Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör AK Parti hala rakipsiz mi?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Gayet keskin bir iddiayla başlayayım. Türkiye’de dini hayata dair neredeyse her tartışma, entelektüel hayatın ilgisi dışında. Birkaç müstesna ismin gayreti ve ufku, ortaya çıkardıkları muazzam eserlere ve külliyata rağmen bu ilgiyi uyandırmaya yetmiyor. İdeolojik saplantılar üzerinden ortaya konulan karşı görüşleri ise anmaya değer bulmuyorum. Bir zamanlar bu alanda ortaya çıkan ve canlı gibi görünen tartışmaların, sahici bir gündemden ziyade belli tahriklerin ve operasyonel hedeflerin dışında bir ağırlığı olduğu da söylenemez.

        Bugün böyle bir konuya değinmenin bazı sebepleri var. Esasen bu sebepler de hem mevcut tartışmaların yüzeyselliğini, hem de meselenin özünden ne kadar uzak olduğumuzu bize gösteriyor.

        AK Parti’nin iktidara geliş süreci, bir önceki siyasi tecrübenin devletle çatışmasından doğan gerilimden kurtulma gayretiydi. Partiyi kuran kadronun o dönem ifade ettiği biçimiyle “yeni bir söylem” iddiası vardı ve bunun 28 Şubat döneminde yaşanan iktidar tecrübesinden dersler çıkararak şekillendiği de sıkça vurgulanıyordu.

        Kısaca hatırlayalım. 1995 seçimlerini kazandıktan sonra DYP ile koalisyon yaparak iktidara gelen Refah Partisi ve Merhum Necmettin Erbakan, önce “post-modern” diye adlandırılan darbeyle iktidardan düşürüldü. Ardından hem Refah hem de devamında kurulan Fazilet Partisi kapatıldı. Sonrasında Erdoğan ve arkadaşları partileşme sürecini tamamlayarak yolunu ayırdı.

        KRİZLERİ AŞAN GÜÇ

        Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti daha ilk adımlarından itibaren, “yeni söylem” iddialarına rağmen “senin gizli ajandan var” baskısı altında tutulmak istendi. 2002 seçimlerinde partinin genel başkanı ve lideri yasaklı olarak liste dışında kaldı. Her defasında oylarını arttırarak kazandıkları seçimlere rağmen, AK Parti daha iktidarının beşinci yılında kapatma davasına muhatap oldu. Burun farkıyla kurtuldu. Yanısıra “cumhurbaşkanı seçemezsin” kuşatmasına maruz kaldı. Gece yarısı bildirileriyle hükümete ayar vermek isteyenler oldu.

        Kabul etmek gerekir ki bu büyük krizleri ve badireleri atlatmayı başardı Erdoğan ve partisi. Kuşkusuz bunu başarırken, bugünküyle kıyaslanamayacak düzeyde geniş kesimlere hitap edebilen, mesajları kuvvetli ve kuşatıcı bir siyasi hareket olarak sahnedeydi. Bu güçle bürokratik vesayetin belini kırmayı başardı ve siyasetin itibarını iade etti. Aynı güç zemininde, siyasi merkezden dışlanmış farklı kesimlerin taleplerini dile getirdi ve pek çok hak ve özgürlüğün kazanımında başrol oynadı.

        DİN-DEVLET İLİŞKİLERİ VE DİNDARLAR

        Geçtiğimiz 22 yıllık dönemde Türkiye’nin din, dindarlar ve genel manada din-devlet ilişkileri bağlamında AK Parti ve Erdoğan’la önemli mesafeler aldığını söyleyebilir miyiz? Elbette. Ancak şunu da ekleyerek. Bir mesafe alındığı doğru; ama bunun üzerinden sağlam bir denge kurabildiğimizi söylemek çok zor.

        Nitekim bu sancıyı yaşıyor bugün iktidar partisi. Gelinen noktada AK Parti’nin sadece kendi ideolojik geçmişinin kodları üzerinden siyaset yaptığı, hak ve özgürlükler meselesine yalnızca bu pencereden baktığı eleştirisi çok kuvvetli biçimde dile getiriliyor. 2002 tablosundan hayli farklı ve AK Parti etrafında oluşan ittifaktan çok geride bir tablo bu.

        O dönemi hatırlayan ya da takip edenler bilir. AK Parti tecrübesi farklı gerekçelerle olsa da tüm dünyada, aynı zamanda İslam ülkelerinde büyük bir dikkatle takip ediliyordu. Kuşkusuz bir yanıyla Türkiye’deki İslami tecrübenin devamı ve parçası olarak. Bir yanıyla da bu yeni siyasi söylemin, demokratik zemindeki temsilinin ne düzeyde kalıcı olacağı üzerinden.

        Ne yazık ki devamında, özellikle de entelektüel zeminlerde dini hayat, dindarlık, cemaat ve tarikat başlığı altında yürüyen tartışmalara beklenen katkıyı sağlayamadı AK Parti kadroları. Şunu not etmek ve tartışmak önemli. Bugün Türkiye’de din merkezli tartışmaların, ne denli yüzeysel ve bilgiden yoksun olsa da giderek dindarlar aleyhine bir renge bürünmesi; AK Parti ve etrafındaki kamuoyunun bu alandaki yetersizliğinden bağımsız okunamaz.

        AK PARTİ GERÇEĞİ ARAMALI

        AK Parti, sadece son seçim sonuçlarını değil, geniş kesimlerin desteğini neden kaybetmeye başladığının gerçek nedenlerini aramak zorunda. Bu arayış, partide, bürokraside ya da teşkilatlarda ne pahasına olursa olsun pozisyon koruma gayretleriyle gölgelenecek bir çaba olamaz.

        28 Şubat’ta post-modern darbeye maruz kalan Milli Görüş hareketinden sonra, geniş kesimlerin değer ve taleplerini temsil edebilme başarısını gösteren bir partinin, bunu elbette mevcut şartları ve sorunların evrimini de dikkate alarak yeniden düşünmesi gerekiyor.

        Bunu yapabilirler mi, kestirmek kolay değil. Gayretleri olduğunu biliyorum sadece. Ancak bu defa rakipsiz değiller. Henüz tam göremesem de CHP’de Türkiye’deki dini hayat ve din-devlet ilişkileri etrafındaki tartışmalara dair bir hazırlık olduğunu da hissediyorum. Terazinin bu kefesi hep boş kaldı ya da ne yazık ki çoğu kez toplumun değerlerini dikkate bile almayan yaklaşımların ötesine geçemedi.

        Sizi bilemem ama ben kendi payıma Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Özgür Özel’in inşa etmeye çalıştığı zemine bu gözle de bakmaktan yanayım.