seçimlerinin dünyayı etkileme kapasitesi bu tezi anlamsız kılıyor. Hele de bu seçim.

        Trump’a yönelik suikast girişiminin, seçim sonuçlarından önce seçim sürecini nasıl etkileyeceği önemli. Düz bir mantıkla Trump lehine sonuç üreteceğini düşünenlerin sayısı az değil. Öte yandan eğer bu doğruysa, bu defa ayakta durmakta zorlanan Joe Biden’ın çekilme ihtimalini güçlendirmesi de önemli bir tez.

        Şurası net. Trump’ın zaferi gerçekleşirse, kritik atamalardan, sistemde radikal yapısal reformlara, karar alma süreçlerinden dış politikanın kritik başlıklarına kadar ciddi değişimler bekleniyor. Avrupa’ya yönelik eleştirileri buna dair önemli bir örnek. Askeri anlamda Avrupa’nın elini taşın altına koymadığını, işin özellikle mali yükünü ABD’nin sırtında tuttuğunu söylüyor.

        TRUMP'IN ÖNÜ MÜ AÇILIYOR?

        Ülke içinde ise çok ilginç bir seçim dönemi yaşanıyor. Öncelikle Trump’ın ilk başkanlık dönemi ve sonrasındaki gerilimli yıllarda eleştirildiği pek çok konu kamuoyunda dikkate bile alınmıyor. Kazandığı seçimde sürece müdahale eden eller, istihbarat örgütleri ve sosyal medyayı zehirleyen yapılanmalar konuşulmuyor neredeyse. "Bir el Trump'ın önünü açıyor" komplosuna sıcak bakıyorum desem yeridir.

        Göçmen karşıtlığı ve aynı denklemde Latinlere ve siyahilere yönelik sert söylem, güçlü eleştirilerin muhatabı değil. Hatta Demokratları köşeye sıkıştırmış bir söylem olarak Trump cephesinin elini her gün daha da güçlendiriyor. Göçmenler kuşkulu bakışların hedefi ve bunun ekonomik gerekçeleri aşan boyutları var.

        SİSTEM KRİZİ

        Kongre baskını sonrasında Amerikan politik sisteminde ciddi sorunlar ve krizler olduğunu savunanların sayısı arttı. Baskın denince akla Trump geliyor elbette. Zaten devamındaki süreçte yargılandı, hüküm giydi. Fakat aynı Trump’ın bugün ABD’yi sakin sulara götürecek isim olarak görülmesi de hayli tuhaf bir durum.

        George Friedman, bu sistem krizini tanımlarken “2028 yakınlarında gerçekleşecek bir dış politika başarısının sistemi sakinleştireceği”ni öngörüyor. Bunun küresel ölçekte, sözgelimi bir dünya savaşı olup olmayacağını tahmin etmekse hiç kolay değil.

        AMERİKAN SEÇİMLERİ VE TÜRKİYE

        Amerikan seçimlerine ilgimin iki nedeni var. Birincisi elbette mesleki; seçimlerin dünyayı etkileyecek sonuçlarına dair öngörüler elde etmek. Ama ikincisi, Türkiye’nin bu süreçlerden nasıl etkileneceği ve 2023 ve 2024 seçim sonuçlarının ardından ortaya çıkan değişim tartışmalarının nereye evrileceği.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “sıkılı yumruklarla el sıkılmaz” çerçevesini, hem iç politika, hem de dış politika üzerinden kullanmasını anlamlı buluyorum. Diğer yandan sahici bir değişimin ne denli sancılı olacağını da hatırdan çıkarmamak gerekiyor.

        Gerek son NATO zirvesinde verdiğimiz mesajlarla, gerekse son yıllardaki tercih ve pozisyonlarımızla, dünyadaki gidişatı doğru okuma/cevap verme yönünde büyük bir çabamız var. Türkiye’nin Rusya-Ukrayna savaşında sergilediği denge rolü, jeopolitik konumu ve pozitif üretkenliği açısından ciddi bir politik hamleydi. NATO’nun sınırlarını Doğu Avrupa’da Rusya’nın burnunun dibine kadar getirdiği süreçte ise epeyce zorlandığımızı söyleyebiliriz. Yönetilmesi gerçekten zor süreçlerden söz ettiğimi hatırlatmaya gerek var mı, bilmiyorum.

        TÜRKİYE'NİN İLGİ ALANI

        Öte yandan hem BRICS, hem de Şanghay İşbirliği Örgütü’ne yönelik ilgimizin üst düzeyde ortaya konulmuş olması da ticaret merkezli bir arayıştan daha fazlasını içeriyor. Belli ki Türkiye bu coğrafyaya ilgisini yüksek tutmakta kararlı.

        Diğer yandan Ankara’nın da gözü kulağı Amerikan seçimlerinde. NATO zirvesindeki mesajların, büyük müttefik nezdinde hangi ölçekte karşılık bulacağı bu kez gerçekten Kasım'daki seçim sonuçlarıyla fazlasıyla bağlantılı.

        Bütün bu süreçlerde Ankara-Moskova ilişkilerinin seyri de çok kritik. Rusya ve Putin’in kaybetmediği, ancak beklediği zaferi kazanamadığı Ukrayna savaşından çıkış yolu aradığını; dolayısıyla Suriye başta olmak üzere kritik başlıklarda Moskova’nın lehimize bir duruş sergilemesinin herhangi bir garantisi olmayacağını da dikkate almak gerekiyor. Suriye sıcak ve önemli bir örnek. Ama Rusya'yla bir şekilde yolumuzun kesiştiği sorunların sayısı bir hayli fazla.