AK Parti’nin Kızılcahamam’daki istişare toplantısı üzerinden aktardığımız notlara devam edelim.
İki gün boyunca yapılan sunumlar, toplantılar ve müzakerelerin ardından, AK Parti’de beklenen değişim sürecinin daha uzun bir takvime yayılacağı ortaya çıktı. Haziran-Ekim bandında tamamlanması beklenen kongre sürecinin, 2025’e sarkması muhtemel.
Toplamda 48 saatlik bir zaman diliminde, siyasi merkezin en büyük partisinin yaşadığı seçim sonuçlarının enine boyuna ele alınması elbette beklenemez. Ancak kendi siyasi tarihinde ilk kez bir seçim yenilgisi yaşayan bir partinin, bir sonraki genel seçime giden süreci nasıl yöneteceği sadece kendisine oy veren kesimlerde değil, çok daha geniş bir alanda yakından takip ediliyor.
Değişim ve yeni bir zihinsel dönüşüm sürecinin, kısa sürede değil, zamana yayılarak yapılması kuşkusuz parti içinde ve tabanda tartışmalara konu olacak. Açıkçası bu sürecin öyle birkaç ay içinde şekillenmesi siyasi gerçeklere uygun değil. Ama bu denli geniş bir zamana yayılmasının da hayli ciddi sonuçları olabileceğini düşünüyorum.
ZİHNİYET DÖNÜŞÜMÜ AMA NASIL?
En baştan itibaren öngörüm şuydu. Asıl mesele kişilerin değişiminden öte, zihinsel dönüşümün önünün açılmasıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle kuruluş kodlarının güncellenmesi ile mümkün olan bir süreç bu. Ancak bunun yanı sıra parti yönetiminden teşkilata ve oradan da bürokrasiye kadar çok geniş bir alanda yine Cumhurbaşkanının ifadesiyle kimi isimlerin “dinlendirilmesi” de gerekiyor.
Peki bu kadar geniş beklentiye rağmen, değişimin zamana yayılmasının gerekçeleri ne olabilir?
Dikkatli hareket etmek, ince eleyip sık dokumak, olabildiğince yıkmadan yapabilmek. Tüm bunlar için zamana ihtiyaç olması son derece normal. Aceleyle alınacak kararların daha vahim sonuçlara yol açması da muhtemel.
Ancak değişimin kongreler başta olmak üzere yaklaşık bir yıllık zaman diliminde planlanmasının bundan daha fazla gerekçesi var. Örneğin teşkilatlarda beklenen değişim. 81 il ve ilçelerinde yapılacak bir değişim binlerce yeni isim gerektiriyor. Evet, binlerce. 81 il ve 922 ilçede sadece başkanları değiştirseniz rakam bini buluyor. Oysa beklenti bunun çok üzerinde.
İkincisi, 2015 itibarıyla gerek ittifaklar, gerekse de politik söylem olarak ciddi bir değişim yaşayan AK Parti’nin yeni bir söylem inşa etmesi sanıldığı kadar kolay değil. Dahası bu konu, “mevcut ittifaklar değişime engel oluyor” gibi genellemelerle anlaşılacak bir konu da değil. AK Parti kuruluş dönemindeki kodlarını, yani kendisiyle siyasi görüşü yakın olsun ya da olmasın geniş kesimlerin sorunlarını dikkate alan ve onları siyasi merkeze taşıyan kuşatıcılığını önemli ölçüde yitirdi. Dolayısıyla 2002’den 2015’e kadar zaman zaman inişler yaşansa da, kendisini şu veya bu sebeple sistem dışında gören, aidiyet sorunu olan, hak ve özgürlük talebi bulunan kesimlerden oy aldı. Dahası bu dönemde aldığı oyların dışında daha geniş bir sempati alanına da sahipti.
Şimdi yeniden böylesine geniş bir alana hitap edebilecek bir söylemin ortaya çıkması, gerçekten çok kısa zamana sığabilecek bir iş değil. Hepsinden ötesi buna dair bir niyet ve arayışın olması gerekiyor.
SİSTEMİN TIKANAN YÖNLERİ
İşin parti ve teşkilat dışındaki en önemli boyutu kuşkusuz bürokrasi. Açıkçası Kızılcahamam toplantısında pek çok isim, bürokrasiden ciddi ölçüde şikayetlerini dile getirmiş. Bunun Cumhurbaşkanı tarafından fazlasıyla dikkate alındığından eminim. Neden mi? Şu sözleri hatırlayalım:
“Kurumlarımız çalışırken, idari, mali, hukuki ve bürokratik bazı sorunlarla karşılaşılması gayet tabiidir. Ama bunların hiçbiri vatandaşı mağdur etmenin, görevden kaçmanın, işi ertelemenin vatandaşa 'bugün git, yarın gel' demenin mazereti olamaz. Halktan, sorunlardan kopuk, görev şuuru eksik, devletle millet arasına duvar ören eski alışkanlıkların tekrar baş göstermesine izin vermeyiz. Bu tür yollara tevessül edenlerin de gözünün yaşına bakmayız.” Sayıştay’ın kuruluş yıldönümünde Erdoğan’ın yaptığı konuşmadaki sözleriydi bunlar.
Erdoğan, seçim sonuçlarına dair her rapordan, dinlediği hemen her isimden bu yönde ciddi şikayetler aldı. “Gözünün yaşına bakmayız” dediği alanda, yani en geniş adıyla bürokraside değişim talebi bu yüzden çok kuvvetli.
Ancak Cumhurbaşkanının bu yöndeki çalışmaları sadece isimlerin değişimi üzerinde değil. Buradaki asıl kilit nokta, bürokrasideki sorunların kaynağına inilmesi. Yani mevcut hükümet sistemindeki arızalar ve sıkıntılar nedeniyle ortaya çıkan tıkanmanın giderilmesi.
Peki nasıl? Hükümet sistemindeki arızaların giderilmesi nasıl gerçekleşecek?
Daha önce Cumhurbaşkanının sistemin aksayan yönlerine dair revize vurgusu pratik olarak ilerlemedi. Oysa şimdi bu konuda çok daha net ifadeleri var. Yine aynı konuşmada şunları söyledi:
“Elbette sistemin işleyişinde pürüzler çıkabilir, bunlar gayet doğaldır. Bu pürüzleri gidererek sistemin daha verimli, başarılı ve etkin çalışmasını sağlamak siyaset kurumunun uhdesindedir. Biz tecrübelerimizin ışığında sistemi iyileştirecek her türlü adımı atmaya hazır olduğumuzu söyledik, söylüyoruz.”
Bir tek istisnayla: “Eski sisteme dönüş. Bu bir polemiktir. Bu polemiğin ülkeye ve millete herhangi bir hayrının dokunmayacağı kanaatteyiz.”
Erdoğan’ın “sistemi iyileştirecek her türlü adımı atmaya hazır” olduklarını ifade etmesi, yeni dönemin siyasetinde ve özellikle müzakere sürecinde çok önemli rol oynayabilir. Bu alanda Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın önemli bir çalışma yürüttüğünü de notlarımıza ekleyerek bitirelim.