Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Türkiye'yi kim yönetebilir?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Reform Enstitüsü tarafından 15-18 Mayıs tarihleri arasında 6 bin 900 kişiyle yapılan araştırmanın sonuçları, birkaç gündür kamuoyunda tartışılıyor. Enstitü’nün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile çalıştığını, 31 Mart seçimleri öncesinde de CHP’de Seçim Koordinasyon Merkezi olarak süreci yönettiğini kısaca hatırlatmış olalım.

        Bir pazar seçim olsa CHP’nin birinci olduğunu, 31 Mart seçimlerindeAK Parti 1,4 milyon ve İYİ Parti’den de 1,5 milyon seçmenin bu partiye yöneldiğini aktarıyor bu çalışma. Bu arada DEM Parti’den 1 milyon, MHP’den de 780 bin seçmenin yine CHP’ye oy verdiğini ifade ediyor.Sandıkta seçmen motivasyonunu oluşturan en önemli etken ‘aday beğenisi'. Hemen devamında ‘partiyi destekleme’ ve ‘iktidarı cezalandırma’ seçenekleri geliyor.

        CHP’nin yeni seçmenden oy alma oranı çok yüksek. Kendi oyları arasında bu oran yüzde 37.CHP’nin kendi seçmeninden de kaybı var, ancak aldığı yeni oylar ve kendisine diğer partilerden gelenlerle bunu avantaja çevirmiş durumda.

        Yine araştırmanın bize aktardığına göre de 2,5 milyon AK Partili seçmen sandığa gitmemiş. Az önce aktardığım gibi 1,4 milyon oy CHP’ye giderken, 1 milyon oy da Yeniden Refah’a yönelmiş. AK Parti’den CHP’ye giden oylarda 40-49 ve 50-59 yaş grubu hayli yüksek. Gayet açık biçimde ekonomik sorunların ve emeklilerin şikayetlerinin yansıması. Seçimlerden sonra çokça konuştuğumuz gibi partiler arasındaki geçişkenlik hiç olmadığı kadar artmış. Bu durumun normalleşme sürecine toplum tarafından verilen desteğin bir başka aynası olduğunu da not etmiş olalım.

        KİM YÖNETİR SORUSU

        Gelelim araştırmanın bize söylediği bir başka gerçeğe. Daha doğrusu önümüzdeki dönemi ve özellikle de 2028’e giden seçimi ilgilendiren en önemli başlığa. ‘Ülkeyi kim daha iyi yönetebilir’ sorusu altındaki seçeneklere verilen cevaplarda CHP, mülteciler, hukuk ve adalet, ekonomi ve eğitim konularında önde görünüyor. Ancak milli güvenlik, dış politika, sağlık ve altyapı-ulaşım başlıklarında AK Parti ‘daha iyi yönetir’ tarafında duruyor.

        AK Parti’nin halen güvenlik ve dış politika gibi alanlarda önde çıkması, buna sağlık ve altyapının eklenmesi şaşırtıcı değil. Nitekim 14-28 Mayıs seçimlerinde bu avantajın ciddi olarak sandığa yansıdığını biliyoruz. Fakat iktidar açısından sinyal veren başlıkları da unutmadan. Mülteciler, adalet, ekonomi ve eğitim alanında CHP’nin ‘daha iyi yönetir’ çıkması önemli. En büyük farkın da mülteciler konusunda ortaya çıktığını ayrıca not edelim. Yüzde 50,5 CHP ve 28,3 AK Parti.

        Buradan hareketle araştırmayı yorumlarken ‘CHP önde, ancak ülkeyi yönetebilir fikri henüz oluşmadı’ başlığı ise, elbette araştırmayı yapanların hem doğru okumasını yansıtıyor, hem de bize CHP’nin 2028’e dair stratejisinin temel unsurlarına dair fikir veriyor. Yerelde, İstanbul ve Ankara’daki güçlü adaylarının oluşturduğu rüzgarın, araştırmaya ‘aday beğenisinin yüksekliği’ olarak yansıması elbette şaşırtıcı değil. Mersin, Aydın gibi birkaç ilde de adayların bu rüzgara katkısının yüksek olduğunu da bu tabloya ekleyebiliriz.

        KİM NASIL OKUMALI?

        Burada 2028’de seçim kazanmak isteyen herkesin kendisi açısından değerlendirmesi gereken bazı önemli bulgular var.

        DEM Parti’den CHP’ye, özellikle de batıdaki büyükşehirlerde giden oylara dair, seçim sürecinde çokça yazıp konuştuğum için sadece şunu ekleyebilirim. Bu tablo merkezdeki bir siyasi partinin, DEM’den gelen bu akışı nasıl yöneteceği üzerinden tartışılmaya fazlasıyla değer. Sanıldığı kadar kolay olmayan bir süreç bu. Diğer yandan yeniden Kürt oylarına dair belli politik arayışlar inşa eden (ya da öyle olduğunu düşündüğümüz) AK Parti’nin de bu tabloyu oturup değerlendirmesi gerekiyor.

        AK Parti açısından bir diğer hayati konu, sandığa gitmeyen seçmenin yeniden gönlünü kazanabilmek. Şu andaki ekonomi merkezli tartışmalar zemininde bu da bir başka zorlu süreç. Hangi başlıktan bakarsak bakalım ‘ülkeyi kim daha iyi yönetebilir’ sorusu altındaki her seçeneğin yolu bir şekilde ekonomiyle kesişmeye başladı. Hükümetin mevcut ekonomik programa dair güveni, somut ve olumlu sonuçlarla destekleme konusunda önündeki zaman sanıldığı kadar geniş değil.

        EMEKLİLER BEKLEYEBİLİR Mİ?

        Yeri gelmişken, özellikle emeklilere dair birkaç söz söylemek istiyorum. Kuşkusuz imkanlar, bütçe ve mevcut ekonomik programın ilkeleri önemlive belirleyici olabilir. Hatta geldiğimiz noktada bir türlü yerine oturtamadığımız sosyal güvenlik politikalarının da büyük rolü olabilir. Bunları isteyen istediği kadar tartışabilir. Ama emeklilik hakkını elde etmiş, artık bir başka işte çalışma imkanı ya da takati olmayan milyonlarca insanın hayatına sadece ‘bekleyin, programın sonuçları gelecek’ diyerek deva olunamaz.

        Biz sömürgeci bir dünya görüşünün uzantısı değiliz. İnsanımıza ‘üretemiyorsa değersizdir’ acımasızlığıyla bakamayız, bakmıyoruz da. Milyonlarca insandan söz ediyoruz. Bugüne kadar verdikleri emekler kıymetli, tecrübeleri en az onun kadar önemli. Hele de şu günlerde. Ama toplumun en büyük taşıyıcı değerlerini, can damarlarını takatsiz bırakırsak, hiçbir programı başarıya götüremeyiz.