Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Bağdat’la başlayan Irak ziyareti, bölge denkleminde önemli sonuçlar üretecek stratejik bir hamle. Belki şöyle söylemek daha doğru olur. Uzun zamandır Türkiye tarafından şekillendirilen, özellikle son bir yılda ete kemiğe bürünen bir dizi hamlenin sahaya yansıması.

Irak, gazetecilik hayatım boyunca en fazla gittiğim ülkeler arasında. Kuzeyden güneye hemen tüm önemli şehirlerini defalarca görme imkanı buldum. 1996 Mayıs’ından itibaren de aktif olarak Türkiye-Irak ilişkilerini, özellikle kuzeydeki gelişmeleri merkeze alarak takip ediyorum.

Öncelikle; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, gerek Irak Cumhurbaşkanı Abdüllatif Reşid, gerekse Başbakan Muhammed Şia Es-Sudani ile yaptığı görüşmeler, atılan imzalar ve gözetilen hedeflerin büyük bir mutfağın ürünü olduğunun altını çizelim. Türkiye; dışişleri bakanları, istihbarat başkanları ve savunma bakanları düzeyinde Bağdat-Erbil hattında adeta mekik dokudu. Sadece bununla sınırlı değil elbette. Kerkük, Musul ve Basra’ya kadar uzanan geniş alan da bu ilginin merkezinde yer aldı. Süleymaniye ise birazdan aktaracağım gibi, Ankara’nın stratejik uyarıları üzerinden gündemde yerini aldı.

GÜVENLİK MERKEZLİ DEĞİL ANCAK

İki komşu ülke arasındaki ilişkilerin sadece güvenlik merkezli olarak tanımlanması elbette bize tablonun sadece bir kısmını verebilir. Ancak PKK terörüyle mücadele konusunda Ankara’nın ajandasının ne olduğunu bilen herkes şunu görebilir. Türkiye-Irak ilişkilerinde geleceğe dair stratejik ortaklıkları zehirleyen bir unsur olarak terörle mücadele uzunca zaman ana gündem olmak zorunda. Irak merkezi hükümetinin PKK’yı “yasaklı örgüt” olarak kabul etmesi de bu yönde önemli bir aşama. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin PKK konusundaki tavrının netliği de bu denklemde Türkiye lehine ciddi bir artı oluşturuyor.

Ziyaretin belki de geleceğe dönük en büyük başlığı olan Kalkınma Yolu’nu ikinci bir yazıya bırakarak, Türkiye-Irak ilişkilerini bölgesel ve küresel ağları üzerinden kısaca aktarmaya çalışacağım.

İŞGAL SONRASI DERİNLEŞEN ÇATIŞMA

Türkiye’nin Bağdat yönetimiyle Erbil arasındaki dengeye dair hassasiyeti en üst düzeyde bu ziyarete yansıyor. Bu ilişkilerin yoluna girmesi, Erbil’de ekonomik rahatlamayı ve belli düzeyde siyasi istikrarı ortaya çıkaracak ve besleyecek. Irak’ta ABD işgalinden sonra ortaya çıkan parçalanmayı, etnik ve mezhebi çatışmaları dikkate alırsak, siyasi istikrarın sağlanmasının çok fazla çaba ve zaman gerektirdiği ortada. Bu istikrarı kendi müdahaleleriyle sürekli çatışmalı hale getiren iki aktörün, ABD ve İran’ın rolünü de unutmamak gerekiyor.

Ziyarette iki başlık daha var, şimdilik kısaca değinelim. Cumhurbaşkanının Irak Türkmenlerinin hak ettiği konuma ulaşmaları yönünde verdiği mesaj çok önemli. Bu ziyarette Irak Türkmenlerinin temsilcilerini kabul etti Bağdat’ta. İkincisi, işgal sonrasında sürekli sistem dışına itilen Irak Sünni toplumunun temsilcileriyle yaptığı görüşme.

Ankara, Irak’ın toprak bütünlüğüne ve siyasi istikrarına her zaman olduğu gibi kuvvetle vurgu yapıyor. Ancak gerçekte bu yaklaşım, mevcudun daha fazla parçalanmasının önüne geçmeyi hedefliyor.

Bağdat’a 13 yıl aradan sonra devletin zirvesinden yapılan bir ziyaretin o kadar çok başlığı ve geleceğe dair anlam haritası var ki. Belki en önemlisi, Bağdat’ta ABD işgali ve İran’ın nüfuzu üzerinden ortaya çıkan denklemde (daha doğrusu kaos halinde) barışa ve istikrara yönelik katkımızın ortaya çıkması. Ankara-Bağdat hattında kurulacak bir dengenin; güvenlik, ticari ilişkilerin artırılması, enerji alanındaki işbirliği ve elbette Kalkınma Yolu üzerinden bölgenin kaderini değiştirebileceğini buraya not edelim.

İRAN, ABD'Yİ ÇEKİLMEYE ZORLUYOR

Bu gelişmeler devam ederken, ABD’nin Irak’tan çekilmesiyle ilgili tartışmalar da hız kazanıyor. Kısa vadede böyle bir gelişme muhtemel olmasa da, özellikle İran’ın Bağdat üzerindeki gücünü kullanarak bu takvimi yönlendirmek istediğini görüyoruz. Yeri gelmişken, Tahran’ın Irak’taki nüfuzunun Erbil dışındaki bölgelerde hayli güçlü olduğunu, Haşdi Şabi olarak bilinen “vekâlet gücü”nün hali hazırda 150 bin kişilik silahlı kapasitesi bulunduğunu, bunun Kerkük’teki dengeleri alt üst etmekteki rolünü de bu tabloda görmek gerekiyor.

Haşdi Şabi, sadece Irak’ta değil, Suriye’de de ABD hedeflerine yönelik saldırılarıyla bölgesel çatışmaların da bir parçası haline geldi. İran'ın kendi siyasi sınırlarının dışındaki bu tarz yapıları nasıl yönettiğini de son günlerde çok daha somut olarak gördük.

İRAN VE IRAK KÜRTLERİ

İran, Erbil’deki dengeleri KDP ve Barzani aleyhine bozma gayretini sürdürürken, KYB üzerinden Süleymaniye’yi de PKK’ya destek zemini olarak şekillendiriliyor... Türkiye’nin KYB’ye olan tepkisi, getirdiği uçuş yasağı, oğul Talabanilerin Suriye’deki PYD/YPG ile yakınlaşma çabası da bir başka gerilim hattı.

Kısaca Barzani yönetimi, şimdilik 10 Haziran olarak ilan edilen seçimlerde gücünü korumak ve kazanmak için bölgesel dengelerde doğru adreslere yakın olmak zorunda. Burada ajandası en açık ve şeffaf olan ülke elbette Türkiye. Bağımsızlık referandumunda yaşanan gerginlik çoktan aşılmış durumda ve bölgesel yönetimin Türkiye’yle yakın olmanın konforunu yaşadığı pek çok başlık var. Bunun zemininin sağlamlaşması ise iki başlığa bağlı.

Birincisi yukarıda ifade ettiğim Bağdat-Erbil hattının işlemesi. İkincisi uzun süredir gündemde olan Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik kapsamlı askeri harekatının ortaya çıkaracağı atmosfer. Daha açık ifadesiyle bu operasyon karşısında Irak merkezi yönetiminin göstereceği tavır.

Bir sonraki yazının ana gündemi Kalkınma Yolu projesi etrafında, bölgede ortayla çıkması muhtemel dengeler, işbirliği alanları ve elbette karşı hamleler. Bir de Türkmenler ve Irak Sünnileri üzerinden verilen mesajlar.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar