Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör 27 Mayıs ve demokrasi sınavlarımız
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bugün 27 Mayıs. Millet iradesine karşı yapılan o meşum darbenin üzerinden tam 64 yıl geçti. Belki bu vesileyle şu günlerde olup biteni sakince gözden geçirmenin tam vakti.

        27 Mayıs 1960 darbesi ve ardından gelen sözde mahkeme kararlarıyla ortaya çıkan infazlar, siyaset ve toplum hayatını derinden yaraladı. Millet kendi iradesine savaş açan karanlık yapıların, bunu güya kendi selameti için yapıldığı yalanına asla itibar etmedi. Ama o gün darağacına yollanan siyaset, uzun zaman o karanlığın gölgesinde ve baskısında ayakta kalmaya çalıştı.

        Türkiye’nin çok partili hayata geçişiyle ilgili süreç, birbirini besleyen iki tezle ortaya konulur genelde. Birincisi, değişim konusunda devlet içinde kuvvetli bir iradenin olduğu ve özellikle de İsmet İnönü’nün bu yolu açtığı. Diğeri ise elbette birincisiyle bağlantılı olarak, II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan tablonun ve Türkiye’yi de içine alan güç dengelerinin yarattığı siyasi iklim.

        İkinci başlığın çok partili hayata geçiş sürecinde etkisini yok saymak değil niyetim. Savaş sonrası dünyada esen rüzgarlar herkesin malumu. Hatta gidişatı gören devlet erkanının buna uyum sağlama çabasını da önemli bir etken olarak sayabiliriz. Ancak bunları sürecin ana belirleyicisi olarak kabul etmenin, aynı zamanda bir başka gerçeğin üzerini örttüğü de çok açıktır.

        ASIL İRADE MİLLETİN

        O gerçek millet iradesidir. Toplumun çaresizlikten, yoksulluktan, hastalıklardan ve elbette değerlerine yönelik baskı ve zulümden kurtulmak için gösterdiği iradedir. 27 Mayıs darbesinin mimarları, milletle Demokrat Parti ve özellikle Adnan Menderes arasındaki bağı ve bütünleşmeyi göremedi. Bunu istedikleri zaman koparabileceklerini düşündüler. Ama peş peşe gelen üç seçim onların hesaplarını alt üst etti. Merhum Başbakan Menderes’in millet tarifi, büyük şair Yahya Kemal Beyatlı’dan ilhamla “Vatanın hem yaşayan varisi, hem sahibi”dir. Hesapları bozan bu hassasiyet ve bağdır.

        O dönem CHP’nin aydınlanmacı ve İttihatçı kökleri, dinin geri kalmamızın bir nedeni olduğunu savunurken, özellikle Menderes’in takip ettiği çizgi bu alandaki baskıların sona ermesini, hak ve özgürlük çıtasının yükseltilmesini ve ülkenin dört bir yanında kalkınma hamlesinin başlatılmasını savunmuştur. Nitekim 10 yıllık DP iktidarı, fabrikalardan yollara, köprülere; sağlıktan tarıma kadar her alanda cumhuriyet tarihinin en başarılı dönemlerinden biri olmuştur.

        27 MAYIS İKLİMİNDE KİMLER PAY SAHİBİ?

        O günden bu yana arada farklı akımlar olsa da, iki ana yatakta akıp giden iki siyasi damar üzerinden devam eden bir siyasi hayatımız var. 27 Mayıs darbesinde, asker, yüksek bürokrasi (özellikle yargı) ve ayrıca medya boyutu olduğu kadar; CHP’nin izlediği siyasetin rolü de gayet açıktır. “Sizi ben bile kurtaramam” sözlerinin hakikatle bağı çok zayıftır. CHP, ortaya çıkan darbe ikliminde ciddi paya sahiptir.

        1961 sonrasında Türkiye siyasetinde elbette çok güçlü aktörler ve mücadeleler ortaya çıktı. Onlar da yine benzeri mekanizmalarla sistem dışına itildi, cezaevlerine yollandı. Ancak biraz da güncele hızlı gelebilmek için AK Parti dönemine dikkat çekmek istiyorum.

        Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümetleri, 27 Mayıs’ta devletle millet arasındaki tehlikeli kopuşun, yeniden sağlıklı bir bağa dönüşmesinde önemli rol oynadı. Hatırlamak istemeyeceğimiz kadar çok girişimle bu değişim sabote edilmek istendi. Ama Türkiye o tehlikeli eşikleri çoktan aştı.

        YENİ DEMOKRASİ SINAVI

        Bugün bir başka sınav veriyor demokrasimiz. Kuşkusuz şartlar ve süreçler çok daha demokratik, şeffaf ve en önemlisi siyaset güçlü. Toplumun siyasete verdiği kredi sahici, ama beklentisi de bir o kadar yüksek.

        Böyle bir zeminde 2023’te genel seçimleri kazanan ittifakla, 2024’ün galibi olan muhalefet bir müzakere zemini inşa etmeye gayret ediyor. Her gerçek müzakerede olduğu gibi, tarafların fedakarlıkları olmadan yola devam etmek mümkün değil. Sürecin devamı elbette kolay değil, ama ortaya konulan gayreti de görmezden gelemeyiz.

        Belki 27 Mayıs dahil olumlu ve olumsuz tüm tecrübelerden çıkaracağımız bir tek ders var. Millete rağmen yapılan ve onu hesaba katmayan bir siyasetin yola devam etme şansı yok. Değerlere karşı savaş açan, onları tepeden inme yaklaşımlarla değiştirmeye çalışan anlayışlar için de geçerli bu.

        Toplum, kavga istemediğini, siyasetin başaramadığı ittifakları yeri geldiğinde sandıkta gerçekleştirdiğini, en önemlisi de hangi başlık altında olursa olsun dayatmalardan hoşlanmadığını gayet berrak biçimde anlattı.

        DARAĞACINDA HAKİKAT

        Dün öğle saatlerinde İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi ve Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Dezenformasyonla Mücadele Topluluğu’nun düzenlediği program için yola çıktık. Bugün Aydın’da “Darağacında Hakikat: 27 Mayıs” programında değerli dostlarla beraber olacağız.

        Yeri gelmişken, hemen her gün önümüze gelen kirli bilgi ve manipülasyonlar karşısında başarılı bir mücadele veren Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, keşke geriye doğru bir çalışma başlatıp, mesela 27 Mayıs darbesi sırasındaki sözde haberler ve yalanlara dair dosyalar sunsa kamuoyuna.

        Merhum Menderes ve arkadaşlarını bir kez daha rahmetle anıyor; o günlerin acısının ve tecrübesinin demokratik hayatımızda her an uyarıcı ve yol gösterici olmasını diliyorum.