Bugün birkaç başlık halinde Ankara’daki yoğun gündemden kesitler aktarmak istiyorum.
Önce CHP ve etrafındaki tartışmalar. Özellikle CHP’nin önceki genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı son çıkış, sadece muhalefetin değil, ülke siyasetinin de gündemine oturdu.
Cumhurbaşkanlığı adaylığını kimseye dayatmadığını, siyaseten “hançerlendiği”ni ifade eden Kılıçdaroğlu’nun mesajı çok açık aslında. Aktif siyasete devam edecek ve şartlar uygun olduğunda da CHP’de genel başkanlık için yeniden mücadele edecek. Yeni bir siyasi parti ihtimali var mı, hiç sanmıyorum. CHP içinde vereceği mücadelenin bir karşılığı olabilir mi? Milletvekilleri düzeyinde Kılıçdaroğlu’nun belli bir karşılığı var elbette. Ama 31 Mart seçimleri sonrasında ortaya çıkan başarı tablosu bu yakınlıkları eski kıvamında tutmaya izin verir mi? Cevabı kolay değil. Kılıçdaroğlu'nun işi hiç kolay değil.
Burada birkaç önemli tartışma iç içe geçmiş durumda. Birincisi ortaya çıkan değişim sürecinde Kılıçdaroğlu’nun rolünün ne düzeyde olduğu ya da olmadığı. Radikal tutumların dışında kendisinin değişime katkısının önemli olduğunu düşünenler hayli fazla. Ancak ikinci başlık, cumhurbaşkanlığı ve parlamento yarışını kaybeden lider olması. Kısacası, muhalefetin seçimi kaybetmesinde ana aktör olarak tanımlanıyor Kılıçdaroğlu. Üçüncüsü, mevcut siyasi tabloda Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Özgür Özel arasında devam eden müzakere sürecinin ortaya çıkardığı ve çıkarabileceği kırılmaların, Kılıçdaroğlu’nun oluşturmak istediği siyasi zemine ne düzeyde katkı sağlayacağı.
CHP AYNI DİKKATİ SÜRDÜREBİLİR Mİ?
Özgür Özel’in açıklamalar karşısındaki sessizliği, “hançer” eleştirisinin ana hedefi olan Ekrem İmamoğlu’nun bile dikkatli beyanları, CHP’nin süreci dikkatli yönetme gayreti olarak okunabilir. Kurultay ve sonrasında da öyle olmuştu.
Ancak Kılıçdaroğlu’nun siyasete devam konusunda hayli kararlı olduğuna, sürecin tam ortasında yaptığı Selahattin Demirtaş ziyareti önemli bir örnek teşkil ediyor. Dolayısıyla CHP tarafının bu çıkışları sonuna kadar nezaketle ya da geçiştirerek yönetmesi mümkün görünmüyor.
BAHÇELİ’NİN MESAJLARI
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bu haftaki grup konuşmasında dikkat çeken dört başlık vardı.
Birincisi, Ekrem İmamoğlu’nu yönelik Roma eleştirisi. "Ballı börekli Roma seyahatinden sonra İBB’nin müsriflikten bahsetmesine hiç kimse itibar etmeyecektir.” Ayrıca İstanbul’un kötü yönetim yüzünden “can çekiştiğini”de ifade etti.
İkinci olarak Suriye’nin kuzeyinde tezgahlanan seçimi değerlendirdi: "ABD Suriye'nin kuzeyinde yeni bir oyun kurmaktadır. Suriye'nin kuzey doğusunda 11 Haziran'da sözde bölgesel seçimler yapılacak. Bu Türkiye'nin bölünmesinde yeni aşama demektir.” Ancak buradaki asıl önemli bölüm Ankara-Şam işbirliğine yönelik önerisiydi: “Türkiye Suriye yönetimi ile karşılıklı el ele vererek, yani Ankara ile Şam arasında iş birliği köprüsü inşa ederek terör örgütünün istilasına müsaade edilmemelidir.”
Üçüncüsü, normalleşme sürecine dair verdiği mesajlar. “Türkiye'de anormal bir şey yoktur. Normal olmayan sadece siyasi tellallardır.” Bu eleştirilerin yanı sıra CHP genel başkanı Özgür Özel’e de şunları söyledi: “Normalleşmesi gereken muhalefet partileridir. Acemi nalbant gibi kah nalına kah mıhına vuran Özgür Bey'in bu gerçeği anlaması samimi dileğimdir.”
Dördüncüsü, Cumhur İttifakı’nın geleceğine ve birlikteliğine dair kuvvetli vurgularıydı. Bu tavrın bir başka anlamı da şu. CHP ve Özel’e yönelik eleştirilerine rağmen, müzakere sürecini önemsiyor MHP. Bunu da devam ettirecek.
ERDOĞAN “İTTİFAK BİRLİĞİN TEMİNATI”
Cumhurbaşkanı Erdoğan da ittifakın devamıyla ilgili son derece güçlü mesajlar verdi: “AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak Türkiye'nin birliğinin, dirliğinin ve aydınlık yarınlarının teminatıyız.”
Bu vurguları hatırlatma nedenim şu. Seçim sonrasında ortaya çıkan tartışmalarda AK Parti ve MHP arasındaki ittifakın devam edip etmeyeceği çoğu kez fısıltılı bir gündem oldu. Ama mevcut tabloda verilen mesajlar böyle. Yeni süreçlerde görüş ayrılıkları yaşayabilirler, ancak yakın gelecekte ittifakı bozacak bir iklim görünmüyor.
Grup konuşmasında Erdoğan’ın sokak hayvanları yerine “sahipsiz” tanımını öne çıkarması dikkat çekiciydi. Mevcut algı operasyonlarının aksine toplumun geniş bir kesimi bu hayvanları sahiplenmek istemiyor. Ayrıca özellikle kuduz başta olmak üzere ortaya çıkan sorunları da ürkütücü rakamlarla ortaya koydu Cumhurbaşkanı. Barınakların inşası, kısırlaştırmanın genişletilmesi ve sahiplenme konusundaki teşvik edici yaklaşımlar bu alanda izlenecek politikanın şimdilik ana başlıkları. Ancak sürecin devamında neler gelecek, birlikte takip edeceğiz.
Erdoğan, Filistin devletini bu kritik dönemde tanıdığını açıklayan üç ülkeye özel bir önem ve hassasiyet gösteriyor. İspanya başta olmak üzere, İrlanda ve Norveç’le sıcak bir temas trafiği yürütülüyor.
Açıkçası bu noktada Türkiye’nin yürüttüğü diplomatik süreçlerin, özellikle de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın rolüne de dikkat çekmekte fayda var. Ankara’nın tutarlı ve ısrarlı tavrı, meselenin insani boyutlarını ortaya koyan söylemleri pek çok ülke kamuoyunda yakından takip ediliyor.